2. Sezon 4. Bölüm Zihinsel bir ayaklanma: Sarı Duvar Kağıdı

Her Telden Sohbetler

Her Telden Sohbetler

2. Sezon 4. Bölüm Zihinsel bir ayaklanma: Sarı Duvar Kağıdı

Her Telden Sohbetler

Her Telden Sohbetler

Conversations on Every Topic

Merhaba ben Zeynep, ben Sermin.

Hello, I am Zeynep, I am Sermin.

Her Telden Sohbetler podcastına hoş geldiniz.

Welcome to the Her Telden Sohbetler podcast.

Bugün Sermin'le birlikte Charlotte Perkins-Ginman'ın sarı duvar kağıdı öyküsünü konuşacağız.

Today we will discuss Charlotte Perkins-Gilman's story "The Yellow Wallpaper" with Sermin.

Öncelikle bu hikayenin yazıldığı dönemden biraz bahsetmek istiyoruz.

Firstly, we would like to talk a little about the period in which this story was written.

Sen nasıl düşünüyorsun bu dönemi bir kadın için özellikle?

How do you think of this period, especially for a woman?

Bu öykü 1891'li yıllarda, 1890'lı yıllarda yazılmış.

This story was written in the 1890s, in the years 1891.

Bu kadın feminist bir kadın.

This woman is a feminist woman.

Birinci evliliğin sırasında geçen bir zaman aralığında yazdığı bir öykü bu.

This is a story written during a period of time during the first marriage.

Birinci evliliğinde mutsuz bir yaşantısı olmuş.

She had an unhappy life in her first marriage.

Çocuğu olduktan sonra çok ağır bir depresyon geçirmiş.

She went through a very severe depression after having her child.

Loğusalık depresyonu.

Postpartum depression.

Daha sonra da bu evliliğinden sonra lezbiyen bir ilişkisi olmuş.

Later, she had a lesbian relationship after this marriage.

Bu lezbiyen ilginçtir.

This lesbian is interesting.

Lezbiyen ilişkisi varken lezbiyen olduğu için mi evliliği mutsuz oldu?

Was her marriage unhappy because she was a lesbian while in a lesbian relationship?

Onu bilmiyoruz ama bu ilişkiden sonra da ikinci bir evlilik yapmış.

We don't know about that, but they got married for the second time after this relationship.

Ve bu gayet mutlu olduğu bir evlilikmiş.

And this was a marriage that made her quite happy.

Değişik bir yaşantısı var.

He has a different way of life.

E tabii o dönem için bence kabul edilebilir bir şey mi bu?

Well, is this something acceptable for that period, in my opinion?

Yani boşanma falan veya...

So, divorce or something...

Ya işte bir lezbiyen bir ilişki yaşaması.

Well, it's about a lesbian having a relationship.

Yani nasıl buluyorsun o dönemler için?

So how do you find those times?

Çok yoğun gerginlikler yaşatıcı şeyler bence bunlar.

I think these are things that cause a lot of intense tensions.

Tabii ki.

Of course.

Yani herhalde çok kabul edilebilir bir şey değildi o döneme göre.

So it probably wasn't something very acceptable for that time.

Değil mi?

Isn't it?

Evet o dönemin baskısıyla, o yaşantıların baskısıyla da bir ruhi bunalımdan geçmiş olduğu çok ortada.

Yes, it is very evident that he/she has gone through a psychological crisis due to the pressures of that period and the experiences of that life.

Yani sence o dönem kadından beklenen şey neydi o insanlardan?

So what do you think was expected from women by those people during that period?

Daha böyle kocasının tahakkümü altında, çok fazla sorgulamadan, işte evinin işini yapan, işte çocuğunu doğurduğundan,

Under the control of her husband like this, doing the household chores without questioning too much, and having given birth to her child,

evet, fikrini beyan etmeyen, özellikle de yaratıcı faaliyetlerde bulunmaktan kaçınan bir kadın bekleniyordu.

Yes, a woman who does not express her opinion, especially one who avoids engaging in creative activities, was expected.

Tabii ki, evet.

Of course, yes.

Ama Charlotte çok yaratıcı bir kadındı.

But Charlotte was a very creative woman.

Evet, tabii ki.

Yes, of course.

Sürekli yazmak isteyen.

Someone who wants to write continuously.

Yani zaten hikaye de biliyorsun kendi hayatından esinlenerek.

So, you already know that the story is inspired by your own life.

Tabii ki yazılmış bir şey.

Of course, it is something that has been written.

Yani kendisi de hikayedeki kadının yaşadıklarını aslında birbiri yaşamış gibi değil mi?

So, hasn't she actually lived what the woman in the story experienced as if they were one and the same?

Evet.

Yes.

Yani o sıradan ev hayatı yaşamasını önermiş doktoru, eline kalem alma demişler, sonradan hikayenin sonrasını göndermiş diyor.

So the doctor suggested that he shouldn't live an ordinary home life, told him not to pick up a pen, and later sent the rest of the story, she says.

Zaten hikayenin içinde de bahsediyor.

It is already mentioned in the story.

Evet.

Yes.

John kocasından bahsederken, John kocası, doktor, hiçbir şekilde elime kalem almamamı, yazmamamı istiyordu.

When John spoke about her husband, John’s husband, a doctor, wanted me in no way to take a pen in my hand or to write.

Hastalarına bakmak için sürekli yanımda kalmadı.

He didn't stay by my side constantly to take care of his patients.

Onun için görümcesinden bahsediyor.

That's why she's talking about her sister-in-law.

Mesela bir görümce var, eve yerleşiyor ve görümce bu yazı yazdığı zaman abisine rapor veriyor.

For example, there's a sister-in-law who moves into the house, and when the sister-in-law is writing this, she reports to her brother.

O yüzden de bu görümcesinden de gizli gizli yapmak zorunda yaptığı şeyleri.

That's why she had to secretly do things even from her sister-in-law.

Aslında şey ön sırada yazar, hani okuduk ya beraber, delirmekten kurtulmak için yazıldığını söylüyor bu hikayenin ama

Actually, the thing is, the writer says in the front row, you know, the one we read together, that this story was written to escape madness, but...

şunu sormak istiyorum sana mesela, ben kendim için düşünürsem aslında yazma takma olurdu.

I want to ask you this, for example, if I think for myself, it would actually be like putting on a writing mask.

Yazmasaydım delirirdim.

If I hadn't written, I would have gone crazy.

Klasik vardır.

There is a classic.

Şimdi bu kadın tam bunu anlatıyor.

Now this woman is telling exactly that.

Çünkü kadın yazmadığında delirmiş.

Because the woman goes insane when she doesn't write.

Yani bence de yazmadığı için delirmiş olduğunu düşünüyorum.

So I think he has gone crazy because he hasn't written.

Hani şey Ümit Yaşar mı herhalde o söylüyordu, yazmasaydım ölürdüm falan.

I think it was Ümit Yaşar who said something like, if I hadn't written, I would have died or something.

Gerçekten ben açıkçası ben yazmasaydım ölebilirdim yani.

To be honest, if I hadn't written, I could have died.

Şimdi hikayenin başına geldiğimiz zaman hani kendisi...

Now that we have come to the beginning of the story, you know, he...

Kocası için sıradan insanlardık diyor.

She says we were ordinary people for her husband.

Yani o eski konağı diyor kiralamamız hani çok alışılagendik bir şey değildi.

So, they're saying that renting that old mansion wasn't something very common.

Yani sen ne düşünüyorsun bu konuda?

So what do you think about this?

Yani bu adam doktor aslında.

So this man is actually a doctor.

Hani bana ama bu cümlelerden çok varlıklıymış gibi gelmedi.

But these sentences didn't feel very wealthy to me.

Ben de öyle hissettim.

I felt that way too.

Zaten hikayenin ilk cümlesi,

The first sentence of the story anyway,

John ve benim gibi sıradan insanların yaz için tarihi bir konak kiralamaları çok elden rastlanan bir şeydir diyor.

He says that it is quite common for ordinary people like John and me to rent a historic mansion for the summer.

Zaten hikayenin ilk cümlesi,

The first sentence of the story anyway,

ilk cümlesinde sosyo-kültürel anlamda varlık durumlarını,

In its first sentence, it addresses the existential conditions in a socio-cultural sense,

daha sonra da bunların çok sıradan şeyler yaşamadıklarını,

later also that they did not experience very ordinary things,

bu hikayenin ilerleyen kısımlarında ender rastlanan olaylara şahitlik edeceğimizi bize ilk cümlede yazar vermiş.

In the later parts of this story, the author has informed us in the first sentence that we will witness rarely encountered events.

Evet.

Yes.

Yani şey bu konuğun özellikle konunun yan önemi diyor bir çevirde öbüründe sömürgecelere ait diyor.

So, this guest says that especially the side importance of the subject is mentioned in one translation, while in another, it refers to colonizers.

Yani mirastan bahsetmesi, konun realizminden bahsetmesi...

So talking about inheritance means talking about the realism of the subject...

Sence neye tekabül ediyor?

What do you think it corresponds to?

Yani birazcık da şey böyle hani eski paraya karşı, eski varlık düzenine karşı işte kendilerinin o orta halli durumlarını mı vurguluyor?

So, they're emphasizing their somewhat middle-class status against the old money and the old asset system, right?

Yoksa acaba mirast meselesinden biraz daha eril bir şeye mi noktaya mı gelmeye çalışıyor?

Or is it trying to reach a more masculine point regarding the inheritance issue?

Yani yine bir baskı altında olduğunu yani altında bir şey olarak da hani maddi açıdan da.

So again, it means that you are under pressure, in the sense of being something beneath, also in a material sense.

Şimdi mesela şehidlerden bir tanesi de kolonyal bir malikanet.

For example, one of the martyrs is a colonial mansion.

Yani aslında baskıcı rejim altında olduğunu ifade ediyor ve şey sanki kendisini de oraya bir anlamda hapis hayatı yaşamak için getirilmiş gibi hissettiriyor bize.

So it actually expresses that he is under a repressive regime, and it makes us feel as if he has been brought there to live a kind of imprisoned life.

Zaten hikayenin ilerleyen bölümlerinde kaldığı odanın pencere işte daha önceden çocukların oyun odası olarak kullanıldığını o yüzden de camlarda parmaklıklar olduğunu, demir parmaklıklar olduğundan bahsediyor.

In the later sections of the story, it mentions that the room he stayed in was previously used as a children's playroom, which is why there are bars on the windows, and that they are made of iron.

Bu da tam destek.

This is full support.

Destekliyor bizim dediğimiz şeyi.

It supports what we are saying.

Gerçekten de bu malikaneye aslında bir hapis hayatı yaşamak için getirilmiş.

Indeed, she was brought to this mansion to essentially live a life of imprisonment.

Her ne kadar iyileşmek için getirildi gibi gösteri söylense de.

Although it is said that it was brought to heal.

Yani kadının şey evde tuhaf bir şey olduğunu hissetmesi sence neye tekabül ediyor?

So, what do you think the woman's feeling that something strange is in the house corresponds to?

Ben yani sanki orada yaşayacağı yani akıbeti mi acaba hissetti?

Did I mean to say that he sensed his fate as if he would live there?

Aslında kadın bence zaten bir iç bunalımla gitmiş oraya.

Actually, I think the woman had already gone there with inner turmoil.

Evet.

Yes.

Zaten kadın olarak da bildiğimiz gibi loğusalık sendromu çok böyle içinden çıkılamaz, açıklanamaz şeyler hissettirir.

As we already know as women, postpartum syndrome makes us feel many things that are hard to explain and get over.

O ağır baskının altında bulunduğu ortamda da mutlaka kendisini destekleyen figürler ortaya çıkmış.

Even in the environment of heavy pressure he was under, figures supporting him must have emerged.

Evet.

Yes.

Ben aslında bu bölümde en çok hani evlilik bu olur böyle şeyler lafına çok takıldım.

Actually, I got really hung up on the saying that this is what marriage is like in this section.

Gerçekten hani insan hani evlilikte bir tarafın bu kadar.

Really, I mean how can one party in a marriage be this much.

Bu kadar baskıcı diğerinin bu kadar kabullenmeci oluşunu bir noktadan sonra sence de kanıtlıyor mu?

Do you think that such oppression proves, at some point, the other person's acceptance?

Böyle bir şey mi evlilik ilişkisi sence?

Do you think this is what a marriage relationship is like?

Burada evlilik ilişkisi bence burada evliliğin metaforu olarak sanki bahsetmiş buradan.

Here, the marriage relationship is mentioned as if it is a metaphor for marriage.

Yani bir aşamaya geldikten sonra aslında insanın kişiliğinin kaybolup karşısındakiyle birleşerek böyle yeni bir kişilik oluşması gibi.

So it's like after reaching a certain stage, a person's personality actually gets lost and merges with the other person, creating a new personality.

Evet.

Yes.

Ve her şeyin normalin, anormalin.

And everything that is normal, the abnormal.

Her şeyin birbirine karışıp çizginin değişmesi.

The intertwining of everything and the changing of the line.

Yani sen şimdi karşındakine referans alıyor gibisin.

So it seems like you are using the person in front of you as a reference.

Hayatta yaptığın adımlarda gibi.

Like the steps you take in life.

Yani sanki bana da öyle geldi.

So it seems to me that way too.

Kadının hayat kurmasına sence neden engel olmak istiyor?

Why do you think she wants to prevent the woman from building her life?

Yani bu hayat kurma meselesine sanki gerçeklikten uzaklaşıyormuş gibi algılayıp aslında şeye yazıya ve ruhaniyeliğe uzak dursun.

So, it perceives this issue of building a life as if it is drifting away from reality, while actually staying away from writing and spirituality.

Meselesi sence ne?

What do you think is the issue?

Yani neden böyle bir şeye şey attın?

So why did you throw something like this?

Bir yerinde, hikayenin bir yerinde diyor ki John inançsız bir insandır diyor.

At one point, in the story, it says that John is a faithless person.

İnanca hiç tahammülü yoktur diyor.

He says he has no tolerance for beliefs.

Burada aslında bir zıtlığı vererek zıtlık üzerinden yani inançlı insanların dogmatik olduğunu biz düşünürüz.

Here, we actually perceive a contradiction, and through that contradiction, we think that religious people are dogmatic.

Ama burada inançsızlık üzerinden de bir insanın dogmatik olabileceği vurgulanıyor burada.

But it is emphasized here that a person can be dogmatic even through unbelief.

Evet tabii.

Yes, of course.

Yani tamamen materyalist, tamamen...

So completely materialistic, completely...

Baskıcı bir şekilde onun düşünce, hayal gücü dünyasını bile tahakküm altına alabilme gücüne sahip olduğunu düşünüyor bu adam.

This man thinks he has the power to dominate even his thoughts and imagination in an oppressive manner.

Bir doktor bir insan olmasına karşın.

Despite being a doctor, they are still a human.

Evet, evet.

Yes, yes.

Bir de şey diyor mesela acı çektiğimi biliyor.

For example, he says he knows that I am suffering.

Acı çekmek için bir sebep olmadığını biliyor.

He knows there is no reason to suffer.

Bu da ona yetiyor.

This is enough for him/her.

Neden yetiyor?

Why is it enough?

Yani sen şimdi bir insan senin hayatında bir insan acı çektiğini biliyorsun.

So you know that a person in your life is suffering.

Bir neden olmadığını biliyorsun.

You know that it is not one reason.

Sence?

What do you think?

Sence bu alarm çağınları çağırmamalı mı senin kafanda?

Don't you think this alarm should be ringing in your mind?

Yani bir neden yok.

So there is no reason.

Neden peki acı çektin?

Why did you suffer, then?

Anlayamadım.

I didn't understand.

Yani şöyle, şimdi diyor ya acı çektiğini biliyor diyor.

So, like this, now he says he knows that you are in pain.

Yani kadının acı çektiğini bu adam biliyor.

So this man knows that the woman is suffering.

Ama adam aslında doktor olduğu için acı çekmenin sadece bedensel bir organ, fiziksel bir acı olduğunu zannediyor.

But the man thinks that suffering is only a bodily organ, a physical pain, because he is actually a doctor.

Yani kadının ruhsal açıdan bir depresyonda olabiliyor.

So the woman may be in a state of depression from a psychological perspective.

Yani ruhsal olarak da zayıflamış olabileceğini kabul etmek istemiyor.

So they don't want to accept that they may have weakened spiritually as well.

Bunun bir zayıflık göstergesi oluyor.

This is an indication of weakness.

Ve bir insanın her şekilde bunun üstesinden gelebileceğini, bir kadının yapması gereken tek şey kendisinin hissettiklerini hiçe sayıp olması gerektiği şekilde bir normal form oluşturup o normale uygun şekilde davranması gerektiğini bastırıyor kadına.

And it suppresses the idea that a person can overcome this in every way, stating that the only thing a woman needs to do is to ignore how she feels and create a normal form that she should be and behave accordingly to that norm.

Bence adam bu kadınlar bir noktada hani utanıyor gibi geldi bana.

I think the man seemed somewhat embarrassed by these women at some point.

Akrabaları işte kadının kardeşi ile sürekli hani sadece bir sinir bozukluğu yaşıyor falan gibi.

Her relatives are always saying that the woman is just experiencing a nervous breakdown or something like that with her brother.

Hani bu olayı biraz geçiştirmeye çalışıyor.

He is trying to brush off this incident a bit.

Utanıyor gibi geldi bana.

It seemed to me that he/she was embarrassed.

Bir de kadının bebeği var.

The woman also has a baby.

Neden kadın çocuğa yaklaşamıyor sence?

Why do you think the woman can't approach the child?

Yani iyice delirdiğini mi düşünüyorlar yoksa?

So, do they think you have completely lost your mind or what?

Bakıcıya baktırmak o zaman mola mıydı acaba neydi?

Was putting the child in daycare a break back then, I wonder what it was?

Burada kadının erkek kardeşi de doktor.

Here, the woman's brother is also a doctor.

Yani iki tane erkek var.

So there are two men.

Hem kocası hem erkek.

Both her husband and a man.

Erkek kardeşi yani hem can hem canan gibi.

His brother, both a life and a beloved one.

İkisi de kadın kötüyüm dedikçe ikisi birden hayır sen iyisin diyorlar.

As one of them says she's a bad woman, both of them simultaneously say, "No, you're good."

Yani bir çelişkin oluşuyor.

So a contradiction arises.

Yani hani inandıramıyor hiç kimseyi.

So, it's like no one can be convinced.

Bence aslında sende bir sıkıntı yok demelerine karşı yine de bebeğin yanına sokmuyorlar.

I think they still don't let you close to the baby, despite saying there's actually nothing wrong with you.

Doğru olmayan bir durumlar olduğundan da eminler.

They are also sure that there are situations that are not correct.

Eminler ama çelişik bir şekilde.

They are certain but in a contradictory way.

Kadına aksini savunuyorlar ama yaptıkları hareketler madem öyle kadın normalse o zaman kadının yazmasına neden izin verilmiyor?

They argue against women, but if that is the case and women are normal, then why are they not allowed to write?

Kadının yataktan çıkmasına neden izin verilmiyor?

Why is the woman not allowed to get out of bed?

Hayata karışmasına neden izin verilmiyor?

Why is he/she not allowed to get involved in life?

Yani burada da bir çelişki var.

So there is a contradiction here as well.

Hayır bahçede bir noktaya kadar gidebiliyorum diyor.

No, he says I can only go to a certain point in the garden.

Evet tamamen bir hapis hayatı yaşıyor kadın.

Yes, the woman is living completely in captivity.

Madem her şey normalse o zaman neden bunlara izin verilmiyor?

If everything is normal, then why is this not allowed?

Yani evet çok anlamsız geliyor.

So yes, it seems very meaningless.

Bazı şeyler sanki çok çelişkin.

Some things seem very contradictory.

Çelişkinliymiş gibi geliyor ama hani orada bence sanki şey bir alt metin de oluşturuyor yazar.

It seems contradictory, but I think the author also creates some kind of subtext there.

Hani bizim açımızdan da o çelişkinin içinde aslında biz anlam buluyoruz sanki.

It seems that we actually find meaning within that contradiction from our perspective.

Bir de şey diyor hiç değilse diyor onun yanında kendimi denetlemek istiyorum ve bu beni çok yoruyor.

"One more thing, at least I want to control myself around him, and this exhausts me a lot."

Ya gerçekten bir yanında sen hani yakın olduğun bir insana kendin gibi davranamamak o insanın yanında.

It's really difficult to not be able to act like yourself around someone close to you.

Gerçekten çok yorucu olmalı.

It must be really exhausting.

Kesinlikle.

Definitely.

Çünkü onun yanında gerçekten hissettiğini söyleyemiyor.

Because they can't honestly say how they feel around him.

Yapmak istediğini yapamıyor.

He/she cannot do what he/she wants to do.

Bir maske takıyor ve o maskenin düşmesine hiçbir şekilde izin vermiyor.

He is wearing a mask and is not allowing that mask to fall off in any way.

Hatta ağlamaktan utanıyor.

In fact, he/she is ashamed of crying.

Evet çok kötü bir şey gerçekten çok zor.

Yes, it is a very bad thing, really very difficult.

Ya bir de şey her saat başı için bir talimatname yazması adamın ne bileyim sürekli hani kadına

It's just that, I don't know, the fact that he has to write a guideline for every hour, constantly regarding the woman.

ya aslında o odaya da gidebilirsin ama burası daha iyi değil falan.

Well, actually, you can go to that room too, but this place isn't better or anything.

Ya sence de bir manipülasyon yok mu burada?

Don't you think there's some manipulation here?

Aslında adam bir sürü emir veriyor ama.

Actually, the man is giving a lot of orders, but...

Kadın burada yazar olarak bir kere adamın emir verdiğini hiçbir şekilde bize sezdirmiyor.

The woman here does not let us sense in any way that the man has given an order.

Yani adamın söylediklerini o kadar normalleştirmiş, kanıksamış bu manipülasyonu bize de sezdirmeden

So the guy has normalized and come to terms with what he said, manipulating us without making us notice it.

o kadar iyi anlatmış ki burada yazarlık bence maharetini konuşturmuş.

He has explained it so well that I think he has showcased his writing skills here.

Evet çok güçlü bir metin zaten.

Yes, it's already a very powerful text.

Çok güçlü.

Very powerful.

Ya şey de desenler üzerinden bir de giderek kendi ruh halini gün geçtikçe bozulduğunu da

Well, if you say that it's also gradually deteriorating your own mood day by day.

hani aslında bir noktada.

you know, actually at one point.

Kadının ruh halini de bozulduğunun bir noktada bize aktarıveriyor.

It also conveys to us at some point that the woman's mood has deteriorated.

Hani burada desenlerin işte intihara kalkışması, işte sürekli gerift bir yol izlemeleri falan sürekli desenler izliyor.

It's like the patterns here are attempting to commit suicide, constantly following a tangled path, and so on; they're constantly observing patterns.

Şey mantarların şey desenler üzerindeki mantarların doğurması.

The mushrooms giving birth to mushrooms on those patterns.

Evet.

Yes.

Yani.

So.

Zekirli diyor bir de.

He even says "Zekirli."

Zekirli.

Mindful.

Yani hani aslında zihninde yeni beliren fikirlerin onu günden güne zehirlediğini.

So, you know that the new ideas emerging in his mind are poisoning him day by day.

Evet.

Yes.

Gerçek hayattan kopardığını uzaklaştırdığını.

You have detached it from real life, distanced it.

Yaşamdan bezdirdiğini anlatıyor.

It says that it is fed up with life.

Evet.

Yes.

Yani şimdi kadın aslında bir noktada şey sürekli o eve içerisinde hapiste.

So now the woman is actually, in a way, constantly imprisoned in that house.

Zaten parmaklıkta bir odada orada olmak istiyor yani.

He wants to be there in a room with bars anyway.

Ama adam diyor ki sürekli dışarıda ve buna rağmen adama yük olduğunu söylüyor.

But the man keeps saying that he's outside all the time and still says he's a burden to the guy.

Yani bu nasıl olabiliyor sence?

So how do you think this is possible?

Hani sürekli kendi hayatında yaşayan bir insana yani sürekli evde olup hiçbir şey yapmayan bir insan nasıl yük olabiliyor?

How can a person who always lives in their own life, that is, a person who is constantly at home doing nothing, be a burden?

Şey.

Thing.

Adam buna normal bir yaşantının işte bir kadın evin işlerini yapmalı, yemek pişirmeli, çocuklara bakmalı, evin temizliğinden sorumlu olmalı.

A man thinks that a woman should do the housework, cook, take care of the children, and be responsible for the cleaning of the house in a normal life.

Ama bu o işleri yapamıyor.

But he/she can't do those jobs.

Bunları yapmak ona çok zor geliyor.

It seems very difficult for her to do these things.

Kendini çok güçsüz hissediyor.

She feels very powerless.

Bunları yapmak benim için çok çaba harcamama gerektiriyor.

Doing these things requires me to put in a lot of effort.

Yapamıyorum diyor.

He/She says, "I can't do it."

O da kendisinde bir yetersizlik duygusu oluşturuyor bence.

I think it also creates a sense of inadequacy in him.

Adamın ona yaptığı yani aslında ava altından gösterdiği sorun.

The problem the man showed her, which was actually the issue he pointed out from below.

Kopa da bir anlamda sürekli kadının kendisini yetersiz hissetmesine neden oluyor.

Kopa also causes women to constantly feel inadequate in a way.

Kadın zaten sanki parmağını kaldıramayacak gibi davranıyor.

The woman is already acting as if she can't lift a finger.

Yani şimdi bir de şey var.

So now there's also something else.

Bu duvar kağıdı meselesinden tabii gittiğimiz zaman bunu aslında kadın değiştirmek istiyor bir anlamda.

This wallpaper issue actually means that the woman wants to change it in a way when we go there.

Ama diyor ki sinir hastalarına yapılacak en kötü şey onların karpislerine boyun eğmekçi.

But he says that the worst thing to do to the mentally ill is to yield to their whims.

Yani neden yani kadının içerisinde olabileceği daha barışçıl, daha böyle...

So why, I mean, a more peaceful, more... place the woman could be in...?

Onun kabullenebileceği bir dünya yani yaratmak istememesi bir anlamda da senin dediğin gibi

A world that he could accept, meaning that he doesn't want to create it, in a sense as you said.

kendi baskın dünyasını kadına biraz empoze etme derdine düşmüş olduğunu hani biraz ispatlıyor gibi bize.

It seems to us that you are somewhat trying to impose your dominant world onto the woman.

Bir de irade ve sağduyudan bahsediyor.

It also talks about will and common sense.

Sen bir de şey mavi sakal örneğini vermiştin orada.

You also gave the example of Bluebeard there.

Adam kız kuzenlerini davet etmek istiyor ama orada tam da mavi sakalın yaptığı gibi.

The man wants to invite his female cousins, but just like what Bluebeard did there.

Diyor ki sen işte biraz daha iyi hissettiğinde tabii ki de onları davet etmişsin.

He says that of course you invited them when you felt a little better.

Davet edebilirsin, onlar burada kalabilir.

You can invite them, they can stay here.

Ama sen şu anda onları karşısına çıkıp o insanlarla bir arada vakit geçirecek kadar iyi değilsin.

But you are not good enough right now to face them and spend time with those people.

Öyle iyi hissetmiyorsun kendini diyor.

She says you don't feel so good.

Bir yandan diyor ki sen iyisin hiçbir sorunun yok ama bir yandan da diyor ki

On one hand, it says you are good, you have no problems, but on the other hand, it also says that...

işte kuzenlerinle bir arada vakit geçirecek kadar iyi hissetmiyorsun diyor.

He says you don't feel good enough to spend time with your cousins.

Yani bütün kriterleri aslında sanki o şey erim takım belirliyor gibi yani sanki hikayede.

So, it seems like all the criteria are determined by that thing, as if it were the team in the story.

Bir de o çocukluğunda mesela kendisine...

For example, in his childhood, that child...

Hani dost görünen iskemleden ve masadan falan bahsediyor.

He's talking about the chair and table that seem like friends.

Yani kadın aslında bir noktada şeyi de hani geçmişteki hani daha huzurlu günlerini de anıp ondan sonra şey yapıyor.

So the woman is actually reminiscing about her more peaceful days in the past at some point and then doing something about it.

Yani orada bulamadığı, o evin içerisinde bulamadığı huzura belki bir şekilde ulaşmaya çalışıyor kendi zihninin içerisinde.

So, she is perhaps trying to reach the peace that she couldn't find in that house, within her own mind.

O kız kardeşin yani bu girişini sen nasıl şey yapıyorsun?

How do you handle that sister of yours, I mean this entrance?

Adam kendisi belki kadının başında durmak istemiyor.

The man may not want to stand over the woman.

Bir gardiyan mı dikiyor ona?

Is a guard standing over him?

Evet kapı gardiyanı.

Yes, the door guardian.

Bence o gardiyan yani.

I think he's that guard.

Kapı gardiyanı.

Gatekeeper.

Kadın orada masa ve sandalyedeki huzurdan bahseder ki aslında yazmaya atıp yapıyor bence.

The woman talks about the peace at the table and chairs, which I think is actually a veiled reference to writing.

Çünkü hani kadın yazınca gerçekten iyi hissediyor.

Because, you know, when a woman writes, she really feels good.

Yazı onu gerçekten şifalandıran bir şey.

Writing is truly something that heals him.

Ama o elinden alınıyor.

But it is being taken from him.

Onu da bence metaforik olarak hani yazıyla bağdaşlıyor.

I think it also metaphorically relates to writing.

Masa ve sandalyenin bile olmaması o odada.

Not having even a table and chairs in that room.

Evet maalesef.

Yes, unfortunately.

Yani şimdi diyor ki bana karşı diye ne kadar dikkatliydi.

So now he says how careful he was against me.

Yani şimdi bu insanlara karşı neden sen dikkatli olursun?

So why do you have to be careful with these people?

Bir zarar vereceğini mi düşünüyor kendisine?

Does he think he will harm himself?

Ya da yani tamamen hani garip bir davranış sergileyeceğini mi düşünüyor?

Or does he/she think that he/she will completely display a strange behavior?

Onun bir kayıt altını alıp bir şekilde istiyor anlamak mı istiyor?

Does he want to understand something by taking a recording in some way?

Evet zaten ileride diyor ya her şeyi abisine rapor ediyor diyor.

Yes, he says that in the future he reports everything to his brother.

Onun yanında çok dikkatli olmalıyım.

I must be very careful around him/her.

Kesinlikle kağıdımı ve kalemimi görmemeli.

They definitely should not see my paper and pen.

Beni yazarken görmemeli.

They should not see me while writing.

Hesap vermek zorunda kalırım.

I will have to account for it.

Yani gerçekten.

So really.

Bir de şey hani diyor ki mükemmel ve gayretli bir ev hanımı olmaktan başka bir eklentisi yoktu.

It also says that there was no other supplement to being a perfect and diligent housewife.

Yani aslında kendisinin önüne olmasını istenen bir şey model konuluyor.

So, in fact, a model is being put forward that is desired to be in front of him.

Onu sürekli yanında gardiyan olarak tutup sen aslında böyle olmalısın.

You should actually be like this by keeping him as a guard by your side constantly.

Kendi yetersizliğini de yüzüne vuruyor aslında.

In fact, it is also throwing your own inadequacy in your face.

Evet.

Yes.

Evet bak sen onun yapabildiklerini yapamıyorsun.

Yes, look, you can't do what he/she can do.

O zaman sen normal değilsin.

Then you are not normal.

Evet.

Yes.

Ona bir şey gösteriliyor.

Something is being shown to him/her.

Söylediğin gibi bir model olarak ortaya konuyor.

It is presented as a model, as you said.

Bir de şeyi de hani belli bir noktadan sonra diyor ki hani biz eğer diye ilişemezsen beni bu veyerini çıla götürecekmiş.

Also, after a certain point, it says that if we can't connect, it will take me to this point.

Herhalde veyerini çıla da şey hani.

Surely the other thing is, you know.

Bakın hastanesi gibi bir şey olsa sanırım.

I think it would be something like a hospital.

Şey herhalde bu ünlü bir terapistmiş.

I guess this is a famous therapist.

Bu yıllarında hani terapi gördüğü.

These are the years when she received therapy.

O adamla herhalde çalışırken biraz dışarı gibi olmuş gerçekten.

That man probably felt a bit outside while working with him.

Adam şeye inanıyormuş.

The man believed in something.

Entelektüel ve zihinsel faaliyetlerin kadınları ruh hastalığına sürüklediğine inanıyormuş.

They believed that intellectual and mental activities drove women into madness.

Terapist.

Therapist.

İyi ki o dönemde yaşamıyormuşuz.

It's a good thing we didn't live in that period.

Yani iyi ki o dönemde yaşamıyormuşuz.

So it's a good thing we weren't living in that era.

Yani yoksa çok zor.

So otherwise it’s very difficult.

Gerçekten çok kötü.

It's really very bad.

Bir yandan da şey çelişkiler içinde bir metinde.

On the one hand, it is a text full of contradictions.

Yani sen de fark etmişsindir.

So you've noticed it too.

Hani duvar kağıdına rağmen diyor belli bir noktada.

"He's saying that despite the wallpaper, at a certain point."

Belli bir noktada da diyor ki belki de duvar kağıdı yüzünden iyileştim.

At a certain point, he says that maybe I got better because of the wallpaper.

Bilemiyorum şey gibi.

I don't know, like, something.

Bir noktada hani kendisinin karşısına çıkan o zorlar rağmen bir yere bir noktaya ulaştı.

At one point, despite the obstacles that came before him, he reached a certain place, a point.

Ve onun nezdinde mi acaba yüzünden diyor.

And I wonder if he says that because of him.

Önce rağmen derken sonra yüzünden diyor.

First he says "despite," then he says "because of."

İlk başta yani kocası ona o kadar baskı yapıyor ki.

At first, her husband puts so much pressure on her.

İlk başta duvar kağıdının ona rahatsızlık verdiğini kabul ediyor.

At first, she acknowledges that the wallpaper is bothering her.

Ama şey kocasının yaptığı o manipülasyon sonucunda kendi bile fark etmiyor.

But as a result of the manipulation her husband did, she doesn't even realize it herself.

Etmeden.

Without doing.

Anladım artık ben.

I understand now.

Evet bu duvar kağıdı yüzünden ben böyle oldum.

Yes, I became like this because of this wallpaper.

Deyip böyle kendisinden ayrışma oluyor.

Saying this, a separation from oneself occurs.

Evet.

Yes.

Yani şey.

I mean, you know.

Bir ayrışma yaşıyor.

It is experiencing a separation.

Şey de hani harcanan çaba diyor elde edilen rahatlamayı aşmaya başladı.

It's like the effort expended has begun to surpass the relief obtained.

Yani aslında hani o maskeyi dediğin senin dediğin maskeyi takmak için verdiği çaba.

So actually, the effort he makes to wear that mask you mentioned.

O elde ettiği rahatlamayı artık şey yeterince karşılamıyor yani.

The relief he obtained is no longer sufficiently met by that thing.

Yetmiyor kadına demek ki.

It seems that it's not enough for the woman.

Bana öyle geldi.

It seemed that way to me.

Bir de adam giderek kadını daha fazla sanki hasta muamelesi yapıyor gibi.

The man is increasingly treating the woman as if she is more ill, as if he is taking care of her.

Hikayenin sonlarına doğru.

Towards the end of the story.

Hani önce bir şeyin yok derken sonra neden bir anda hasta muamelesi yapmaya başlıyor.

Why do you suddenly start acting like you're sick when you said before that you had nothing?

Çok tuhaf.

Very strange.

Yani şey bebeğin de mesela o duvar kağıdından uzak kalmasını istiyor.

So, for example, the baby also wants to stay away from that wallpaper.

Bebeğe neden duvar kağıdı?

Why wallpaper for the baby?

Yani duvar kağıdı akıl hastalığını mı?

So is wallpaper a mental illness?

Sence şey.

What do you mean?

Bence orada.

I think it's there.

Ne çok doğru.

How very true.

Duvar kağıdı aslında onun hapishanesi.

The wallpaper is actually his prison.

Ve şey yani bebek sağlık temiz.

And, you know, the baby is healthy and clean.

O bebeğin o hapishanede olmaması gerektiğini, dış dünyada olması gerektiğini vurgulamaya çalışıyor.

She is trying to emphasize that that baby shouldn't be in that prison, but rather in the outside world.

Yani kendimi koruyamadım.

So I couldn't protect myself.

Ben buna maruz kaldım.

I was subjected to this.

Hani benden başka kimse bunu yaşamasın diye böyle artık bir kendinden vazgeçmişlik.

It's like a resignation from oneself so that no one else experiences this but me.

Kendini kurban etme artık.

Stop sacrificing yourself.

Bir noktada evet.

At one point, yes.

Yani bir de şey adam da zaten hani kadın biz gidelim buradan dedikçe sürekli daha fazla.

So, the man kept insisting more and more every time we said, "Let's leave here."

Çalışmamız bitmedi gibilerden.

It seems like our work is not finished.

Sürekli geçiştiriyor.

He keeps brushing it aside.

Bedence belki iyileştim diyor ama arkasını getirmiyor.

Maybe I got better, but I'm not following through.

Yani demek ki ruhen aslında iyileşmediğinin farkında kadın tamamen.

So it means that the woman is fully aware that she has not actually healed spiritually.

Bu noktada şey oluyor.

At this point, it happens.

Hani desenler birden kıpırdamaya başlıyor.

Like the patterns suddenly start to move.

Yani normal bir zihin için son derece sinir bozucu.

So, it's extremely frustrating for a normal mind.

Yani bu noktada herhalde artık kendisinin bir şeyi çizgiye geçtiğini kendi zihninde de fark etmeye mi başlıyor?

So at this point, is he probably starting to realize in his own mind that he has crossed a line?

Şey evet.

Well, yes.

Bence öyle.

I think so.

Çünkü yani artık bir şeyler kontrolden iyice çıkmış.

Because, I mean, things have really gone out of control now.

Evet.

Yes.

Çok kötü.

Very bad.

Yani şimdi uyumuyor.

So now he/she is not sleeping.

Bunu kimseye söyleyemiyor.

They can't tell anyone this.

Bir kocasından bir kız kardeşinden işte korkmaya başlıyor.

She starts to be afraid of a husband and a sister.

Bir de şey olmayan diyaloglar sanki kurguluyor kafasında gibi.

It seems like they are imagining dialogues that don't actually exist.

Yani o insanların aslında hiç söylemeyeceği cümleler araya ekleyiveriyor.

So, it adds sentences that those people would never actually say.

Yani hani duvar kağıdıyla ilgili mesela.

So, for example, regarding wallpaper.

Duvar kağıdına rağmen.

Despite the wallpaper.

Daha serpildiğimi söylüyor.

She says I have spread more.

Şey evet.

Well, yes.

Yani duvar kağıdıyla öyle bir ilişki yaşıyor ki bir süre sonra sanki etrafındaki insanlar da onun yaşadıklarında gerçeklik payı var mı diye

So, they have such a relationship with wallpaper that after a while, it seems as if the people around them also start to wonder if there is any truth in what they are experiencing.

o duvar kağıdını sınamaya başlıyorlar.

They are starting to test that wallpaper.

Kocasını çaktırmadan duvar kağıdına bakarken yakalıyor.

She catches her husband secretly looking at the wallpaper.

İşte Jenny'i duvar kağıdını kazımaya çalışırken görüyor.

Here, she sees Jenny trying to scrape the wallpaper.

Evet.

Yes.

Çok ilginç.

Very interesting.

Yani bir de sonradan bir koku çıkıyor ortaya.

So then a smell emerges later on.

Koku sence neyi temsil ediyor?

What do you think the scent represents?

Yani koku açıkçası ben çok fazla şey anlam veremedim kokuya.

So, honestly, I couldn't make much sense of the smell.

Yani hiçbir yerden çıkmayan bir koku yani.

So it's a smell that doesn't come from anywhere.

Tam da şey yapamadım.

I couldn't quite do it.

Kokuyu ben kocasının ona yaptığı şey baskının metaforu olarak algıladım.

I perceived the odor as a metaphor for the pressure her husband exerted on her.

Bazı zaman hiç sanki yok gibi havalandığında hiç ortada yokmuş gibi ama her an orada ve baskın.

Sometimes it feels like it's completely gone when it takes off, as if it were never there, but it's present and dominant at every moment.

Yani kocası baskındır.

So her husband is dominant.

Bazı günler evin dışında kalıyor ama yine de kocasının baskısı hep onun yanında.

Some days she stays outside the house, but still, her husband's pressure is always with her.

Hiç onu bırakmıyor.

She never leaves him.

Uyusa da, uyanık da olsa, hava güneşli de olsa, yağmurlu da olsa, dışarı da çıksa o kokunun orada olduğunu biliyor.

Whether he is asleep or awake, whether the weather is sunny or rainy, he knows that the scent is there, even if he goes outside.

O baskıdan kendisini bir türlü kurtaramıyor.

He just can't free himself from that pressure.

Evet bir türlü yakalamayan bir şey hayatında.

Yes, something that you can never quite catch in your life.

Yani şey kağıttaki kadın deseni görüyor, görmeye başlıyor biliyorsun bir süre sonra.

So, you know, the woman pattern on the paper starts to be seen, she begins to see it after a while.

Bu desen ne kimse diyor yarıp çıkaramaz.

No one can tear through this pattern.

Ama bir noktada da o desenin arkasında bir kadın var ve parmaklıkları saldırmaya başlıyor.

But at one point, there is a woman behind that pattern and she starts attacking the bars.

Yani bu gündüzleri sürünürken kapıyı kilitliyorum.

So I lock the door while I crawl during the daytime.

Oradaki kadının kendisi olduğunu aslında yani kendisinin o desenin arkasındaki kadın olduğunu bir noktada itiraf ediyor gibi.

It seems that she is confessing at some point that she is actually the woman behind that pattern.

Yani bu şey diyebilir miyiz buna sende?

So can we say this about you too?

Cam tavanı kırmaya çalışan kadınlar olarak düşünebilir miyiz?

Can we think of ourselves as women trying to break the glass ceiling?

Yani sonuçta bu kadın bir yazar ve bir şekilde çalışıyor.

So in the end, this woman is a writer and she works in some way.

Düşünmesine ve hani mesleğinin cıra etmesine bir türlü izin verilmiyor.

He is not allowed to think and to let his profession flourish.

Ve yalnız olmadığını aslında.

And that you are actually not alone.

Böyle yaratıcı kadınların kendisine benzer şekilde çeşitli anlamlarda hapishanelere atıldığını ve hani parmaklıklar arasında süründüğünü.

That such creative women are imprisoned in various ways similar to her and are crawling between the bars.

Evet bunu söylemeye çalışıyor sanki.

Yes, it's as if they are trying to say this.

Bir de diyor ki keşke üstteki şekil alttakinden ayrılabilseydi.

He also says that he wishes the shape above could separate from the one below.

Yani bu noktadan sonra zaten hani biz dışarı çıkacağını sence kadının?

So at this point, do you think the woman is going to go out?

Özgürleşeceğini fark ediyor muyuz?

Are we realizing that we will be liberated?

Yani sonu mesela hikayenin benim için gerçekten şeydi.

So the end, for example, of the story was really something for me.

Beklenmedik bir sondu yani.

It was an unexpected ending.

Evet çok çarpıcıydı.

Yes, it was very striking.

Yani kocasının bayılması ve kadının süründüğü halde kocasının üstünden sürünüp geçmesi yani.

So it's about the husband fainting and the woman crawling over him while she is crawling.

Hayır yani gerçekten evet.

No, I mean really yes.

Yani diyor ki duvar kağıdının altında diyor.

So it says it's under the wallpaper.

Üç ay uyuduktan sonra canın nasıl davrandığını aldırmıyordum.

I didn't care how your soul behaved after sleeping for three months.

Benden başka hiçbir canlı bu kağıdı eline süremez.

No living being other than me can touch this paper.

Yani şimdi kadın aslında şeyi kaçmak istiyorsa bu şeyin arkasındaki hani kağıdın arkasındaki kadını da halatla bağlamak istiyor aslında bir noktada.

So now, if the woman actually wants to escape, she also wants to tie up the woman behind the thing, you know, the one behind the paper, with a rope at some point.

Ama bu şeyden hani parmaklıklardan atlamak uygunsuz ve yanlış anlaşılabilir.

But jumping over the bars from this thing is inappropriate and could be misunderstood.

İntihar etmeyimi düşünüyor acaba benim bir noktada.

I wonder if he is considering suicide at some point.

Ne yapmaya çalışıyor ki?

What is he trying to do?

Bana orası çok enteresan geldi.

It seemed very interesting to me.

Yani kendine de belki de ket vurmaya çalışıyor o noktada.

So maybe at that point, he is trying to hold himself back too.

Şey yani yaratıcılığı ortaya...

I mean, to reveal creativity...

Ortaya koymak için kendisini yok etmenin doğru bir yöntem olmadığını bence savunuyor.

I think he argues that destroying oneself is not a correct method to make a point.

Evet.

Yes.

Yani yaratıcılığını bir şekilde ortaya koymak zorunda ama bu kendisini yok ederek olmamalı.

So, he/she has to express his/her creativity in some way, but it shouldn't be at the cost of self-destruction.

Evet.

Yes.

Daha özgür yollarla olmalı.

It should be done in more free ways.

Sonuna gelirsek gerçekten de şeye sana ve Ceni'ye rağmen diyor nihayet dışarı çıkabildim.

In the end, I really did manage to go outside despite you and Ceni.

Beni bir daha kapatamayacak mı?

Will it not be able to close me again?

Yani şeyin adımın her seferinde üzerinden geçebilsin diye.

So that it can pass over the name of the thing every time.

Evet.

Yes.

Bayıldığını söylüyor yani.

So he/she is saying that he/she loves it.

Yani şey burada artık hani kocasının şeyinden kendisini baskısından kurtarmış artık.

So, here she has now freed herself from the pressure of her husband's influence.

Yani ezip geçtim seni.

So I crushed you.

Sanki evet.

As if yes.

Yani ben açıkçası bana çok metaforlarla dolu ama bir anlamda da yani şu an hala bu yüzyılda bile

So, honestly, for me, it's full of metaphors, but in a sense, even in this century right now...

kadınları gerçekten hayatına anlatabilen bir metin olduğunu düşündüm.

I thought it was a text that could really explain women to your life.

Yani aslında okunması çok güç bir öykü.

So it is actually a very difficult story to read.

Yani bir kere de okumak gerçekten zor değil mi?

So isn’t it really hard to read just once?

Ama biz aslında terminle birlikte hem okuduk hem de antrenmanlıyız o konuda aslında.

But we actually studied and trained on that topic along with the terminology.

Çelişkili bir anlatıcı var bir yandan.

There is a contradictory narrator on one hand.

Ama yani o çelişkinin içinde aslında bir şey var.

But I mean, there is actually something within that contradiction.

Düzen var, uyum var yani.

There is order, there is harmony, that is.

Neden söylediğini anlayabiliyoruz aslında biz bunu.

We can actually understand why you said that.

Şeyi sormak istiyorum ben.

I want to ask about that.

Yani kadın aslında delirmek pahasına mı özgürleşti yoksa özgürleşmek pahasına mı delirdi?

So did the woman actually lose her mind to become free, or did she lose her mind in the name of freedom?

Ne oldu orada?

What happened over there?

Evet.

Yes.

Gerçekten.

Really.

Kadın bence özgürleşmek pahasına delirdi diyemeyiz.

I don't think we can say that the woman went crazy at the cost of becoming free.

Özgürleşmek pahasına zincirleri kırdı.

He broke the chains at the cost of his freedom.

Çünkü orada kocasını ezip geçti.

Because there she crushed her husband.

Yani ona koyulan.

So it is said about her.

Bir kere Jenny de, kocası da Jenny de artık beni parmaklıklar altına kapatamayacaktı diyordu.

Once Jenny said that neither she nor her husband would be able to lock me behind bars anymore.

Jenny orada Jenny'i zaten kadın normu olarak algılıyoruz.

We already perceive Jenny there as a woman norm.

Kadın normu olarak algılıyoruz.

We perceive it as a female norm.

Yani çok evrensel bir metin.

So it's a very universal text.

Evet.

Yes.

1800'lerde olmasının hiç farkı yok.

It makes no difference that it is in the 1800s.

Yani bugün de kadınlardan beklenenler açısından çok okunabilir bir metin.

So today, it is a quite readable text in terms of what is expected from women.

Evet.

Yes.

Çok evrensel o anlamda.

It's very universal in that sense.

Yani ben zamanının ötesine geçtiğini düşünüyorum açıkçası.

So I honestly think that you have transcended time.

Bir de yani şu an bile kadınların hani gördüğü baskıyı bence gayet net anlatıyor.

I think it clearly illustrates the pressure that women are experiencing even right now.

Şu an bile hani biz de okuduğumuzda.

Even right now, you know when we read it too.

Aslında kendimizden bir sürü şey bulabiliyoruz.

In fact, we can find a lot of things in ourselves.

Her şeyden bahsettik mi?

Did we talk about everything?

Bence bahsettik gibi geldi bana.

I think it seemed to me as we mentioned.

Şey bence kadın depresyonundan bahsetmeliyiz.

I think we should talk about women's depression.

Kadın depresyonu bu günümüzde bile hani yani ne var senin depresyona gireceğin ne var?

Women's depression, even today, you know, what is there to be depressed about?

İşte hani bir elin yağda bir elin bağda eksiğin yok hani neyse depresyon normalsin sen yani.

Here, you know how one hand is in butter and the other is in the fields, you have no deficiencies, but you're normal with depression, I mean.

Yani şey herhalde çok şey beklesin istemiyor insanlar.

So, I guess people don't want to expect too much.

Yani bilmiyorum şey erkeklerin hani.

So, I don't know, like, about men.

Sürekli bir iş yaşamında dahil olması hani kadından hala o yüzyılda beklenen bir şeylerin bekleniyor olması aslında çok şey tuhaf yani.

It is actually very strange that there are still expectations for women in that century to be involved in a continuous work life.

Asıl tuhaf olama bence.

I think it's actually strange to be.

Ama hani yine de çok fazla hani kadın bilmiyorum çok fazla kadınlar öne çıkamıyorlar gibi hala bu yüzyılda.

But still, I don't know, it seems that a lot of women can't stand out that much even in this century.

Yani o cam taban dediğimiz şeyi aslında çok da yaşa bilmiş olduğumuzu düşünmüyorum ben.

So I don’t actually think that we have lived through that glass floor thing very much.

Şu an mesela biz kendi yazın dünyamızda da.

For example, right now we are also in our own literary world.

Gerçekten hani neden yazamıyoruz diye hani düşündüğümüz zaman.

When we really think about why we can't write, you know.

Hani gerçekten belirli beklenen bizden görevler var.

There are indeed certain expected tasks from us.

Biz onları ifa etmek için gerçekten kendimizden ödün veriyoruz aslında.

We are actually sacrificing ourselves to fulfill them.

Günlük hayata biz ayakta durmak için bir şekilde yapmak istediğimiz şeyleri öteliyor muyuz yani sence?

Are we postponing the things we want to do in order to stand on our own feet in daily life, what do you think?

Öteliyoruz.

We are out of place.

En basitinden evde hani çocuğumuzun odası var.

At its simplest, there is a room for our child at home.

İşte eşimizin çalışma odası var.

Here is our partner's study room.

Ama bizim çalışma mekanımız salondaki masa.

But our workspace is the table in the living room.

Yani bizim öyle bir şey mekanımız yok zaten.

So we don't have such a place anyway.

Yani bize şimdi eğer şey olsa yani mutfağı gösterecekler.

So now they are going to show us the kitchen.

Evet.

Yes.

Yani mutfak tezgahına falan şey yap veya yemek kitabı oku yani.

So, do something on the kitchen counter or read a cookbook, you know.

Değil mi?

Isn't it?

Yani niye kitap okuyorsun veya bilmiyorum.

So why are you reading a book or I don't know.

Çok da hani bizim o kadar abartılmış bir şeyimiz olduğunu düşünmüyorum.

I don't really think we have something that is that exaggerated.

Ama böyle hani hisseden meslektaşlarımız veya bizimle.

But like those colleagues who feel it or with us.

Aynı şeyde yaşlardığı şeylerde insanlar olduğunda ben eminim.

I am sure there are people in the same things as their ages.

Gerçekten hani bu konu dile getirmek bizim için çok önemli bir şeydi.

Really, this topic was something very important for us to bring up.

Bu hikayeyi de bize önerdiği için Sermin'e teşekkür ediyoruz.

We thank Sermin for suggesting this story to us.

Ben de çok teşekkür ederim.

Thank you very much as well.

Çok iyi.

Very good.

Üzerinden birlikte geçmek.

To cross over together.

Evet.

Yes.

Çok güzel oldu.

It turned out very beautiful.

Teşekkür ediyoruz.

Thank you.

Görüşmek üzere.

See you soon.

Altyazı M.K.

Subtitle M.K.

Continue listening and achieve fluency faster with podcasts and the latest language learning research.