Yaşadığımızı Hissetmemiz Lazım

Furkan Aydın

Kendimden Alıntılar

Yaşadığımızı Hissetmemiz Lazım

Kendimden Alıntılar

Bugün içimizdekileri paylaşamadığımız ve kendimize dertleştiğimiz durumlardan konuşuyor olacağız.

Today we will be talking about situations where we couldn't share what’s inside us and had to confide in ourselves.

Hayatın gerçekten paylaştıkça güzelleştiğini, böylece yaşanılabilir bir hal aldığını unutuyoruz.

We forget that life truly becomes beautiful when shared, thus becoming more livable.

Hırslarımız ve bencilliğimiz bizi dış dünyaya karşı soğuk, sert bir tavır almamıza neden oluyor.

Our ambitions and selfishness lead us to adopt a cold, harsh attitude towards the outside world.

En yakınlarımıza dahi bazen tüm samimiyetimize yaklaşamıyoruz.

Sometimes we can't approach even our closest ones with all our sincerity.

İçimizi yaralayan bir olayı o an hissettiğimiz şekilde paylaşamıyoruz.

We are unable to share an event that wounds us in the way we feel it at that moment.

İnsanoğlu işte, gururdan yaratılmış sanki.

Humanity seems to be created from pride.

Bu paylaşamama durumu bulaşıcı hale geliyor ve sen tüm içtenliğiyle karşı taraflı iletişim kurmadığın için bu durum ilişkilerinde görünmez bir sınır oluşturuyor.

This inability to share is becoming contagious, and because you are not communicating with the other party with all your sincerity, this situation creates an invisible barrier in your relationships.

Sevgilin, arkadaşın ya da ailen fark etmez.

It doesn't matter if it's your girlfriend, your friend, or your family.

Aslında dışarıdan bakılınca özenilen o hayatlar bu zincirlerin kırılmasıyla yaşanıyor.

In fact, those enviable lives seen from the outside are lived by breaking these chains.

Çünkü artık daha güvenli bir alanda hissediyorsun kendini.

Because you now feel safer in a more secure area.

Bu huzur ortamı özellikle.

This peaceful environment, especially.

Senin en güzel, en tutkulu versiyonuna bir göz kırparım.

I wink at your most beautiful, most passionate version.

İçimize attığımız şeyler sonradan uçup gitmiyor, birikiyor, kalıyor içimizde.

The things we keep inside us don’t just fly away later; they accumulate and remain within us.

Uzun ve üzgün geçen gecelerimizin çözümü bazen çok basit.

The solution to our long and sorrowful nights is sometimes very simple.

Ama biz bunu beceremiyoruz.

But we can't manage this.

Sen bu dünyadaki milyarlarca karakterden birisin.

You are one of the billions of characters in this world.

Kendini o anın içinde değil de karakterin dışarıdan yönetebildiğini düşünmeni istiyorum.

I want you to think that you are not in that moment, but that your character is being managed from the outside.

Onu nasıl bir hale getirmek isterdin?

How would you want to turn it into?

Acı çekmesine katlanabilir miydin? Sanmıyorum.

Could you bear to see him suffer? I don't think so.

Uyumasına bile izin vermezdin.

You wouldn't even let him/her sleep.

Sahilden sahile, ülkeden ülkeye atlardın.

You would jump from shore to shore, from country to country.

Hayat sana tek kullanımlık bir ana karakter şansı vermişken,

While life has given you a chance to be a one-time main character,

basit ve gereksiz durumların suyu bulandırmasına izin vermezsin.

You don't allow simple and unnecessary situations to cloud the water.

Yaşadığınızı hissetmeniz lazım.

You need to feel that you are alive.

Özgürlük sadece prangalardan ibaret değil.

Freedom is not just about chains.

Kendi içinde yaşadığın bir hapis hayatı, özgürlüğünün önünde bir duvar.

A prison life you live within yourself is a wall in front of your freedom.

Daraldığın kısımlarda kendini yok edemezsin.

You cannot destroy yourself in the areas where you feel constricted.

İpini kaçırdığın bir durum belki şu an yok aslında.

Maybe there isn't a situation that you've lost control of right now, actually.

Bu artık dediğim bir konumun bir ötesine geçebilir.

This may go beyond the point I mentioned.

Hayatına farklı bakış açıları katmalısın.

You should add different perspectives to your life.

Ve bunun için başka insanlara ihtiyacın yok aslında.

And for this, you actually don't need other people.

Her şeyi kendi içinde de çözebilirsin.

You can solve everything within yourself.

Zorunluluk duygusundan kurtulmalıyız biraz.

We need to break free from the feeling of obligation a little.

Madem özgürce içimizi dökemiyoruz,

Since we can't pour our hearts out freely,

istemedikten sonra başkalarıyla paylaşmaya,

"after not wanting to share it with others,"

anlamsız bir kalabalık içinde bir ders zinciri oluşturmana da gerek yok.

There's no need to create a chain of lessons in a meaningless crowd.

Kendinle bile dertleşebilirsin.

You can even confide in yourself.

Hatta kendinin daha önceki ya da geçenlerden birbirine,

Even to the previous or past ones, to each other,

ya da gelecekteki versiyonuyla da dertleşebilirsin.

or you can vent with its future version as well.

Bunu açalım.

Let's open this.

Anlardan bahsediyoruz değil mi?

We're talking about moments, right?

Hayatı tekrar tekrar yaşadan, kokusu, sıcaklığı, acısı olan anlardan.

Moments that make you live life over and over again, filled with scent, warmth, and pain.

İlkokul sıralarımı hatırlıyorum.

I remember my elementary school days.

Kapının sıra örtüsünün rengini,

The color of the door's curtain,

mevsimler panosunu,

the seasons board,

kirli kaloriferi,

dirty radiator,

oturduğum sırayı.

the row I am sitting in.

Kafamın içinde oraya gidebiliyorum.

I can go there in my mind.

Kendimi görebiliyorum, bakışıyoruz.

I can see myself, we are looking at each other.

Ben anlatıyorum, o da dinliyor.

I am talking, and he is listening.

Sadece dinliyor.

He/She is just listening.

Onunla dertleşiyorum.

I’m confiding in him/her.

Harika bir dinleyiciyim işim o zamanlar.

I am a great listener, that's my job back then.

Aslında çok fazla şey hatırlıyorum.

Actually, I remember a lot of things.

Sanki bunları ben yaşamamışım gibi.

As if I haven't lived through these.

O zamanlar farkında olmadan hayat akıp gidiyordu.

At that time, life was flowing by unnoticed.

Şimdi daha hızlıdır.

Now it is faster.

Ve bunun farkındalığı pusulamda sonsuz bir döngüye neden oluyor.

And this awareness is causing an infinite loop in my compass.

Sonra daha yakın bir zamanı hatırlamaya çalışıyorum.

Then I am trying to remember a time closer.

Üniversitedeki ilk evime gidiyorum.

I'm going to my first home at university.

Çok güzel bir evdi benim için.

It was a very beautiful house for me.

İçinde yaşanılanlardan dolayı.

Due to the things that are lived through.

Bira dolabı ve lavaboya kadar uzanan koridor aklıma kazınmış.

The corridor extending to the beer fridge and the sink is etched in my mind.

Genelde salonda tekli koltuğumda olurdum.

I would usually be in my armchair in the living room.

Bu evde kendimi bulmak daha kolay.

It is easier to find myself in this house.

Tüm ince ayrıntıları hatırlıyorum.

I remember all the details.

Ama bu eve geldiğimde karşımda bir dinleyici yok.

But when I came to this house, there is no listener in front of me.

Umursamaz bir insan var.

There is an indifferent person.

Nasıl oldu da geçen sürede böyle bir insana dönüştüm anlamıyorum.

I don't understand how I turned into such a person in this time.

Bu umursamaz çocuk aslında çok öfkeli.

This indifferent child is actually very angry.

Sadece dinlemiyor, konuşuyoruz da.

We are not just listening, we are talking as well.

Biraz kavga tadında geçiyor.

It's a bit like a fight.

Tavsiyelerimi dinleyeceğini sanmıyorum.

I don't think you will listen to my suggestions.

Ama yine de kafa sallıyor.

But still, he/she is nodding.

Beni çok sallamıyor galiba.

I guess it doesn't really bother me much.

Kafasındaki şeyleri biliyorum.

I know what’s on your mind.

Ama şu an o gözle bakamadığım için yine de hayretle dinliyorum.

But right now, I can't look at it that way, so I'm still listening in amazement.

İlkokuldaki o masum çocuk şimdi fazla cüretkar.

That innocent child in elementary school is now too audacious.

Takıntılı, mutlu olup olmadığını anlayamadım.

Obsessive, I couldn't figure out if he/she is happy.

Ama çok eğlendiği telefonumdaki resimlerden belli.

But it's clear from the pictures on my phone that she had a lot of fun.

Üstünden zaman geçmese de eskiyen resimler var.

There are old pictures that have faded even though time hasn't passed.

Biraz daha gezmek istiyorum.

I want to explore a bit more.

Hatırlayabildiğime göre her yere gidebilirim.

As far as I can remember, I can go anywhere.

Mutlu olduğum anları hatırlayamıyorum.

I cannot remember the moments when I was happy.

İşin garibi birkaç istisna dışında.

The funny thing is, except for a few exceptions.

Çok mutsuz olduğum anları da hatırlamıyorum.

I don't remember the moments when I was very unhappy.

Bunların üstüne düşmediğim sürece.

As long as I don't pay attention to these.

Bitti ve gitti.

It’s over and done with.

O zamanlar üzüldüğüm şeylere şu an inanmak biraz utanç verici.

It's a bit embarrassing to believe in the things I was sad about back then.

Kendimi rutine alıştırdım.

I have accustomed myself to a routine.

Rutin biraz garip oldu.

The routine was a bit strange.

Normal yaşantımdan bahsediyorum.

I am talking about my normal life.

İnce detayları hatırlayabildiğim sürece yalnız değilim.

As long as I can remember the fine details, I am not alone.

Daha sonra daha yakın geçmişe gidiyorum.

Then I am going to a more recent past.

Geçen seneye.

Last year.

O kadar hızlı geçmesine rağmen

Despite passing so quickly.

yaşananlar, değişen hayatlarımız, fikirlerimiz, yaşantımız

what we have experienced, our changing lives, our thoughts, our existence

yaşanıyor.

It is happening.

Bu akışa karşı koyamayacağımı,

I won't be able to resist this flow,

bir engelleme durumunun mümkün olmadığını

that a blocking situation is not possible

bir şimşek gibi kafama oturttu.

It struck me like a lightning bolt.

Madem engel olamayacağım bir durum,

Since it is a situation I cannot prevent,

ölümden neden korkuyorum o zaman?

Then why am I afraid of death?

Sadece kendim için değil,

Not just for myself,

sevdiklerimin ölümünden daha çok korkuyorum.

I am more afraid of the death of my loved ones.

Bazı şeylerin önünde büyük bir engel bu durum.

This situation is a major obstacle to some things.

Bazıları hayatta bazı izler bırakmaya çalışarak

Some try to leave certain marks in life.

aşmaya çalışır bu korkuyu.

He tries to overcome this fear.

Öldükten sonra yaşamak için.

To live after dying.

Öldükten sonra, artık var olmadıktan sonra nefes alamadığın,

After death, when you can no longer breathe, no longer exist.

sevdiklerine sarılamadığın,

you cannot hug your loved ones,

sahile karşı oturup bir sigara bile yakamadıktan sonra

"After sitting facing the shore and not even being able to light a cigarette."

kalın insanlar için bir şeyler uğrakmak.

To do something for thick people.

Birinde ya da bir yerlerde bir iz bırakma çabasını

The attempt to leave a trace somewhere or in something.

hep yanlış yorumladığımı anlıyorum.

I always realize that I interpreted it wrong.

Bir yerlerde birilerinde iz bırakmak harika hissettiriyor.

Leaving a mark on someone somewhere feels great.

Ama öldükten sonra nasıl hissettirir bilmiyorum.

But I don't know how it feels after death.

Sadece bunun için yaşamak değil de

It's not just about living for this.

normal hayatını, standartını yaşarken iz bırakmak,

leaving a mark while living your normal life and standard.

gözünü son kez kapatırken pişmanlıktan ve öfkeliğinden,

as you close your eyes for the last time, filled with regret and anger,

uzak bir şekilde yüzünde bir gülümsemeye sebep olabilir.

It can cause a smile on your face in a distant way.

Aslında varmak istediğim konu ölüm değil, yaşam.

Actually, the topic I want to reach is not death, but life.

Güzel şeyler anlatamadığım için biraz vuruldum.

I was a bit hurt because I couldn't express beautiful things.

Anlatabileceğim güzel şeyler var.

I have beautiful things to share.

Ama hepsi yarım, hiçbirinin sonu yok.

But they are all half-finished, none of them have an end.

Ama buna rağmen yaşanmamı hiç saymıyorum.

But despite this, I don't consider my life as lived at all.

Yaşadığınızı hissetmeniz lazım.

You need to feel alive.

Yaşanılan şeyler hala bu hayatın içinde ve

The things that have been experienced are still within this life and

sen kendini bu hayatın içinde hissedemezsen bu hayatı sadece başkalarının yaşadığını düşünür,

if you cannot feel yourself in this life, you will think that only others are living it,

hayatı benimseyemezsin.

You cannot embrace life.

Hayatımızı kaybediyoruz.

We are losing our lives.

İyiliğimizi ya da kalan tüm iyi yönlerimizi kaybediyoruz.

We are losing our well-being or all the remaining good aspects of ourselves.

Birbirimizden nefret ediyoruz.

We hate each other.

Ya da umursamıyoruz artık birbirimizi.

Or we no longer care about each other.

Bir yarışın içine itildik ve koşturuyoruz.

We were pushed into a race and we are running.

İnsanlar birbirini ezerek devam ediyor.

People continue by crushing each other.

Ve fiziksel bir ezme olmadığı için herkes sessiz, sakin.

And since there is no physical crushing, everyone is quiet and calm.

Her gün psikolojik olarak eziliyoruz, kaybediyoruz.

Every day we are psychologically crushed, we are losing.

Ve artık bunu paylaşamıyoruz.

And we can no longer share this.

Paylaştığımız tek şey sosyal medya hikayelerindeki güzel görünme çabası.

The only thing we share is the effort to look good in social media stories.

Yine bir yarış.

Another race.

Duygularını paylaşan insanlara, hayallerini paylaşan insanlara,

To those who share their feelings, to those who share their dreams,

sevdiklerini paylaşan insanlara kötü gözle bakıyoruz.

We look down on people who share their loved ones.

İçimizden geçiriyoruz bunları.

We are going through these things in our minds.

Birbirimizi yargılamadan, birbirimizle savaşmadan duramıyoruz.

We cannot stop judging each other and fighting with each other.

İnsanlar sorunlarını kolaylıkla dile getiremiyor artık fark ettiniz mi?

Have you noticed that people can no longer express their problems easily?

Hayırlısı deyip herkesi geçiştiriyoruz.

We say "let's hope for the best" and brush everyone off.

Tahammülümüzün kalmaması,

Our patience running out,

artık karşılıksız sevgimizi tükettiğimiz için.

because we have exhausted our unrequited love.

Hepimiz bunların olmadığı bir hayat istiyoruz.

We all want a life where these things do not exist.

Ama bitmeyen kıskançlıklarımızın içinde hepimiz de bunları yapıyoruz.

But in our never-ending jealousy, we are all doing these things as well.

En sonunda insanların kafasındaki bir anıya dönüşeceksin.

In the end, you will become a memory in people's minds.

Ve orada yaşamaya başlayacaksın.

And you will start living there.

Fikirlerinin bir önemi yok.

Your ideas don't matter.

Yaşayan bir varlık değilsin zaten.

You are not a living being anyway.

Fikirlerini ve hislerini özgürce paylaşamamak da aynı kapıya çıkıyor.

Not being able to freely share your thoughts and feelings amounts to the same thing.

Düşüncelerini paylaşamadıktan sonra,

After not being able to share his thoughts,

dile getiremedikten sonra hissettiklerin sadece sana kalır.

Once you can't express what you feel, it only remains with you.

Sende kalır. İçinde kalır.

It stays with you. It remains inside you.

Birini sevmiyorsan bunu ona açıkça söylemen gerekir.

If you don't love someone, you need to tell them that clearly.

Yoksa bu durum seni boğar ve

Otherwise, this situation will suffocate you and

bu tahammülsüzlükle istemediğin şeyler yapar.

This intolerance will make you do things you don't want.

Aslında olmak istemediğin bir insan gibi davranırsın.

You behave like a person you don't actually want to be.

Bu durum hakkını savunmak gibi bir şey.

This situation is like standing up for your rights.

Hakkını savunamazsan ve

If you can't defend your rights and

senin yaşam değerlerinde bir saldırı varsa,

if there is an attack on your life values,

o savunmadığın hakkına daha önce sahip oldukların eklenir.

The rights you have previously held are added to the ones you are not defending.

Birbirimizle ezdiğimiz savaş böyle bir şey.

The war we crush with each other is something like this.

Bunun bir motivasyon konuşmasına dönüşmesini istemiyorum.

I don't want this to turn into a motivational speech.

Böyle şeyler söyleyecek biri değilim.

I'm not someone who would say such things.

Böyle şeyler söylemek istemiyorum.

I don't want to say things like that.

Sadece içinizde bir şeyler uyansın istiyorum.

I just want something to awaken within you.

Kabullenme duygusunu kıralım istiyorum.

I want to break the feeling of acceptance.

Bir insan bizimle bir sırrını ya da sorununu paylaştığında

When a person shares a secret or a problem with us

yargılanmasın, gittiği yola iştirilmesin.

Let him not be judged, nor be led astray from the path he has chosen.

Artık onu bize içini açıp bahsettiği sorunla kafamızda yaşatmayalım istiyorum.

I no longer want to carry the issue in our minds that he opened up to us about.

Bu büyük bir sorun. Çözülmesini çok istemem dışında

This is a big problem. Other than that, I really want it to be solved.

bu sorunun çözüleceğini sanmıyorum.

I don't think this problem will be solved.

Aramızda bu şekilde yaşayabilen çok az insan var.

There are very few people who can live like this among us.

İçimizdeki şeyler zaten özgür olmamıza büyük bir engel.

The things inside us are already a major obstacle to our freedom.

Ve biz yenilerini ekliyoruz.

And we are adding new ones.

Daha da zorlaştırıyoruz.

We're making it even harder.

Ve ben ruh halimin günlük değişimlerine ayak uyduramıyorum artık.

And I can no longer keep up with the daily changes in my mood.

İçimde oturan büyük bir sıkıntı içimde bir ağaç gibi büyüyor.

A great distress sitting inside me is growing like a tree.

İşte tam da böyle hissediyorum sabahları.

This is exactly how I feel in the mornings.

Sadece sabahları da değil, akşam, öğlen,

Not just in the mornings, but also in the evenings and afternoons,

gece, yemek yerken, bomboş uzanırken

at night, while eating, lying completely empty

bu huzursuzluğu söküp atamıyorum içimden.

I can't shake off this restlessness from within me.

Demek istediğim o ki bu yarış içinde insanlığımızdan uzaklaşıyoruz.

What I mean is that we are moving away from our humanity in this race.

Aslında hepimizin sorunu kavuşmak istediği çözüm de bu.

Actually, this is the solution we all want to achieve.

Ama işte biz bunu artık beceremiyoruz.

But we can no longer manage to do this.

Teşekkürler.

Thank you.

Continue listening and achieve fluency faster with podcasts and the latest language learning research.