4- Gözde Karatekin ile Beden Olumlama ve Giyinmek

Kırkyama Kadın Dayanışması

Kırkyama Kadın Dayanışması

4- Gözde Karatekin ile Beden Olumlama ve Giyinmek

Kırkyama Kadın Dayanışması

Bu podcast, Kırk Yama Kadın Dayanışması'nın feminist ideoloji ve politikayı güçlendirme çabasıyla yaptığı atölye çalışmalarının kayıtlarıdır.

This podcast is a recording of the workshops conducted by the Patchwork Women's Solidarity in their effort to strengthen feminist ideology and politics.

Herkese katıldığınız için teşekkür ederim.

Thank you all for joining.

Bugün, cumartesi günü saat 8'de zaman ayırıp geldiğiniz için de teşekkür ederim.

Thank you for taking the time to come today, on Saturday at 8.

Kısaca kendimden bahsetmek istiyorum.

I would like to briefly talk about myself.

Ben Gözde Fertekin, yaklaşık 3 senedir REN isimli, az önce Elif'in de söylediği gibi bir fikir, bir eylem ya da bir proje üzerine çalışıyorum.

I am Gözde Fertekin, and for about 3 years, I have been working on something called REN, which, as Elif just mentioned, is an idea, an action, or a project.

Burada da temelde yapmak istediğim şey, kadınların kendileriyle ilgili bedenlerine bakış açılarını, başka kadınların bedenlerine bakış açılarını

What I essentially want to do here is to explore women's perspectives on their own bodies and on the bodies of other women.

ve en nihayetinde de yaşadıkları dünyaya bakış açılarını değiştirmek için giysileri araç olarak kullandığım bir proje aslında REN.

And ultimately, REN is actually a project where I used clothing as a tool to change their perspectives on the world they live in.

Sadece yaparak para kazandım.

I only made money by doing.

Para kazandığım bir şey değil, o sadece hayatımı geçirmek için bir şekilde para kazanmam gerekiyor ve onun için bir şey de kullanıyorum.

It's not something I earn money from; I just need to make money in some way to get through life, and I use something for that.

Ama esasen vermek istediğim bir mesaj var ve kendim için de tutamadığım ve anlatmak istediğim şeyler var ve orayı da platform olarak kullandım.

But essentially there is a message I want to convey, and there are things I want to express that I haven't been able to hold back for myself, and I used that place as a platform.

Ondan daha önce 5 sene kadar kurumsal hayatta, insan kaynakları alanında çalışma deneyimim olmuştu.

I had about 5 years of experience working in corporate life, specifically in the human resources field, before that.

Ve bu çalışma deneyimi aslında bana az sonra anlatacağım şeyleri çok bariz bir şekilde diktaten,

And this work experience actually dictated to me the things I will explain shortly in a very clear way.

bedenimi ve özellikle giyinmek üzerinden bedenimi kontrol altına aldıkları ve aslında bedenim aracılığıyla da beni bir şeye çevirme,

They control my body, especially through how I dress, and actually turning me into something through my body.

yani istedikleri bir şeye çevirmek istediklerini fark ettiğim bir deneyimim olmuştu.

I had an experience where I realized they wanted to turn it into something they desired.

Ve o deneyim sonrasında da artık daha fazla kurumsal hayata adapte olamadığımı ve farklı bir şeyler yapmak istediğimi,

And after that experience, I realized that I could no longer adapt to corporate life and that I wanted to do something different.

benim sözümün dinlendiği, fikirlerimin önemsendiği, aslında işte ben olarak var olmama izin verilen,

where my words are listened to, my ideas are valued, and I am allowed to exist as I truly am.

bir ortamda çalışmak istediğime karar verdim.

I have decided that I want to work in an environment.

Ve en nihayetinde de bunu herkes için mümkün kılmayı ve herkesin aslında kendi bedeniyle barıştığı bir dünya hayali,

And ultimately, the dream of making this possible for everyone, a world where everyone actually makes peace with their own body.

daha sonra kendi bedeniyle barışmak da değil de çeşitliliklere saygı gösterdiği ve aslında tamamen kim olduğumuz üzerinden bir varlık gösterdiğimiz bir dünya hayaliyle bu yola çıktım.

I embarked on this journey with the dream of a world where we show respect for diversity and actually manifest a being based completely on who we are, rather than simply reconciling with one's own body.

Bugün de beden alımlanma konusunu konuşuyor, o konuşmak için beni Elif davet etti.

Today, she is discussing the topic of body acceptance, and she invited me to talk about it.

Beden alımlanma konusunu konuşurken genellikle yapılan şey şu an medyada ya da işte zaten artık çok bir anlamda popüler de bir konu olduğu ve sıklıkla bunun pazarlama ögesi olarak da bir aracı olarak da kullanıldığını görüyoruz.

When discussing the topic of body perception, the common observation is that this is already a very popular subject in the media or in workplaces, and we often see it being used as a tool for marketing as well.

Kendini sevmek gibi bireysel bir yerden değil de daha toplumsal bir yerden beden politikaları ve aslında bedenin güzellik idealiyle nasıl kontrol altına alındığı,

Instead of coming from an individual place such as self-love, how body politics and actually the ideal of beauty of the body are controlled from a more social perspective,

tahakküm altına alındığı üzerinden konuşmak gerektiğini düşünüyorum.

I think we need to talk about the fact that it has been subjected to domination.

Yani beden alımlanma aslında bize kendimizi sevmeyi öğretmez, aslında yapmak istediği şey her bedenin saygınlık ve özgür bir şekilde yaşama hakkı olduğunu söyler.

So, body acceptance doesn't actually teach us to love ourselves; rather, what it aims to convey is that every body has the right to live with dignity and freedom.

Dolayısıyla aslında bugün konuşacağımız şeyler biraz daha toplumsal bir yerden, bireysel bir yerden değil ve daha çok beden politikaları üzerinden olacak.

Therefore, what we will actually talk about today will be from a more societal perspective, rather than an individual one, and will be primarily focused on body politics.

O yüzden önce bedeni, yani beden alımlanma derken aslında iki şeyi konuşuyoruz.

That's why, when we talk about the body, we're actually discussing two things regarding body perception.

Bedeni ve onu nasıl, ne tür bir yerden görebileceğimizi.

The body and how we can see it, from what kind of place.

Beden konuştuğumuz zaman da bedenimiz kesinlikle toplumsal, yani bizim sadece kendimizin ya da belirli bize ait olan bir bilincin sahip olduğu bir entiti değil, bir varlık değil.

When we talk about the body, our body is definitely social, meaning it is not just an entity that belongs to ourselves or a certain consciousness that we possess; it is not just a being.

Aslında toplumsal olarak yapılandırılmış bir varlık.

Actually, it is a being structured socially.

Dolayısıyla biz toplum bize, bu zamana kadar tarihsel olarak ne getirdiyse bu toplum, toplumun genlerinde ne yazıldıysa bedenimizde de onu yaşıyor.

Therefore, we live in our bodies what this society has historically brought us, what is written in the genes of this society.

Yaşıyor ve yaşatıyoruz.

We live and let live.

Beden dolayısıyla bu şekilde düşündüğümüz zaman toplumsal olarak inşa edilmiş bir kurum ya da toplumsal olarak her türlü otoritenin, her türlü baskı rejiminin üzerimizde bir şekilde kontrol, oyun alanı aslında bedenlerimiz.

When we think in this way due to the body, it is actually our bodies that serve as a playground for a socially constructed institution or for any kind of authority, any kind of oppressive regime exerting control over us.

Bu tarih boyunca farklı şekillerde evrimleşmiş.

It has evolved in different ways throughout this period.

Bunun en katı örneği, zaten bedene bir otoritenin sahip olduğunu gösteren en katı örnek hepimizin bildiği gibi köleleştirme.

The most extreme example of this, which clearly shows that an authority possesses control over the body, is slavery, as we all know.

Günümüzde bu artık çok bambaşka boyutlarda ve biraz daha sanki bizim kendi tercihimizmiş gibi daha fazla bireyselleşmiş şekillerde aslında biz daha çok biz bunu kendi tercihimizmiş gibi artık algılıyoruz.

Nowadays, this has taken on very different dimensions and seems to be more individualized as if it were our own choice; in fact, we perceive this more as if it were our own preference.

Ama aslında bedenimiz üzerinde belli bir otoritenin düşünmemizi istediği, yapmamızı istediği şeyleri yaşıyoruz.

But actually, we are living out the things that a certain authority wants us to think and do about our bodies.

Tabii ki beden konusunu biz toplumsal cinsiyet eşitsiz...

Of course, the issue of body is related to gender inequality...

Toplumsal cinsiyetten ayrı olarak düşünemeyiz.

We cannot think separately from gender.

Aynı zamanda beden konusunu ekofeminizm, ekolojik meselelerden de ayrı düşünemeyiz.

At the same time, we cannot think of the issue of the body separately from ecofeminism and ecological issues.

Yani doğanın tahrip edilmesiyle bedenlerimiz üzerine kurulan tahakküm arasında aslında çok büyük benzerlikler var.

So there are actually very significant similarities between the destruction of nature and the domination imposed on our bodies.

Çünkü aynı şekilde eril düşünce bugün doğa üzerinde de aynı baskıyı ve tahakkümü kullanıyor, kuruyor.

Because in the same way, masculine thought today exerts the same pressure and domination over nature, establishing it.

Dolayısıyla bizim üzerimizde de aynı baskı ve tahakkümü kuruyor bedenlerimiz üzerinde.

Therefore, it exerts the same pressure and domination over our bodies as well.

Yine burada şunu da söylemek istiyorum.

I want to say this again here.

Tahakküm derken, tanıdığımız herhangi bir erkeğin bizim üzerimizde kurduğu tahakkümden bahsetmiyorum.

When I talk about domination, I am not referring to the domination that any man we know exerts over us.

Aslında daha büyük bir şeyden.

Actually, about something bigger.

Yani erkeklerin de üzerinde, erkek bedeninin üzerinde de aynı tahakküm kuruluyor.

So the same domination is being established over men's bodies as well.

Yalnızca biz bugün ve özellikle ben her zaman bunu söylüyorum.

I only say this today, and especially I always say it.

Ben kendi bedenim üzerinde kurulan tahakkümü bildiğim için kendi deneyimlerimi aktarabiliyor.

I can share my experiences because I am aware of the oppression established on my own body.

Ve yine kendi deneyimlerim üzerinden onlara çözüm bulabiliyorum.

And again, I can find solutions for them based on my own experiences.

Yani Ren'in şu an kadın kıyafetleri yapıyor olmasının sebebi,

So the reason Ren is currently making women's clothing is

kendi problemlerime, kendi dertlerime, kendi bedenime çözüm bulabilmek için.

To find a solution for my own problems, my own troubles, my own body.

Ama şuna adım gibi eminim, erkekler için de hayat birçok kadar kolay ya,

But I'm as sure as my name that life is just as easy for men too.

kendileri için de aynı zindanı yaratıyorlar.

They are creating the same prison for themselves as well.

Aslında baktığınız zaman, kadınla erkeğin bu bedensel olarak birbirinden farklı olması konusunun çok doğal olduğunu düşünüyoruz.

In fact, when you look at it, we believe that the physical differences between women and men are very natural.

Yani bugün belki çok derinlere indiğimizde buraya katılan herkes için bile bu kadın erkek,

So today, perhaps when we delve very deep, for everyone who joined here, this is a woman and a man.

erkek arasındaki farkın, eşitsizliğin aslında doğal olarak gelen bir şey olduğu,

the difference between men indicates that inequality is something that comes naturally.

bizim güçsüz olduğumuz, daha duygusal olduğumuz üzerinden kurulan bir şey olduğunu düşünebiliyoruz.

We can think that it is something built upon our weakness and our being more emotional.

Zaten sıradan toplumun büyük bir kesimi bu şekilde düşünüyor.

Already, a large segment of ordinary society thinks like this.

Ama aslında bizim kadınla erkeğin toplumsal olarak iş bölümü farklılıklarından kaynaklı olarak bedensel açıdan da farklaştığını,

But actually, it is due to the social division of labor differences between women and men that they also differ physically.

görebiliyoruz.

we can see.

Ama aslında bizim kadınla erkeğin toplumsal olarak iş bölümü farklılıklarından kaynaklı olarak bedensel açıdan da farklaştığını,

But actually, it stems from the social division of labor differences between women and men that they also differ physically.

görebiliriz.

we can see.

Buna Simon de Beauvoir'ın ikinci cinsiyet kitabında değindiği gibi aslında bahsedebiliriz.

We can actually refer to this as mentioned in Simone de Beauvoir's book "The Second Sex."

Simon de Beauvoir der ki, kadın ve erkek aslında tamamen ilk zamanlardaki iş bölümünden dolayı,

Simone de Beauvoir says that women and men are actually completely due to the division of labor from the very beginning.

yani kadının çocuk doğurma yetişisi sebebiyle, çocukları doğurmak ve onlara bakmak mecburiyeti sebebiyle evin içine domestik alana çekilmesi,

meaning that the woman is drawn into the domestic sphere due to her duty to give birth and take care of the children.

erkeğin de daha çok silah yapmak, silahla gidip hayvan öldürmek ya da o evin güvenliğini sağlamak gibi konularda,

the man also focuses more on making weapons, going out with weapons to kill animals, or ensuring the security of that house.

konularda iş bölümü işlere üstlenmesi, ona kendini de daha çok özgüvenli duymasına ve aslında daha yaratıcı ve tehlikeli işleri kendi yaptığı için,

the division of labor in matters allows him to feel more self-confident and actually take on more creative and risky tasks himself.

daha ben o zaman karar vereyim gibi bir noktaya getiriyor aslında erkeği.

It actually brings the man to a point where he thinks, "Let me decide at that time."

Dolayısıyla da kadının daha çok domestik alana çekilmesi, yine aynı şekilde bedeninin o şekilde gelişmesine,

Therefore, the woman's greater pull into the domestic sphere has similarly influenced the development of her body in that way,

erkeğin ise daha silah yaparak, koşarak, avlanarak yaptığı hareketler,

the actions of the man, on the other hand, consist of making weapons, running, and hunting,

nedeniyle de bedeninin o şekilde gelişmesine sebep oluyor.

It causes the body to develop that way as a result.

Elbette ki fiziksel olarak ayrılıklarımız var ama bugün hiçbir şekilde güce dayalı olarak bir ayrılığımızın şu anda yaşadığımız haksızlıklara ya da adaletsizliklere, eşitsizliklere sebep olduğunu söyleyemeyiz.

Of course, we have physical separations, but today we cannot say that any separation based on power is causing the injustices, unfairness, or inequalities we are experiencing right now.

Kaldı ki şu anda sahip olduğumuz birçok özellik ya da mesela duygusal oluşumuz üzerinden konuşuluyor ya da mesela güçsüz oluşumuz üzerinden konuşuluyor.

Moreover, many of the features we currently possess are being discussed, or for example, our emotional nature is being talked about, or for instance, our weakness is being discussed.

Ama bunların hiçbirisi God-given verilen şeyler değil.

But none of these are things given by God.

Bunlar sadece...

These are just...

Bizim nasıl geliştiğimizle, bize ne öğretildiğiyle ilgili ya da bedenlerimizin neyi yapmaya zorlandığıyla ilgili.

It's about how we developed, what we were taught, or what our bodies were forced to do.

Bugün düşünün mesela kadın ve erkeğin yapacağı spor, kız çocukların ya da erkek çocuklarının yapacağı sporlar farklı.

For example, consider today the sports that women and men will do are different from the sports that girls or boys will do.

Onlara farklı sporlar yaptırılıyor.

They are being made to do different sports.

Ya da işte okurken seçeceğimiz bölümlerde bile mesela tam kadınlara göre bir meslek mesela deniliyor.

Or, for example, even in the sections we choose while reading, it is said that there is a profession that is exactly suited for women.

Dolayısıyla zaten bizim başından beri yapacağımız her şey toplumsal olarak...

Therefore, everything we will do from the very beginning is socially...

Bize göre ayarlandığı ve planlandığı için yani daha doğrusu toplumsal cinsiyet eşitsizliğini tekrar ve tekrar yeniden üretmeye göre ayarlandığı için beden konusundaki algılar da böyle oluyor.

The perceptions regarding the body are shaped this way because they are configured and planned to reproduce gender inequality over and over again.

Bizler bedenlerimiz aynı şekilde bu toplumsal cinsiyet eşitsizliğini yani işte kadının erkekten doğal olarak daha güçsüz olduğunu ispat etmeye yönelik olarak sürekli belli araçlarla, belli politikalarla düzenleniyor.

We, through our bodies, are constantly organized by certain tools and policies to prove this social gender inequality, that is, that women are naturally weaker than men.

Örneğin buna verebileceğim bir başka örnekte Naomi Wolf.

For example, another example I can give for this is Naomi Wolf.

Ve Susan Borden'ın kitaplarında anlattığı gibi beslenme alışkanlıkları üzerine aslında.

And actually, it is about eating habits as described in Susan Borden's books.

Beslenme de beden politikalarının en önemli araçlarından bir tanesi.

Nutrition is one of the most important tools of body politics.

Özellikle şu anda biliyorsunuz yani zayıflık takıntısı sebebiyle girdiğimiz bütün diyetler aslında.

Especially right now, you know, all the diets we enter are actually due to the obsession with thinness.

Geçmiş yıllardan beri kadınla erkeğin eşit beslenmediği, birbirinden farklı olarak beslenmesi kültürüne dayanıyor.

The tradition of women and men not being nourished equally, but rather in a different manner, has roots in past years.

Şeyde bile buradan bir alıntı okumak isterim.

I would like to read a quote from here even in that.

Üçüncü dünya ülkelerinin çoğunda aslında bakıyoruz ki erkekler kadınlardan daha fazla besleniyorlar ve beslenme alışkanlıklarına baktığımızda da daha çok proteinli besinleri, daha güç getirecek, daha çok besleyici olan besinleri erkeklerin yediğini, kadınların ise onlardan arta kalan şeyleri yediğini görüyoruz.

In most third world countries, we actually see that men are being fed more than women, and when we look at their eating habits, we see that men consume more protein-rich foods, foods that provide more strength and are more nutritious, while women eat what is left over from them.

Bu sadece üçüncü dünya ülkelerinde ya da işte Asya'da gelişmemiş ülkelerde olan bir şey değil.

This is not something that only happens in third world countries or in underdeveloped countries in Asia.

Özellikle eski şeylerde daha geçmiş.

Especially in old things, it is more historical.

Yıllarda bir güzellik mitik kitabında Naomi Wolf şundan bahsediyor.

In her book "The Beauty Myth," Naomi Wolf mentions this.

İngiliz madencilerin eşlerinin önce eşleri yemek yedikten sonra etlerin büyük kısmını yedikten sonra onlara sadece karbonhidrat ve arta kalan şeyleri yediklerini ve genelde soğuk besinlerle beslendiklerini gösteriyor.

It shows that the wives of English miners generally eat only carbohydrates and remaining items after their husbands eat, especially after they have eaten most of the meat, and they usually eat cold food.

Bugün biz aslında diyet kültürüyle biraz bu geçmişten gelen eşitsiz beslenme pratiklerini devam ettiriyor da olabiliriz bir yandan.

Today, we might actually be continuing some of the unequal eating practices from the past with diet culture, on one hand.

Zaten baktığınız zaman günümüzde güzellik ve beslenme alanında birçok ticaret dönüyor.

When you look at it, there is already a lot of trade going on in the fields of beauty and nutrition today.

Yani aslında bu bir ekonomik kazanç.

So actually, this is an economic profit.

Bugün biz daha kendi seçimlerimizi yapabildiğimiz bir beden algısına girdiğimizde ne kadar büyük sektörlerin çökeceğini bir düşündüğümüz mesela yani onu görebiliyoruz ki aslında bu artık bir noktadan sonra sistemin para kazandığı ve sistemin kendini yeniden ve yeniden ürettiği.

When we think about how many huge industries would collapse once we entered a body perception where we could make our own choices, we can see that this is actually a point where the system makes money and reproduces itself over and over again.

Bir şey haline geliyor.

It is becoming something.

Aynı zamanda da Poli ve Herman isimli iki araştırmacının yine beslenme konusundan gidecek olursak beslenme üzerine yaptıkları araştırmalarda uzun dönemli ve periyodik olarak kalori kısıtlamalarına maruz kalan kadınların daha sadece kadınların değil aslında erkeklerin de pasifliğe kaygı bozukluğuna ve aşırı duygusallığa itildiğini gösteriyor.

At the same time, if we consider the research conducted by two researchers named Poli and Herman on nutrition, it shows that women, as well as men, who are subjected to long-term and periodic calorie restrictions tend to shift towards passivity, anxiety disorders, and excessive emotionality.

Yani aslında farkındaysanız zaten bize kadınların olumsuz olarak nitelenen özelliklerinin çoğu.

So actually, if you notice, most of the traits that are negatively attributed to women are already ours.

İşte pasiflik kaygı bozukluğu işte o hani anksiyeteler gel gitti ruh halleri vesaire gibi daha bizim güçsüz ve yetersiz olduğumuzu iddia ettikleri meseleler zaten aslında biraz daha beslenmeyle ya da işte toplumsal olarak aldığın eğitimle gördüğün tavırla ve duruşla alakalı bir şey.

Here, the issue of passive anxiety disorder, those anxieties that come and go, mood fluctuations, and so on—these are matters that they claim show our weakness and inadequacy, but in fact, they are more related to nourishment or the attitude and stance you’ve developed through your social education.

Yani sistem kendini yeniden ve yeniden kurduğu bütün araç ve politikalarla üretiyor ve bunu da bedenlerimiz aracılığı ile yapıyor ve bedenlerimizi kullanarak yapıyor.

So the system is producing itself continuously through all the tools and policies it has, and it does this through our bodies, using our bodies to do so.

Dolayısıyla bedenlerimiz bizim sadece sahip olduğumuz bize ait olan nesneler değil onların toplumsal bir bilinci olduğunu söyleyebiliriz kısacası.

Therefore, we can say that our bodies are not just objects we possess, but that they also have a social consciousness.

Ve bu toplumsal bilinçte toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin en başta uygulandığı yer olarak bedenlerimizi karşımıza çıkarıyor.

And this social consciousness brings our bodies forward as the primary place where gender inequality is manifested.

Çünkü esasen bir kadın ve erkeği birbirinden ayıran şey bedeni ile alakalı.

Because what essentially separates a woman from a man is related to their body.

Dolayısıyla biz bu bedenle alakalı farklılıkların doğal olarak gösterilmesi doğal olarak kabul edilmesi.

Therefore, the natural expression of differences related to this body should be naturally accepted.

Gerek ki biz bunu meşru olarak görelim.

As long as we see this as legitimate.

Meşru olarak görmediğimiz hiçbir takümü böylesi içselleştirmemiz mümkün değil.

It is impossible for us to internalize any concept that we do not see as legitimate in such a way.

Burada giyinmenin ne önemi var?

What does it matter to dress here?

Yani ben neden giysileri seçtim?

So why did I choose the clothes?

Ve aslında biraz bu hikayenin benim için ne önemi var?

And actually, what significance does this story have for me?

Ben ne noktada bu beden politika üzerinde uygulanan beden politikalarını fark edebildim ve aslında onun müferrit bir olay olmadığını gördüm.

At what point did I notice the body policies applied on this body, and in fact, I realized that it is not an isolated incident.

Biraz bundan da bahsediyorum.

I am talking a little about this too.

Ben küçüklüğümden beri o zaman çok zayıftım ilkokulda ve lisede.

I was very thin in elementary school and high school since my childhood.

Kulaklarım, kepçe ve burnum da büyüktü.

My ears were big and my nose was also large.

Ve sürekli bununla dalga geçiriyordu benimle.

And he was constantly making fun of me about this.

Yani büyük bir mobilya, zorbalığa maruz kalıyordum okulda.

So I was being bullied at school because of my large furniture.

Üniversite sınavına girdiğimin ertesi günü yani pazar günü sınava girdim.

I took the university entrance exam the day after I entered, which was Sunday.

Pazartesi günü doktora gittim ve burnun estetiği yaptırdım.

I went to the doctor on Monday and had a nose job done.

18 yaşına geçtiğimin ilk günü zaten yaptıracaktım bunu yani.

I was going to get this done on the first day I turned 18 anyway.

Ve o gün şunu hatırlıyorum.

And I remember this from that day.

Doktora anlatıp işte annemler şey falan söylediler hani daha ucuz olsun diye.

I explained to the doctor, and my parents said something like they wanted it to be cheaper.

İşte geniz eti var sağlıkla alakalı aslında falan.

Here is the adenoid tissue, it's actually related to health and so on.

Ben şey hayır güzel olsun nefes almak almasan bile olur dediğimi hatırlıyorum.

I remember saying that even if you don't breathe, it should be nice.

Ve bugün durduğum yerden düşündüğümde bunun ne kadar travmatik olduğunun farkındayım.

And today, as I reflect from where I stand, I realize how traumatic this is.

Yani hani o gün nefes almak bile umurumda değil.

So that day, I didn't even care about breathing.

Onunla burnumun işlevsiz olması güzel olmasından daha az önemliydi benim için o dönemde.

At that time, his beauty mattered less to me than the fact that my nose was dysfunctional.

Bu neyse.

Whatever this is.

Neyse bu estetik olduğum kendimi daha güzel ve iyi hissediyordum.

Anyway, I felt more beautiful and better being aesthetic.

İşte saçlarımı hep açıyordum vesaire.

I always used to wear my hair down, etc.

Sonra işte yaşadığım böyle üniversiteye gittiğimde ailemden uzak olmak yeni bir süreç gibi sebeplerden işte bir bunalım dönemi geçirdim.

Then, when I went to university, I went through a period of depression due to being away from my family and other reasons, which felt like a new process.

Ve uzun süre antirepresanlar kullandım.

And I used antidepressants for a long time.

İşte kullananlar varsa biliyordur onlar çok fazla kilo aldırıyor.

Well, if there are users, they probably know that it causes a lot of weight gain.

Çünkü bir hareketsizlik ve işte hormonal bozuk dengesizlik yarattığı için.

Because it creates a state of inactivity and causes a hormonal imbalance.

O dönem çok kilo aldım.

I gained a lot of weight during that period.

Ve bu sefer hani artık.

And this time, you know.

Her istedikleri şeyi yapmıştım aslında.

I had actually done everything they wanted.

Kendimi güzellik ideallerine en iyi şekilde yaklaştırmıştım.

I had brought myself as close as possible to beauty ideals.

Ama bu sefer kilo aldım.

But this time I gained weight.

Ve bu sefer başladı şeyler dalga geçti.

And this time, things started to mock.

Dalga geçmek olmuyor tabii üniversitede artık ama.

Of course, it's not possible to goof off in university anymore.

O üzerimdeki baskılar kilolarım üzerinden olmaya başladı.

The pressures on me have started to be about my weight.

İş hayatına girmiştim o zaman.

I had just entered the working life at that time.

Ve insanlar mesela yediklerimi önüme.

And people, for example, put what I eat in front of me.

Yani mesela şey yemek alıyorum.

So, for example, I'm going to get food.

Bak bunu çok yiyorsun o yüzden kilo alıyorsun.

Look, you eat this a lot, that's why you are gaining weight.

Ya da mesela bunu giyme bu seni çok şişmen gösteriyor.

Or for example, don’t wear this, it makes you look very fat.

İşte biraz daha mı güzel giyinsen.

Why don't you dress a little nicer?

İşte elbise, etek giyersen.

Here is the dress, if you wear a skirt.

İşte bilmem kim beyin daha fazla ilgisini çekersin.

Here, maybe you can attract someone else's attention more.

Kariyer yolunda ilerlemen daha kolay olur.

It will be easier for you to progress on your career path.

Bunları duymaya başladığım zaman şeyi fark ettim.

When I started to hear these, I realized something.

Hani yok ben ne yaparsam yapayım.

I mean, no matter what I do.

Yani ideal olamıyor.

So it can't be ideal.

Olmuyor.

It's not happening.

Bu noktada aslında bir gün şunu çok net hatırlıyorum.

At this point, I actually very clearly remember one day.

Yani ilk kırılma noktasını.

So the first breaking point.

Aynanın karşısına geçip kendime çılçıplak bakmıştım.

I had stood in front of the mirror and looked at myself naked.

Çünkü Clarissa Estes'in Kurtlarla Koşan Kadınlar kitabını okudum.

Because I read Clarissa Estes' book "Women Who Run with the Wolves."

Ve o bir bölümde.

And it's in a section.

Hiçbir kadının.

No woman.

Hiçbir kadının aslında kendini çıplak görmediğinden.

Because no woman has actually seen herself naked.

Çoğu kadının kendini çıplak görmediğinden.

Because most women have never seen themselves naked.

Ve kendi bedeniyle ilgili fikri olmadığından bahsediyordu.

And he was talking about not having any idea about his own body.

O gün dedim ki tamam okey evet ben de kendimi gerçekten uzun uzun çıplak hiç görmedim yani.

That day I said okay, yes, I really have never seen myself completely naked for a long time.

İnsanlar neyi sevmiyor bende bu kadar.

What do people not like so much?

Benim neyim bu kadar rahatsız ediyor.

What is it about me that bothers you so much?

Bunu kendim görmek istedim.

I wanted to see this for myself.

Ve o gün aynaya baktığımda hiçbir şeyin beni rahatsız etmediğine karar verdim.

And on that day, when I looked in the mirror, I decided that nothing bothered me.

Yani evet büyük basenlerim.

So yes, I have big hips.

İşte göbeğim.

Here is my belly.

Ve daha sarkık kollarım var.

And I have more sagging arms.

Ama yani bu beni tanımlamıyor.

But I mean, this does not define me.

Beni tanımlayan şey bu değil.

That's not what defines me.

Çünkü kendimi gözde dediğimde güzel bir kadın olarak tanımlamıyorum.

Because I don't define myself as a beautiful woman when I say I'm attractive.

Ya da işte güzel ne zaten.

Or, well, what is beautiful anyway?

İnce bir kadın olarak tanımlamıyorum.

I do not define her as a slender woman.

O gün benim için artık insanların söylediklerini takmamaya başladığım gündü.

That day was the day I stopped caring about what people said.

Yani çok net hatırladığım bir deney anı benim için bu.

So this is a very clear memory of an experience for me.

Ve o günden sonra iş yerimde çok daha farklı oldum.

And after that day, I became very different at my workplace.

Yani artık gerçekten istemediğim hiçbir şeyi giymiyordum.

So I really wasn't wearing anything I didn't want to anymore.

Ve istemediğim hiçbir şekilde davranmadım.

And I did not behave in any way that I did not want.

Ve bir noktada istifa ettim.

And at one point, I resigned.

Ve bu işi kurdum.

And I started this business.

Bu işi kurarken de işte yapmak istediğim şey aslında bu kendi deneyimimi başkalarına da yaşatmaktı.

What I actually wanted to do while establishing this business was to let others have the same experience I had.

Ve şu anda biz işte 34'den 50 bedene kadar her bir modeli üretiyoruz.

And right now we are producing each model in sizes ranging from 34 to 50.

Bunu yaparken de sürekli bu mesajları vermeye çalışıyoruz aslında.

We are actually trying to constantly convey these messages while doing this.

İşte geniş büyük bedenli modellerle çekim yapıyoruz.

Here we are shooting with wide plus-size models.

Aslında hiçbirisi model değil.

Actually, none of them are models.

Ve herkes benim arkadaşlarım kendi çevremde insanlar.

And everyone is my friends, people in my circle.

Ve bunu göstermeye çalışıyorum.

And I am trying to show this.

Kusurlu halleriyle aslında normal halleriyle insanları göstermeye çalışıyorum.

I am trying to show people in their flawed states, actually in their normal states.

Ve bunu yaparken de vermek istediğim mesaj giysiler sizi kısıtlayan araçlara dönüşmesin.

And in doing so, the message I want to convey is that clothes should not become tools that restrict you.

İşte burada aslında giysi giyinme pratiğine dönüş gelebiliriz.

Here we can actually turn to the practice of wearing clothing.

Giyinmek çok uzun zamandır belki de.

Maybe it's been a long time since getting dressed.

Kadın yani daha çok aslında medyanın görsel medyanın güçlenmesi ve bireyselleşmenin daha çok artması.

Women, meaning the strengthening of visual media and the increasing individualization.

Yani daha çok 50'lerden sonra diyebiliriz belki modanın gelişmesi.

So we can say that the development of fashion happened more after the 50s.

Ve giyinme pratiğinin gerçek anlamda bedenlerimizi kalıplara sokan artık şey olduğunu söyleyebiliriz.

And we can say that the practice of dressing is truly something that shapes our bodies into molds.

Ya bu eskiden şeyler varmış tabutlar varmış böyle.

Oh, there used to be things like coffins like this before.

Mesela insanları ceza alsınlar ya ceza olarak içlerine koyup öyle dururmuş.

For example, people would be punished by being put inside and left that way.

Aslında giysiler de biraz şu anda bizim şeklimizi şemalimizi belirlemeye.

Actually, clothes are also somewhat determining our shape and form right now.

Yarayan tabutlar haline geldi belki de yani.

Perhaps they have become coffins that hurt.

Çünkü düşünün mesela işte o dar pantolonların içine girmek özellikle bu işte çalışırken çok fazla oluyordu.

Because think about it, for example, getting into those tight pants happened quite a lot especially while working in this job.

Çünkü rahat bol şeyler giyinmesi çok hoş karşılanmıyor işte.

Because it's not very well received to dress in comfortable and loose clothing.

İşte tayyor gibi eteklerin içine girmek o stilettoları giymek küçücük çantalara bir şeyler sıkıştırıp.

Here it is, getting into skirts that fit like they're tailored, wearing those stilettos, and stuffing things into tiny bags.

Onunla sürekli elinizde tutmak falan bunlar konforu çok etkileyen ve aslında sizin bedeninize hep bir şekilde durmasını sağlayan.

Holding it constantly in your hand and such things greatly affect comfort and actually ensure that your body stays in a certain position in some way.

Ögeler şeyler giysiler ya da işte parçalar üzerinizde.

Items are things, clothes, or just pieces on you.

Dolayısıyla giyinme pratiği aslında toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin.

Therefore, the practice of dressing is actually a reflection of gender inequality.

Dolayısıyla beden politikalarının en fazla sizin üzerinizde uygulandığı ve en çok gündelik hayatınıza girmiş.

Therefore, the body policies are most applied to you and have entered your daily life the most.

En bireysel en özel anlardan bir tanesi zaten bana kalırsa benim düşüncem.

One of the most individual and unique moments, in my opinion, is already that.

Biz toplumsal büyük dönüşümleri büyük büyük hareketlerle değil gündelik hayatımızdaki alışkanlıklarımızı değiştirerek.

We achieve significant societal transformations not through grand movements but by changing our daily habits.

Belki de hiç farkına varmadığımız.

Maybe something we never even noticed.

Su içmek kadar normal bir davranışı değiştirerek mümkün olabilecek.

It could be possible to change a behavior as normal as drinking water.

O yüzden benim için giysilere kafayı takmam bundan dolayı da çünkü ben en çok kendimi giysilerle ifade edebiliyordum.

That's why I don't care much about clothes because I could express myself the most through them.

İstediğim şeyi giydiğimdeki ruh halimle zorlanarak giydiğimdeki ruh halim arasında çok büyük fark var.

There is a big difference between my mood when I wear what I want and my mood when I struggle to wear something.

Dolayısıyla ben kendime giysilerimi özgürleştirerek kendimi özgürleştirdim.

Therefore, I freed myself by freeing my clothes.

Ve bunu da herkese sağlamaya çalışıyorum.

And I am trying to provide this to everyone.

Mesela bordiyonun bir eritimi var.

For example, there is a melting point for the bordeaux color.

Eril Takvim kitabından bir sözü var.

There is a saying from the book "Eril Takvim."

Bunu az önceki anlattığım şeyi açıklamak için aslında tam yeri geldi söyleyebilirim.

I can actually say that this is the perfect opportunity to explain what I just mentioned.

Okuyacağım şimdi.

I will read it now.

Giyinmekten bahsediyor.

He is talking about getting dressed.

Bu sembolik hapis pratik olarak kıyafetle sağlanır.

This symbolic imprisonment is practically achieved with clothing.

Eski zamanlarda daha da belirgin olduğu üzere kıyafet bir yandan bedeni saklarken diğer yandan da onu sürekli olarak terbiyeye çağırır.

As was more evident in ancient times, clothing both conceals the body on one hand and constantly calls it to discipline on the other.

Öyle ki bir emir veya yasağın açıkça dile getirilmesine bile gerek yoktur.

So much so that there is no need for an order or prohibition to be explicitly stated.

Kıyafet ya çeşitli yollarla hareketi sınırlar.

Clothing either restricts movement in various ways.

İşte yüksek topuklular ya da elleri sürekli meşgul eden çantalar.

Here are high heels or bags that keep your hands busy all the time.

Özellikle de her tür faaliyetin koşma ya da farklı biçimlerde oturmak gibi.

Especially activities such as running or sitting in different forms.

Caydıran ya da men eden etekler yoluyla yahut bitmek bilmeyen tedbirler almayı gerektirir diyor.

He says it requires taking deterrent or prohibitive measures or endless precautions.

İşte aslında bu okuduğum şeyden şu an hayatımızı düşündüğümüzde bir etek giydiğimiz zaman mesela oturmamız gereken bir şekil var.

Actually, when we think about our lives based on what I've just read, there is a way we should sit when we are wearing a skirt.

Yani ufalarak aslında.

So, actually by shrinking.

Mesela hep bizim ne kadar küçüldüğümüzle alakalı.

For example, it is always related to how much we have shrunk.

Yine mesela metrodaki oturma şekillerini düşünelim.

For example, let's think about the seating positions in the subway again.

Ya erkekler bacaklarını istedikleri kadar açabiliyor.

Well, men can spread their legs as much as they want.

Ama bizim ufacık oturmamız lazım.

But we need to sit down a little.

Yine beslenme de aynı şey aslında.

It's actually the same thing with nutrition.

Bizim küçülmemizle kadın bedeninin ufacık kalması aslında biraz.

Our shrinking does actually make the female body seem quite small.

Hareketsiz kalması, konforsuz olması, sıkışması bir yere.

Being motionless, being uncomfortable, being stuck somewhere.

Bütün bu aslında beden politikalarının ve aslında sembolik araçların

All of this is actually about body politics and, in fact, symbolic tools.

bana göre benim okuduğum yerden yapmak istediği şey bu.

In my opinion, what he/she wants to do is from the place I read.

Bunu engellemek için de beden olumlama hareketi.

The body positivity movement to prevent this.

İşte buradaki olumlamaya şimdi geçebiliriz.

Now we can move on to the affirmation here.

Beden olumlama hareketinden de kasıp kendimizi sevmek ya da her halinle güzelsin değil ya.

It's not just about loving ourselves through body positivity or saying you are beautiful just as you are.

Bu bana bir yerde çok yanlış geliyor.

This feels very wrong to me in some way.

Çünkü yine Erwin Goffman'ın Stigmatize diye bir kitabı var.

Because there is again a book by Erwin Goffman called Stigmatize.

Yani Damga diye bir kitabı var.

So, there is a book called "Damga."

Orada şunu okuduk.

We read this there.

Onu okuduktan sonra şunu fark ettim ki

After reading it, I realized that

bazı bedenler hiçbir şekilde bizim güzel olarak tanımlayabileceğimiz bir yere girmiyor.

Some bodies in no way fit into what we can define as beautiful.

Yani sonuçta güzel bir insanın yarattığı bir sıfat.

So, in the end, it's an adjective created by a beautiful person.

Güzelin ve çirkinin karşılığı var.

There is a counterpart for the beautiful and the ugly.

Dolayısıyla bazı bedenler gerçekten çirkin sıfat yani o tanıma girebilir ve

Therefore, some bodies can really be classified as ugly, meaning they can fit into that definition and

onun çirkin olması hakkı olmadığı anlamına mı gelir?

Does it mean that her being ugly is not her right?

Eğer sen her halinle güzelsin.

You are beautiful in every way.

Motosundan biz beden olumlamayı okursak

If we read the body affirmation from his motorcycle.

bu velev ki çirkinim sorusunu ortaya getiriyor.

This, even if I am ugly, raises the question.

Yani bir gün çirkinsem o zaman ne olacak?

So what will happen if I'm ugly one day?

Dolayısıyla biz beden olumlamayı hak ve adalet, eşitlik, çeşitlilik ve kapsayıcılık

Therefore, we embrace body positivity as rights and justice, equality, diversity, and inclusivity.

aslında terimleriyle ele almamız gerektiğini düşünüyorum.

I actually think we need to address it in its own terms.

O yüzden de beden olumlama derken yapmamız gereken şey

That's why what we need to do when we talk about body positivity is

çirkin ya da güzel,

ugly or beautiful,

kusurlu ya da şeylere uyan, ideallere uyan,

flawed or conforming to things, conforming to ideals,

farketmez bir şekilde her bedenin canlı olduğu için

It doesn't matter because every body is alive.

buna ağaç ve hayvanları da dahil, bitkileri ve hayvanları da dahil ederek

including trees and animals, as well as plants and animals.

saygınlık içerisinde keyifli bir hayat sürme hakkı olduğunu kabul etmek

to acknowledge the right to live a pleasant life with respect

bana kalırsa beden olumlama.

As far as I'm concerned, it's body positivity.

Benim tasarım anlayışım da aynen bu şekilde.

My design understanding is exactly this way.

Bu ilkeye dayanarak kapsayıcı ve çeşitliliklere saygı duyan bir tasarım anlayışım var.

Based on this principle, I have a design approach that is inclusive and respectful of diversity.

Dolayısıyla ben bir tasarım yaparken

Therefore, when I create a design

yalnızca bir beden üzerinde nasıl duracağı,

only how it will stand on a single body,

bir bedenin konforu ya da bir bedenin onunla mutlu olup olmayacağını değil

It's not about the comfort of a body or whether a body will be happy with it.

çok çeşitli bedenlerde testler yapıyoruz.

We are conducting tests in a wide variety of bodies.

Mesela ben giyiyorum, 34 beden başka bir arkadaşım giyiyor

For example, I wear size 34, another friend of mine wears it too.

ve herkes için aynı keyfi, aynı konforu ve aynı rahatlığı sunabiliyor olması gerekiyor.

And it needs to be able to offer the same enjoyment, the same comfort, and the same relaxation for everyone.

Ya da aynı avantajı sağlıyor olabilmesi gerekiyor.

Or it must be able to provide the same advantage.

Örneğin yaptığımız testlerde şey olabiliyor bazen,

For example, sometimes in the tests we conduct, it can happen that...

işte ben giydiğimde bacak araları işte bir şey oluyor,

When I wear it, something happens in the crotch area.

benim bacaklarım birbirine çok yakın olduğu için

because my legs are very close to each other

o pantolonlarda tüylenme oluyor ama 34 beden birinde olmuyor.

Those pants get pilling, but the size 34 one doesn't.

Şimdi ben sadece 34 beden birini deneyseydim,

If I had just tried on a size 34 one now,

sadece onu baza alsaydım yani onu refere etseydim,

if I had just taken him as a basis, I mean if I had referred to him,

ben o pantolonun bacak aralarının büyük beden birinde erkenden eskiyip yırtılabileceğini bilmeyecektim.

I wouldn't have known that the inseams of those pants could wear out and tear early in a plus size.

Ama ben o gözle bakmayıp gerçekten bütün farklılıkları,

But I do not look at it that way and truly acknowledge all the differences,

olabilecek tüm engelleri, çıkabilecek tüm sorunları herkes için düşündüğünüzde

When you consider all possible obstacles and all potential issues for everyone.

bu çok kapsayıcı ve herkese içine alan bir şey oluyor.

This is something very inclusive and encompassing for everyone.

Dolayısıyla da herkes, mesela ben böyle bir şekilde,

Therefore, everyone, for example, I in such a way,

benim bedenimi bu şekilde gözeten ve düşünen bir tasarım anlayışıyla

with a design approach that observes and considers my body in this way

çok daha huzurlu ve keyifli bir hayat yaşayabiliyorum.

I can live a much more peaceful and enjoyable life.

Çünkü ben her gün, ya bunu hepimiz çok iyi biliyoruz,

Because I know very well that we all know this every day,

üzerimize emanet gibi duran bir kıyafetle emanet gibi bir hayat yaşıyor,

We are living a life that feels like a borrowed one, wearing a garment that seems like a loan.

emanet gibi bir gün geçiyor yani bunu hissetmeyenimiz yoktur gibi düşünüyorum.

It's like a day is passing as a trust, so I think we all have felt this.

O yüzden de giysilerin bir yandan bireysel çok anlamları var,

That's why clothes have many individual meanings on one hand,

bizi biz yapan, kendimizi ifade edebileceğimiz,

what makes us, us, in which we can express ourselves,

kişiliğimizi, karakterimizi, kimliğimizi ortaya çıkaran.

that reveals our personality, character, and identity.

İkincisi de toplumsal bir anlamı var.

The second one also has a social meaning.

Çünkü kıyafetler bizi bir gruba yakınlaştırır, bir grupta uzaklaştırır

Because clothing brings us closer to one group and distances us from another.

ya da bir şekilde üzerinde birilerinin politikalarının

or somehow the policies of certain individuals over it

ya da işte emellerinin sıkıştırmalarının üzerimize giyinmemizi sebep olur.

Or, indeed, the pressures of your ambitions cause us to dress in them.

Son olarak aslında söyleyeceğim şey,

Finally, the thing I actually want to say is,

biz kendimize hep erkeklerin gözüyle bakıyoruz.

We always look at ourselves through the eyes of men.

Yani biz derken bu topluluktan bahsetmiyorum ama

I mean, I'm not talking about this community when I say "we," but...

genel olarak kadınlar kendilerine, yani erkekler erkeklerin gözüyle bakıyor.

In general, women look at themselves through the eyes of men.

Sonra bize de o gözle bakmayı öğretiyorlar.

Then they teach us to look at things that way too.

Ve biz de kendimize onların gözüyle bakıyoruz.

And we look at ourselves through their eyes.

O yüzden ilk yapmamız gereken şey sanırım kendimize kendi gözümüze bakmak.

So I think the first thing we need to do is to look ourselves in the eye.

Aynanın karşısına çıplak geçip ben de neyi sevmiyor,

I stand naked in front of the mirror and wonder what I don't like about myself,

yani ben kendimi sevmiyor muyum diye sormak.

So asking, do I not love myself?

Kendimi sevmekten de ziyade işte dediğim gibi

Rather than loving myself, as I said at work.

sevmediğim yerlerime de hakkını teslim etmek.

to give due credit to the places I don’t love.

Çünkü bu beden, benim aslında burun örneğimden de

Because this body, in fact, is even more than my nose sample.

ben beğenmiyordum, başkaları da beğenmiyordu.

I didn't like it, and others didn't like it either.

Ama bu beden bana nefes alıyordu.

But this body was breathing for me.

Bu burun bana nefes alıyordu.

This nose was breathing for me.

Bu burun nefes almamı sağlıyordu.

This nose was allowing me to breathe.

Yine kurtlarla koşan kadınlar ya, benim en büyük deneyimlerimden bir tanesi de burada.

Again, "Women Who Run with the Wolves" is one of my biggest experiences here.

Kendime hep şunu soruyordum.

I always asked myself this.

Tamam, evet, bir yere kadar okey.

Okay, yes, that's fine to a certain extent.

Yani kendimi sev, yani bedenimle barıştım.

So love myself, that means I have made peace with my body.

Ve insanların ne söylediğimi de değil.

And not what people say.

Ama ne noktaya kadar, mesela ne noktaya kadar kilo alabilirim?

But up to what point, for example, how much weight can I gain?

Burada bir yandan da sağlıkla alakalı da bir durum var gibi düşündüğümde

When I think about it, there seems to be a situation related to health here as well.

orada şu sonuca vardım.

I concluded that there.

Yine işte kurtlarla koşan kadınlarda Clarissa Estes'in yol göstermesiyle

Again, in "Women Who Run with the Wolves" under the guidance of Clarissa Estes.

eğer bir uzvumuz işlevini sağlıklı yani normal bir şekilde yerine getiriyorsa,

if one of our limbs is functioning properly, that is, in a normal way,

yani işte büyük basenlerimiz aslında bir bebeği karnımızdan çıkarmak için bize yardım ediyor,

so our big hips actually help us to give birth to a baby from our belly,

işte memelerimiz, göğslerimiz ona süt vermek için var ve bunu iyi bir şekilde yapabiliyorsa,

here are our breasts, our chests exist to provide milk for her, and if she can do this well,

işte dediğim gibi burnunuz küçücük ama işlevini yerine getirebiliyorsa,

As I said, your nose is tiny but if it can perform its function,

bu noktada aslında zaten var, yani o olumlanabilecek bir şeydir.

At this point, it already exists, so it is something that can be affirmed.

Altyazı M.K.

Subtitle M.K.

Continue listening and achieve fluency faster with podcasts and the latest language learning research.