Peygamber Sevgisi ve Salavat
Ahmet Tomor
Dini Sohbetler
Peygamber Sevgisi ve Salavat
Bismillahirrahmanirrahim.
In the name of Allah, the Most Gracious, the Most Merciful.
Konumuz peygamber sevgisi ve salavat-ı şerife.
Our topic is the love for the Prophet and the salutations to him.
İnsanlarda iki şeyci sevgi vardır.
There are two types of love in humans.
Biri tabiî deniyor buna, doğuştan insanda bu sevgi vardır.
This is called natural; this love exists in humans from birth.
Kişinin annesini, babasını, evladını sevmesi, bu muhabbet-i tabiî deniyor buna.
A person’s love for their mother, father, and child is called natural affection.
Tabiî bir sevgidir bu.
This is a natural love.
Bu zorlamak istemeyen, işten gelen mesele bu.
This is the issue that does not want to be forced, coming from the job.
Bir de muhabbet-i kesbî var.
There is also a conversation about income.
Yani sol el ele bir sevgi muhabbet vardır.
So there is love and affection in the left hand.
Bu da peygamber sevgisi ve Allah'ın sevgisi.
This is the love of the prophet and the love of God.
Doğuştan bu olma insanlarda peygamber sevgisi ve Allah sevgisiyle şahid oluyor.
From birth, this is witnessed in people with the love of the prophet and the love of God.
Peygamber sevgisi sorulduğu zaman tabiî hepimiz seviyoruz deriz.
When asked about our love for the Prophet, of course, we all say we love him.
Fakat bu yeterlidir tabiî.
But this is of course sufficient.
Yani gönülden, kalpten peygamberi sevmek.
So, to love the prophet wholeheartedly, from the heart.
Bu imanın alameti olur.
This will be a sign of faith.
İnsan bu dereceye gelmeden imanı tam kâmil olgu sayılmıyor.
A person's faith is not considered fully complete until they reach this level.
Ayet-i kerimede Mevlâ buyuruyor bizlere.
In the holy verse, the Lord commands us.
Ahzab 6. ayet-i kerimede.
In the sixth verse of Surah Al-Ahzab.
Bismillahirrahmanirrahim.
In the name of Allah, the Most Gracious, the Most Merciful.
اَنْ نَب۪يُوا اَوْ پَيْغَنْبَرَ O Peygamber.
O Prophet.
Nebi, peygamber demektir.
Nebi means prophet.
Sözlük olarak da haber verir.
It also informs as a dictionary.
Haber verici anlamına geliyor.
It means something that gives news.
Peygamberlik makamı dörde ayrılıyor.
The position of prophethood is divided into four.
Biri Nebiler.
One is a prophet.
Bunun çoğulu Enbiya gelir.
Its plural is Enbiya.
İkincisi Resuller.
The second is the Messengers.
Çoğulu Resul gelir.
The plural comes as Messenger.
Üçüncüsü Ull-i Azim peygamberler vardır.
There are the Ulul Azm prophets.
Dördüncüsü de Hatem-ül Enbiya.
The fourth is Hatem-ül Enbiya.
Dört makam vardır.
There are four positions.
Tek makam Hatem-ül Enbiya.
The only makam is Hatem-ül Enbiya.
Son peygamber Aleyhisselam Hazretleri.
The last prophet, Peace be upon him.
Onun altında Ull-i Azim peygamberler.
Beneath him are the great prophets.
Büyük peygamberler.
Great prophets.
Ondan sonra Resuller geliyor.
Then the Messengers come.
Resuller.
Resurrection.
Şub hareket ediyor.
The branch is moving.
Resullere ya yeni kitap verilir
The messengers are either given a new book.
veya onlara yeni bir şirat verilir.
or they are given a new violate.
Nebiler ise onlara kitap verilmez.
The prophets, on the other hand, are not given a book.
Yeni bir şirat verilmez.
A new share will not be given.
Onlar önceki peygamber tabi olurlar.
They follow the previous prophets.
Onlar peygamber derler.
They call him a prophet.
Burada Mevla buyuruyor.
Here, God commands.
Ennebiyyü Nebi.
The Prophet is a Prophet.
Hangi Nebi?
Which Prophet?
Başında La'nın tarafı deniyor.
It's called the side of La.
Elif-Lam var.
There is Elif-Lam.
Bu dört anlama geliyor.
This means four things.
Cins, istirahat, ahd-i zihin, ahd-i harici.
Species, rest, mental vow, external vow.
Bu ahd-i harici anlamında burada.
This is here in the sense of an external covenant.
Belirlilik anlamına geliyor.
It means specificity.
Yani o peygamber.
So he is the prophet.
O peygamber.
That prophet.
Tabi hangi peygamber?
Of course, which prophet?
Son peygamber.
Last prophet.
Nedir?
What is it?
Evla daha yakındır.
Evla is closer.
Kime?
To whom?
Bir mü'mine, mü'minlere.
To a believer, to the believers.
Min el-füsihim.
I am among the most eloquent of them.
Nefislerin canlarından daha yakındır.
Souls are closer than the lives of beings.
Demek ki bir kimse, bir mü'min
So, a person is a believer.
eğer canından çok peygamberi sevebiliyorsa
if he can love the prophet more than his own life
o nedir?
What is that?
İşte gerçek mü'min budur madem.
Indeed, this is what a true believer is.
Yani candan çok peygamberi sevmek.
So to love the prophet more than life itself.
Ne fark ediyor?
What difference does it make?
Can geçici, hayat geçici dünyada.
Can is temporary, life is temporary in this world.
Ama peygamber sevgilisi kalıcı.
But the love of the prophet is everlasting.
Öbür aleme taşınıyor bu.
This is moving to the other realm.
Berzada yine devam ediyor peygamber sevgilisi.
The prophet's beloved continues in Berzada.
Yani ne mutlu.
So, how happy.
Bir insan peygamber sevgilisi ölürse
If a person who loves the prophet dies
o aleme, Berzada aleminde peygamberi orada devam ediyor, görür.
In that realm, the prophet continues there in the Berzada realm, he sees.
Sohbette bulundur orada.
Keep it in the conversation there.
Ve ezvacühü
And His spouses
Peygamberimizin hanımları da nedir?
What about the wives of our Prophet?
Ümmühâtü mü'minlerin anneleridir.
The mothers of the believers are the mothers of the faithful.
Peygamberimizin zevceleri, hanımları, mü'minlerin anneleri.
The wives of our Prophet, the mothers of the believers.
Onların nikâhı cahil olmuyor peygamberimizden sonra.
Their marriage does not become ignorant after our prophet.
Peygamberimizin kızları
The daughters of our Prophet.
anne yerine geçmiyor onlar.
They don't replace a mother.
Mesela diyoruz
For example, we say.
Fatıma anne diyoruz ama
We call her Mother Fatima, but...
biz saygılar diliyoruz bu şekilde.
We wish our respects this way.
Hazreti Fatıma annemiz değil.
Our mother Hazrat Fatima is not.
Şerhan din bakımından.
Şerhan in terms of religion.
Çoğu da annesi olsun mü'minlerin
Most of them may also be the mothers of the believers.
edinilmesi cahil olmazdı Hazreti Ali'yle.
It would not be ignorance to acquire it with Hazrat Ali.
Edinilemezdi.
It could not be obtained.
Nikâh düşmezdi, nikâh düşmezdi.
Marriage would not befall, marriage would not befall.
Hadis-i şerif Buhari'den okuyorum.
I am reading a hadith from Bukhari.
Buyurun ey Peygamberimizin Hazretleri.
Here you go, O our Prophet's Excellency.
Lâ yu'münü ehad öküyorum.
No one believes me.
Lâ yu'münü ehad öküm.
No one will believe your judgment.
Sen biriniz mü'min sayılmazsınız.
You are not considered among the believers.
Buradaki Lâ aslını değil de
Here, the Lâ is not in its original form but...
vasfını nefh eden Lâ.
The letter "Lâ" that negates its attribute.
Arapça'da bir Lâ kelimesi
The word "Lâ" in Arabic.
olumsuz olarak kullanılır burada.
It is used negatively here.
Mesela Lâ yok da
For example, there is none.
anlamda kullanılabilir olumsuz olarak.
It can be used negatively in this sense.
Fakat çok geniş anlamlı kapsam var ama.
But there is a very broad scope.
Lâ yu'münü buradan aslını değil,
They do not believe the original from here,
yani imanı yok anlamına gelmiyor.
So, it doesn't mean that he has no faith.
Vasfını.
Define its quality.
Yani imanı kâmil değildir.
So his faith is not complete.
Sen biriniz mü'min-i kâmil sayılmazsınız.
You are not considered to be a perfect believer.
Hattâ şu zamana kadar
Even until now
ekûne ehabbilehî min vâlidehî ve benedihî
I love him more than his mother and father.
Ekûne, o kimseye benim olmam lazım
I need to belong to that person.
Mevlâ, Peygamber buyuruyor.
God, the Prophet is commanding.
Ehabbilehî, daha sevgili.
Love it more, dearer.
Min vâlidehî, babasından ve annesinden.
From my mother, from my father and mother.
Demek ki bir kimse babasından,
So, it means that someone from their father,
annesinden çok Peygamber'i sevmediği için
because he loved the Prophet more than his mother
mü'min-i kâmil olamıyor.
He cannot become a perfect believer.
Ve veledihî, eyletlerinden de fazla.
And his offspring, more than his actions.
Ve nâ sesimeyn, bütün insanlardan fazla
And indeed, more than all people, I hear my own voice.
Peygamber'i sevmeyince bir kimse
When a person does not love the Prophet
gerçek mü'min-i kâmil olamıyor.
A true perfect believer cannot be.
İmam-ı Nebî-i Hatire buyuruyor ki
The Imam of the Prophet of Hatire says that
Bir kimsenin nefsi emmâresi
The base self of a person.
galebe çalarsa, üstüne gelirse
if victory strikes, if it comes at you
o kimse elinde olmadan
that person involuntarily
nefsini sever, yani canını sever,
he loves his soul, that is, he loves his life,
eşini sever, yakınlarını sever, malını sever.
He loves his spouse, loves his relatives, loves his belongings.
Eğer bir kimsenin nefsi mutmeinne
If a person's soul is at peace.
vasfı,
characteristic,
o kimsenin gönlünde ağır basarsa,
if he/she weighs heavily on someone's heart,
o kimse Peygamber'i daha fazla sever.
No one loves the Prophet more.
Demek ki bir mü'min
So, a believer...
belli bir makama gelmeden önce
before reaching a certain position
Peygamber'in sevgisi
The love of the Prophet
ne yazık ki dilde kalıyor.
Unfortunately, it remains just a phrase.
Gönlünde olmuyor böyle.
It doesn't happen like this in your heart.
Yani gönlünde olmuyor.
So it doesn't happen in his/her heart.
Şimdi inşâAllah birkaç örnek vereceğim.
Now, God willing, I will give a few examples.
Hatta Buhâd-ı Şerîf'i söyleyince
Even when he recites the Blessed Buhâd.
aleyhisselâm hazretleri,
peace be upon him,
Hazret-i Ömer Hazretleri,
Hazrat Omar, may peace be upon him,
Hazret-i Ömer biliyorsunuz
You know Hazrat Omar.
sözünü kıskan bir kimseydi.
He was someone who was jealous of his words.
Şöyle diyor,
It says like this,
Ya Rasûlullah sen bana diyor
O Messenger of Allah, you are telling me.
her şeyden daha sevgilisin.
You are more beloved than anything.
İlla nefsini beğeneceğim.
I will definitely like myself.
İki yanımda olan canım,
My dear on both sides of me,
içindeki canım var ya Ya Rasûlullah,
There is my heart inside you, O Messenger of Allah.
canımı sanki senden fazla seviyorum
It's like I love you more than my own life.
diyor Hazret-i Ömer.
Says Hazrat Omar.
İç dışı bir tabii Hazret-i Ömer'in.
It is an inner and outer nature of Hazrat Omar.
Ya Rasûlullah şu anda kendimi tarttım,
O Messenger of Allah, I just weighed myself.
ölçtüm, gönlüme baktım.
I measured, I looked into my heart.
Her şeyden bana daha sevgilisin Ya Rasûlullah.
You are dearer to me than everything else, O Messenger of Allah.
Ancak sanki canımı, nefsimi daha fazla seviyorum.
However, it feels like I love my soul and myself more.
Buyuruyor aleyhisselâm hazretleri.
He is inviting, peace be upon him.
Ve min nefsik ya Ömer.
And from yourself, O Omar.
Ey Ömer, canına fazla sevmediğin şeye
Oh Ömer, to something you don't love too much.
yine tahammül olamazsın.
You still can't tolerate it.
Hazret-i Ömer şöyle bir dururdu.
Hazrat Omar would stand like this.
Tabii imanın o anda
Of course, the faith at that moment.
bir seri sürü deniyor buna.
A series of flocks is being tried for this.
Malen bir kemarat orada buldu.
Malen found a small reward there.
İmanın tam kemaratını buldu.
He found the complete perfection of faith.
Dedi ki
He said.
Ve min nefsik ya Rasûlullah.
"And from your own self, O Messenger of Allah."
Şu anda seni canımdan fazla sevmiyorum Ya Rasûlullah.
Right now, I don't love you more than my own life, O Messenger of Allah.
Burada aleyhisselâm hazretleri
Here is the esteemed Aleyhisselâm.
El ân temmî imâlik ya Ömer.
Now I complete the task, O Ömer.
El ân temmî imâlik.
I am yours now.
Şu imanın tam kemaratını buldu.
He has found the full perfection of that faith.
Bir insan canından da fazla sevmeyecek
A person won't love more than their own life.
Peygamberimizi imanın tam kemaratını bulmuş olmuyor.
Finding our Prophet does not mean having fully attained the perfection of faith.
Şimdi bunu örnek vereyim birkaç tane.
Let me give you a few examples of this now.
Hazret-i Öztürk hazretleri
His Excellency Öztürk
biliyorsunuz hicrette
you know in the migration
Peygamberimizin yâr-ı gâr derler.
They call the Prophet's beloved the companion of the cave.
Mağara arkadaşı Peygamberimiz.
Our Prophet is the friend of the cave.
Oranın mağaralarına gelince
As for the caves there,
çok yılan olurdu, yılan olurdu böyle.
It would be very like a snake, it would be like a snake like this.
Tabii yılan çölde sıcak fazla gelmiyor.
Of course, the snake doesn't mind the heat too much in the desert.
Mağara saklanırdı yılanlar.
Snakes used to hide in the cave.
Mağaraya gelince
When it comes to the cave
Hazret-i Öztürk Hazretleri
His Holiness Öztürk
Ya Rasûlullah öne geçeyim.
O Messenger of Allah, let me precede you.
Yani Peygamber önüne geçecek tabii.
So, of course, the Prophet will take precedence.
Amacı hiç yılan olup da
Its purpose is to be a snake at all.
Peygamber bir zarar vermesin diye.
So that the Prophet doesn't come to harm.
İçeriye girdi.
He/She entered the room.
Baktı yılan görmedi ama
She looked, but the snake was not seen.
yılan deliktirini gördü.
The snake saw the hole.
Tabi onlar biliyor onları onları.
Of course, they know them.
Üzerindeki şeyleri çıkardı fazla
She took off the things on her.
neyi üzerinde varsa.
what is on it.
Bunları kopardı parça parça.
He tore them apart piece by piece.
Devri devri tıkadı.
He blocked the era.
Ama bir delik kaldı.
But there is a hole left.
Ona yetmedi bir şey.
She didn't have enough of something.
Oturdu.
He/she sat down.
Oraya da
There too.
ayağının topuğunu oraya koydu deliğe.
He placed the heel of his foot in the hole.
Yani yılan değil insan
So it's not a snake, it's a human.
ülker.
Ülker.
Ayağının topuğunu deliğe koydu.
She put the heel of her foot in the hole.
Peygamber Aleyhisselam Hazretleri
The Prophet, peace be upon him
başını
your head
Hazret-i Öztürk'ün dizine koydu.
He placed it on the lap of Hazret-i Öztürk.
Uykusuz o gece.
Sleepless that night.
Ya Ebubekir ben uyuyayım.
O Abu Bakr, I will sleep.
Uyu yarasaydı böyle.
If it were to sleep, it would be like this.
Peygamber onu dizine
The Prophet placed him on his lap.
başına koydu.
He/She put it on his/her head.
Peygamber tabi başını dizine koydu.
The Prophet put his head on his knee.
Ne mutluluk onlara.
What happiness for them.
Onlarla alakalı bunlara.
These are related to them.
Peygamber uyurken
The Prophet while sleeping.
delikten yılan geldi.
A snake came out of the hole.
Yılan geldi.
The snake has arrived.
Hazret-i Bekir'in ayağını
The foot of Hazrat Abu Bakr.
kaşıdı. Ayağını çek anlamında yani böyle.
He/she scratched it. Meaning to pull back your foot like this.
Tabi çekme yani.
Of course, don't hold back.
Yine kaşıdı.
He scratched again.
Yine çekmedi.
It didn't pull again.
Isırdı ayağını bu sefer.
It bit your foot this time.
Isırdı ayağını. Isırınca
It bit your foot. When it bit
yılan zehirde tabi.
The snake is of course in the poison.
Zehirli olmuş da.
It has become poisoned.
Hazret-i Bekir'in elinde olmadan
Without the hand of Hazret-i Bekir.
gözünden yaş geldi.
Tears came from your eyes.
Ayağını çekmiyor ama.
But he's not pulling his foot away.
Yılan ayağını ısırıyor.
The snake is biting its foot.
Ayağını zehirli yılan o durumda
Your foot is in a poisonous snake's situation.
yılan olduğundan biliyor.
He knows because he is a snake.
Ayağını yine çekmiyor ama.
She still isn't pulling her foot back, though.
Peygamber rahatsız olmasın diye.
So that the Prophet does not feel uncomfortable.
Ona zarar gelemesin diye.
So that no harm comes to her.
Ama elinde olmadan
But without your control.
gözünden yaş geldi.
Tears came from your eye.
Peygamberin yanına damladı.
He dropped by the Prophet's side.
Mübarek yanına damladı.
The blessed one dripped beside.
Peygamber Aleyhisselam Hazretleri
The Messenger of Allah, peace be upon him.
açtı gözünü.
opened his/her eyes.
Ne var ya Ebu Bekir?
What's wrong, Abu Bakr?
Ya Rasulallah. Yok bir şey yok.
O Messenger of Allah. There is nothing, nothing at all.
Söyle. Ne var? Çık hemen bakalım oradan.
Tell me. What's going on? Come out and let's see from there.
Ayağını çekti.
She pulled her foot away.
Yılan çıktı.
The snake has appeared.
Çıktı ondan beri. Tam çıkmadan beri.
It has been since it came out. Since it fully came out.
Yer çıktı. Dikili yılan böyle şey.
The ground is gone. A vertical snake is like this.
Peygamber Aleyhisselam Hazretleri soruyor yılana.
The Prophet, peace be upon him, is asking the snake.
Ey yılan!
Oh serpent!
Niye sen benim sahibime ayağını ısırdın?
Why did you bite my owner's foot?
Niye ısırdın ayağımı ısırdım?
Why did you bite my foot? I bit it.
Dedi ki Ya Rasulallah.
He said, "O Messenger of Allah."
Ben kaç yıl önce
How many years ago did I...
bu mağaraya girmiştim.
I had entered this cave.
Melekler geldiler.
The angels have come.
Bu mağaraya tuhaf ettim.
I made this cave strange.
Dostlarım mağarayı.
My friends, the cave.
Onlarla konuşurken
While talking to them
duydum o zaman.
I heard it then.
Ahir zaman Peygamber'e gelince
When it comes to the Prophet of the Last Days
Mekke'den hicret ederken
When leaving Mecca
bu mağarada kalacak burası
This cave will stay here.
dediler.
They said.
Ben de
Me too.
o anda sana aşık oldum Ya Rasulallah.
At that moment, I fell in love with you, O Messenger of Allah.
Sana aşık oldum. İsmine Ya Rasulallah.
I fell in love with you. In the name of Ya Rasulallah.
O günden beri
Since that day
mağaradayım. Açıkınca
I'm in the cave. When it opens.
gidiyorum. Susunca gidiyorum.
I'm leaving. I leave when I become silent.
Hem buraya geliyorum.
I'm coming here too.
Tam senin kokunu aldım. Nurunu gördüm.
I just caught your scent. I saw your light.
Tam sana kavuşacağım.
I will finally meet you.
Onun için öyle yaptım böyle.
That's why I did it this way.
Ve özür dilerim Peygamberimizden.
And I apologize to our Prophet.
Helal olsun.
Well done.
Peygamberimiz mübarek parmağına
Our Prophet on his blessed finger
tükürük aldı.
He/She spit.
Hazreti Peygamber Efendimiz'e sürdü.
He applied it to our Prophet Muhammad (peace be upon him).
Tabi ilaç tabiatı için.
Of course, it's for the nature of the medicine.
Bir de
Moreover
Uğut Savaşı'ndan
From the Battle of Uğut
bir örnek vereyim.
Let me give you an example.
Bir kafir
An infidel.
Peygamberimiz Aleyhisselatü Vesselam'a
Our Prophet, peace and blessings be upon him.
kılıcını kaldırdı Peygamberimiz'e.
He raised his sword against our Prophet.
Tam vuracak.
It's going to hit perfectly.
Yanında Hazreti Talha bin İbeydillah
Alongside him was Hazrat Talha bin Ubaydillah.
Aşkın Yön Beşşehir'den
The Direction of Love from Five Cities
kendisi.
himself.
O da yanında. O anda
He is also beside you. At that moment.
kılıcı yok elinde.
He doesn't have a sword in his hand.
Kılıç Peygamberimiz'den sonra kaldırıldı.
The sword was abolished after our Prophet.
Kılıç.
Sword.
Peygamberimiz oraya geliyor.
Our Prophet is coming there.
Karşılamaya elinden ne bir kalkanı var
He has no shield in his hand to face it.
ne bir kılıcı var karşılamaya.
He does not have a sword to greet with.
Ne yaptı? Elini süper etti.
What did he/she do? He/She did a great job with his/her hand.
Eline bakın. Kılıcı eline süper etti.
Look at your hand. He/She made the sword look great in your hand.
Eli kesildi.
His hand was cut.
Eli çoluk kaldı böyle kendisinden beri.
His hand has been like this since then.
Yani nedir bu?
So what is this?
Candan fazla Peygamberimizi
Too much for our Prophet.
sevmek.
to love.
Yine bir kadın vardı
There was a woman again.
Medine-i Münevver'de Ensa'dan.
From the Ansar in Medina.
Nesibe Hatun diye.
Her name is Nesibe Hatun.
Ümmü Mare'de
In Umm al-Ma'arik.
lakabı.
nickname.
Adı Nesibe Hanım.
Her name is Mrs. Nesibe.
Nesibe Hatun diye.
It's called Nesibe Hatun.
Bu kadın da
This woman too.
Peygamber'e aşık bir kadın.
A woman in love with the Prophet.
Bir de bunun ötesinde
Moreover, beyond this.
çok cesaretli, cesur bir kadın.
a very brave, courageous woman.
O durumda
In that case.
haber alıyor ki
he is receiving news that
Peygamberimiz Aleyhisselam Hazretlerinin
Our Prophet, may peace be upon him.
burada gideceğine.
You will go here.
Bir de oğlu var kendisinin.
He also has a son.
Erkeklerden onları kaldırıyor.
He is lifting them from the men.
Kocasını kaldırıyor. Çocuklarını kaldırıyor.
She is lifting her husband. She is lifting her children.
Karnını doyuruyor.
It is filling its belly.
Bakın diyor Resulullah Aleyhisselam Hazretleri
"Look, says the Messenger of Allah, peace be upon him."
burada savaşa gidiyor.
They are going to war here.
Siz gidiniz oraya.
You go there.
Kendi bunları gönderiyor.
They are sending these themselves.
Arkadan da kendisi
Himself from the back.
su alıyor eline vitesliyle.
She's taking water with her gear shift.
İşte
Here it is.
susayanlara, yaralılara bir verelim derdi.
He used to say we should give to the thirsty and the wounded.
Bir de sarı göbezi ve
Also, yellow belly and...
bazı merhem alıyor.
He is taking some ointment.
O dönemde öyle yapardı kadınlar.
Women used to do that during that time.
Savaşın dışında
Outside of war
bir hasta
a patient
bakıcılık müessesesi.
caregiving institution.
Gönüllü ama hasta bakıcılık müessesesi.
Volunteer but caregiving institution.
Kadınlar
Women
onların yaptığı merhemleri vardı.
They had the ointments they made.
Doğal yaparlardı ama
They would do it naturally, but...
çok da etkiye tesirli bir merhemlerdi.
They were very effective ointments.
Kılıç yarısı
Half of the sword
hatta kopan bir kol
even a severed arm
yani öyle yara
I mean, such a wound.
değil de kopan bir kol bile
even a severed arm
onların yaptığı o doğal merhemleri
the natural ointments they made
sürerlerdi, sararlardı
they would last, they would wrap
hemen çabuk iyileşirdi
he would recover quickly right away
buna kısa zamanda.
in a short time.
Bu kadın da bu işi
This woman is also doing this job.
iyi biliyor, merhem yapmasını.
He knows well how to make ointment.
Merhem yapmış,
She has made an ointment.
sarı göbezi almış, bir de su almış yanına.
He has taken the yellow gourd and also brought some water with him.
O da oraya geliyor.
He is coming there too.
Evinde oturamıyor tabi.
Of course, she can't sit at home.
Heyecanlı, evde oturamıyor.
She is excited, can't stay at home.
Bir ara
Once upon a time
savaş çok kızıştı
The war intensified greatly.
savaş. Öyle
war. So be it.
kızıştı ki
it heated up that way
Peygamberimizin emrini
The command of our Prophet.
dinlemeyen
not listening
o şu tepesindeki bazı kimseler
those certain people on top of him/her
sebebiyle
due to
arkadan bir şiir mi
Is it a poem from behind?
yaptı düşme ordusundaki
made it fall in the army
bir komutan.
a commander.
Bir anda
Suddenly
İslam ordusu
Islamic army
muzafferken, tabi kazanmışken
when victorious, of course having won
iş ters döndü.
The job has turned upside down.
Ortada
In the middle.
karma karışık olduğu
it is all mixed up
kimseyi tanımıyor. O duruma
He doesn't recognize anyone. That situation.
geldi. Hep
He came. Always.
müşriklerin hedefinde
in the sights of the polytheists
Peygamberimiz. Hep böyle.
Our Prophet. Always like this.
Bölük bölük geliyorlar.
They are coming in groups.
Bir ara
Once upon a time
baktı ki bu nesime hanım baktı ki
She looked and saw that this Nesime lady looked.
Resulullah artık yalnız kaldı.
The Messenger of Allah is now alone.
Koruyanlar, yanındakiler
The protectors, those next to you.
çok şehit oldular.
Many were martyred.
Bir kısmı dağınık askerler tabi.
Some of them are scattered soldiers, of course.
Müslüman askerleri dağınıklar.
The Muslim soldiers are scattered.
Hemen bir kılıç kaptı. Bir şehidin
He immediately grabbed a sword. Of a martyr.
yerdeki kılıcını kaptı.
He grabbed his sword from the ground.
Sarı göbezi olarak bıraktı. Koştu.
He left it as a yellow belly. He ran.
Peygamberimiz de başladı savaş altında.
Our Prophet also started under the war.
Peygamberimizi savunmaya
To defend our Prophet.
kadın olarak
as a woman
geçti orada.
It passed there.
Hatta bir müşrik
Even a polytheist.
ayarını kesip yere düşürdü. Onu öldürdü.
He cut off its setting and dropped it to the ground. He killed it.
Kendi odaya yaralandı.
He got injured in his own room.
Bir de bunun ötesinde
And beyond this...
ötesinde
beyond
iki oğlunu
his two sons
kulesi o yönlendiriyor onları da.
The tower is directing them as well.
Nereden Peygamberimiz'e bir hücum
Where an attack on our Prophet is coming from.
geliyorsa
if it is coming
hangisi yakınsa kulesi onu çağırıyor.
Whichever is closer, its tower is calling it.
Oğlunu çağırıyor.
He is calling his son.
Koşun buraya. Koşun buraya. Koşun buraya.
Run here. Run here. Run here.
Hem kendi çok kanar içinde
It bleeds a lot inside itself too.
kaldı kendisi de.
He stayed as well.
Hatta oğlunun bir kolu
Even his son's one arm.
kesildi, koptu.
It was cut off, it broke.
Hemen oğluna
Right away to your son.
giriş çekti.
He/She made an entry.
Pansamanı yaptı.
He/She bandaged it.
Meremini sürdü. Elini bağladı.
She continued with her routine. She tied her hand.
Oğlunun tek eli var.
He has only one hand.
Oğlum al hele kılıcını.
Here, take your sword, son.
Bak Peygamberimiz dar durumda.
Look, our Prophet is in a difficult situation.
Yapma zamanı değil işlerinden beri savaşa gitme.
It's not time to go to war because of your work.
Kendi de kanar içinde kaldı.
He was also left in anguish.
Peygamberimiz
Our Prophet
baktı ona.
He looked at her.
Sordu.
He/She asked.
Ey hatun nasiben
O lady, what is your fortune?
ne istiyorsun benden?
What do you want from me?
Sen hiç Allah'a dua etme.
Never pray to God.
Ne istiyorsun?
What do you want?
Ya Resulallah
O Messenger of Allah.
Allah cennette beni sana
God in paradise, me to you.
komşu etse onu istiyorum.
I want it if the neighbor does it.
İstemiyorum başka bir şey.
I don't want anything else.
Peygamberimiz açtı elini.
Our Prophet opened his hand.
Ya Rabbi bunları dedi
O Lord, he said these.
bunların cenneti var ama
They have a paradise, but...
komşu eyle.
Neighbor action.
O savaş anında.
At the moment of the war.
Dua etti kendisine.
He prayed for himself.
İşte
Here it is.
Peygamber sevgisi
Love for the Prophet
sahabelerde
in the companions
ondan sonra gelen tabiinde
after that, in the following nature
tebii tabiinde
of course, naturally
bu arada Hazretleri Karanzeterinde
Meanwhile, His Excellency is in Karanzet.
örnekler bunlar tabi bizlere.
These are examples for us, of course.
Bu bir
This is a
gerçek sevgi.
true love.
Bakınız evladından,
Look at your child,
kocasından, canından çok
more than her husband, more than her life
Peygamberi seviyor.
He loves the Prophet.
Oğlunun kolunu kopuyor da
His arm is being torn off.
anne olarak tabi yüreği yanmaz.
As a mother, of course, her heart won't burn.
Yanar tabi. Onu hemen
Of course it burns. Right away.
mehrem söylüyor.
It says "the secret."
Saygı beziyle bağlıyor.
He/she is tying it with a cloth of respect.
Ya Rabbi kalk tek elinde
O Lord, rise with Your one hand.
cihada git.
Go to jihad.
Resulullah'a savunalım diyor.
He says let’s defend the Messenger of Allah.
Peygamberimiz Aleyhisselatü Vesselam'a
To our Prophet, peace and blessings be upon him.
sevgi için ne gerekiyor?
What do we need for love?
Bir rabıta
A connection.
bağlantı geliyor.
The connection is coming.
Anmak da gerekiyor.
It is also necessary to remember.
Bir kimse
A person
kimi severse onu çok
Whoever they love, they love them a lot.
anar. Bu bir gerçekte.
It hurts. This is a reality.
Mesela iki nişanlılar.
For example, two engaged couples.
Birbirine iki nişanlılar.
They are fiancés to each other.
Bunları sürekli bir analara vereceğiz.
We will constantly give these to a mother.
Günümüzde tabi telefonlar
Nowadays, of course, phones.
mesela şunlar bunlar sürekli
for example, these ones are continuous
bir analara bunları vereceğiz.
We will give these to the mothers.
Bu tabi
This is of course.
nefsane bir sevgidir.
It is a legendary love.
Peygamberin sevgisi de
The love of the Prophet too.
buna bağlıdır böyle.
It depends on this.
Çok anmak Peygamber arasında
Remembering the Prophet very often.
deniliyor. Bu da nasıl olur?
It is said. How does this happen?
Salavatı şerife getirmek oluyor böyle.
It becomes like bringing blessings upon (the Prophet).
Salavatı şerife
The blessed salutation.
getirmek oluyor peygamberimize.
It becomes bringing to our Prophet.
Öyle kuru bir dava
Such a dry case.
boş bir dava
a frivolous lawsuit
olmamalı.
it shouldn't be.
Peygamberi seviyor musun?
Do you love the Prophet?
Seviyorum davası böyle boşta olmamalı.
The love case should not be left so empty.
Bir işareti şöyle diyor.
It says the following.
Senin Muhammed'e
Your Muhammad
ne hediyem var diyor.
"What gift do I have?" he says.
Senin Muhammed'e ne hediyem var diyor.
He says, "What gift do I have for Muhammad?"
Yani ne gönderiyorsun peygamberimize
So what are you sending to our prophet?
buradan böyle.
This way from here.
O zaman da kurabiliyoruz böyle şey.
We can set up such things then as well.
Salavatı şerife.
The blessed salutation.
Salavat sanatın çoğulu.
Salavat is the plural of the art.
Sanat dua demek aslında.
Art is actually to pray.
Şerif de çok şerefli
Sheriff is also very honorable.
yani en
that is the most
üstün bir dua anlamına geliyor.
It means a superior prayer.
Sanat ve şerif
Art and the sheriff
aslında dua anlamına gelir.
It actually means prayer.
Dua da böyle bir şey.
Prayer is something like that.
Bunu bize
Give this to us.
emrediyor aslında.
It is actually commanding.
Azap 56'da.
In Azap at 56.
Mevla buyuruyor.
The Lord commands.
Bismillahirrahmanirrahim.
In the name of Allah, the Most Gracious, the Most Merciful.
İnallâhe
Indeed, Allah.
Kesinlikle
Definitely
Allah-u Teala Mevlamız
Allah, our Lord.
ve Melaiketühü
And His Angels
Allah-u Teala'nın melekleri
The angels of Allah Almighty.
bakın
look
Allah-u Teala bizzat
Allah the Almighty Himself
zatihi
originally
ve
and
Allah-u Teala'nın melekleri
The angels of Allah the Almighty.
ne kadar melek var
How many angels are there?
sayısını bir Allah'tan
The number is only known by God.
ayırıyor.
is separating.
Yani göklerde
So, in the skies.
bir karış boş yer yok göklerde.
There is not a single inch of empty space in the skies.
Bir karış boş yer yok.
There is not an inch of empty space.
Her taraf melek dolu.
Everywhere is filled with angels.
Her meleğinde görevi var.
Each angel has a duty.
Kimi secde,
Some prostrate,
kimi kıyamda,
some in peril,
kimi rükuda,
some in bowing,
kimi şunda,
some here,
kimi bunda.
some in this.
Yusallûne
They will pray.
alennebî.
I don't know.
Yusallûne
They pray.
alennebî.
Alennebî.
Allah-u Teala bizzati ve melekleri
Allah Almighty Himself and His angels
o nebi
that prophet
zişana ne yapıyorlar?
What are they doing to Zişan?
Sarat ediyorlar.
They are ruining it.
Tabi
Of course
aslında
actually
saravat dua anlamına geliyor.
Saravat means a prayer.
Ama Allah dua eder mi?
But does Allah pray?
Etmez.
It won't.
Dua ne yapılır?
What is prayer for?
Daha üstüne yapılır dua.
A prayer is made on top of that.
Yalvarma ayağına.
Don't play the victim.
Daha üstüne yapılır dua.
A prayer is made on top of that.
Ne olur böyle kabul edin böyle şey.
Please accept such things like this.
Tabi Mevla ki dua eder mi? Etmez.
Of course, does the Lord pray? He does not.
Nedir burada Mevlamın sarahatı?
What is the clarity of my Lord here?
Rahmetini
Your mercy
sürekli arttırması peygamberimize.
constantly increasing it for our prophet.
Rahmetini
Your mercy.
lütfunu
your grace
sürekli arttırması peygamberimize.
It continuously increases for our prophet.
Mevlamın sıhhati bu.
This is my Lord's health.
Yani peygamberimizin her an
So, every moment of our prophet.
her an derisi
every moment the skin
artıyor. Artıyor, artıyor, artıyor.
It's increasing. It's increasing, it's increasing, it's increasing.
Sonu gelmiyor mu?
Isn't it coming to an end?
Yani katrilyona sene geçsin
So, a quadrillion years pass.
yine Allah rahmetinin
again the mercy of Allah
sonu yok.
There is no end.
Meleklerin nedir sarahatı da?
What is the purpose of the angels?
İstiğfar.
Seeking forgiveness.
Peygamberimizin ümmeti adına onlara da
On behalf of our Prophet's community, to them too.
istiğfar, tevbe
repentance, atonement
diyorlar. Ya Rabbi ne olur
They say. Oh Lord, please.
ümmetini affedersin.
You forgive your nation.
Şimdi Mevlam bize buyuruyor.
Now my Lord is commanding us.
Hüminler adına.
In the name of the humans.
Ya eyyuhellezile
O you who...
amenü ey
oh menu
mü'minler.
believers.
Burada ki ya Arapça'da
Is this in Arabic?
uyarı edatı.
warning particle.
Uyarı edatı böyle.
The warning preposition is like this.
Mesela dalgın iken
For example, when lost in thought.
ya denir. Mesela isim
It is said. For example, a name.
çağırırken bile arada birbirlerine
even while calling each other
ya Ömer, ya Osman
either Ömer or Osman
kullanır böyle.
Uses it like this.
Dalgın iken, yanındayken
When you are absent-minded, while being next to you.
ya kullanmaz.
or it won't use.
Ama uzaktan yakın dalgın iken
But when close, lost in thought from afar
ya Ömer, ya Ebu Bekir.
Oh Ömer, oh Abu Bakr.
Böyle bir ya kullanabilecek.
Such a thing can be used.
Bize Mevlam burada ya kullanıyor.
Our Lord is using us here.
Ey mü'minler.
O believers.
Neden?
Why?
Yani ey gafette olan
So, oh you who are heedless
mü'minler.
believers.
Dünyaya dalan mü'minler.
Believers who immerse themselves in the world.
Uyanın anlamında. Uyarı edatı.
It means "to wake up." A warning preposition.
Şimdi tabii ne geliyor ki bizden de?
So now, of course, what is coming from us?
Lebbek Allah'ım. Yani buyur
Oh my God. So, go ahead.
Rabbi uyandık Rabbi'm. Emret.
Rabbi, we have awakened, my Lord. Command.
Bana geliyor şimdi Mevlam.
My Lord is coming to me now.
Bela buyuruyor şimdi bu üzere.
Trouble is now approaching this matter.
Sallu aleyhi
Peace be upon him.
siz ona
you to him/her
sırat ediniz. Peygamber.
Cross the bridge. Prophet.
Siz ona sırat ediniz.
You take that as a path.
Vesselimu
My vessel
vesselam ile veriniz. Teslima
Please provide it with a vessel. I will deliver.
tam teslimiyet ile böyle.
It is like this with complete submission.
Yani salli ve sellim deyiniz.
So say "salli" and "sellim".
Bela buyuruyor.
Trouble is coming.
Bu ayet-i kerimeye
This verse.
göre
according to
hanetî mezhebinde
in the Hanefi school of thought
bir insanın öbüründe
in one person to the other
bir defa
once
farz getirilmesi farz oluyor.
It becomes obligatory to impose obligations.
Çünkü emir tekür
Because the command is repeated.
etmez. Hac'da mesela
doesn't. For example, in Hajj
farzdır ömrüde bir defa.
It is obligatory to do it once in a lifetime.
Ömrü deniyor bunlara. Ömrü vardır.
They are called lifetimes. They have a lifetime.
Selemi vardır.
There is a flood.
Usmi vardır. Yevmi vardır
He has a duty. He has a day (or a daily wage).
ibadetler. Yani günlük, haftalık, aylık
worship. That is daily, weekly, monthly.
ve ömrü.
and life.
Hac
Pilgrimage
ömründe bir defa farz olduğu gibi
as if it were obligatory once in a lifetime
bir kimse ömründe
a person in their lifetime
bir defa Peygamber Aleyhisselam Hazretleri'ne
Once, to our Prophet Muhammad (peace be upon him)...
sarhoş yere getirirse
if the drunk brings it to the ground
farz yerine geliyor.
It is fulfilling a duty.
Ama
But
sevap ne olacak? Tabi sevap
What will happen to the good deed? Of course, a good deed.
hanesi boş duruyor ama şimdi.
Their house is empty, but now.
Doldurmak lazım o hanesi.
That section needs to be filled out.
Şafii mezhebine göre ise
According to the Shafi'i school of thought,
bu ayet-i kerime'nin
this verse
ayet-i kerime'nin
the verse of the Qur'an
tavku neye bağlıdır?
What does the rooster depend on?
Namazda okunan saraba şerife
The prayer recited in the prayer is called "sara" (or "sarı").
farzdır. Şafii mezhebine göre.
It is obligatory according to the Shafi'i school of thought.
Ettiğattan sonra.
After what has been done.
Allahümme salli ve sellem ile okuyoruz bunları böyle.
We read these like this: O Allah, send blessings and peace.
Bu hanefide
In this household.
sünnettir bunlar. Şafii
These are Sunnah. Shafi'i.
mezhebinden farzdır. Yani
It is obligatory according to your denomination. That is,
her beş vakit namazda
in every five daily prayers
Ettiğattan sonra okunan
After the prayer.
saraba şerifeyi şafii mezhebinden
"the robe of the noble from the Shafi'i school"
farz olmuş oluyor.
It becomes obligatory.
Yine
Again
hanefide ve şafi'ye göre
according to Hanafi and Shafi'ah
bir mecliste
in a council
yani bir sohbet yerinde
that is, in a chat place
evde, konuşma esnasında
at home, during the conversation
Peygamber Aleyhisselam Hazretleri ismi
The name of the Prophet, peace be upon him.
geçtiği zamanlar ilkinde
the times it passed at first
saraba şerife getirmekte vacip oluyor.
It becomes obligatory to bring it to the holy relic.
Tek bir ismi geçerse
If a single name comes up
o zaman müstahap oluyor.
Then it becomes deserved.
Müstahap getirirse sevaptır.
If one brings it willingly, it is a virtue.
Getirmese günah yok.
It's no sin if he doesn't bring it.
Arabistan'da
In Arabia.
bu çok yapılır muhtemelen Arabistan'da böylece
This is probably done a lot in Arabia.
yani iki Arap
that is, two Arabs
kızdılar
They got angry.
öfkendiler mesela
They were angry, for example.
kabardılar hindi gibi
They puffed up like turkeys.
kavga edecekler böyle.
They will fight like this.
Hemen
Right away
orada bulunan başka birisi
someone else that is there
ne der? Salli aleyhi nebi
What does he say? Peace be upon him, the prophet.
der hemen
that right away
sıkıntı olmuyor.
There is no trouble.
Çok şahit olmuyorlar
They don't witness much.
çok şahit olmuyorlar
they are not often witnesses
çok şahit olmuşlar böylece
They have witnessed a lot this way.
iki kişi öfkeleniyorlar
Two people are getting angry.
çok çabuk onları ateşleniyor
They get a fever very quickly.
çok çabuk ateşleniyorlar
they get a fever very quickly
hemen harekete geliyorlar böyle
They immediately take action like this.
kısa öfkeleniyorlar
They get angry quickly.
kabarıyorlar bir şey olacak
They're swelling up, something is going to happen.
hem orada bulunan birisi
someone who is also there
Salli aleyhi nebi bir bağırı böyle
"Send blessings upon him, O Prophet, with such a cry."
Allahümme salli ve sellem
O Allah, send blessings and peace.
hemen çekiyorlar böylece
They are withdrawing immediately like this.
bir gün otobüse bindim
One day I got on the bus.
otobüste bindim
I got on the bus.
iki kişi daha evvel
two people previously
otobüse önünde sağ tarafını
the right side in front of the bus
iple bağlamışlar giriş kısmını
They have tied the entrance part with a rope.
yani sahipli anlamında
meaning in the sense of ownership
bağlamışlar
they have tied/attached
geri gitmişler
They have gone back.
otobüsün sağlığı belli
The condition of the bus is clear.
tam sağına geliyor bunlar
They're coming right to your right.
ama iki kişi ipi kopardılar
but two people broke the rope
ben de gördüm orada arabada
I saw it there in the car too.
ipi kopardılar
They cut the rope.
oturuyorlar yerlerine
They are sitting in their places.
geldi onlar şimdi iki kişi
They have arrived now, two people.
bizim yerimiz yok şu derken
"We have no place while saying this."
bir kavga olacak
There will be a fight.
orada bir kadın arkadan var
There is a woman from behind over there.
kadın arkadan var
There is a woman from behind.
Salli aleyhi nebi
Salute upon him, the Prophet.
dedi böyle Allahümme sellem
He said, "O Allah, grant peace."
hemen oturun oturun tamam dedi
"Sit down right away, okay," he said.
buna benim şikayet olmam gerekiyor
I need to file a complaint about this.
yani bir kadın
so a woman
hemen Salli aleyhi nebi
Send blessings upon him, O Prophet.
dedi arkadan böyle
he said like this from behind
hemen her şey yerine geldi
Almost everything fell into place.
sükun alıyor böyle
It calms down like this.
arkamızda duruluyor böyle
It's being done like this behind us.
Peygamberimizin sabırcıya
Our Prophet's patience.
getirdiği zamanlar
the times it brings
insanın da içine bir yumuşaklık
a softness within a person
gelir sükunet gelir
calmness comes with income
merhamet gelir böyle şefkat gelir
Mercy comes, and so does compassion.
böyle şey
such things
zikrullah aslında
the remembrance of Allah actually
bir nardır ateşti yakar gönüllü
A pomegranate burns the heart like fire.
zikrullah
Remembrance of Allah
ateştir insan enerji verir
Fire gives energy to a person.
cezbe verir insana böyle şey
Such things attract a person.
bu işin zikrinden sonra su içmek iyi
It is good to drink water after mentioning this job.
sayılmaz böyle o ateş sönülmesin
This fire should not be extinguished like that.
diye o cezbe sönülmesin diye
so that the passion is not extinguished
sabır şerifi
patience is a virtue
ise insan yumuşaklık
is the softness of a person
içersin böyle yumuşaklık verir
You drink it; it gives such softness.
yani kimin bir sıkıntısı olsa
so if someone has a problem
derdi olsa
if he/she had a problem
hüznü olsa işlerinde
if there were sorrow in your work
darlık bir şey olsun
Let it be something narrow.
sabır şerifi getirirse
If he brings the patience sheriff.
tabi üstüne uygun
of course suitable on top
bunu getirirse
if he/she brings this
hemen içine bir sükunet gelir böyle
A tranquility immediately comes over like this.
rahatlar
they relax
sakin olur böyle
It will be calm like this.
rahatlarken işte
just relaxing at work
sabır şerifi getirmeden tabi sevabı da
Without bringing the patience, of course, there is no reward either.
başlar böyle olunca
when it starts like this
hadis-i şerifin Müslimi Tirmiziye Nisaide
The hadith of the Prophet is in the Muslim, Tirmidhi, and Nasa'i.
şu aleyhisselam hazretleri
the esteemed Prophet Muhammad (peace be upon him)
men salli aleyhi salaten
"Send blessings upon him."
bir kimse
a person
peygamber aleyhisselam hazretlerine
peace be upon him
bir defa sabır şerifi getirirse
if he brings the patience of a saint once
salli aleyhi
send blessings upon him
aşırı o kimseye
that person too much
on katı sevap verir
Ten gives serious rewards.
rahmet eder on katı böyle
Thank you, that's so solid.
bir adı şerif değilse
if a name is not noble
on günahını siler
He wipes away that sin.
on katı derisini
the hard skin of the onion
attırır
will make (someone) do it
israfa şerifi
the disgrace of waste
en kısası
in short
allahu anh
may Allah be pleased with him
salli aleyhi muhammed
Blessings be upon him, Muhammad.
en kısası böyle
In short, this is it.
ve var ali muhammed
and there is Ali Mohammed
sünnettir
It is circumcision.
yine hadis-i şerif Tirmizi'den
Again a hadith from Tirmidhi.
Müslim aleyhisselam hazretleri
Peace be upon him, Hazrat Muslim.
evde nasibi yeme kıyameti
"Don't eat your fate at home, it's the day of judgment."
insanların bana en yakını
the closest to me among people
kıyamet gününde
on the day of judgment
en yakını insanların
the closest people
peygamberimize kıyamet gününde
on the Day of Judgment for our Prophet
dedi kıyamet günü
he said on the Day of Judgment
kıyametin
the apocalypse
bir
one
mecazi anlamı var
It has a metaphorical meaning.
bir de hakiki anlamı var
There is also a true meaning.
mecazi olanı
the metaphorical one
dünyanın göklerin
the heavens of the world
tamamen değişmesi
to change completely
parmaşa olması böyle
It's like being a parmaša.
aslında kıyam
actually, resurrection
kalkmaktan anlamına gelir
It means to rise.
kıyam budur böyle
This is what the resurrection is like.
yani insana yenilendirilip
that is, revitalized for man
kabirden kalktığı gün anlamına gelir
It means the day he rises from the grave.
yani kıyam
so standing up
ayakta durmak
to stand up
namazın farzdır kıyam
The standing position is obligatory in prayer.
ayakta durmak
to stand up
işte kıyamet gününde
Here is the Day of Judgment.
kıyamet gününde
on the Day of Judgment
kabirden kalkıldığı günde
on the day of rising from the grave
nedir o günü
What is that day?
beyla buyuruyor
Beyla is inviting.
yevmün asirün
The day is difficult.
aleykarun gayri yesir
It is not permissible to oppose.
en güç
the strongest
en zor bir günü kabirden kalkmak
The hardest day is to rise from the grave.
yeniden dirilip kalkmak böyle şey
to rise again like this
soru göğe çekilmek
the question is to be drawn to the sky
o gün gelecek
that day will come
onu benim takdir etmiş
He has appreciated him.
o gün gelecek
That day will come.
kabirden kalkıp
rising from the grave
su üfürülüyor
the water is being blown
her taraf mağazadan sarsılıyor
Everything is shaking from the store.
gürültü
noise
kurt kuzu
wolf sheep
kuş insan cin insan
bird human jinn human
karmakarışık olduğu halde
despite being confusing
hiç kimse ne yandaki cine bakıyor
No one is looking at the genie next to them.
ne kuşa bakıyor
What bird is looking?
ne kuş kuzuya bakıyor
no bird is looking at the lamb
hayvana da bile korku var
Even animals have fear.
o günün dehşetinden
from the horror of that day
kabirden kalkıldığı gün
the day when we rise from the grave
yeniden dirilişte
in the resurrection
harita ailenin başlaması
the beginning of the family's map
o anlamı geliyor orada
It means that there.
işte o gün
that day
peygamberimize kimin yakın
Who is closest to our prophet?
en çok savcılığa getirenler
those who bring the most to the prosecution
en çok
the most
onlara peygamberin daha yakın
You are closer to the prophet than they are.
o gün evvel
the day before
kıyamet gününde
on the day of judgment
o gün devletleri
that day states
o gün devletlerine
that day to their states
en çok evlilik
most marriage
her türlü
all kinds
yemeği
the meal
o gün evlilikte
that day in marriage
peygamberin
the prophet's
hatta
even
o gün evlilikte
that day in marriage
peygamberi
prophet
yaşatmadan
without making live
zaman
time
yemeğine
to your meal
altına
underneath
yemeğe
to the meal
düşen
falling
bir
one
kirli
dirty
yemeğe
to eat
1 adet
1 piece
tabii
of course
bunu
this
Şimdi günümüzde pek çok evliyaların tulübeleri ne yazık ki barime dönüştürülüyor muhteremler.
Unfortunately, many of the tombs of saints are being turned into places of entertainment nowadays, dear ones.
Mesela bazı evliyaların günleri vardır mesela günümüzde, orada toplantı yapılıyor orada.
For example, some saints have their days, and nowadays, gatherings are held there.
Falan evliyaların mesela kabrinde, işte filan gün toplanacak orada böyle.
For example, at the graves of certain saints, there will be gatherings there on such-and-such a day.
Tabii satıcı geliyor, alıcı var orada böyle, gençler geziyorlar, kızlar geziyorlar.
Of course the seller is coming, there is a buyer there like this, young people are walking around, girls are walking around.
Evet gerçi bir yerde Kur'an'da okunuyor, bir şey okunuyor ama yani yüzde yetmişi oraya bir eğlenmeye giriyor, bir piktik alana giriyor, barime dönüştürüyor böyle şey.
Yes, it's true that there is something read in the Quran somewhere, but I mean, about seventy percent turns into entertainment, enters an amusement area, and transforms into something trivial.
Peygamber bunu yasaklıyor oradan böyle.
The Prophet is prohibiting this from there.
لَا تَجْعَلُوا قَبْرِ عِيدًا
Do not make my grave a place of celebration.
Kavmi öyle barime eğlencelerini çevirmeyiniz böyle.
Do not turn my family's entertainment around like this.
Peygamberlerin kabrini ziyaret etmek.
Visiting the grave of the prophets.
Peygamberlerin tabi dünya değiştiriyor onlar.
The prophets are changing the world.
Yani aslında ölümde bir şey yok onların içinde.
So actually, there is nothing in death for them.
Onların bir kılıç yürümez.
They do not walk with a sword.
Hatta Peygamberlerin mesela sakalış şerifleri vardır, hâlâ var. Sakalış şerifleri böyle.
In fact, there are holy beards of the Prophets, and they still exist. Holy beards are like this.
Peygamberin aleyhisselâm hazretleri olduğu zamanlar sahabe-i kiram kapıştı onlara böyle.
In the time of the Prophet, may peace be upon him, the Companions of the Prophet fought like this.
Kapıştı onlara böyle.
It clashed with them like that.
Aldılar bunları.
They took these.
Tabi yetişemeyen var.
Of course, there are those who can't keep up.
Onlara bunları verirlerdi.
They would give them these.
Ve onlara saklıdılar onları.
And they were hidden from them.
Hep saklıdılar onlara böyle şey.
They have always hidden such things from them.
Meşhur sahabeden Hâlb-i Velid Hazretleri.
The famous companion, Hazrat Halb-i Velid.
Hâlb-i Velid.
The state of being a newborn.
Seyfullah.
Seyfullah.
Allah'ın kılıcı denir kendisine.
He is called the sword of Allah.
Allah'ın kılıcı.
The sword of Allah.
Allah'ın ucunu yaratmış.
He has created the tip of Allah.
Gerçi Uğurt Savaşı'nda o yemin-i sebep oldu bizim.
Indeed, that was the reason for our oath in the Uğurt War.
Altlı müfessirin başına da kendisine böyle saldırdı.
The subordinate commentator also attacked him like this.
Tam o zaman Erdem Müslüman oldu.
At that moment, Erdem converted to Islam.
İslam'ın komutanı oldu.
He became the commander of Islam.
Savaş takdirini çok iyi bilen.
He knows how to appreciate war very well.
Cesur.
Brave.
Gözü pek böylece.
Thus, bold-eyed.
Şam'ın fethi için Suudiya'da savaşıyor.
He is fighting in Saudi Arabia for the conquest of Damascus.
Başkomutan kendisi de.
He is the commander-in-chief himself.
Başlarına sarık.
They wrapped it around their heads.
Altına binmiş.
She has gotten on the horse.
Kılıç elinde.
Sword in hand.
Rumlarla savaşıyorlar.
They are fighting with the Rum.
Bir ara başlarındaki sarık yere düştü.
At one point, the turban on their head fell to the ground.
Savaştığında en kritik bir anında.
At the most critical moment during the war.
İki ölbüne girmiş hadi be.
You've already entered two graves, come on.
Kalma karışık olmuş.
The stay has been complicated.
Ana baba gönderiyor böyle.
Parents send it like this.
İki ölbüne girmiş.
It has entered two graves.
En kritik bir anında.
At the most critical moment.
Demek ki kılıç bir şey dokundu sarığına.
So it seems that the sword touched something to his turban.
Sarı yere düştü.
It fell on the yellow ground.
Hemen o anda alttan indi.
At that moment, he went downstairs.
Karşısındaki düşmanlar üzerine.
Against the enemies in front of him.
Tabii o kaçacaklar.
Of course, they will escape.
Kılıç vuracak üzerine vuracaklar.
The sword will strike; they will strike upon it.
Alttan aşağıya indi.
He went down from below.
Hemen sarılı başına koydu.
She immediately put it on her head.
Yine altına bindi.
She got on it again.
Savaş devam etti.
The war continued.
Son dakikaya sonra.
After the last minute.
Ya Halit sen ne yaptın be savaşta?
Oh Halit, what did you do in the war?
Yani öyle bir hengamede.
So in such a chaos.
Öyle bir ortamda.
In such an environment.
İnsan bir sarık işe aşağıya iner mi?
Does a person go down with a turban on?
Evet.
Yes.
Sarık işe inmedim ben diye.
I didn't get on the bus because it was yellow.
Onda peygamberimizin bir kılı vardı böyle.
He had a sword like that of our Prophet.
Kılı vardı böyle böyle.
It had a blade like this.
Yani peygamberimizin saçının kılı.
So, the hair of our prophet.
Ayakta şirin mesleği yaptı böyle böyle.
She did her sweet profession standing like this.
Ama.
But.
Savaşta ölmedi.
He did not die in the war.
Savaşta ölmedi kimse.
No one died in the war.
Hep savaşta ömrü geçti.
His entire life was spent in war.
Humusla.
With hummus.
Refah etti böyle.
He/She prospered like this.
Yaşlandı hastalanınca.
He aged when he got sick.
Humus'a çekildi.
She withdrew into herself.
Humus yürürsün.
You walk as if you are made of hummus.
O Suriye'de.
He's in Syria.
Yani Müslümanların gene şu an yolu oluyor bir yerde.
So Muslims are on a path again somewhere right now.
Bomba olan bir yerde şu anda.
It's currently a bombed place.
O da hemen cihanın başında.
He is also right at the beginning of the world.
Orada mezar-ı kabri.
There is the grave tomb there.
Humus'ta.
In Humus.
Ağır hasta artık ölüm halinde.
The seriously ill patient is now at the point of death.
Ziyarete geldiler.
They came for a visit.
Ağlama başladı.
The crying has started.
Ya Halit.
Oh Halit.
Sen bu kadar Bahadır'sın.
You are so brave.
Ömrün cihata geçti.
Your life has passed in jihad.
Sen böyle korkusuz bir şeyisin.
You are such a fearless thing.
Ölümden korkup ağlıyorsun.
You are crying out of fear of death.
Hayır.
No.
Ölümden korkmuyorum böyle diyor.
"I'm not afraid of death," he says like this.
O kadar diyor savaşa girdim.
He says I joined the war that much.
O kadar savaşa girdim.
I have entered so many battles.
Savaşçı ölü bir şehit olayım diye.
May I be a dead martyr as a warrior.
Şu anda diyor.
It says right now.
Kadına gibi yatakta ölüyorum.
I'm dying in bed like a woman.
Onu onu çaldıramıyorum.
I can't make him/her steal it.
Yani o kadar savaşa girdi bakınız.
So look, he got into that many wars.
O sarı şiiri aşağı indi.
That yellow poem went down.
Ölmedi bile kendisine böylece.
He didn't even die like that.
Peygamberlerin tabi bedenleri çürümüyor muhteremler.
The bodies of the prophets do not decay, esteemed ones.
Aynen olduğu gibi duruyor böylece.
It stands just as it is.
Biliyoruz samadetleri.
We know their serenity.
Kabrimi, baremini çevirmeyi dönüştürmeyin.
Do not turn my grave, do not transform my tomb.
Yani ziyareti ciddi yapın böyle.
So, make the visit serious like this.
Saygıyla, sevgiyle, hürmet ile böylece.
With respect, with love, and with reverence, thus.
Gidenler tabi oraya.
The ones who are going there, of course.
Hatta bazıları mesela bir saygısızlık yapıyorlar böylece.
In fact, some of them are being disrespectful like that.
Peygamberin kabrişi içeride.
The grave of the Prophet is inside.
Üzerinde yeşil örtü vardı içerisinde.
It had a green cover on it.
Oda içerisinde.
Inside the room.
Düş yüzünde, kıble bakan yüzünde devir parmaklık var.
On the face of the well, there are railings facing the qibla.
Şebeke döneminde böyle devir parmaklık vardır.
There are such turn bars during the network period.
Oraya gidip böyle işlere bakıyorlar mesela.
They go there and look into such matters, for example.
Elini falan sürüyorlar.
They are touching her hand or something.
Buna tabi saygısızlık peygamberi arzulamakta.
This is indeed disrespectful, longing for the prophet.
Hayattaymış gibi.
Like they are alive.
Şöyle kenara çekilmeye gerekiyor.
It is necessary to pull aside like this.
Yani boynu büküp orada.
So, he's there with his head down.
Ya Resulallah.
O Messenger of Allah.
Sanarak ümmet olamadım diye.
Thinking that I couldn't become a community.
Öyle bir hüzünle ziyaret etme gerekiyor böyle.
You need to visit with such sadness.
Hüzünle böyle.
Sorrowfully like this.
Ve salli aleyye.
And send blessings upon him.
Biliyoruz samadetleri.
We know their delights.
Bana savaşa getiririniz.
Bring me to war.
Ne olsun olurunuz.
What will be, will be.
Bana arz olunur.
I am offered.
Bana arz olunur böyle.
It is offered to me like this.
Demek ki bir insan evinde, tarlasında, arabada, iş yerinde, yolda, direksiyon başında.
So a person is at home, in the field, in the car, at the workplace, on the road, behind the wheel.
Bir kimse peygamberin savaşa getirirse.
If someone brings a prophet to war.
O anda arz olunuyor.
It is being presented at that moment.
Nasıl arz olunuyor?
How is it presented?
Peygamberimizin başlığında.
In the title of our Prophet.
Melek var.
There is an angel.
Bir melek var.
There is an angel.
Peygamberimizin başlığındadır.
It is in the title of our Prophet.
Onun görevi bu böylece.
His duty is this way.
Kim savaşa getiriyorsa.
Whoever brings to war.
Getiriyorsa.
If it brings.
Melek.
Angel.
Ya Resulallah.
O Messenger of Allah.
Alapazarı'ndan, Bursa'dan, Konya'dan, Şam'dan.
From Alapazarı, Bursa, Konya, and Damascus.
İşte Fiyar'ın kızı.
Here is Fiyar's daughter.
Fiyar oğlu filan.
Son of Fiyar, etc.
Sana savaşa getiriyor.
They are bringing you to war.
Peygamberimiz bu sebebiyle.
Our Prophet because of this reason.
Yani ona salat-ı selam olsun buyuruyor.
So he is saying may blessings and peace be upon him.
Böyle böylece.
So it goes like this.
Bu tabi ne oluyor.
What is happening to this?
Bir insan çok savaşa getirirse.
If a person brings a lot of war.
Arada bir tanışıyor.
They meet occasionally.
Arada bir tanışıklık doluyor.
A familiarity is developing from time to time.
Peygamberimizin ismi geçiyor.
The name of our Prophet is mentioned.
Devamlı geçiyor böylece.
It keeps passing like this.
Siz ismi geçiyor böylece.
This way, your name is mentioned.
Adını geçiyor.
Your name is passing by.
İsmi geçiyor.
Their name is mentioned.
Gazze'nin Mahmud Hazretleri.
Mahmud Hazretleri of Gaza.
Gazze'nin Mahmud.
Mahmoud of Gaza.
Gazze Devleti'nin başlarındaki kurucusu.
The founder at the head of the Gaza State.
Gazze'nin Mahmud Hazretleri.
Mahmoud Hazretleri of Gaza.
Türk olarak kendisi.
He is Turkish.
Mücahit yani böyle.
Mujahid, that's how it is.
Çok Hindistan'a sefer yaptı.
He traveled to India very often.
Bugün Pakistan'ın çoğunun yüzünde Müslüman oldu.
Today, most of Pakistan has become Muslim.
O yönde.
In that direction.
Bu Gazze'de bulunan bir Müslüman varmış.
There was a Muslim in Gaza.
Gazze'de bir Müslüman.
A Muslim in Gaza.
Bu Müslümanın işe hep tespit etmişti.
This Muslim always knew how to get the job done.
Ne hikmetse.
For some reason.
Borçlanmış.
In debt.
Bir türlü borcu ödeyemiyor.
He can't pay the debt at all.
300 dirhem borçlanmış böyle.
He has incurred a debt of 300 dirhams like this.
Tabi koltuk kalemi almamış böylece.
Of course, she hasn't bought a seat pencil like that.
Yani ekmek almış.
So, he/she has bought bread.
Arpa almış.
He/She has bought barley.
Şumur almış.
It has been taken.
Ödeyememiş.
He/She could not pay.
300 dirhem borcu.
300 dirham debt.
Fakat ödemeye tam bir azmi var.
However, he/she has a strong determination to pay.
Gayreti isteği var.
There is a desire for effort.
Eline para geçmiyor ama.
You don’t have money in your hands though.
Çırpınıyor.
It's struggling.
Ancak evine kuretme getirebiliyor.
However, he/she can only bring a curettage to his/her home.
Hiç artıramıyor.
It can't increase at all.
Ödeyemiyor bunu.
He/She cannot pay this.
Çok üzülüyor.
She is very upset.
Bir gidi rüyasında.
In a go-to bed dream.
Peygamber Aleyhisselam Hazretleri buna geliyor.
The Prophet, peace be upon him, is coming for this.
Rüyasına geliyor.
He's coming into his dream.
Buyuruyor ki buna.
He says to this.
Sen çok hüzünlüsün.
You are very sad.
Kederlisin.
You are sorrowful.
Ne derdin var senin?
What's your problem?
Ağlıyor.
She is crying.
Ya Rasulallah.
O Messenger of Allah.
300 dirhem borcum var.
I have a debt of 300 dirhams.
Ödeyemiyorum.
I can't pay.
Korkuyorum borçlu işe muhabir aleme.
I'm afraid of being in debt and the reporter world.
Ödeyemem ya Rasulallah.
I cannot pay, O Messenger of Allah.
Peygamber Aleyhisselam buyuruyor ki.
The Prophet, peace be upon him, says:
Sen yarın Sultan Mahmud'a git.
You go to Sultan Mahmud tomorrow.
Gazi Mahmud'a.
To Gazi Mahmud.
Ona benden selam söyle.
Say hello to him/her from me.
O zaman ölürse sen borcunu.
Then if he dies, you owe your debt.
Şimdi bu diyor ki.
Now it says this.
Ya Rasulallah.
O Messenger of Allah.
İnanmaz ki bana ama.
But he/she won't believe me.
Yalan söylüyorsun der.
He says you are lying.
Buyuruyor Aleyhisselam Hazretleri.
Peace be upon him, the esteemed one says.
Ona söyle.
Tell him/her.
O her gece.
Every night.
Yatmadan önce.
Before going to bed.
Bana şu kadar sayısını okuyor.
He is reading the number this much.
Her gece okuyor.
She reads every night.
Dün akşam çok uykusu geldi.
He/She was very sleepy last night.
Okuyacaktı ama uyuyup kaldı.
He was going to read it but fell asleep.
Okuyamadı dün akşam.
He couldn't read it last night.
Ona sen bunu söyle.
Tell him this.
İnanır sana.
She/He believes you.
Hem uyumaya tabi öyle.
It is subjected to sleep as well.
Peygamberi görmek tabi rüyada.
Seeing the Prophet is indeed in a dream.
Yani manevi sahabe olmak anlamına geliyor evela.
So it means to be a spiritual companion, firstly.
En sadık rüya.
The most loyal dream.
Yani insanın herkesin hayal edemediği en güzel bir rüya.
In other words, it is the most beautiful dream that no one can imagine.
Cezveye gelmiş.
It has come to the cezve.
Aşrı'ya gelmiş.
He/She has arrived in Aşrı.
Mabed'e gelmiş.
He/She has come to the temple.
Abdülazim'de iki gün namaz kılıyor.
He is praying at Abdülazim for two days.
Peygamberin sarhoşları getiriyorlardı.
They were bringing the drunkards to the prophet.
O kadar sevinçli.
So happy.
Ama sabah olmuyor şimdi.
But it's not morning now.
Sabah olmuyor bir türlü evela.
Morning just won't come somehow, Evela.
Sabah o zaman bekliyor.
Then he's waiting in the morning.
Sabahtan Gazi Mahmud'un sahneye gidiyor şimdi.
Gazi Mahmud is going to the stage now.
Ben diyor.
I say.
Sultan ile görüşmem lazım mutlaka.
I need to meet with the Sultan for sure.
Peki diyorlar.
"Well, they say."
Haber veriyorlar.
They are informing.
Geçtim diyor böyle.
He says, "I passed like this."
Çıkıyor.
It's coming out.
Tabi oturmuş dağıtına.
Of course, it has settled down to distribute it.
Gidiyor.
He/She is leaving.
Selamün aleyküm selam.
Peace be upon you, peace.
Ne derdin var?
What is your trouble?
Sultanım.
My Sultan.
Benim üç yüz lira borcum var.
I have a debt of three hundred lira.
Bunu ödeyemiyorum.
I can't pay for this.
Rüyamda peygamberin sarhoşları geldi.
In my dream, the prophet came to the drunkards.
Sana selam söyledi.
She greeted you.
Onun da ödemini söyledi.
He also mentioned his payment.
Adamın şerefi duruyor.
The man's honor is at stake.
Ah.
Ah.
Ah diyor.
Oh, he says.
Ah.
Ah.
Bilsem ki.
If I knew.
Peygamberin sarhoşları seni bana gönderdi ya.
The prophet sent the drunkards to you, didn't he?
Onu bilsem.
If I knew him/her.
Yani İslam beni anladı.
So Islam understood me.
Peygamberini.
His prophet.
Bana gönderdi.
He/She sent it to me.
Bilsem.
I would know.
Canımı vereceğim sana haber diye.
I will give my life for you, just for the news.
Acaba doğru söylüyor musun ama?
Are you really telling the truth, though?
İsim buna tatmin olsun kalbim gönlüm.
Let my heart and soul be satisfied with this name.
Ya Sultanım.
Oh my Sultan.
Peygamberin bu konuyu sordum.
I asked the Prophet about this issue.
Sen her gece şu sarhoşları okuyormuşsun.
You read those drunks every night.
Şu sayıcı böyle.
This is how the counter is.
Yani dün akşam.
So last night.
Gel okuyacakmışsın.
You are going to read.
Ama uykun galibi etmiş.
But you probably fell asleep.
Gözün kapanmış.
Your eye is closed.
Dalıp uyuyup okuyamamışsın.
You must have fallen asleep and couldn't read.
Tamam diyor.
Okay, he/she says.
Tamam.
Okay.
Hadi bakalım.
Let's see.
Dün akşam
Last night
kendisi sawasını kalmış.
He has remained in his struggle.
Ya.
Yes.
Ya canım dedi.
Oh, my dear, she said.
cadше nimetinecer ne providing Bill.
What is the provision of the bill?
Ne olur.
Please.
bu bağlantıyı
this link
yapmamız gerekiyor.
We need to do it.
Yalnız
Alone
bağlantının da kuvvetli olması
the connection should also be strong
gerekiyor ama. Öyle dalgın
It is necessary, but. So absent-minded.
da gafletli olmaması gerekiyor.
It shouldn't be negligent.
Yani şöyle gayet
So it’s quite like this.
sanki Peygamberimiz Aslan'ı böyle görür gibi
It’s as if our Prophet sees the Lion like this.
Medine'ye
To Medina
gidenler, orasını bilenler
those who go, those who know the place
sanki Peygamberimizin kabrini yanı başında
as if right beside the tomb of our Prophet.
karşısında, yanı başında
in front of you, beside you
böyle oturmuşlar.
They are sitting like this.
Peygamber oturuyor kabrini de
The Prophet is sitting, and his grave is also there.
oturuyor kabrini de.
He/She is sitting at his/her grave too.
Peygamber'le
With the Prophet
görür gibi getirmek israfı şerifi
To bring as if seeing is the wastefulness of the sacred.
getirmek.
to bring.
Gitmeyenler de böyle. Yine Peygamber hayalen
Those who do not go are like this too. Again, the Prophet in imagination.
hatırlayarak
remembering
tefekkürle
with contemplation
gafletli getirmek gerekiyor buna.
It needs to be brought without negligence.
Yine bu
Again this
anlaşılma deteri
understanding detail
El-Bekhîlü men zükündehü felem
The miser is the one who is mentioned but does not do.
yusalli aleyh.
Yusallih upon him.
El-Bekhîlü
The Stingy One
cimri şükümse ki
stingy, it seems that
cimri
stingy
men şükümse ki
I am grateful, indeed.
o yanda adım zikirde anılır
There, my name is mentioned in remembrance.
ama bana sarf şey getiremez
but it cannot bring me a useless thing
böyle muhteremler.
such esteemed individuals.
En cimri, en behi
The stingiest, the miserly.
budur.
Here it is.
Peygamber aslına
Prophet in essence
sarf şerife getirmek.
to bring to the consumption limit.
Bir kitap vardır.
There is a book.
Delal-i Hayrat diye.
It is called the signs of good deeds.
Kitap vardır.
There is a book.
O kitabı yazan
The one who wrote that book.
hep toplamış sarhoş şerifeleri
always gathered drunk sheriffs
bir araya getirmiş.
has brought together.
Bu da şöyle olmuş.
This happened like this.
Kendini Afrika'da yaşayan bir kimse
A person living in Africa.
bir gün canı sıkılmış
One day he/she was bored.
Süleyman Hazretleri
His Holiness Suleyman
adı Süleyman'dır.
His name is Süleyman.
Canı sıkılmış.
He/She is bored.
Şöyle doğru bir gezeyim
Let me take a proper walk.
bakayım diyor.
Let me see, he says.
Çıkıyor şöyle doğru.
It is going out like this, straight.
O arada namaz vakti olmuş.
In the meantime, it is time for prayer.
Tabi baya
Of course, a lot.
doğratmış şöyle namaz vakti olmuş.
It has been chopped up, the prayer time has come.
Abdezinin
Ablution of it.
tazimini size gerekmiş.
It seems you needed it.
Ama su, tabi çölde
But water, of course, in the desert.
eminim su çölde.
I am sure there is water in the desert.
Su, su çölde.
Water, water in the desert.
Su göremiyor.
He/She can't see water.
Etrafına bakıyor diyor.
He says he is looking around.
Bir tepeye çıkıp bakıyor.
He is climbing up a hill and looking.
İleride bir genç bir kız çocuğu
A young girl in the future.
bir kuyudan su dolduruyor.
He is filling water from a well.
Ama su kuyudan fışkırıyor.
But the water is gushing from the well.
Kana gibi yukarı fışkırıyor.
It is gushing up like blood.
Kız kabını dolduruyor.
The girl is filling her cup.
Kız dolduruyor kabını.
The girl is filling her container.
Gidiyor. Süren çekilmiş ama.
He's leaving. Your time has been taken, though.
Bu hemen oraya geliyor.
This is coming right there.
Kuyuya bakıyor.
He/She is looking into the well.
Çöl kuyusu çok derin oranda.
The desert well is very deep.
Görülmez su. Çok derin oranda çöl kuyuları.
Invisible water. Desert wells at a very deep rate.
Suya bakıyor.
She is looking at the water.
Su çekilmiş. Etrafına bakıyor.
The water has receded. It is looking around.
Ne ip var ne kova var.
There is neither a rope nor a bucket.
Yanında bir şey bunlar.
These are something next to you.
Abdest alması gerekiyor.
He needs to perform ablution.
Su üstünde orada.
It's there on the water.
Bakıyor. Kız ileride gidiyor.
He is looking. The girl is walking ahead.
Doldurmuş kaplarını.
They have filled their cups.
Arkasından koşuyor.
He is running after him/her.
Kızım kızım be. Ben karşısında gördüm.
My daughter, my daughter. I saw her in front of me.
Sen kabını doldurdun.
You filled your cup.
Durdun. Süren ipin koma yok.
You stopped. There’s no coma in the ongoing rope.
Ama su yukarı çıktı sana.
But the water rose up to you.
Nasıl oldu bu?
How did this happen?
Kız şeye bakıyor. Amca be.
The girl is looking at something. Uncle, you know.
Sen boşa yaşamışsın diyor ona.
He says to her, "You've lived in vain."
Sen boşa yaşamışsın be diye.
You have lived in vain, you know.
Yani bir suya sen suya geçmiyor musun böyle diyor.
So, are you saying that you're not going to transition to the water like this?
Bir suya sen geçmiyor musun senin böyle.
Aren't you going to cross a water like this?
Geçmiyor kızım be.
It's not passing, my girl.
Ben sana veriyorum.
I am giving you.
Veriyor. Kız yatıp dolduruyor gene.
She is giving. The girl is lying down and filling it up again.
Şimdi bu geri dönüyor oradan.
Now it is coming back from there.
Gitmiyor artık.
It's not going anymore.
Kızı böyle görünce.
When I saw the girl like this.
Ben de kendimi bayağı bir alim zannederdim.
I used to think of myself as quite a scholar.
Kendimi bir arif zannederdim.
I used to think of myself as a wise person.
İnsanlar beni seyir severlerdi.
People used to enjoy watching me.
Ben de bundan bayağı bir pay aldım kendime diyor.
I also took quite a bit of this for myself, she says.
Yani adamım diye.
I mean, he's my man.
Ben peşi kalıyorum kendi kendime böyle diyor.
I am left behind, that's what I'm saying to myself.
Bak bir genç kız diyor şöyle diyor.
Look, a young girl is saying this.
Suya suyu geçiyor.
Water passes through water.
Benim suyu geçmiyor.
I can't get through the water.
Eğlenirim geliyor.
I feel like having fun.
Hanımım ne oldu anne sen geciktin mi birkaç günü?
My lady, what happened? Mom, did you delay for a few days?
Döndüm Selimiye tabağına.
I returned to the Selimiye plate.
Selimiye'ye döndüm ve geldim böyle diyor.
"I returned to Selimiye and came like this, he says."
O gün uyuyamıyormuş.
He couldn't sleep that day.
Uyuyamıyormuş yatıyor uyuyamıyor gece.
They say they can't sleep, lying down at night.
Tutmuyor ki kendisini şimdi.
He doesn't hold on to himself now.
İşte bir kendi kendine kınama.
Here is a self-condemnation.
Bir pişmanlık.
A regret.
Bir balda hesap olamama.
Not being able to account for a single honey.
Manevi bir şahit olamama.
Inability to be a spiritual witness.
Sırf yüzeyde kalma.
Don't just stay on the surface.
Derin içine girememe.
Inability to enter deeply.
Yüzeyde kalma.
Don't stay on the surface.
Bir kınama pişman yaşasında.
A condemnation should be regretted.
Hayatının boşa geçtiğini.
That your life has been wasted.
O zaman kendini anlıyor kendisini.
Then he/she understands himself/herself.
Yani şuraya mezara girsem.
So if I were to enter the grave here.
İçim boş bebeğim.
My heart is empty, baby.
Dışı yalnız boyalı, içi boş.
Painted on the outside, hollow on the inside.
Bakıyor.
He/She is looking.
Seher vaktinde.
At dawn.
Hanım yatağından kalkıyor.
The lady is getting out of bed.
Seher vaktinde.
At dawn.
Hanım kalkıyor.
The lady is getting up.
Herhalde diyor tuvalete gitmiştir tabi bu.
"Surely, it says he must have gone to the bathroom."
Bu veli gene duruyor o şekilde.
This guardian is still standing that way.
Ama kadın.
But the woman.
Tuvalete gidiyor gerçekten.
He/she is really going to the toilet.
Tapsa alıyor.
He/she is taping it.
Kadın dışarı çıkıyor.
The woman is going outside.
Dışarı gitmeye başlıyor kadın böylece.
The woman is starting to go outside like this.
Allah Allah.
Oh my God.
Bu saatte kadın dışarı çıkıyor.
The woman is going outside at this hour.
Hemen tabi evvela.
Of course, right away.
Aklına tabi kötü şey geliyor aklına bu sefer.
Bad things come to your mind this time.
O saat kadın çıkması.
That hour is for a woman to leave.
Hemen böyle arkadan çıkıyor.
It suddenly comes out from behind.
Hanımına görünmeden.
Without being seen by your wife.
Takiye başlıyor.
The masquerade begins.
Bakıyor ki kadın.
She is looking.
Akdeniz'de gidiyor.
It's going in the Mediterranean.
Akdeniz'in köşesinden böyle Afrika'da.
From the corner of the Mediterranean, like this in Africa.
Denizlere gidiyor kadın böyle.
The woman is going to the seas like this.
Kadın deniz köşesine geliyor.
The woman is coming to the seaside.
Denizden yürüyüp bir adaya gidiyor.
He is walking from the sea to an island.
Adaya deniz tutuyor yürüyor.
The candidate is getting seasick while walking.
Bir adaya gidiyor.
He is going to an island.
Karşıdan bakıyor.
She is looking from the other side.
Adı da kadın orada.
Her name is also a woman there.
Daha kalabalık toplamışlar.
They have gathered a larger crowd.
Eyvah diyor.
Oh no, he/she says.
Demek ki dünyada.
So it seems in the world.
Benden başka yokmuş.
It turns out there is no one else but me.
Gafiliye bak diyor.
"Look at the inattentive."
Benim hanım da bu şekilde.
My wife is the same way.
Benim için gafil böyle diyor.
He says that I am naive for him.
Orada ağlıyor.
She is crying there.
Sızıyor artık.
It's leaking now.
Tevbe ediyor.
He is repenting.
Bekliyor hanımını böyle.
He is waiting for his wife like this.
Bakın hanım başlayınca acele geliyor hemen.
Look, when the lady starts, she rushes immediately.
Yatağa giriyor yatıyor.
She/He is getting into bed and lying down.
Yatınca uyur yapıyor.
He/she falls asleep as soon as he/she lies down.
Horlak yapıyor muhasebeyle.
He's snoring with the accounting.
Sabah tabi namaza kalkıyorlar.
They get up for the morning prayer, of course.
Namaz kılıyorlar.
They are praying.
Şimdi bunun amacı
Now the purpose of this is
kadını deşmek içinde.
to stab the woman as well.
Ondan sırrı almak.
To take the secret from him.
Başta işte
At first, at work.
derinleyip suda yürümüş, havada uyumuş
walked deep in the water, slept in the air
şu olmuyor derken
"While saying this is not happening"
hiç sanki bir şey bilmiyor kadın.
It's as if the woman knows nothing at all.
Öyle mi kadın mı?
Is it that woman?
Öyle mi falan derken
Is that so, or something like that?
Allah aşkına doğru söylemediği için
For the sake of Allah, because he did not speak the truth.
bu sefer dayanamayacak bu sefer de.
This time he/she won't be able to endure either.
Arkasını takip ettin ya diyor.
He says you followed him from behind.
Arkasını takip ettin ya.
You followed him from behind, didn't you?
Peki sen beni gördün mü?
So did you see me?
Biz arkamızda görüyoruz böyle böyle.
We see it like this behind us.
İşte muhtemelen
Here it is probably.
gerçekten
really
bir baltaya sap olmak böyle şey.
To be the handle of an axe is such a thing.
Gönlün
Your heart
uyanması, uyanması böyle.
Waking up, waking up like this.
Gönlün uyanması
The awakening of your heart.
peygamber sevgisi, peygamber aşkı
love for the prophet, affection for the prophet
o manevi sevgiler
those spiritual loves
manevi tat, manevi şeyizler
spiritual taste, spiritual things
Kişi bunu almaya başlayınca
When a person starts to take this
o zaman maddi zevkler
then material pleasures
hiç sıfır kalır bu yanımda.
It never stays at zero next to me.
Her şey kalır efendim.
Everything remains, sir.
Ama kim manevi zevk alamasa
But whoever cannot enjoy spiritual pleasure
maddi aleminde kalır.
It remains in the material realm.
Maddi aleminde kalır böyle.
It will remain like this in the material realm.
Ne olur?
What happens?
İşte kanepenin rengi, perdenin rengi,
Here is the color of the sofa, the color of the curtain,
halının rengi, şunun rengi, gömleğin rengi
the color of the carpet, the color of that, the color of the shirt
efendim her süre duşağında
Sir, at any time of the day.
yine bir kıyafet, şekil kıyafetler
again a garment, shape garments
bir gün tekrar giyen meme
a breast that wears again one day
yeme içme, duruma da
eating and drinking, depending on the situation
kadınlar her seferinde formül alıyor birbirlerinden.
Women get formulas from each other every time.
Nasıl yaptın pastayı, nasıl sizden
How did you make the cake, how from you?
bunu yaptın? Sırf maddede
Did you do this? Just for the sake of it.
kalma, bu katı
stay, this solid
bir kıyafet bu efendim.
This is a piece of clothing, sir.
Allah korusun katı bir kıyafet
God forbid, a strict outfit.
Allah korusun.
God forbid.
Evet böyle bir insan aceye gider,
Yes, such a person would go to a hurry.
emreye gider,
it goes to emre,
namazını bırakmaz ama
he won't stop doing his prayers, but...
yüzeyinde kalıyor böyle.
It stays on the surface like this.
Şekliler namazını kılar.
The Şekliler perform their prayer.
Elini bağlar, kubbeni yönelir
He ties your hand, he turns towards your dome.
ama gönlün hiç namazdan tat
but your heart never tasted prayer
almak, feyz almaz.
to take, does not receive inspiration.
Aceye gider gerçi
It will go to the ace anyway.
Kabe'ye tuhaf eder
It makes the Kaaba strange.
ama
but
yani şekil olarak böyle, bir döner orada böyle
So it looks like this, a kebab is like this there.
orada bir şey alamamaktan.
Not being able to get something there.
Yani adam olmak,
So being a man,
gönlün uyanması
the awakening of your heart
başka mesele bu. İşte bu da
That's another matter. This is it too.
nereden geçiyor bu da? Bu da
Where is this passing through? This too.
peygamber sevgisinden
the love of the prophet
geçiyor. Oradan
It's passing. From there
geçiyor. Peygamberimizi çok
It's passing. Our Prophet very
anmak aleyhisselam hazretlerini
to commemorate His Excellency
onun sünneti senesinden
from his tradition
sarılmak.
to hug.
Bir şeyi peygamberimiz emretmişse
If our prophet has commanded something
onu yapmak.
to do it.
Onu yapmak.
Do it.
Onu uygulamak. Sünnet senesini.
To implement it. The year of circumcision.
Onu uygulamak bunları.
Implement those.
İslami yaşamak.
Living Islamically.
Ve
And
mutlaka yüzeyde kalmayıp da
definitely not just staying on the surface
içeriye derin inmek biraz
to delve deep inside a bit
gerekiyor böyle. İşin içinden gelmek gerekiyor böyle.
It needs to be like this. You need to come from within this work.
Yani namazdan zevk almak,
So, enjoying prayer,
sahih şifreden zevk almak,
to enjoy from authentic healing,
Kuran'dan zevk almak, tat almak, feyz almak.
To take pleasure from the Quran, to taste it, to gain inspiration from it.
Ve
And
insan olgunlaşmaya
mature as a human
başlayınca
when it starts
kişi bunu kendi
the person does this themselves
fark eder muhtemelen.
It will probably make a difference.
Eder.
It does.
Nasıl fark eder?
How does it matter?
İçindeki sıkıntı gider.
The distress inside you will go away.
Gönlü bir rahatlama oluyor böyle.
It brings a sense of relief to the heart.
Ve o gönül rahatlar. Niye gönül rahatlıyor?
And that heart is at ease. Why is the heart at ease?
Ruh
Soul
o alemi istiyor.
He wants that world.
Ruh
Soul
melekut aleminden geldi bu aleme.
She came from the realm of angels to this world.
Beden madde aleminden.
The body is from the material realm.
Yani beden sırf madde tatmini
So the body is just material satisfaction.
beden.
body.
Yesin yesin girsin.
Let them eat, let them in.
Ruh istemez maddeyi.
The spirit does not desire matter.
Ruh ne istiyor? Ruh Allah istiyor.
What does the soul want? The soul wants God.
Mevla'yı istiyor ruh.
The soul desires the Divine.
Allah yolunu istiyor ruh böyle şey.
God wants your way, the spirit desires such things.
İşte bir insan Allah yoluna yöneldi mi
When a person turns towards the path of God
o kişinin ruhu
that person's soul
o zaman rahatlar.
Then he/she will relax.
Rahatladı mı ne olur?
What happens if he/she feels relieved?
Gönülde bir huzur olur.
There is a peace in the heart.
Gönülde kendinden böyle.
In the heart, it's like this with yourself.
Gönülde bir huzur,
A peace in the heart,
içinde bir genişlik,
a width inside,
o darlığı gider,
it alleviates that narrowness,
sıkıntı gider,
it relieves stress,
bunalım gider, düşünceleri gider, evhamları gider.
The depression goes away, the thoughts go away, the anxieties go away.
Hepsi gider bunların böyle.
They all go like this.
Hepsi gider.
They all go.
Onlar bir karanlıktır onlar, zulümattır onlar böyle.
They are a darkness, they are an obscurity like this.
O ruhtaki nur,
That light in the spirit,
bir güneş gibi doğunca gönülde
"When it rises in the heart like a sun."
hepsi gönülde.
All is in the heart.
Kişi bunu kendine fark eder.
The person realizes this for themselves.
Gönülde böyle rahatlama, huzur, sükunet olur.
There is such relaxation, peace, and calmness in the heart.
Ve Allah'a yönelme olur.
And there will be a turning towards Allah.
Kişi ne yapar şimdi?
What does the person do now?
Namazı artık daha tatlı kılmaya başlar.
It starts to make the prayer sweeter.
Önceki kalbinde,
In the previous heart,
kıl namazlarını beğenmez.
He does not like to perform prayers.
Bak nasıl namaz kurmuşum der.
"Look how I have set up my prayer," he says.
Değer benzeri bu.
It's similar to value.
Mesela bir genç kız,
For example, a young girl,
terziyle merak ediyor.
The tailor is curious.
Terziyle başlıyor.
It starts with the tailor.
Tabi gidiyor, usta yanı neyse,
Of course it's going, whatever the master's side is,
bir yerde öğreniyor biraz.
It learns a little somewhere.
Ne yapar bu?
What does this do?
Kız biraz öğrenince terzili,
When the girl learns a bit about tailoring,
kendisine bir şey diker bu bence.
I think he/she plants something for himself/herself.
Tabi zamanla bunun mesleği ilerler.
Of course, over time this profession will progress.
Usta olur bayağıca.
It can become quite good.
Ne yapar?
What does he/she do?
Nasıl yapmak istiyorsun?
How do you want to do it?
Nasıl yapmak istiyorsun der.
He/She asks how you want to do it.
İşte gerçek mü'min de,
Here is the true believer,
gönül uyandıkça,
as the heart awakens,
ruh kendi alemine yöneldikçe,
as the soul turns towards its own realm,
Allah'ın aşkını buldukça,
As we find the love of Allah,
ruh rahata.
soul at ease.
Rahata gönülde.
Comfort in the heart.
Rahat deyince,
When I say comfortable,
gönülde huzur olur böylece.
Thus, there will be peace in the heart.
Sükunet olur.
There will be calmness.
Namazın tadı almaya başlar.
You begin to taste the prayer.
Sarışın tadı almaya başlar.
The blonde starts to taste.
Ve rüyalar değişir.
And dreams change.
Rüyalar değişir.
Dreams change.
Neyse artık,
Anyway,
güzel rüyalar gelmeye başlar.
Beautiful dreams start to come.
Güzel rüyalar gelmeye başlar.
Beautiful dreams start to come.
Rüyasında dağlara çıkan yeşillikler,
The greenery that ascends to the mountains in his dream,
böyle güzel güzel görüntüler
such beautiful images
yüklükler,
cargoes,
temiz akarsular,
clean streams,
berrak akarsular,
clear streams,
büyük deryalar, denizler,
big seas, oceans,
hatta onları aşar.
it even surpasses them.
Hatta uçma başlar rüyasında.
In fact, he/she starts to fly in his/her dream.
Uçtu mu,
Did it fly?
artık tamamen kazanmıştır.
he has completely won now.
İnsan bu duruma gelip
A person ends up in this situation.
ölürse ne oluyor?
What happens if he/she dies?
O zaman onun kabilişi de
Then his talent too
cehennemden bahçe olmamaktan.
not being a garden from hell.
Yani kabir sıkmaz o kimseyi böylece.
So the grave does not squeeze anyone like that.
Kabir sıkıntısı,
The distress of the grave,
gaflet sıkıyor insanın kabir sıkıntısı.
Negligence tightens the distress of a person's grave.
Kişi kabrine girince,
When a person enters their grave,
oh der,
oh dear,
ilk ölmüşüm der böylece.
"I must have died first," he says like that.
Cehennemden bahçe muhtemelen der.
It probably refers to a garden from hell.
Mevla hep nasip etsin inşallah
May God grant it to us always, hopefully.
bu alemleri yaşamayı,
to live these worlds,
nasip etsin inşallah.
May it be destined, God willing.
Fatiha.
Opening.
Continue listening and achieve fluency faster with podcasts and the latest language learning research.