Almanya'da bir yazılım mühendisi
KodCast
KodCast
Almanya'da bir yazılım mühendisi
Merhaba arkadaşlar. Kodcast'in yeni bölümüne hoş geldiniz.
Hello friends. Welcome to the new episode of Kodcast.
Bugün yanımızda çok sevdiğimiz bir arkadaşımız Barış var.
Today we have a dear friend of ours, Barış, with us.
İlk defa bizle beraber. Barış hoş geldin. Nasılsın?
For the first time with us. Barış, welcome. How are you?
Hoş bulduk. İyiyim. Sağ ol. Çok teşekkürler. Sen nasılsın? Sizler nasılsınız?
Nice to be here. I'm good. Thank you. Thank you very much. How are you? How are you all?
Ben de iyiyim. Teşekkürler. Biz de iyiyiz. Selman ne yapıyorsun? Nasılsın?
I'm good too. Thank you. We're good as well. Selman, what are you doing? How are you?
Ben de iyiyim. Bugün Cumartesi burada sabah. Barış için akşam.
I'm good too. It's Saturday morning here. Peace in the evening.
Kahvaltıyı yaptık az önce biz de.
We just had breakfast too.
Güzel. Ben daha yemek yemedim.
Nice. I haven't eaten yet.
Biz de yemeğini yemiştir.
He/She has also eaten his/her meal.
Yemedim.
I didn't eat.
Evet. Bugün dediğim gibi bir konuğumuz ve Amerika'dan değil, saat farkından da anlamışsınızdır.
Yes. As I mentioned today, we have a guest and it's not from America, as you can tell from the time difference.
Barış Almanya'da yaşıyor. Birazdan ne yaptığını, nereye yaptığını Barış'a tanıtacağız size.
Barış lives in Germany. Soon we will introduce you to what Barış is doing and where he is going.
Öncelikle tekrar teşekkür ediyoruz Barış.
First of all, we thank you again, Barış.
Şeyden bahsedelim istiyorum. Ne yapıyorsun? Kimsin? İnsanlara bir tanıtalım seni.
I want to talk about something. What are you doing? Who are you? Let's introduce you to people.
Tabii tabii. Tekrar teşekkürler. Böyle bir fırsat verdiğiniz için öncelikle.
Of course, of course. Thank you again. First of all, for giving such an opportunity.
Barış kimdir? Şöyle. 6-7 senedir.
Who is Barış? Well, for about 6-7 years.
Berlinde çalışan, ondan önce İngiltere tecrübesi olan, ondan önce de Türkiye'de bilimum sektörde uğraşmış, çabalamış birisi.
Someone who has worked in Berlin, has experience in England before that, and has also worked and struggled in various sectors in Turkey before all that.
O kadar. Yani söyleyebileceğim. Şu anda sadece havanın soğuk olması ve çalışma şartlarının farklılığı dışında
That's all. I mean, that's what I can say. Right now, aside from the cold weather and the difference in working conditions.
Türkiye ve İngiltere'den neler farklıdır diye düşündüğümde çok anlatacağım şey var. Onlara geleceğiz.
When I think about what is different between Turkey and England, there are many things I will explain. We will get to them.
20 küsur senedir sektör.
In the industry for over 20 years.
20 küsur diyeyim. Yazılım sektöründe uğraşıyorum. Onun dışında genel olarak böyle. Yani anlatabileceğim, yani derine ineriz. Öğreneyim. Siz sordukça, sizler sordukça.
I'll say over 20. I'm working in the software industry. Aside from that, it's generally like this. I mean, I can explain, we can go deeper. I can learn. As you ask, as you all ask.
Şeyim biraz farklı tabii. Background'ın, benim bildiğim etrafımdaki çalıştığım insanların. Sanırım eğer yanlış hatırlamıyorsam.
My thing is a bit different, of course. The background of the people I work with, as far as I know. I think if I’m not mistaken.
Bu arada Barış'la biz Türkiye'de 2010-2011 senelerinde beraber çalıştık. Notser diye bir start-up'ta.
By the way, Barış and I worked together in Turkey in 2010-2011 at a start-up called Notser.
Hatırladığım kadarıyla meslek sesi çıkışlısı.
As far as I remember, it is a profession sound output.
Meslek sesi değil mi?
Isn't it the sound of a profession?
Anadolu Teknik.
Anatolian Technical.
Notser'den Anadolu Teknik. Evet. O biraz daha farklı. Ben çok aşina olduğum bir şey değil. Ve üniversiteye gitmedim.
Notser from Anadolu Teknik. Yes. That’s a bit different. It’s not something I’m very familiar with. And I didn’t go to university.
Yok gitmedim. Dışarıdan bitirdim sosyolojiyi. O da merakım var diye. Onu da öyle bitirdim.
No, I didn't go. I finished sociology from outside. It was because I was curious. I finished it like that too.
Ve sonra, ya ben şöyle, benim başladığım zaman sektörde zaten elektrik, elektronik mühendisleri ve alternatif mühendisleri dışında kimse yoktu.
And then, when I started, there were already no one in the industry except for electrical, electronic engineers, and alternative engineers.
Yazılım bölümü yoktu. Yazılım geliştirme bölümü yoktu zaten de.
There was no software department. There wasn't even a software development department.
Yani şöyle, yazılım mühendisliği bölümü yoktu.
So, there was no software engineering department.
Bilgisayar mühendisliği vardı ama çok nadir. Yani şöyle, daha insanlar kafalarını kaldırmamıştı.
There was computer engineering, but it was very rare. I mean, at that time, people hadn't even lifted their heads yet.
O yüzden mesela ben çalışıyorsam o zaman, mesela bilgisayar mühendisi olanlar gerçekten bilgisayar mühendisi olmak isteyen ve böyle çok severek o bölüme girmiş insanlar oluyordu.
That's why, for example, if I am working, there are people who are computer engineers who really want to be computer engineers and who have entered that field with a lot of passion.
Sonra değişti atmosfer. Çünkü talep arttı. Benim zamanımda öyleydi.
Then the atmosphere changed. Because the demand increased. It was like that in my time.
Yani ilk Anadolu grubunun bir projesi için outsourcing çalışıyordum. Java yazıyordum o zaman.
So I was outsourcing for a project of the first Anatolian group. I was programming in Java at that time.
Ve Java'yı kendim öğrendim. Okulda da öğrenmedim ben. Hani ön lisans bitirdim bir de bir yanında. Orada vardı bizde Java. Ama sonra C++ falan öğrettiler.
And I learned Java by myself. I didn't learn it at school either. You know, I completed an associate degree as well. We had Java there. But then they taught C++ and so on.
Ya bizi böyle şey, Code Crafter gibi bir şey çıkartmaya çalıştılar. O günkü organizasyon öyleydi. Çünkü asıl ben yazılımı lise de öğrendim.
They tried to make us something like Code Crafter. That's how the organization was that day. Because I actually learned programming in high school.
Yani nasıl yapıldığını. O proje çok iyiydi mesela. Sonra devam ettirilmedi. Türkiye'de devam ettirilmedi o proje.
So how it was done. That project was very good, for example. Then it was not continued. That project was not continued in Turkey.
Yani insanı meslek edinebilecekleri okullara yönlendirme var ama yazılıma yönlendirebilecekleri okul yok.
So there is a guidance system that directs people to schools where they can acquire professions, but there is no school that can guide them towards software.
İdi o zaman. Benim okulda eve yakınlığı itibariyle hem de aradığım şey itibariyle benim istediklerime karşılık veriyordu.
It was at that time. It corresponded to what I wanted both due to its proximity to my home and because of what I was looking for.
Ben kitaptan okuyor okuyor mesela. Function'da işte Function'ın Visual Basic'de nasıl yazıldığını öyle öğrendim.
I read from the book, for example. That's how I learned how to write a Function in Visual Basic.
Sonra disketle şeyi yaptık. Sınavlara disketle girdik. Disketle kaydettik. Hocayı disketle verdik.
Then we did it with a floppy disk. We took the exams with a floppy disk. We recorded it with a floppy disk. We submitted the teacher with a floppy disk.
Tabi orada arada küçük trikler de yapıyorduk. İşte farklı yere kaydedilmiş küçük snippet'ları alıp eklemeceler falan.
Of course, we were also doing some little tricks in between there. For example, taking small snippets recorded in different places and adding them in.
Birçok şey yaptık. Yani çok komik oluyordu tabi de. En kötü olan şey çok iyi geçmiş bir sınavın sonunda disketin çalışmamızdı.
We did a lot of things. I mean, it was really funny, of course. The worst thing was that at the end of a very well-done exam, the disk didn't work.
O. Bu oluyordu.
O. This was happening.
Şey işin komikleri var. Şu an şimdi bizi dinleyip de disket görmeyen çok insan var.
The funny thing is, there are many people listening to us right now who have never seen a floppy disk.
Yok eminim. CD çalar kapalı görmeyen de vardır. Disketi geç.
No, I'm sure. There are also those who don't see the CD player is off. Forget the floppy disk.
O kadar.
That's enough.
DVD, CD çalar kapalı görmeyen vardır yani.
There are indeed those who do not see the closed DVD and CD player.
Disket. Lisede ben de hatırlıyorum biz şey yaptığımızı. Bizim de bilgisayar dersimiz vardı haftalık bir iki saat neyse.
Floppy disk. I remember that we did something in high school too. We had computer class for a couple of hours a week or something.
O anda bir şeyler yapıp, hatta şey çok common böyle yapılan hatalardan biri, insanlar ikonu alıp işte oraya koyunca programın gittiğini falan düşünüyorlardı o muhabbeti.
At that moment, people were doing something, and one of the very common mistakes was that when they took the icon and placed it there, they thought the program was gone and all that chatter.
Evet çok oldu o yüzden evet evet evet.
Yes, it has been a long time, so yes yes yes.
Ben disketle oyun oynadığımızı hatırlıyorum. 1.4 megabayt mı oluyordu?
I remember playing games with a floppy disk. Was it 1.4 megabytes?
Evet 1.4.
Yes 1.4.
4 megabaytı.
4 megabytes.
Evet evet.
Yes yes.
Bir şey var herhalde.
There must be something.
Evet onu yapıp bozulduğunda gidiyor. Yapamıyorsun bir şeyi. Kötü bir deneyimdi.
Yes, it goes when it breaks after doing it. You can't do something. It was a bad experience.
Evet şunun şeyi açısından sordum hani şey soruları da alıyoruz da biz hani yazılım mühendisiyle okumam gerekiyor mu falan diye.
Yes, I asked about that because we also receive questions like whether I need to study with a software engineer, etc.
Yani piyasada çok farklı backgroundlarına gelen çok insan var. Sen de yani bizim için o şey örneklerden birisin.
So there are many people in the market coming from very different backgrounds. You are an example of that for us.
Yazılım artık öyle bir şeye geldi ama son zamanlarda biraz bu değişti bu arada benim fikrim biraz o özellikle bu layofflardan şeyden ziyade.
Software has reached that level, but recently this has changed a bit; my opinion is somewhat about that, especially rather than these layoffs.
Sanki mesela Amerika'daki büyük bu FANG firmaları şeye yönelmeye başladı. Birazcık da böyle senior engineer'ları almaya çalışıyorlar.
It seems like, for example, the big FANG companies in America have started to shift towards that. They are also trying to hire a bit more senior engineers.
Hı hı.
Uh-huh.
O biraz şeyi görüyorum.
I see a bit of that.
Piyasada biraz zor gibi yeni mezun olmuş şeyler zaten çok daha zor bu bootcamp'lerden çıkan.
It's a bit difficult in the market, and it's even harder for those who have just graduated from these bootcamps.
Bunlara girelim.
Let’s get into these.
Tamam.
Okay.
Bunlara özellikle Almanya'da da Avrupa'da da şeyler var. Ondan önce biraz da senden bahsetmek istiyorum.
"There are particularly things in Germany and also in Europe. Before that, I want to talk a little about you."
Sen bayağı yoğunsun. Seni takip ediyorum Twitter'dan, LinkedIn'den.
You are really busy. I am following you on Twitter and LinkedIn.
Harpitz'e bir uygulama yapıyorsun sen de.
You are also applying to Harpitz.
Evet.
Yes.
Onun için bir Portekiz'e mi gittin yakın zamanda biraz ondan da bahsetmiştim.
That's why did you go to Portugal recently? I mentioned a bit about that too.
Evet ya Portekiz'e gittim tabii seve seve bahsedelim. Yani galiba yaptığım projenin iki getirisi vardı ona. Bir yeni bir yer gördüm.
Yes, I went to Portugal, of course, let's talk about it gladly. So I guess there were two benefits to the project I did. One, I saw a new place.
İki yeni insanlarla tanıştım. Bir de yeni yapmadığım çok yapmadığım bir şey denemiş oldum.
I met two new people. I also tried something that I haven't done very much before.
Herbits diye bir uygulama şu aslında farklı haber kaynaklarından haberin içeriğini sesli özete çevirme uygulu olsa.
Herbits is an application that actually converts news content from different news sources into audio summaries.
Şu anda Almanya'da gazeteleri bu konuya ikna etmeye çalışıyor.
Right now, he is trying to convince the newspapers in Germany about this issue.
Rus mu desem çalıştık mı desem ondan emin değilim çünkü en son büyük bir Alman gazetesi bize şey dedi ya kusura bakmayın biz hani çok değerli görürsünüz yaptığınız şeyi ama.
Should I say Russian or should I say we worked? I'm not sure about that because the last time, a major German newspaper told us, "Sorry, we know you see what you do as very valuable, but..."
Satın alamayacağız dedi. Peki dedik biz de o zaman öyle olsun.
He said we won't be able to buy it. We said okay then let it be so.
Ya şöyle ben bir gün sabah kalktım haberleri okumaktansa dinleyeyim dedim.
One day I woke up in the morning and thought instead of reading the news, I would listen to it.
Bunları bir de uzun uzun dinlemek istemedim.
I didn't want to listen to these at length either.
Özet şeklinde dinleyeyim istedim.
I wanted to listen in summary form.
Onu yazdım.
I wrote it.
İki hafta falan sürdü o şeyi prototipini görmem açısından.
It took about two weeks for me to see the prototype of that thing.
Yaptıktan sonra o çalışınca ben şey yaptım hani bunu projeye çevireyim bir de yayayım dedim.
After I did it, when it worked, I thought I should turn this into a project and share it as well.
Yayarken Web Summit diye bir yerden benimle iletişime geçtiler.
They contacted me through a place called Web Summit.
Gitmemiştim önceden ben oraya.
I hadn't been there before.
Bilmiyordum da var olduğunu bile bilmiyordum.
I didn't know, I didn't even know that it existed.
Katılır mısınız dediler. Olur dedim gelirim ama ekibin var mı dediler.
They asked if I would join. I said sure, I'll come, but they asked if I have a team.
Yok dedim ekibim ben varım.
I said no, my team is me.
Sonra o sırada şey bir eşimin iş yerinden bir arkadaş da o da işten ayrılmak üzereydi ve böyle kendisine bir yol çizmeye çalışıyordu.
Then at that time, a friend of my spouse from work was also about to leave his job and was trying to chart a path for himself.
Böyle product işleri üzerinden kendisine işte duyduğu kadarıyla bir gelişim peti uygulamak istiyordu.
He wanted to implement a development pet based on what he heard about such product jobs.
Ben de ona yardımcı oluyordum.
I was helping him too.
Ona dedim ki ya gel istersen şey yap.
I told him/her that if he/she wants, he/she can come and do something.
Hani sen product menajeri product onları sen ol uygulamanın.
You said you would be the product manager; be them in the application.
Hani teknik tarafına bakayım.
Let me look at the technical side.
Vizyon senden olsun ben de tabii katkıda bulunurum.
Let the vision be yours, and I will certainly contribute.
Ama hani paslaşırız böylece bu aynı zamanda dedim hani senin benimle Portekiz'e gelmeni de sağlar.
But I said that by passing the ball like this, it would also allow you to come to Portugal with me.
Ama tabii ilk olarak ilk olarak rolü teklif ettim.
But of course, I first offered the role.
Sonradan güzel tarafını söyledim elbette.
Of course, I later mentioned the beautiful side.
Sonra onunla gittik işte Web Summit'e katıldık.
Then we went with him to attend the Web Summit.
Orada ya ben şöyle bir ya fuar aslında uygulama tanıtım fuarı gibi düşünebilirsiniz.
You can think of it as a trade fair, or more specifically, as an application introduction fair.
Portekiz'in kendi özellikle Lisbon belediyesinin de çok nasıl diyeyim promote ettiği bir uygulama.
It's an application that Portugal, especially the Lisbon municipality, promotes quite significantly.
Genelde Portekiz'de şey çok var bu arada ben şeyi çok duyuyorum.
In general, there are a lot of things in Portugal, by the way, I hear it a lot.
Bu nomadleri bu dijital nomadleri çok istiyorlar.
They really want these digital nomads.
Çok güzel şehir.
Very beautiful city.
Müthiş şehir.
Incredible city.
Evet evet kesinlikle ve biraz daha ucuz herhalde Avrupa'ya göre.
Yes, yes, definitely, and probably a bit cheaper than in Europe.
Avrupa'ya göre daha ucuz tek bir dezavantajını gördüm şehrin.
I saw only one disadvantage of the city compared to Europe, which is its cheaper price.
İstanbul gibi bir sürü tepe var.
There are many hills like Istanbul.
Ve çok ciddi ama yani.
And it's very serious, I mean.
Öyle böyle değil yani.
It's not just like that.
Bir tek o.
Only that one.
Onun dışında çok güzel şehir.
Besides that, it’s a very beautiful city.
şey kurdunuz, masanızı kurdunuz.
You set up stuff, you set up your table.
Nasıl oldu? Şöyleydi program.
How did it happen? The program was like this.
Dört günlük. Kaç kişi katıldı
Four days. How many people attended?
dediler bize.
They told us.
Ben şimdi yanlış da söylemeyeyim ama
Let me not say it wrong now, but...
yirmi binin üstünde
over twenty thousand
minimumdan söyleyeyim size.
Let me tell you the minimum.
Stadyumdu zaten.
It was a stadium anyway.
Bütün organizasyon
The whole organization
bir stadyumdaydı.
It was in a stadium.
Onun dışında bir de fuar alanı var.
In addition, there is an exhibition area.
Fuar alanında şöyle ilk üç gün biz bir şey koymadık.
We didn't put anything for the first three days in the fair area.
Başka
Another
uygulamaların standlarını gezdik.
We toured the stands of the applications.
Dördüncü gündü bizimkisi.
It was our fourth day.
Açtık.
We opened.
Çok değişik tepkiler oldu.
There were very different reactions.
Zaten o gün biz uygulamayı
We already implemented it that day.
kullanıma açıp nasıl diyeyim
How should I say to make it available for use?
insanların önüne çektiğimizde
when we put it in front of people
insanlar hep şey zannettiler.
People always assumed it was something else.
Ya bu haber uygulaması yok mu
Isn't there this news app?
yeterince falan diye söylediler bize ilk.
They initially told us something like "enough and so on."
Biz dedik ki hani
We said, you know.
istersen bak. Hani
If you want, take a look. You know.
isterseniz bakın. Eğer varsa söyleyip
If you want, take a look. If there is, just say it.
biz de bakalım da örnek alalım diye.
Let's see and take an example from it.
Sonra yok dediler. Hala yok bu arada.
Then they said there wasn't. Still isn't in the meantime.
Yani özeti.
So, the summary.
Yani böyle bütün kanalları
So all the channels like this.
kompoz eden bir şeyler var sanki.
It seems like there is something composing.
Yok mu öyle her kanaldan? Ama senin
Isn't there any from every channel like that? But yours.
value propositions'ınız biraz şey herhalde.
Your value propositions seem a bit off, I guess.
Onu böyle summarize etmesi.
Summarizing it like this.
Bir de şöyle bir şey var. Summarize etme işi
There's also this: the task of summarizing.
sadece şeyi kapsamıyor.
It only does not cover the thing.
Biçimsel summarize işini kapsamıyor.
Formal summarizing does not cover the job.
Mesela Amerika'dan.
For example, from America.
Washington Post'un
of the Washington Post
bir tarzı var ya mesela.
There is a style, for example.
Ya da New York Times'in.
Or The New York Times'.
Onlara göre de
According to them
tarz geliştirebiliyorsun.
You can develop your style.
Bu senin tabii şey tarafın.
This is your natural side, of course.
Front engineering kısmı.
Front engineering section.
Front engineering.
Front mühendisliği.
İsmi söylemle. Cümle kurma yeteneğimizle
Say it with speech. With our ability to form sentences.
alakalı bir şey sadece.
It's just something related.
Bunu build gibi
Like this build.
yaz. Ya da bunu
Write. Or this.
Washington Post tarzında bir haber
A news story in the style of the Washington Post.
şeklinde özetle dersen
if you summarize it in that way
iş orada biraz değişiyor. Çünkü biz
Things are a bit different there. Because we...
gazetelerle görüşmeye gittiğimizde onu da zorladık
When we went to meet with the newspapers, we also pressured him.
bayağı. Bu arada Almanya'daki gazetelerle
ordinary. By the way, with the newspapers in Germany
Portekiz'de tanıştık. Sonra buraya
We met in Portugal. Then here.
geldik. Burada görüştük.
We arrived. We met here.
Sonra burada reddedildik falan.
Then we were rejected here and so on.
Şey sözünü
The thing speaks.
keseceğim ama gazetelerle niye görüşüyorsunuz?
I will cut it, but why are you meeting with the newspapers?
Çünkü direkt
Because directly
sitelerinden alabilirsiniz.
You can obtain it from their sites.
Çok güzel dedin. Amacımız şuydu. Evet hepsini
You said something very beautiful. Our aim was this. Yes, all of it.
alıyoruz. Bütün kaynaklarına ulaşabiliyoruz. Ama
We are getting it. We can access all its resources. But
bizim
our
konumlanışımız daha çok B4B'yeydi.
Our positioning was more towards B4B.
Yani B2C üzerinden
So through B2C.
pazarlamayalım bunu. Daha çok B4B'ye
Let's not market this. More like B4B.
yaparsak hem şeyi de görürüz.
If we do it, we will see the thing too.
Volümü de görürüz. Nasıl karşıladığımızı da görürüz diye.
We will also see the volume. We will see how we welcomed it as well.
Onun için en azından küçük bir gazete
That's why at least a small newspaper.
bile olsa bir tane bulsak biz
even if it is, we would find one
kendi POC'mizi orada gerçekleyebiliriz
We can carry out our own POC there.
diye düşünmüştük.
we thought so.
En büyükleri geldi ve olmadı.
The biggest ones came and it didn't happen.
Ve ondan sonra şey bizde diğer
And then, you know, we have the other.
küçüklere ulaşmaya çalıştık. Hala ulaşmaya çalışıyoruz
We tried to reach the younger ones. We are still trying to reach them.
ama işte bu ara bir tekrardan bir
but here in the meantime, a repeat of one
ikinci adama adım business planımızı
I introduce our business plan to the second man.
yapıp önümüzdeki işte bu
this is what we will do next
birkaç altı ay değil.
Not a few months.
Oraya öyle bakacağız gibi görünüyor.
It seems like we'll be looking there.
Sorun şu
The issue is this.
B2C'ye sıcak bakıyor musunuz?
Are you open to B2C?
B2C'ye ben sıcak bakamıyorum işte. Çünkü
I can't be warm towards B2C. Because
bakamıyorum. Neden?
I can't look. Why?
B2C'de
In B2C.
yani
that is
B2C'deki challenge'ın kendisi
The challenge itself in B2C.
bana verdiği ilhamla
with the inspiration it gave me
B2B'nin verdiği ilham arasının
The inspiration that B2B provides.
nasıl diyeyim? İstek arasında fark olduğunu
How should I say it? That there is a difference between desire and request.
fark ettim. Çünkü
I noticed. Because
mesela B4B'de bizim istediğimiz
for example, what we want in B4B
şey işte
well, you see
insan yani o gazetenin
the person, I mean, that newspaper's
kendi uygulamasına embed edilecek
to be embedded into its own application
hale getirilmesi bile benim için bir challenge ve ben
Even bringing it to a state is a challenge for me, and I...
bunu istiyordum aslında yapmayı.
I actually wanted to do this.
Ama bunu şeye de çevirdik.
But we also converted this into that.
API üzerinden
Via API
iletişim kurulabilecek şekle de çevirdik.
We also turned it into a form that can be communicated.
Yani bir gazete bize geldiğinde bugün
So when a newspaper arrives for us today
şey dese ya ben kendi haberlerimi
if it says something like "I'm doing my own news"
kendi tarzımda özetlenmiş şekilde insanlara
summarized in my own style to people
kendi uygulamamı da dinletmek istiyorum.
I want to showcase my own application as well.
Yani ben kendi haberlerimi kendi tarzımda özetlenmiş şekilde insanlara kendi uygulamamı da dinletmek istiyorum.
So I want to share my news in my own summarized style and also present my application to people.
dediğinde şu anda verebilirim.
I can give it right now when you say that.
Sadece bir API key yaratacağım
I will only create an API key.
verebilirim. Ama şey
I can give it. But, um...
şöyle bir sorum var işte. Orada da
I have a question like this. There too.
Almanya'nın teknolojik
Germany's technological
anlamda hele hele legacy bir
especially a legacy one
sektör olan yayıncılık sektörü
the publishing sector, which is a sector
için söyleyeceksek çok
If we are going to say for, many.
geride kalmış bir sektöre
a lagging industry
hitap ettiğimizi acı
the pain we addressed
bir şekilde fark ettik.
We noticed it somehow.
İlginç.
Interesting.
Bunları yaparken
While doing these
full time iş nasıl?
How is a full-time job?
O dengeyi nasıl kuruyorsun? İşverenin
How do you establish that balance? Your employer.
sanırım LinkedIn'de falan da paylaşıyorsun bunları.
I think you also share these on LinkedIn or something.
Paylaşıyorum. İşte Portekiz'e gittiğini
I am sharing. Here is that you went to Portugal.
söyledin. O şeyi nasıl kuruyorsun?
You said it. How do you set that thing up?
Dengeyi. Şöyle
Balance it. Like this.
güzel bir zamana denk geldi aslında
It actually coincided with a beautiful time.
bu projeyi geliştirme zamanım.
It's time for me to develop this project.
Benim işten
My business.
ayrılmamla
with my departure
ayrılma süreciyle projeye
with the project during the separation process
başlayıp sonuna yani belli bir aşamaya
starting and reaching a certain stage
getirme sürecim birbiri üzerine
my bringing process is interlinked
şey yaptı, bindi.
She did it, she got on.
Ben de bu fırsatı kullandım açıkçası.
I honestly took advantage of this opportunity as well.
Yani dediğim gibi hani iki haftada
So, as I said, in two weeks.
böyle bir ne olabilir gösterip.
What could such a thing be? Show me.
Etrafında küçük bir çevre oluşturup onlarla
Creating a small circle around you and with them.
paylaşıp hemen onlardan bir feedback alıp
share it and get feedback from them immediately
bu iyi midir diye
Is this good?
ve sorular onların nasıl iyi
and questions how they are good
olur diye sorduğumda bana verdikleri
what they gave me when I asked if it would be possible
cevapları kendi
answers themselves
backdog'umu oluşturdu buradan. Ben de onları
He created my backdog from here. I also...
şey çevirdim.
I turned something.
Yani şey yok
So there is nothing.
Amerika'da bu büyük problem. Hani çalışırken
This is a big problem in America. You know, while working.
başka kendi firmanı
another own company
edemiyor insanlar burada.
People can't do it here.
Gizlilik çerçevesinde yürütmeye çalışıyor.
It is trying to operate within the framework of privacy.
Biz onu gördük senin profilinde.
We saw it on your profile.
Burada da öyle. Benim o anki özel durumumda
It's the same here. In my special situation at that moment.
ondan kaynaklı ben şey durumdayım.
I'm in a situation because of that.
Kolaysa bir şey desinler de ben de
If it's easy, let them say something and I'll also...
gideyim. Hani sadece şey istiyordum.
Let me go. I just wanted something.
Hani öyle bir şey gelsin diye
I wish something like that would come.
istiyordum. Gider konuşurdum.
I wanted to. I would go and talk.
Hiç sorun değil. Öfkeliyim.
No problem at all. I'm angry.
Hala öfkeliyim de. Konuşuruz.
I'm still angry. We can talk.
Konuşuruz evet.
We will talk, yes.
Çalışma şartlarından falan bahsedelim.
Let's talk about the working conditions and so on.
Ona gidelim. İyi güzel.
Let's go to him/her. Okay, good.
Uygulamayı ben çok sevdim.
I really liked the app.
B2C anladığım kadarıyla senin çok şey
B2C, as far as I understand, means a lot to you.
ilgini çekmiyor ama ben o tarafta da
You're not interested, but I'm on that side too.
böyle bir subscription base bir şey olabileceğini düşünüyorum.
I think there could be something like a subscription-based model.
Bir şey var gibi.
It seems like there is something.
Ama umarım önümüzdeki 5-6 ay
But I hope in the next 5-6 months.
o şeyi görürsün. Hani B2B'den
You'll see that thing. You know, from B2B.
kendini konumlandırıp
positioning oneself
o sonuca varırsın. Şimdi şeyden de biraz
You will reach that conclusion. Now a little bit from that...
bahsedelim istersen. Yani
Let's talk if you want. I mean
Almanya 6-7 sene önce gittim dedin.
You said you went to Germany 6-7 years ago.
O süreçten biraz bahsedelim. Nasıl gidiliyor
Let's talk a little about that process. How is it going?
Almanya? Ben mesela şu an
Germany? For example, right now I
Amerika'dan çıkıp Almanya'ya gelmek istesem
If I wanted to leave America and come to Germany.
H1B'niz var mı? Green Card var mı? Nasıl yapılıyor?
Do you have an H1B? Do you have a Green Card? How is it done?
Anladım. Şimdi şöyle benim yine
I understand. Now, here's what I have again.
her şeyim exception olduğu için
Because everything is my exception.
bu da bir exception arkadaşlar. Ben Almanya'ya
this is also an exception, friends. I'm going to Germany.
başvurmaya İngiltere'den
applying from England
başvurduğum için. Doğru evet.
Because I applied. Yes, that's right.
Orada da yani şöyle
So there, I mean like this.
bir sabah Londra'da Alman konsolosluğu
One morning at the German consulate in London.
önünde sıra bekleyip
waiting in line in front of you
başvuruyu yapıp ondan sonra
after making the application
başvurun sonucunu yine
again the result of your application
Alman konsolosluğu üzerinden adresine
To your address via the German consulate.
posta almasını bekleyip
waiting for the mail to arrive
bu arada Avrupa bu. Posta üzerinden
By the way, this is Europe. Through the mail.
dönen bir iletişim ağı yani.
It's a circular communication network, in other words.
Sadece.
Only.
Güçlü mü postası yoksa sadece
Is it powerful or just a post?
şeyi mi gelişmiyor? Kesinlikle güçlü. Çünkü yani
Isn’t it developing? Definitely strong. Because I mean.
oturmuş bir proses var sonuçta. Hani bunun
There is a process that has been established after all. You know, this...
üzerine pratiklerin hepsini denemişler.
They have tried all the practices on it.
En iyi çalışanına sen
You are the best employee.
direkt böyle hop ortasına oturuveriyorsun.
You just plop yourself right in the middle like that.
Ama şöyle oluyor. Telefonla konuşmak,
But it goes like this. Talking on the phone,
e-mail atmak, internet üzerinden çözmek
sending an email, solving over the internet
konusu tamamen
the subject is entirely
geçmiş olsun. İngiltere'de bir ayda
Get well soon. In England for a month.
bağlandı internet. Öyle değil.
The internet is connected. Not like that.
Vay be. Evet.
Wow. Yes.
Londra'da değildik biz.
We were not in London.
Aylesbury diye Londra'ya
To London called Aylesbury
bir buçuk saat tren mesafesinde bir
one and a half hours by train away from a
kasabadaydık.
We were in the town.
İngiltere'ye nasıl
How to England?
geçtin? Yani neredeydin?
Did you pass? I mean, where were you?
Tabii seve seve. Ben
Of course, gladly. I
NetAş'ta çalışıyordum. NetAş'ta
I was working at NetAş. At NetAş.
biz Kanada'nın bir
we are a part of Canada
firmasına, oranın
to the company, its rate
telekomünikasyon firmalarından birisine
to one of the telecommunications companies
bir client yapıyorduk. O sırada ben de
We were working on a client. At that moment, I was also
yavaş yavaş böyle şey yapıyordum. İşte
I was doing things like this gradually. Here it is.
nereyle görüşsem, ne yapsam. Çünkü
Where should I meet, what should I do? Because
belli bir noktada kendimi geliştirmek istediğim için
because I want to improve myself at a certain point
bunu yaptığımı fark ettim sonradan.
I realized later that I did this.
Ama böyle şey
But such things
casual bir şekilde şey yapıyordum. Hani görüşmeler
I was doing things casually. You know, meetings.
yapıyordum. Olursa olur diyordum falan.
I was doing it. I was saying it would happen if it happens, and stuff like that.
Ve oldu bir tanesi.
And one of them happened.
İlginç şey
Interesting thing
Chipset firmasına
To the chipset company
web geliştirmeci olarak
as a web developer
gitmenin nasıl bir şey olduğunu orada bir
What it is like to go there?
gördüm. Intel'e
I saw. To Intel.
gidip İngiltere'de bir
going to England to a
kasabada çalışmaya başladım.
I started working in the town.
Dolayısıyla çok büyük hata
Therefore, a very big mistake.
yaptığım hata şu. Şöyle
The mistake I made is this. Like this.
görüşmelerin 4-5 aşamalı
The interviews are 4-5 stages.
bugünkü gibi hani genel olarak
like today in general
içinde işte live coding'in olduğu
that includes live coding in it
işte behavioral
here is behavioral
görüşmelerin de olduğu bir set.
A set that also includes discussions.
Yani takımın neredeyse
So the team is almost
söz sahibi olan hepsiyle görüştüğüm ve hepsiyle tanıştığım
I have met and discussed with all those who have a say.
bir süreç oldu.
It was a process.
O açıdan onu iyi yönettiler. Ama bir şeyi
In that regard, they managed him well. But one thing
biz iyi yönetemedik.
We did not manage well.
Gittiğimiz günün ertesi günü işe
The day after we went.
başlamak gibi bir hata
A mistake like starting.
yaptık.
we did.
Yani daha tanımadan etmeden
So, without knowing or experiencing it more.
yeni bir ülkeye gidiyorsun.
You are going to a new country.
Ya böyle bir şey
Well, such a thing.
böyle bir şey yani kimse hani
It's like, nobody, you know.
öyle bir düşünen birisi varsa yapmayın öyle bir şeyi.
If there is someone who thinks like that, don't do such a thing.
Yani hoş değil.
So it's not nice.
Yani hayatınız...
So your life...
İntervi için gittin mi orada? Hiç gitmedim. Her şey online oldu.
Did you go there for the interview? I never went. Everything became online.
Her şey online oldu. Bir kere şeyde gördüm.
Everything has gone online. I saw it once in something.
Google Maps'in Google Street View'unda
On Google Maps' Google Street View.
gördüm. Gerçekten öyle.
I saw it. It really is.
Street View'unda gördüm. Tamam dedim
I saw it on Street View. I said okay.
burada süper bisiklet sürülür. Yedi senedir bisiklet sürmüyorum.
Super biking is done here. I haven't ridden a bike in seven years.
Sonra ya bir de kötü olan şu
Then there's also the bad part of this.
sabah kalkıyorum. Ulaşımı da
I wake up in the morning. The transportation too.
bilmiyorum. Hiçbir şey bilmiyorum.
I don't know. I know nothing.
Yürüdük. Eşimle yürüdük böyle.
We walked. We walked like this with my spouse.
Sağ olsun o da ben geleceğim senin dedi. Tamam
"Thank you, he said I will come too. Okay."
teşekkür ederim. Gidelim dedik.
Thank you. We said let's go.
Böyle öğreniriz yani. Sen de buradan bir kafeye gidersin
This is how we learn. You can also go to a café from here.
falan bulursun bir şeyler.
You will find something or other.
Zaten bütün kaldığımız yer altmış bin kişilik
Anyway, the whole place we stayed is for sixty thousand people.
bir kasabayız böyle ve bir merkez var.
We are such a small town and there is a center.
Kafeler orada. Her şey orada zaten.
The cafes are there. Everything is already there.
Onun dışı her taraf yeşil.
Everywhere outside is green.
İnter niye orayı seçmiş özellikle?
Why did Inter choose that place specifically?
Büyük ihtimalle vergi. Küçük kasabayı.
Most likely tax. The small town.
Vergiden düşündükleri için
Because they thought about the tax
biraz orayı seçmişler. Çünkü
They chose that place a bit. Because
oranın yani
that place's meaning
Aylesburn'un yerlisi yoktu mesela firmada.
For example, there were no locals from Aylesburn in the company.
Herkes çevre
Everyone is the environment.
Talent'i nasıl
How is Talent?
çekebileceğini düşünmüş ki yani oraya küçük bir yere.
He thought he could pull it off, like in a small place there.
Güzel cute böyle
Beautiful cute like this.
minik bir kasaba herhalde. Minik bir kasaba. Baya minik
It must be a tiny little town. A tiny little town. Very tiny.
bir kasaba yani. Yani şöyle bir süre
It's a town, you know. I mean, for a while like this.
sonra şey demeye başladım zaten. Kasabada sadece
Then I started to say something. Only in the town.
amcalar, nineler ve onların köpekleri var.
They have uncles, grandmothers, and their dogs.
Almanya fikri nereden geldi? Almanya fikri
Where did the idea of Germany come from? The idea of Germany.
güzel. Ben şöyle
Beautiful. I'll do it this way.
şimdi İstanbul gibi bir şehirde
now in a city like Istanbul
ben İstanbul'da yaşıyordum bundan önce.
I used to live in Istanbul before this.
İngiltere'ye gitmeden önce. İstanbul gibi bir şehirden yani
Before going to England. From a city like Istanbul, that is.
20 milyonluk bir şehirden 60 bin kişilik bir
a city of 20 million with a population of 60 thousand
mekana diyeceğim.
I will say to the venue.
Hani öyle bir yere geçtiğinden sonra
After you moved to such a place
insan hani bir garip
Humans are quite strange, aren't they?
oluyor. Çünkü hiçbir şey yapamıyorsun.
It's happening. Because you can't do anything.
Hiçbir şey yapamıyorsun. Yani literally hiçbir şey
You can't do anything. I mean literally nothing.
yapamıyorsun. Buna etkisi olan şeylerden birisi de
You can't do it. One of the things that affects this is
şuydu. Gittiğimiz yani kaldığımız
it was this. The place we went to, or rather where we stayed.
yer biraz daha nispeten
the place is relatively a bit more
Aylesburn'un poş yerine
Instead of Aylesburn's bag
gitmişiz galiba biz. Yani
I guess we've gone. I mean
böyle kapılarında
at such doors
Porsche, BMW,
Porsche, BMW,
Mercedes. Bunu hiç unutmayacağım.
Mercedes. I will never forget this.
Olan insanlar vardı. 3 tane arabayı koymuş.
There were people present. They had parked 3 cars.
2 kişi yaşıyorlar.
Two people live there.
Ben böyle bakıyorum. Ya inanılmaz. Otobüs bekliyorum.
I'm looking like this. It's incredible. I'm waiting for the bus.
Ama şöyle bir detay vardı.
But there was one detail like this.
Otobüslerin şey app'i var.
There is an app for the buses.
Otobüslerin. Müthiş bir şekilde
Of the buses. In an amazing way.
yerleşik bir dijitalleşme vardı.
There was an established digitalization.
İngiltere'de onu çok sevmiştim. Sonra
I loved him a lot in England. Then
insanlar şey yapmadılar.
People didn't do anything.
Nasıl diyeyim? Yani çok komşuluk
How should I put it? I mean, there's a lot of neighborliness.
ya da işte iletişime geçebilecek insan
or someone who can get in touch
potansiyelimiz yoktu bizim.
We had no potential.
Ve biz en gençleriydik.
And we were the youngest.
Etrafta. O da biraz daha
Around. It’s a bit more of that.
böyle şey yaptı bizi. Yalnızlaştırdı.
It made us feel this way. It isolated us.
Artı ben iş yerinde de
Plus, I also at the workplace
biraz sınırlarıma gelmeye
to come a little close to my limits
başladım. Şöyle ki
I started. Here’s how it is:
bir proje geliştiriyorduk. O projenin
We were developing a project. That project's
kapsamında kullandığımız birkaç framework
a few frameworks we use within the scope of
vardı ve birkaç framework
there were and a few frameworks
gerçekten hani şöyle frameworkler.
Really, like these frameworks.
XGS duydunuz mu hiç?
Have you ever heard of XGS?
Umarım hiçbir zaman duymayacaksınız
I hope you will never hear.
ve bu son duyuşunuz olacak.
and this will be your last feeling.
Umarım. Çünkü gerçekten
I hope so. Because really.
bir gün
one day
şunu yaptım. Firefox'ta bir
I did this. In Firefox, a
hata buldum ve
I found an error and
bu ürün paralı olduğu için
because this product is paid
o ekibe mail attım
I emailed that team.
ve bunun ne zaman fixleneceğini sordum.
And I asked when this would be fixed.
Onlar bir hafta içinde
They within a week.
fixleyene kadar o uygulama
that application until it's fixed
öyle hatalı çalıştı.
It worked so incorrectly.
Ve ondan sonra
And after that
geri döndüler. Ya bunlar framework'ü
They came back. Or are these the framework?
commercial
commercial
olarak da satıyorlar.
They are also selling it.
Anlaşmışlar. Parasını vermişler.
They have agreed. They have paid the money.
Ve biz framework'ün
And we are the framework's
bug'ları temizlensin diye
to clean up the bugs
kendimiz kendi uygulamamızda
ourselves in our own application
maalesef bug'i bir uygulama
Unfortunately, it's a bug in the application.
server ediyor oluyorduk ve
we were serving and
onların çözmelerini bekliyorduk falan.
We were expecting them to solve it and so on.
Böyle bir şey.
Such a thing.
Baya yavaş.
Pretty slow.
İnanılmaz.
Incredible.
Ama şey bir hayat istiyorsan herhalde iyi yani
But if you want a life like that, I guess it's good.
oraya gidip takılırım ben diyorsan.
If you're saying that I can go there and hang out.
Takılmalık müthiş bir yer. Yani gidin ve
It's an amazing place to hang out. I mean, go and
evet evet mesela. Ama tabii
Yes, yes, for example. But of course.
senin premisinden oraya giderken
While going there from your premises
ben kendimi geliştirmek için gidiyor olursun ve
you must be going to improve myself and
bu seni rahatsız etmeye başlıyor.
This is starting to bother you.
İsmi görmüşüm ve gitmişim gibi oldu.
It felt like I had seen the name and left.
Biraz öyle oldu. Neyse sonra
It happened a bit like that. Anyway, later.
tabii şeyler de oldu. Bütün
Of course, things happened. All
bunların üzerine. Ev bulma
On top of these. Finding a house.
işte banka hesabı açmak.
Here is how to open a bank account.
Şaşırıyor olabilirsiniz ama evet.
You may be surprised, but yes.
Banka hesabı açmak için ev bulma
Finding a place to open a bank account.
ya da tam tersi. Bunların hepsi böyle
or the exact opposite. All of these are like that.
tavuk mu yumurta, yumurta mı tavuk sorununa
The question of whether the chicken or the egg came first.
bağlanmış bir şekilde önümüze geldi.
It came before us in a bound state.
Neden şey
Why is that?
Avrupa şey emigrasyona
Europe is the thing of emigration.
yeni bir ülke değil ki
It's not a new country.
yani neden bunları geliştiriyoruz?
So why are we developing these?
Biz Amerika'ya gittiğimizde ikinci gün hemen mesela banka açtık.
When we went to America, on the second day we immediately opened a bank account, for example.
Amerika'da
In America
yani şöyle Amerika
I mean, like this, America.
bu tür bir altyapı
this kind of infrastructure
üzerine nasıl diyeyim insanların
How should I put it about people?
iletişimi kolay kurup kolay iş yapabilecekleri
that they can easily establish communication and do business easily
bir altyapı üzerine kurulu olduğu için
because it is based on an infrastructure
okey. Evet.
Okay. Yes.
Burada o hıza ulaşmak
Reaching that speed here.
çok mümkün
very possible
değil. İngiltere biraz daha iyiydi.
not. England was a bit better.
Biraz daha iyiydi ama mesela Almanya'da
It was a bit better, but for example in Germany.
bunların hepsinin kamusal
All of these are public.
alanda yerleşik olması bekleniyor.
It is expected to be established in the field.
Düşünsenize tahmin edin işte dijitalleşmeyi
Just think about it, guess what digitalization is.
tahmin edin. Nasıl adaptasyon yapacak?
Guess. How will it adapt?
Sağlayacak.
It will provide.
Çok zor yani. Ama yani zamana ihtiyacı var.
It's very difficult, I mean. But it needs time.
Tabii ki yapacak ama zamana ihtiyacı var.
Of course, he will do it, but he needs time.
Bugün işte login sayfaları yapılıp
Today, the login pages are being made at work.
bir tane profil sayfası verilen
a profile page given
bize profil sayfası verdiği
it gave us a profile page
için çok övünen
very boastful about
devlet kurumları var burada Almanya'da.
There are government institutions here in Germany.
Yani işte bakın neler yaptık sizin için
So, look at what we have done for you.
ya eyvallah tamam süper harikasınız.
Well, thank you, you are super great.
Ben de ya bu arada bazen hız ben de
I sometimes speed up too, by the way.
sevmiyorum ama
I don't love you, but...
bazı şeyleri böyle insan kolay
Some things are easy for people like this.
halletmek istiyor ve
wants to solve and
bir sabah kendinizi Arbaç Zagen
One morning, you find yourself in Arbaç Zagen.
Tur önünde ya da Arbaç Zagen Tur
Tour in front or Arbaç Zagen Tour
değil de Ausländer Behörde'nin önünde
but in front of the foreigner's office
altı buçukta beklerken bulabiliyorsunuz
You can find it while waiting at six-thirty.
soğukta bir de. Bunlar ne olduğunu hiç
In the cold too. These don't even know what it is.
bilmiyordum bu arada yani. Hepsini anlatacağım.
I didn't know this by the way. I will explain everything.
Biri yabancılar ofisi biri
One is the foreigners' office, the other is...
şey iş kurumu.
thing business institution.
Bayağı devlet
Ordinary state
şeyle gidiyorsun her şekilde yani.
You're going with it in every way, I mean.
Bütün şey
Everything.
çok iç içe. Şimdi Amerika'da bizim
very intertwined. Now in America, our
fark ettiğimiz herhalde kurumlar
We have probably noticed the institutions.
birazcık daha
a little more
devlet ötesi yani bir şey haline gelmişler
They have become a thing beyond the state.
entiteler haline gelmişler ve bu da tabii
they have become entities, and this is of course
yandırıyor işi. Orada herhalde birazcık da
It's heating things up. I guess there's a little bit of that over there too.
bir şeyler yapman için önce devletten
You need to get permission from the government to do something first.
geçmen gerekiyor. O yüzden yavaş.
You need to pass. That's why slow down.
Devlet kurumunda da işler nasıl yürüyor biliyoruz.
We know how things operate in government institutions.
Bu arada burada da mesela DMV dediğimiz bu işte
By the way, this thing we call DMV here...
ehliyet mehliyet alma şeyi o da çok yavaş.
The process of getting a driver's license is also very slow.
Yani devletin içine girdiği kurumlar
So the institutions that the state has entered into.
yavaşlattırıyor işi
It's slowing down the work.
gibi bir şey var algı var burada yani.
There is a perception here that it's something like that.
Tahmin edebiliyorum. Tahmin edebiliyorum. Yani şey
I can guess. I can guess. I mean, well.
ya özetle hani
Well, summarize then.
nispeten az bürokratik olan bir ülkeden
from a country that is relatively less bureaucratic
daha nispeten bürokratik olan bir ülkeye
to a country that is relatively more bureaucratic
geçmiş olduk. O sırada şeydi
We passed. At that moment, it was something.
bizim de işte o sırada
at that moment, we were also
işte geri mi dönsek ne yapsak
Should we turn back or what should we do?
gibi düşünürken eşimle
while thinking like that with my spouse
şey dedik. Ben bir bakınayım
We said something. Let me take a look.
dedim etrafa. Belki bir şeyler
I said to the surroundings. Maybe something.
bulabilirim dedim. Buldum
I said I could find it. I found it.
ondan sonra işte. Bu teknik olarak
After that, well. This is technically
tatmin etmeme noktasından başka var
There is more than just the point of not satisfying.
bir problem yaşadınız mı? Yani dil
Did you have a problem? I mean with the language.
yaşlı nüfus var demiştin o belki
You said there is an elderly population, maybe that.
problem. Dil hiçbir sorun olmadı. Dil
problem. There was no problem with the language. Language
hiçbir sorun olmadı. O açıdan zaten
There was no problem at all. In that regard, anyway.
belki bizi o kadar tutan şey. Dilini nasıl
Maybe that's what keeps us so connected. How is your language?
halletmiştin öncesinde sen? Ha öncesinde şöyle
Had you sorted it out before? Oh, before it was like this.
ben lisede hazırlık okumuştum.
I studied preparatory in high school.
Hazırlık okuduktan sonra zaten hani
After completing the preparatory course, already, you know...
bir şekilde kendimi şöyle geliştirmiş oldum.
In some way, I have improved myself like this.
Bilenler öyle zaten. İngilizcesi
Those who know it are like that already. Its English version.
problem olmayan insanlar
people without problems
hazırlıkta öğrenmiş oluyor. Biz de öyle de.
They learn it in preparation. We do too.
Sonra şöyle bir şey yaptım. Ben son
Then I did something like this. I am last.
gitmeden önce yani son
before you go, that is the last
iki sene yani yurt dışına çıkmadan iki sene
two years, meaning two years before going abroad
önce düzenli iş görüşmesi yaptığım için
because I had a regular job interview first
biraz da şey yapmaya çalıştım. Nasıl diyeyim?
I tried to do a bit of something too. How should I put it?
Benim için bir pratik yapma
Don't practice for me.
fırsatı oldu o da. Dolayısıyla
He had the opportunity too. Therefore
şey hani şimdi nasıl diyeyim bir öğretmenle
Well, how should I put this, with a teacher...
yaptığım pratik dışında sektörden birisiyle
besides the practice I've done, with someone from the industry.
yaptığım dolaylı yoldan da olsa yaptığım
indirectly, what I did.
bir pratik daha faydalı oluyor benim için. O
One more practice is more useful for me. That
bayağı faydalı oldu. Ben o yüzden oraya ama şey
It was quite useful. That's why I went there, but you know...
dedim ilk gittiğimde biz İngilizce bilmiyormuşuz dedim yani.
I said that when I first went, we didn't know English, I mean.
Girdim. Hani ben böyle bir şey yok.
I entered. I mean, there's nothing like this.
Bir de aksanlı çok temiz aksanlı.
Also, they have a very clean accent with a strong intonation.
Hatta benim öyle bir şeyim var.
Actually, I have something like that.
Esprim var. Kendimle dalga geçtim.
I have an expression. I made fun of myself.
High Wycombe diye bir yer var burada.
There is a place called High Wycombe here.
Bir gün işte menajer bizim
One day, at work, our manager...
işte takım lideri şey dedi. O Barış
Here’s what the team leader said. That’s Barış.
işte ikinci haftam falan. Nereye gittiniz?
This is my second week or so. Where did you go?
Hafta sonu bir şey yaptınız mı falan dedi. Dedim
Did you do anything over the weekend or something? I said.
evet ya High Wycombe'ye gittim dedim
Yes, I said I went to High Wycombe.
ben ya. Herkes bir durdu böyle. Herkesin
It’s me. Everyone just stopped like this. Everyone's...
önünde durduk böyle. Ben dedim
We stood like this in front of you. I said.
acaba ne dedim? Acaba bunun gerçekten
I wonder what I said? I wonder if this is really...
şeyi ne? Çünkü bir de yani o
What about it? Because, I mean, that.
aksana da adapte olmak çok zor ya.
It's really hard to adapt to the situation too.
Bilmiyorum. Bir sürü sessiz harfin
I don't know. A lot of silent letters.
yan yana gelmesi sorunu var ve onların içinden
There is a problem of coming side by side and among them.
bir anlam çıkartma sorunsalı var.
There is a problem of deriving meaning.
Dilim dönmüyor. Neyse esprili
I can't get my words out. Anyway, it's humorous.
tarafa böyle şey hani aksan
things like that, you know, accent
dışında dil konusunda bir problem yaşamadım.
I didn’t have any problems with the language outside.
Dediğim gibi daha nispeten
As I said, relatively more.
çok yerleşik insanların
very settled people
olduğu bir yerde bulunduğumuz için. Mesela
because we are in a place where it is. For example,
Londra gibi çok değişken olsa her şey
If everything were as changeable as London.
belki çok
maybe a lot
rahat adapte olursun. Kafanı oraya buraya
You'll adapt easily. Don't get distracted.
çevirirken birkaç sene geçer. Veya
A few years may pass while translating. Or
İstanbul'dan gelmemiş olsam
If I hadn't come from Istanbul
belki de İstanbul'da öyle bir yer. Her yere
maybe there's a place like that in Istanbul. Everywhere
ulaşım var. Değişik insan var.
There is transportation. There are different people.
Aynı şeyi ben de yaşadım bu arada.
By the way, I experienced the same thing.
Alameda diye çok küçük böyle bir
A very small thing like Alameda.
ada gibi bir yere gelmiştim. Yani sudan
I had come to a place like an island. I mean, from the water.
çıkmış balığa dönüyorsun. Bu ne?
You're turning into a caught fish. What is this?
Şey yapamıyorsun adapte oluyorsun. Ama sen herkese gün işe başlamadın değil mi?
You can't do anything, you are adapting. But you didn't start working for everyone, did you?
İşe başlamadım.
I haven't started working.
Yok ben biraz zaman...
No, I need a little time...
Ben okula gelmiştim. Biraz daha farklıydım.
I had come to school. I was a bit different.
Neyse beni konuşmayalım abi. Şeyi merak ediyorum.
Anyway, let's not talk about me, brother. I'm curious about that.
Almanya'ya iş başvurusu nasıl yaptın?
How did you apply for a job in Germany?
Karar verdiniz. Eşinle dönelim mi dediniz. Sonra yok ya.
You made a decision. You said let's go back with your spouse. Then, no way.
Bir bakayım dedim ben. Nereye başvurdun?
I said let me take a look. Where did you apply?
Nasıl? Oy süreç nasıl? Hemen anlatayım.
How? How is the voting process? Let me explain right away.
Şöyle. Benim anlaştığım firma
Here it is. The company I have an agreement with.
benim adıma
in my name
devlete bir başvuruda bulunuyor.
He is applying to the government.
Diyor ki...
He says...
Bu arada bunu bulunurken devlet şunu da soruyor.
In the meantime, while finding this, the government is also asking this.
Böyle bir
Such a
dosya çıkartıyor. Masanın üstüne koyuyorlar.
They are taking out the file and placing it on the table.
Literally böyle bu arada.
Literally like this by the way.
Açıyorlar ve diyorlar ki
They open it and say that
bu alacağın kişi burada yok mu?
Isn't the person you're going to receive here?
diyorlar.
They say.
Aynen tamam. Onlar da diyor ki
Exactly, okay. They say that too.
hayır diyor. Çünkü şu şu şu teknoloji.
He says no. Because of this, this, this technology.
Bu bu bu sektör.
This is this is this sector.
Böyle bir teknik birisine ihtiyacımız var diyor.
He says we need someone with such a technical background.
Okey diyorlar. Ondan sonra
They say okay. After that
bu arada bu vergi dilimine göre belirleniyor.
Meanwhile, it is determined according to this tax bracket.
Bildiğim kadarıyla şirketlerin çalıştırdığı insan
As far as I know, the person employed by companies.
üzerinden ödediği vergiyle
with the tax he/she has paid
her sene buraya relocate ettirebileceği
every year he/she can relocate here
çalışan sayısı da ona göre belirleniyor.
The number of employees is determined accordingly.
30 bin kişilik firman varsa
If you have a company with 30,000 people
daha çok insan getiriyorsun.
You are bringing more people.
23 kişilik startupun varsa belki bir tane getirebiliyorsun.
If you have a startup of 23 people, maybe you can bring one.
Gibi.
Like.
Bunu yaptıktan sonra bana bir yazı gönderildi.
After doing this, a message was sent to me.
Postayla.
By mail.
İngiltere'ye.
To England.
Ben de şey gittim.
I went to things too.
İlgili belgeleri topladıktan sonra İngiltere'deki
After gathering the relevant documents in England.
Almanya konsolosluğuna gittim.
I went to the German consulate.
Gittik. Ondan sonra başvuru yaptık.
We went. After that, we applied.
O kağıtla. İçerisinde işte
With that paper. Inside, you know.
diplomalar yani her şey
diplomas, that is everything
eşimin diplomaları da dahil.
including my wife's diplomas.
Tabi tabi hepsi var.
Of course, of course, everything is there.
Ve
And
1,5-2 hafta yanlış hatırlamıyorsam
If I'm not mistaken, 1.5-2 weeks.
tam olmayabilir.
It may not be complete.
Cevap geldi. Kabul edildik. Sonra
The response came. We were accepted. Then
benim işe başlayacağım
I will start work.
gününe işte o ayarlamaları ben firmayla
I will arrange those for the day with the company.
yaptım. Onlar da işte
I did it. They are here as well.
belli bir gün söylediler. Araya bir hafta koydum.
They said a specific day. I put a week in between.
Yani gittikten sonra değil.
So, not after you go.
Öğrenmek için.
To learn.
Yani neye binilecek? Nasıl gidilecek? Etrafta
So, what will be used to ride? How will we go? Around?
insanlar kaç kişi? Değil mi? Oturuyorlar.
How many people are there? Right? They are sitting.
Bu bankta oturuluyor mu falan? Yani
Is it allowed to sit on this bench or something? I mean...
yazık. Niye öyle bir şey yaptık bilmiyoruz.
It's a pity. We don't know why we did such a thing.
Berlin'e mi gittin?
Did you go to Berlin?
Direkt Berlin'e gittik.
We went straight to Berlin.
O conscious decision yani
Oh, conscious decision, that is.
onu bilerek oraya seçtin. Daha büyük
You intentionally chose him/her there. Bigger.
bir yer olsun diye. Hem öyle seçtik
To have a place. That's why we chose it that way.
hem de çok pardon şeyi söyleyeceğim.
I will say something, and I apologize for that.
İnsanlar çok söylediği şey vardı. Siz Berlin'e gidiyorsunuz
There was something that people said a lot. You are going to Berlin.
Almanya'ya gitmiyorsunuz. Diyorlar.
They are saying you are not going to Germany.
O da biraz bizi rahatlatıyordu.
That also relieved us a little.
Daha nispeten kozmopolit.
More relatively cosmopolitan.
İnsanlarla diyaloğa girebileceğin
A place where you can engage in dialogue with people.
daha İstanbul'u anımsatan
more reminiscent of Istanbul
bir dokusu olduğu
that it has a texture
kesinlikle doğru. Burada dışarıya
absolutely right. Here outside
çıktığımda. İngiltere'de de oluyordu bu arada.
When I went out. This was also happening in England, by the way.
İngiltere'de yaşadığımız yerde hakkını yemeyeyim.
Let me not deny the truth about where we live in England.
Herkes birbirine çok kibar.
Everyone is very kind to each other.
İnanılmaz kibar. Burada da öyle.
Incredibly kind. It's the same here.
Ama şey
But, you know...
tabii hani kültürel doku farklılığı
of course, the difference in cultural texture
elbette ki var. Ama insan
Of course there is. But a person...
oraya ait hissetmesi için başlangıçta
to feel a sense of belonging there at first
bunları referans alıyor ya.
They're using these as a reference, you know.
Hava umurumda bile değildi benim mesela.
For example, I didn't even care about the weather.
Çok soğuk, çok sıcak.
Very cold, very hot.
Hiç umurumda değildi. Benim umurumda olan
I didn't care at all. What I care about is
şuydu. Dışarıya çıktığımda
this was it. When I went outside
ben nereye gideceğimi bilir bir şekilde
I somehow know where I am going.
gidebiliyorsam orada ben yaşayabiliyorum
If I can go, I can live there.
algım vardı.
I had an understanding.
Ve sormazsınız umarım.
And I hope you don't ask.
Burası yani Almanya ile ilgili ve
This is about Germany and
Almanca ile ilgili. Evet.
It's about German. Yes.
Berlin'de biraz yani şey benim kendi
In Berlin, a little bit, I mean, my own...
kanaatim çok problem olmayacağı üzerine.
I believe there won't be many problems.
Ama bilmiyorum tabii halen bir
But I don't know yet.
Alman milliyetçiliği oraya kadar gelmemiştir.
German nationalism has not reached there.
Bayern gibi değildir.
It is not like Bayern.
Temel olarak birazcık daha
Basically a little more
kozmik. Baviyeradan daha kötü örnekler de
Cosmic. There are worse examples than Baviyera.
var insanların. Yani burada
There are people. So here.
göçmen işçi olarak çalışanları göz önüne alırsan.
If you consider those working as migrant workers.
Ama
But
Berlin bunlar için herhalde
I guess Berlin is for these.
en iyi opsiyon olabilir. Belki
It might be the best option. Maybe.
biraz Hamburg olabilir.
It might be a bit like Hamburg.
Münih demiyorum hala. Hamburg olabilir.
I'm not saying Munich yet. It could be Hamburg.
Onun dışında
Besides that
yani şöyle diyeyim aslında biraz
I mean to say, actually a bit...
orta hatta kalırsanız
if you stay in the middle line
coğrafi olarak orta hatta kalırsanız
if you stay geographically in the middle latitude
zaten en sanayileşmiş
already the most industrialized
kısımları orası. Dolayısıyla
that part. Therefore
da hani sanayileşmeden de kaynaklı
It's also related to industrialization.
insanların çalıştığı yerde sosyalleşme
Socialization in the workplace.
ve etraflarını öyle bir
and surround them in such a way
yerleşkiye dönüştürme
transforming into a campus
fırsatları daha çok olmuş.
There have been more opportunities.
Dolayısıyla siz bir yere
Therefore, you are going somewhere.
gittiğinizde orada önceden kurulmuş işletmeler
established businesses already set up there when you go.
varsa çevrede de ona göre kurulmuş başka
if there are other arrangements set up accordingly in the vicinity
işletmeler var ve oradaki insanlar da bunları
There are businesses, and the people there also...
okeyler diyelim.
Let's say okay.
Evet. Güzel güzel
Yes. Nice, nice.
bir noktaya değindim bence.
I touched on a point, I think.
Şimdi şeyi fark ediyorum senin
Now I realize your thing.
başka bir yere giderken ki
while going to another place
beklentilerin İstanbul'daki
your expectations in Istanbul
şeylerle gitmişsin yani bir bagajla gitmişsin.
So you've gone with things, meaning you've gone with a suitcase.
İstanbul'da artık sıkıldın
You're bored in Istanbul now.
sen diyorsun hepimizde var mesela gittiğimizde
You say we all have it, for example, when we go.
insanlar burada iyi diyoruz. Niye çünkü
We say people are good here. Why? Because
kendi memleketimizde esnafa gidiyorsun
You are going to the tradesman in our hometown.
bir adres soruyorsun herkesin böyle
You're asking for an address, everyone is like that.
yüzü düşük filan. Oraya gidince herkes
"Her face is down, you know. When you go there, everyone..."
böyle bir tanımadığın etmedin insanla
You didn't do such a thing with a person you don't know.
böyle merhaba diyor seni soruyor filan.
"Like, hello, they are asking about you and so on."
Onu hemen görüyoruz yani dediğin gibi.
We can see it right away, as you said.
Biraz da şeyden bahsedelim istiyorum.
I want to talk a little about that too.
Çalışma şartları hani dedin ya işte
You said the working conditions, right?
Almanya, İngiltere
Germany, England
insanları nazik dedi biraz daha şey.
He said people are a bit more gentle.
Almanya şimdi dışarı biraz bir değindik ama
Germany has now touched on a bit outside, but...
dışarıdan ben şey gibi görüyorum
I look like something from the outside.
biraz böyle çekiniyorum hani
I'm a bit hesitant, you know.
Alman insanı biraz serttir
The German person is a bit tough.
böyle çok şeydir katıdır filan
It is such a hard thing, and so on.
biraz daha ırkçılık var gibi
It seems like there is a bit more racism.
söylemler var. Ben mesela Avusturya'da
There are statements. For example, I am in Austria.
şöyle bir örneğim var.
I have an example like this.
Havaalanında kadına İngilizce
English to a woman at the airport.
konuşuyor musun dedim. Konuşabiliyorum
I asked if you speak. I can speak.
ama konuşmuyorum dedi bana. Mesela böyle
"But I'm not talking," he said to me. Like this.
bir şeyle karşılaştım yani çok garipsemiştim.
I came across something, I was very surprised.
Mesela Amerika'da biz özellikle batıda
For example, in America, we especially in the West
falan yaşıyor olmamızın vermiş olduğu
the fact that we might be living something like that
hayatta yani karşılaşılmaz böyle şeyler.
Such things do not happen in life, that is to say.
Ben de mesela hiç başına böyle şeyler geldim
For example, I've never had such things happen to me either.
böyle korkularım var mıydı?
Did I have such fears?
Şöyle çok güzel bir noktaya
To such a beautiful point.
değindim yani şöyle arkadaşlarımızdan
I mean, I touched upon it with our friends like this.
duyduğumuz hikayeler var bende.
I have stories that we have heard.
Çok kötüden çok iyiye
From very bad to very good.
vurukladığım yani yukarıya çıktıkça böyle aman Allah'ım
I hit it, I mean as we went up like this, oh my God.
deyip aşağı indikçe tamam
"Okay, as I keep saying and going down."
bu da iyi okey dediğimiz böyle bir şeyimiz var
We have something like that which we say is okay, this is good too.
skalamız var. Bu sıralamada
We have a scale. In this ranking
en üstte şey var bir resmi kurumdan
There is something at the top from an official institution.
duyulan yani
the sound that is heard
iki haftayı geçen bir bekleme sonucunda
as a result of a wait lasting more than two weeks
bir sonuç bekleniyor bir devlet kurumundan
A result is expected from a government institution.
ve alınan cevap
and the received answer
çay iç köfte ye
Drink tea, eat meatballs.
ve bekle
and wait
bana ne derken şey senin kültürünü bildiğiniz
What do you mean by "what about me" when you know your culture?
şey yapıyor yani
So it's doing something.
çay içer Türk köfte yer
He drinks tea and eats Turkish meatballs.
bekle kardeşim
Wait brother.
bu ırkçılık ama
this is racism but
ırkçılık
racism
bunu yapamazsın yani
You can't do this, I mean.
yapılmamalı yani dolayısıyla
it shouldn't be done, therefore
hani en kötü duyduğumuz
you know, the worst we've heard
örnek buydu. En düşük
this was an example. The lowest
şöyle örnekler senin de dediğin gibi
like examples as you said
resmi bir kuruma gittiğinde şöyle
When you go to an official institution like this.
bu genelde aslında entegrasyon
this is generally actually integration
kapsamında düşünülüyor diye tahmin ediyorum ama
I guess it's being considered within that scope, but...
altta resmi olarak bunlar nasıl
How are these officially below?
bir prosesi oturmuş onu bilmiyorum
I don't know a process that has been established.
çünkü gittiğinizde zaten
because when you go there already
genelde belli bir yaşın
generally a certain age
üstündeki memurlarla konuşuyorsunuz
You are talking with the officials above you.
çoğu ingilizce bilmiyor
Most people do not know English.
bilen varsa büyük bir ihtimalle zaten
If anyone knows, it’s highly likely already.
onlar da belli bir dönem oraya gelmiş olanlar
they are also those who have come there during a certain period
oluyor mesela ben geçende bir resmi
For example, I recently saw a picture.
kuruma giderken soyadı böyle
The last name is like this when going to the institution.
latin bir soyadıydı beyefendinin
It was a Latin surname, sir.
sevindim yani giderken
I was glad when I was leaving.
dedim belki ingilizce biliyordur
I said maybe he/she knows English.
dedim ingilizce biliyordur ama bile
I said he/she must know English, but I don’t know.
almanca konuştu ona da okeyim ben
I'm fine with him speaking German too.
çünkü onlara
because to them
resmi kurum içerisinde sadece almanca konuşturuyorlar
They only speak German within the official institution.
sadece bu
just this
yani kendi kimliğini kaybetmeme
meaning not losing one's own identity
eforu da var yani
There is also the effort, you know.
efor mu bu yoksa bu bir
Is this effort or is this a...
yerleşik bir yani
a settled meaning
bir gerçekliği var mı
Is there a reality to it?
o konuda emin değilim ama onlara
I'm not sure about that, but to them...
üstlerinden gelen bir şey olduğuna
that there is something coming from above them
eminim diyebilirim
I can say for sure.
yani burada almanca konuşun
So please speak German here.
ya şöyle karşımdaki kişi Türkiye'den
Well, the person in front of me is from Turkey.
biliyorum ismini de biliyorum
I know, I also know your name.
almanca konuşuyor benimle
He is speaking German with me.
ya çok garip
it's very strange
Türkiye şimdi
Turkey now
yayının öncesinde bahsetmiştik Türkiye
We mentioned Turkey before the broadcast.
eski almancılardan mı ne deniyor onlara
Are they called something like old Germans?
tabirler var mı yoksa
Are there any interpretations or not?
sizin gibi son dönemde giden ekipten mi
Are you from the team that left recently, like you?
bu kişi
this person
bizden çok önce gelen birisi mesela
for example, someone who came long before us
evet onların
yes, theirs
gurbetçi onların bir tabiri var mı bir şey kullanılıyor mu
Do they have a term or something used for "gurbetçi"?
o ayrım var mı daha doğrusu
Is there that distinction, or rather?
var yani
There is that.
yani buraya gelen
so those who come here
misafir işçi
guest worker
gibi görülüyor ama şöyle bir şey var
It seems like that, but there is something like this.
birçok ülkeden gelen insanın olduğu
that has people from many countries
ama belli uluslardan insanların
but people from certain nations
çok geri dönmediği tercih etmediği
he preferred not to return much
ve burada yaşamlarına zaten devam ettiği
and here they are already continuing their lives
bir durum söz konusu olmuş ben onları
A situation has occurred, I have them.
öyle algılayabildim
That's how I was able to perceive it.
ilk geldiğimizde bizi şey zannettiler turist zannettiler
When we first arrived, they thought we were some sort of tourist.
siz buraya niye gelesiniz ki
Why would you come here?
gibi
like
söylediler biz de niye buraya gelmeyelim ki
They said, so why shouldn't we come here?
diye
because
sorduğumuzda şey dediler
When we asked, they said this.
ya işte burada biz
well, here we are
nasıl diyeyim
How can I say it?
hava soğuk işte deniz yok
The weather is cold, there's no sea here.
işte bir ton
here is a ton
başka sıkıntılar çekiyoruz burada falan
We are going through other troubles here and so on.
dedim siz Türkiye
I said you are Turkey.
siz haberiniz var mı Türkiye nedir
Do you have any news about what Turkey is?
ne oluyor biliyor musunuz falan
Do you know what’s happening or something?
ve bizim dönemimizde yani ben çıkarken
and during our time, that is, when I was leaving
biz çıkarken o kadar böyle
When we were leaving, it was like this so much.
bu halde değildi yani ekonomik olarak bu duruma
It wasn't in this state, meaning economically in this situation.
gelmiş olması falan onlar söz konusu değildi
They weren't a matter of them having arrived or anything like that.
ve
and
onlar da duyunca onlar da şaşırıyorlar
When they hear it, they are also surprised.
ve bu arada şey direkt
and in the meantime, um, directly
aksandan
from the accent
siz bir dakika hani
you wait a minute, right?
Türkiye'den geliyorsunuz da
Are you coming from Turkey?
yani nereden geliyorsunuz diye
So, where are you coming from?
sorular geldi mesela bize
For example, questions came to us.
Türkçe aksanlar
Turkish accents
biz dedik İstanbul
We said Istanbul.
oradaki insanlar genel Anadolu'dan gelen insanlar
The people there are generally from Anatolia.
İstanbul aksana çok
I miss Istanbul very much.
ve şöyleler bu arada Anadolu'dan gelen ve
and they say in the meantime, those coming from Anatolia and
akıcı Almanca konuşan
fluent German speaker
insanlar bunlar ve
these are humans and
şöyle diyeyim sana
Let me put it this way.
bir grup Türkçe kelime bir grup
a group of Turkish words a group
Almanca kelimeyle iletişime geçiyorlar
They are communicating with the German word.
ve sen de birlikte onlarla
and you too with them
birlikte öğreniyorsun bilmiyorsun çünkü Almanca'yı
You are learning together, you don’t know because of German.
onlar ama tabi şakaya
They are just joking, of course.
vuruyorum ben de şey diyorum ya işte
I'm hitting, I'm saying the thing, you know.
idare et iki aydır buradayız turist değiliz
Hang in there, we've been here for two months, we are not tourists.
kalıcıyız falan şey diyen oldu
Someone said something like "we are permanent."
bak şurada bir çorbacı var oraya git
Look, there's a soup place over there, go there.
orada şu abi var ona git de ki
There's that guy over there, go and tell him.
bizim eve ihtiyacımız var o sana ev bulacak dedi
"We need a house, he said he will find a house for you."
falan böyle gittik çorba içtik
We went like this and drank soup.
gecenin bir vakti eşimi
In the middle of the night, my spouse.
ikna edip istersen çorba içmeye gidelim
If you convince me, let's go drink some soup.
ev bulacağız falan diyor
They say we will find a house or something.
tabi bir şey olmadı çıkmadı oradan da
Of course, nothing happened, nothing came out of there either.
bizim ev bulmamız ilginç oldu biz burada
Finding a house here was interesting for us.
iletişimin bir evine geldik bir üç haftalığına
We have come to a house of communication for three weeks.
sağolsun yardımcı oldu
Thank you, they helped.
onu da kaldık o süre zarfında bir tane
We also stayed during that time with one.
ecail board yaptık
We made an agile board.
kanban boardu yaptık baya duvara koyduk
We made a kanban board and placed it on the wall.
ev bulmak için
to find a house
evleri ev bulmak
finding a house for homes
çok problem mi Avrupa'da
Is there a lot of trouble in Europe?
Berlin'de
In Berlin
Berlin'de büyük problem
Big problem in Berlin.
yeni yerleşim evleri yapılmıyor mu
Aren't new residential houses being built?
eski bir kent
an old city
tam olarak bu tür sebeplerden
for exactly these kinds of reasons
daha başka bir çok sebep de var vardır
There are many other reasons as well.
benim bilmediğim şu anda inşa edilen
I do not know what is currently being built.
bu blok var görüyoruz
we see this block
boş olan yerler dolmaya başladı
The empty spaces began to fill up.
büyük bir ihtimalle tahminimce
most likely I guess
yani 5 ila 10 sene
that is 5 to 10 years
içerisinde
inside
baya bir konut yapılmış
A lot of housing has been built.
olacak burada
It will be here.
şu anda geride kaldılar
They are currently left behind.
adapte olmaya başlıyor gelen imigrasyon
The incoming immigration is starting to adapt.
onlar da artık yavaş yavaş
They are also slowly starting to...
tabi tabi ama şey tabi
Of course, of course, but you know, well...
biraz yavaş kaldılar bu
They were a bit slow on this.
son 2-3 sene pandemi dolayısıyla
the last 2-3 years due to the pandemic
büyük bir ihtimalle
most likely
ama genel olarak adaptasyonu bu şekilde çözmeye
but generally solving the adaptation this way
çalışıyorlar çünkü talep çok
They are working because the demand is very high.
geliş fazla
too much development
bunu bir şekilde işte
somehow do this
konut sayısıyla ayarlamaya çalışıyorlar
They are trying to adjust with the number of housing units.
ev bulmak zor
Finding a house is difficult.
Peki İngiltere'den giderken
Well, when leaving from England
nerede kalmayı planlıyordunuz
Where were you planning to stay?
o zamanlar yapamaz mıydınız
Couldn't you do it back then?
gidip otelde mi kaldınız bir dönem
Did you stay at the hotel for a while?
arkadaşta mı kalıyorsunuz nasıl oluyor
Are you staying at a friend's place? How does that happen?
İngiltere'ye giderken mi İngiltere'den Berlin'e gelirken mi
Are you going to England or coming to Berlin from England?
İngiltere'den Berlin'e giderken
On the way from England to Berlin
şimdi İngiltere'de biraz
now a little in England
konutun problem olduğunu öğrendiniz
You learned that there is a problem with the residence.
Avrupa'da
In Europe
İngiltere'ye gideceksiniz ya
You will go to England, right?
çadır mı kuruyorsunuz ne yapıyorsunuz
Are you setting up a tent or what are you doing?
başladınız mı aramaya
Have you started searching?
İngiltere'ye giderken motele gittik
We went to a motel while going to England.
bir paralimpik
a paralympian
olimpiyatlarının moteliydi
it was the motel of the Olympics
olimpiyat kulübünün moteliydi
It was the motel of the Olympic Club.
paralimpik
paralympic
olimpiyatlara denk geldik
We coincided with the Olympics.
ama evimiz yok
but we don't have a house
ev arıyoruz
We are looking for a house.
3 hafta motelde kaldık
We stayed at the motel for 3 weeks.
bana maaş banka hesabı açamadığımız için
I can't open a salary bank account for myself.
çünkü ev bulamamıştık
because we couldn't find a house
eve gittiğimizde
when we went home
agency'ye gittiğimizde de
when we went to the agency
bize banka hesabınız var mı diye sorulunca
When we were asked if we have a bank account.
biz dedik ki bir dakika
We said, wait a minute.
bunlar ilk defa deneyimliyorlar
They are experiencing this for the first time.
İngiltere'de bir insanın
A person in England
aynı zamanda belli bir süre
at the same time a certain period of time
hem evi olmayabilir hem banka hesabı olmayabilir
They might not have a house, and they might not have a bank account either.
çünkü biz buraya ilk defa geldik dedik
because we said we came here for the first time
onlar da bize aa
They also say to us aa.
banka hesabı açtılar
They opened a bank account.
ondan sonra evi tuttuk
After that, we rented the house.
ondan sonra vesaire vesaire oldu
After that, etc., etc. happened.
Berlin'e gelirken arkadaş işte yardım edince
When my friend helped me while coming to Berlin.
onun evinde kaldık bir süre
We stayed at his/her house for a while.
kaldıktan sonra o süre zarfında
during that time after staying
bizim yaptığımız Kanban Board'undan her gün
From the Kanban Board we created, every day
2-3 ev gidip görmeye
To go see 2-3 houses.
gittik
we went
bu arada onu da anlatmam lazım
By the way, I need to explain that too.
ev görmeleri var burada toplu yapılıyor
There are house viewings here, they are done collectively.
burada da var
It's here too.
talep çok olunca open house
when there is a high demand, open house
ama bu şey gibi listede
but this is like in the list
Barış burada mı burada
Is Barış here?
işte bilmem kim burada mı burada
Well, I don't know if so-and-so is here or not.
sayıyor tikliyor yoklama yapılıyor
Counting, ticking, roll call is being taken.
ve beni takip edin diyor
"and he says follow me"
işte kimse
here is nobody
şeyden
from the thing
emlakçıdan oluyor
It's from the real estate agent.
evi görüyorsunuz CV'nizi veriyorsunuz
You see the house, you are giving your CV.
işte durumunuzu belirtir
Here it indicates your situation.
belli bir bu arada değişebiliyor tabi
Of course, it can change within a certain interval.
kimisi bordere isteyebilir
Some may want a border.
kimisi işte sadece CV'nin
some only the CV's
yeterli olduğunu görmesi yeterli
Seeing that it is sufficient is enough.
şey şöyle bir detay duydum
I heard a detail like this.
biz böyle bir şeye rastlamadık ama
we haven't come across such a thing but
probation period'da ol iseniz
if you are on a probation period
yani deneme süresinde iseniz bir şirkette
So, if you are on a trial period at a company.
ev bulmanız daha zor
It's harder for you to find a house.
öyle bir
such a
tabi böyle historisi olan
of course, one that has such a history
şey arıyorlardır garanti olsun diye
They are looking for something to be sure.
yarın öbür gün kira vermeyip
the day after tomorrow without paying rent
çıkarsan adamın başına bela olursun
If you expose him, you'll become a trouble for him.
peki firma yardımcı olmadı mı relocation konusunda
Well, didn't the company help with the relocation?
işte şöyle yine exception var
Here we go again, there is an exception.
bizim gittiğimiz dönem çok
The period we went to was very much.
giden olmadığı için böyle bir oturmuş
There is no one to leave, so it's settled like this.
prosesleri de yoktu ama sağolsunlar
They didn't have the processes either, but thank you very much.
işte hiçbir şeyi ilk
Here, nothing is first.
yapan insan olmayacak
There will be no one who does.
evet yani çok zordu
Yes, it was very difficult.
şimdi hani şimdi çıkar mısın
So, are you going to come out now?
ve aynı eforu sarf eder misin
And will you put in the same effort?
deseniz emin olamayabilirim
If you say so, I might not be sure.
çünkü o zamanki enerjiyle oldu biraz
because it happened a little with the energy at that time
şu anda onu yapamıyorum
I can't do it right now.
gerçekten ama
really but
bu kadar tecrübeyi de
such experience too
6-7 seneye sığdırdık ve
We managed to fit it into 6-7 years and
sağlıklı kalmaya çalışıyoruz özellikle mental olarak
We are trying to stay healthy, especially mentally.
şey
thing
işte
here it is
Almanya'da daireyi bulmamız da
Finding the apartment in Germany as well.
şu anda biz Almanya'ya geldiğimizde
when we arrived in Germany right now
bulduğumuz ilk dairede kalıyoruz hala
We are still staying in the first apartment we found.
ooo çok güzel
ooo very beautiful
yani güzel bir yer sevdiniz ki yoksa
So you fell in love with a beautiful place, didn't you?
biraz daha o sürece
a little more into that process
bir daha girmeyelim mi
Shall we not go in again?
b şıkkı daha ağırlıklı
Option B is more weighted.
yani %70 kadar
that is about 70%
bir ağırlık var orada %30 da şey diye
There's a weight there, and it's said to be 30%.
kandırıyoruz işte işte çevre de güzel çok da
We're deceiving, you see, the environment is beautiful too.
kalabalık değil falan diye
"just saying it's not crowded or anything"
böyle genel olarak öyle yapıyoruz
We generally do it like that.
güzel
beautiful
güzel Selman da bir dönem Almanya'da
Beautiful Selman was also in Germany for a while.
sen şey mi yapmıştın Selman
Did you do something, Selman?
internship mi yapmıştın ben Marburg
Did you do an internship? I am in Marburg.
Üniversitesi'nde 3 ay şey yapmıştım o da çok küçük bir
I had done something for 3 months at the university, and it was really very small.
kasabaydı tahmin ediyorum 100 binden az
I guess it was less than 100 thousand.
nüfusluydu herhalde orası da
It must have been crowded there as well.
Türk bir dönerci
A Turkish döner vendor.
vardı Türk oraya gidiyorduk bazen
There were Turks, we used to go there sometimes.
bedava veriyordu dönerciye
He was giving it away for free to the döner seller.
güzel bir deneyimdi
It was a beautiful experience.
farklıydı ben tüm
it was different, I was all
komünikasyonumu İngilizce yaptığımı hatırlıyorum çünkü
I remember that I was communicating in English because
Almanya Almanca bu
This is German from Germany.
hazırlıkta almış olmama rağmen
despite having taken it in preparation
çok zayıftı yani konuşamıyordum kesinlikle
He was very weak, so I certainly couldn't talk.
devlet dairesinde falan şey
something like at the government office
yaptıklarını hatırlıyorum pasaport 2-3 gün
I remember what you did, passport 2-3 days.
uzatmak için bir yere gitmiştim falan
I had gone somewhere to extend it, or something.
şey yapmışlardı çok garip
They had done something very strange.
karşılamamışlardı
they had not welcomed
biraz daha pozitif bir deneyimdi benimkisi
It was a slightly more positive experience on my part.
üniversitede zaten üniversitede staj
internship at the university already at the university
yapmıştım hocalar asistanlar herkes
I had done it, instructors, assistants, everyone.
İngilizce konuşabiliyordu orada hiç sıkıntı olmadı
He could speak English, so there was no problem at all.
güzel bir deneyimdi
It was a beautiful experience.
üniversiteye böyle yardımcı asistan mı denir
Is this how a teaching assistant is referred to at the university?
veya işte bu staj yapma
or well this internship.
muhabbetleri o hep vardı Amerika'da
The conversations were always there in America.
çok vardı o halen var mesela şeyi
There were many of those, for example, it still exists.
çok duyuyoruz ben ilk geldiğimde
I heard a lot when I first arrived.
mesela çalışan Türkler
for example, working Turks
genelde bir üniversitenin yanında
usually next to a university
bilinen bir profesörün yanına asistan olarak gelmişler
They have come as assistants to a well-known professor.
ve kalmaya karar vermiş tipler
and the types who have decided to stay
bizim de aslında biz
actually, we are us too
2012-13'lerde
in the 2012-13 period
geldik o dönemlerde çalışmak
we came to work in those days
için insanlar gelmiyordu bizim gibi master yapıp
People weren't coming for a master's degree like us.
böyle buradan ziyade PhD'ye
rather than here, to the PhD
gelen doktora çok vardı
There were a lot of doctors who came.
bu şey son dönemlerde artık
this thing has been lately
şimdi Barış konuşurken şeyi fark ettim
I noticed something while Barış was speaking now.
Almanya'ya gidip dedi yani
He said he would go to Germany.
böyle bir sistem yoktu ve sistemler
there was no such system and the systems
oluşmaya başladı buna yani
It started to form, that is.
teşekkür etmeye lazım çoğu insana
Most people need to be thanked.
senin gibi işte ilk dönem giden insanlar
people like you who left in the first term
bir şeyi başlatmıştır gerçekten
It has really initiated something.
çünkü sistemde bir açık var ve
because there is a gap in the system and
onun farkına varmalarını dedin ya mesela adamın
You mentioned their awareness, for example, of the man.
banka hesabı olmayan
without a bank account
evi olmayan insan profili ortaya çıkıyor
A profile of a homeless person is emerging.
bu tarz ve
this style and
bunları devletin veya firmaların artık öncülük
These should be led by the government or companies now.
etmesi gerekiyor tahminimce daha da kolaydır
I guess it has to be even easier.
senin gittiğin gibi değildir artık umuyorum
I hope it is not as it was when you left.
ki
that
hakkım var yani şimdi baya bir insan gidiyor
I have the right, so a lot of people are leaving now.
artık daha bir senin
now it's more yours
dediğin gibi uzun süre ev bulamama
As you said, not being able to find a home for a long time.
bilmem ne şeyinden geçerse
if it passes through something of I don't know what
insanlar gelemez gibi yani
It seems like people can't come.
yani yine şöyle bürokratik
that is to say, again in a bureaucratic way
olarak işleri daha hızlıdır
It makes the work faster.
şu anda
right now
buraya gelmeye çalışanların ama ev bulmadaki
those trying to come here but having difficulty finding a house
yaşanan zorluk biraz daha artmış olabilir
The difficulty experienced may have increased a bit more.
yani
that is
yani şöyle çünkü daha fazla insan
that is to say, because more people
biz üç haftada bulduğumuz için şanslıydık
We were lucky to have found it in three weeks.
öyle diyeyim
Let me put it this way.
yani buraya gelip iki ay üç ay
so coming here for two or three months
burada vg deniliyor
It is called VG here.
bir dairede birden fazla odanın içerisinde
inside an apartment with multiple rooms
farklı odalarda işte
in different rooms at work
paylaşımlı evde kalıyorsunuz
You are staying in a shared house.
orada kalan çok
There are many left there.
birlikte çalıştığımız arkadaşım vardı
I had a colleague I worked with.
en sonda da kutlama için
finally for the celebration
onlar eve çıktıklarında kutlamaya giderdik
We would go to celebrate when they moved into the house.
falan yani evi buldunuz
So, you found the house, huh?
hadi bakalım ıslatalım gibi
Let's get it wet, like.
bu bir kutlama sebebi yani
this is a reason to celebrate so
masrafları kiralar finansal
expenses rents financial
kısmıyla alakalı nelerden bahsedebilirsin
What can you talk about regarding that part?
belki istanbul ingiltere
maybe Istanbul England
almanya kıyaslaması yapacak
Germany will make a comparison.
olsan anladım şöyle
I understood like this if you were.
yani verili koşullarda
that is, under the given conditions
cetrus paribus çalışmaz
ceteris paribus does not work.
çalışmamalı
shouldn't work
ya da nasıl diyeyim referans
or how should I put it, reference
alınmamalı denir ya iktisatta
They say one shouldn't take it personally in economics.
şu anda almak dışında bir şey yapamıyorum çünkü
I can't do anything right now except receive because
istanbulla karşılaştırmak çok zor zamanı
It's very hard to compare time with Istanbul.
durdurmazsam istanbulla karşılaştırmam
If I don't stop, I won't compare it to Istanbul.
çok zor çünkü her gittiğimde çok değişik
It's very difficult because it's so different every time I go.
bir şeyle karşılaşıyorum istanbulla
I am encountering something with Istanbul.
karşılaşıyorum
I am encountering/coming across.
inanılmaz ya özellikle fiyatlar
Incredible, especially the prices.
ve şaşırıp kalıyorum insanların
And I am left astonished by people.
nasıl yaşıyor nasıl mücadele ettiklerini
how they live and how they fight
anlamaya çalışıyorum gerçekten
I'm really trying to understand.
çünkü çok zor
because it’s very difficult
gördüm biz de sosyal medyadan takip ediyoruz
I saw it, we are also following it on social media.
çok garip şeyler var dediğin gibi
There are very strange things, just as you said.
insanlar biraz isyanı şey yapıp
people kind of make a thing out of rebellion
biz turist değiliz bize farklı fiyatlar
We are not tourists, we get different prices.
getirilmeli gibi şeyler var söylemler var
There are things that should be brought up, there are statements.
ben biraz da
I'm a little too.
abiyane sorayım abi peki
Let me ask you about the dress, bro, okay?
mesela para biriktirebiliyor musunuz
For example, are you able to save money?
mesela almanyada yaşarken anladım güzel
For example, I understood it beautifully while living in Germany.
şey nasıl diyeyim vereceğim şeyler
How should I say the things I will give?
çok standart duyana standart gelebilecek
It may seem standard to someone who hears a lot of standards.
şeyler olacak ama
things will happen but
söyleyebileceğim şeyler şunlar
The things I can say are these.
özetle almanyada
in summary, in Germany
teknik bir iş
a technical job
yapıyor olduğundan yola çıkarak
based on what you are doing
işte yazılımdır
Here it is software.
veya ne bileyim
or I don't know
elektrik mühendisi elektronik mühendisliğindir
The electrical engineer is the same as electronics engineering.
vesaire
etc.
bir kişi ya da iki kişi
one person or two people
rahat
comfortable
sorun eğer konut
the issue is if housing
sıkıntısı çözülüyorsa
if the problem is being solved
yani olmadan yaşar
that is, lives without
bence ama şöyle
I think, but like this.
beklentilerini düşürerek yaşar
lives by lowering their expectations
mesela
for example
Türkiye'de olsaydık
If we were in Turkey.
daha farklı nasıl diyeyim
How else can I say it?
imkanlara sahip
has the means
olacak olabilir miydik evet
Could we be? Yes.
bence öyleydi
I think it was like that.
çünkü buradaki standartlarda biraz ona göre
because the standards here are a bit according to that
yani ikinci elin
that is, second hand
daha encourage edildiği
more encouraged
paylaşmanın
of sharing
daha bireyselleşmiş bir toplum modeli
a more individualized model of society
dışında paylaşmanın
sharing outside of
daha çok teşvik edildiği bir
a situation where more is encouraged
coğrafya mesela
geography for example
şey var burada Berlin'de
There is something here in Berlin.
diye bir şey var
There is such a thing.
evde işte ikinci el
second hand at home and work
belki sizde de vardır Amerika'da da
Maybe you have it too in America.
vardır işte ikinci el
There is indeed second hand.
şeyleri toplayıp kutuyla
gathering things with a box
kapının önüne koyuyoruz
We are putting it in front of the door.
onlara gereği ihtiyacı olanlar alıyor
Those who need it are taking what is necessary.
biz de bazılarına gidip bakıyoruz mesela
We also go and check some of them, for example.
böyle şeyler var
There are such things.
burada satılıyor da satılan yerler de var
There are places where it is sold here as well.
tabii tabii satılan yerler de var
Of course, there are places that sell them too.
bu şey daha lokal
this thing is more local
yerlerde hani çevrede
on the ground, you know, around.
insanlar böyle bir paylaşımcı bir şey yapıyorlar
People are doing such a sharing thing.
bu da var tabii
Of course, this is also available.
app'ler var onun içinde burada
There are apps inside it here.
insanlar işte bebek eşyaları
people are baby items
bilmem ne yapılıyor burada da
I don't know what is being done here either.
ben şöyle bir anekdot derim anneme bir ara
I would tell my mother something like this as an anecdote at one point.
işte bir şey satmıştık bir elektronik eşyamı
We sold something, an electronic item.
ne böyle bir muhabbeti geçti
What a conversation it was!
bunu geçen sattım dedim böyle
I said I sold this last time like this.
annem çok şaşırmıştı senin kullanılmış eşyanı
My mother was very surprised by your used item.
kim niye alsın dedim
I said, who would buy it and why?
ya o kültür biraz farklı burada
Well, that culture is a bit different here.
dediğin gibi
As you said.
biz de bir süre sonra biz de adapte olduk
After a while, we also adapted.
yani şeyi düşünmeye başlıyordum artık mesela
I mean, I was starting to think about things, for example.
işte
here it is
bir şey buluyoruz şey utancı oluyor bir süre sonra
We find something, and after a while, it becomes a shame.
alıyorsun
you are receiving
ama onun aslında kullanışlı bir şey olmadığını
but that it is actually not a useful thing
fark ediyorsun ama başkası için
You notice, but for someone else.
hala kullanışlı bir şey olabilir olacağını fark ediyorsun
You realize that it could still be a useful thing.
ama onu işte gidip aynı yere
but go to the same place for that
bırakamıyorsun utanıyorsun ve şey yapıyorsun
You can't let go, you feel ashamed and you do things.
barış gibi işte bir gece lambası
It's like peace, a bedside lamp.
güzel böyle işte şeyi var standı
It's nice, it has the stand thing.
var falan onu böyle geceliğin gidip
"Maybe going at night like that."
ama yağmur yağdığı için de mecburen
but because it was raining, necessarily
kapalı bir yere koymam gerektiğini
I needed to put it in a closed place.
düşünüp şeye otobüs durağına koyup kaçtı
He thought about it, put it at the bus stop, and ran away.
ve dışarı uzaktan fotoğrafını çektiğim oldu mesela
For example, there have been times when I took a photo of it from a distance outside.
evet
yes
yani günün sonunda şunu diyorsun
So at the end of the day, you're saying this.
hani böyle şey
you know, stuff like that
bir yaşamdan ziyade hani
rather than a life, you know
nasıl denir lavish böyle
How do you say lavish like this?
çok böyle lüks böyle bir yaşam değil de
it's not a very luxurious life like this
biraz standartlarını düşürüp ama
a little lowering your standards but
toplumsal tarafına biraz daha farklı
a bit different on the social side
daha tatmin olduğun bir yaşantın var
You have a more satisfying existence.
anladığım kadarıyla
as far as I understand
bir şey konu konut herhalde problem
It seems that there's an issue regarding something, probably a residence.
anladığım kadarıyla senin konuşmalarında
As far as I understand in your talks
bu da Amerika'da böyle bir problem var
There is such a problem in America as well.
mesela araba nasıl araba fiyatları da
For example, how are car prices?
daha ucuzdur tahminim Türkiye'ye göre
It is cheaper in my estimation compared to Turkey.
araba alabildiniz mi almak istediniz mi
Did you manage to buy a car? Did you want to buy one?
yani Türkiye'ye göre evet daha ucuz ben şöyle
So yes, it’s cheaper compared to Turkey, I think like this.
ben en son 18 yaşımda
I was 18 years old last.
ehliyeti aldıktan sonra bir daha arabaya dokunmadım
I haven't touched a car since getting my driver's license.
girmedim yani girdim ve hep sürücü
I didn't enter, that is, I entered and I was always the driver.
hiçbir zaman sürücü değildim hep yolcuydu
I was never the driver; I was always the passenger.
o yüzden hiç bir ilgim olmadı eşim daha çok
That's why I had no interest; my spouse was more involved.
eşim hatta şeyi seviyor işte
My spouse actually loves that thing.
İstanbul trafiğini çok seviyor hani bilerek
Istanbul traffic loves it a lot, you know, on purpose.
orada bulunmak çok
Being there is very
challenge seviyor yani baya
So they really love challenges.
bu ara öyle bir fikir var
There is such an idea these days.
ama bakalım bilmiyorum yani şey bir de
But let's see, I don't know, I mean, like, also...
çevrede biraz da şey bisiklet
There’s also the thing about the bike around.
cesaretlendirmesi var bisiklet
There is encouragement for the bicycle.
kullanma cesaretlendirmesi de var
There is also encouragement to use it.
çünkü çok düz bir yer burası
because this is a very flat place
ve dolayısıyla bisiklete
and therefore to the bicycle
binip bir yere gidebiliyorsunuz bir de metro ağı çok iyi ve
you can take a ride to go somewhere, and also the metro network is very good and
accurate yani şöyle
accurate means like this
bir galiba Tokyo
I guess it's Tokyo.
ikinci Berlin olabilir
It could be the second Berlin.
bir dakika sonra araç burada olacak
The vehicle will be here in a minute.
diyorsa bir dakika sonra orada otobüs de dahil
"If it says that, then a bus will be there in a minute."
yani ihtiyacınız
so your need
ihtiyacınız yok yani şey yani şöyle
So you don't need it, I mean, like this.
benim şöyle bir söylemim var Berlin'de her yer
I have a saying that everywhere is in Berlin.
her yere bu metro ağı ile yarım saat
Everywhere is half an hour with this metro network.
o yüzden bir dışına çıkmak
so it is necessary to step outside
istediğinizde ne yapıyorsunuz araba mı kiralıyorsunuz
What do you do when you want to, do you rent a car?
istersen tabi tabi burada şeyler var yine
If you want, of course, there are things here again.
car sharing uygulamaları yine kullanılıyor
Car sharing applications are being used again.
elektrikli araçlar da var ve
there are also electric vehicles and
onun dışında istersen şey flix bus
Besides that, if you want, there's FlixBus.
gibi o opsiyonları kullanabildiğin gibi
just like you can use those options
flix train de var
There is a Flix train.
onlarla da şey şehirler arası yolculuğu
intercity travel with them too
yapabiliyorsun hatta bir kere şeye gittik işte
You can do it, in fact, we went to that thing once.
bir Hamburg tarafına
to a Hamburg side
gitmiştik yine
we had gone again
baya flix bus'ı deneyelim bakalım nasıl
Let's try FlixBus, let's see how it is.
gideceğiz falan demiştik gittik ve
we said we would go and we went and
baya iyiydi trenle Köln'e gittik
It was really nice, we went to Cologne by train.
hani 6 saat
Where is the 6 hours?
kadar idi evet
how much was it yes
yanlış hatırlamıyorsam o da aynı
If I remember correctly, they are the same.
biz şey yaptık bir de bunu Türkiye'deyken
We did this when we were in Turkey as well.
de yapıyorduk
we were doing it too
sevdiğimiz ben müziği seviyorum
I love the music that we love.
eşim de işte
My spouse is also at work.
dedim böyle bir konsept yapalım
I said let’s create such a concept.
konser olan sevdiğimiz
the concert we love
grupların ya da sanatçıların
of groups or artists
çıkacağı yerleri eğer o
If it is the places it will emerge from.
yeri görmediysek ve görmek istiyorsak gidelim
If we haven't seen the place and want to see it, let's go.
mesela ben Berlin'e Berlin'e gelmeden
For example, before I came to Berlin...
önce gelmiştim zaten
I had already come earlier.
öyle olmuştu bende
It happened to me too.
ve işte Danimarka'ya gittik öyle
And there you have it, we went to Denmark like that.
baya bir yerlere gittik sadece konser için
We went to a lot of places just for the concert.
gittik konseri dinledik
We went and listened to the concert.
sonra geri geldik falan böyle bir şey
then we came back and stuff like that
yapmıştık dışarıya nasıl adapte
We had done it, how to adapt to the outside.
yeni yerler görmeyi
to see new places
biraz böyle konseptleştirmiştik çok bölündük
We had conceptualized it a bit like this, we got very scattered.
pardon
excuse me
yok yok güzel şey buradan şuraya geçelim
No, no, let's move on from here to there.
ve yavaş yavaş bitirelim istiyorum
And I want to finish it slowly.
şu Amerika ile Almanya
that America and Germany
arasında bir kontrast oluşturalım şimdi anladığım kadarıyla
Let's create a contrast now as far as I understand.
trafik biraz farklı şey
Traffic is a bit of a different thing.
ulaşım daha doğrusu orada
transportation, or rather there
public transportation biraz daha önemli şey
Public transportation is a bit more important.
gelişmiş durumda Amerika'da her şey araba
In America, everything is about cars in an advanced situation.
üzerine ve arabaların
on top of and the cars
fiyatları da uygun insanlar genelde
The prices are also reasonable, generally.
gelip ilk yaptıkları şey oluyor yoksa bir yere gidemiyorsun
What they do first when they come is that you can't go anywhere otherwise.
şeyi merak ediyorum kariyer açısından
I'm curious about that in terms of my career.
birazcık konuşalım istiyorum
I want to talk a little bit.
kariyerini geliştirmek için
to develop his/her career
Avrupa tercih edilir mi mesela
Is Europe preferred, for example?
Avrupa buradaki şeyi anlatayım
Let me explain what is happening here.
buradan
from here
Avrupa nasıl görünüyor daha önce de bahsetmiştim
I mentioned earlier how Europe looks.
takip ettiğim bir komedyen var
There is a comedian I follow.
şeyden bahsediyor işte
It's talking about something.
bir Amerikalı çalışan bir Avrupalı çalışan
an American employee, a European employee
dalga geçiyor tabi bunun dalgasını
Of course, he is making fun of it.
işte diyor Fransız bir isim söylüyor
"Here it is, a French name is being mentioned."
mesela ne bileyim
for example, I don't know
Michel
Michel
4 aylık diyor şey nasıl Michel mesela 4 aylık diyor
It says 4 months old, like how Michel says 4 months old.
iznin nasıl falan diyor mesela
"What does he say, like how is your permission?"
ondan sonra Alman'a şeye geliyor Amerikalıya
After that, it comes to the American for the German.
geliyor diyor ki baban ölmüş
He's coming and saying that your father has died.
diyor geçmiş olsun diyor
He/She says "get well soon."
dün gömdünüz tamam bugün başladı işine devam et
You buried it yesterday, okay, today it started, continue with your work.
falan gibi böyle biraz daha böyle
like that, a little more like this
hasıl üzerine Almanya'da biraz
A little about hasıl in Germany.
Avrupa'da daha doğrusu birazcık daha böyle
In Europe, or rather, a little more like this.
yasallarla şey yapılmış bunu sen nasıl görüyorsun
How do you see this being done with the elders?
onu merak ediyorum ve kariyerini geliştirmek
I am curious about him and developing his career.
için bu öyle bir yerde
it's such a place for this
bulunmak nasıl oluyor
How is it to be found?
tanımlamam ben hani daha böyle
I don't define myself like that, you know.
yaptığım okumalarla da bir de
with the readings I've done as well
yani toplumun içinde yaşamakla
that is, living within society
yaptığın okumanın arasında bir fark oluşuyor
There is a difference occurring in the reading you are doing.
ve o farkın arızalarını şeyle kapatıyorsun
And you are covering the faults of that difference with something.
işte experience ile kapatıyorsun
Here you are closing with experience.
daha çok gidip soruyorsun mesela
For example, you ask more often.
gerçekten bir Alman'la konuşup
really talk to a German
bir arkadaşım vardı sağolsun
I had a friend, thank you.
bir önceki firmamda Polonya asılı bir Alman
I was a German based in Poland at my previous company.
baya da böyle şey
That's quite a thing.
bir de sigara içiyor benim gibi
He smokes like me, too.
dolayısıyla biz böyle arada ona sorabiliyordum
Therefore, I could ask him in between like that.
bütün her şeyi o da bana anlatıyordu
He was telling me everything too.
ya bu benim tanımım
Well, this is my definition.
açıkçası
frankly
şöyle diyeyim burada çalışmak bir kültür
Let me put it this way: working here is a culture.
arkadaşlar yani şöyle
Friends, I mean like this.
hayatınızı kurtarmak için yaptığınız bir şey
Something you did to save your life.
değil gün sonunda
not at the end of the day
bu tabi şeyden geliyor
This obviously comes from that.
kendi tarihlerinden ve
from their own dates and
dini bir background'tan geliyor bu arada
by the way, he comes from a religious background.
mesela şu anda etrafta bütün ışıklar
for example, right now all the lights around
bütün ışıklar kapalı çünkü
all the lights are off because
10'da yatış
Bedtime at 10.
ve protestan
and protestant
olmalarından kaynaklı
due to their being
çalıştığınız zaman ya bu tabii ki herkes
When you work, this is of course for everyone.
için böyle değildir ve Berlin için belki böyle de değildir ama
it is not like that for, and maybe it is not like that for Berlin either, but
kültürel olduğunu anlatmanın sebebi o
The reason for explaining that it is cultural is that.
herkes bunu kültür olarak yaptığı için
everyone does this as a culture
yerleşmiş
established
yerleştiği için de herkes bunu devam ettirmiş
Because it has settled, everyone has continued this.
ama bunu o kadar
but not that much
nasıl diyeyim yerleşik hale getirmiş ki
How can I say it has become entrenched?
senin
your
tatile çıkma zamanlarının
time to go on vacation
o zamanlar olduğuna herkes saygılı
Everyone respects that it was the case back then.
o yüzden sana bir sene öncesinde
that's why a year ago to you
şeyler sorulabiliyor
Things can be asked.
bu sene hangi tatile gidiyorsun
Which holiday are you going on this year?
diye sorulabiliyor ve sen onlara önceden
It can be asked why, and you to them in advance.
ben şu şu şu tarihlerde gidiyorum
I am going on these dates: this, this, this.
diyorsun
you say
çıkıyor ve sen de gidiyorsun
It's coming out, and you are going too.
bu arada şey gibi değil
it's not like that, by the way.
döküman kağıt kürek işleriyle olan bir şey değil
The document is not something related to paper shoveling tasks.
normal hani herhangi bir yazılım firmasında
normal, like in any software company
nasıl oluyorsa öyle ama kültürel olarak şöyle
It is as it is, but culturally it is like this.
tabii ki çıkacaksın
Of course you will go out.
tabii ki gideceksin çünkü dengesi iyi
Of course you will go because your balance is good.
kurulmuş o anlamda hani
it has been established in that sense, you know
mesela overtime bu şey doğru
For example, overtime, this thing is correct.
söylentiyi kesin duymuşsunuzdur öyle
You must have definitely heard the rumor then.
sen niye hala burada çalışıyorsun
Why are you still working here?
bu saatlerde falan diye
around this time
Hollandalı patronun Türk
The Dutch boss's Turk.
yazılım geliştiricisine ya böyle şey mi olur
Is this how things are supposed to be for a software developer?
hadi kalk git evine falan dediği evet
"Come on, get up and go home" he said, yes.
gerçekten böyleymiş
It really is like this.
ve şey
and stuff
5'ten sonra ofiste kimsenin kalmadığı filan
No one stays in the office after 5 or anything like that.
onları duyuyor ve yasal olarak da
I hear them and legally as well.
gecenin belli bir saatine ya da akşamın belli
at a certain hour of the night or a specific time of the evening
bir saatine kadar çalışıyorsan
If you're working until an hour.
ertesi günü başlayacağın saatte o kadar öteleniyor
The time you will start the next day is being postponed so much.
tabii yani gece 2'de terk edip
of course, I mean leaving at 2 a.m.
sabah yine 8'de gelmeni istemiyor mesela
For example, she doesn't want you to come at 8 again in the morning.
eğer bunu gerçekten sağlıyorsa
if it really provides this
ama tabii yazılım firmaları çok bunlara bakmıyor
but of course, software companies don't pay much attention to these.
bu formalitelere bakmıyor ama mesela
it doesn't look at these formalities, but for example
ne bileyim boşa giderseniz
I don't know if you'll go wastefully.
mesela anlatabiliyor muyum orada bu
For example, can I explain this there?
yerleşiktir eminim ya o gibi firmalar
I'm sure they are established like those companies.
ya da şimdi tabii bilmiyorum da
or now, of course, I don't know either
orada öyledir
It is like that there.
orada tabii biraz şimdi şeyden
Of course, there is a bit of something there now.
bahsediyoruz değil mi böyle fabrika
We're talking about a factory like this, right?
şey üretim yapan her şeyin
everything that produces things
predictable olduğu bir environment
a predictable environment
yazılım biraz mesela biz şey
The software is a bit, for example, we are like...
söylüyoruz ya sürekli dışarıdan bilmeyenlere
We keep saying it to those who don't know from the outside.
her şey işte proje bazlı
Everything is project-based, you see.
istediğim zaman yaparım ederim muhabbeti var ya
There's that talk about being able to do it whenever I want.
o halen geçerli mi
Is it still valid?
Avrupa'da yani akşam ben çalışacağım
In Europe, that is, I will work in the evening.
projemi yapacağım deyip yani ciretik
I said I would do my project, in other words, I got lazy.
bakıyor hakikaten yoksa 9-5
Is it really looking or is it 9-5?
ofiste ol mu diyor sana şöyle
"Is he asking you like this: 'Are you in the office?'"
şöyle çözdüler o sorunu ya sorun gibi
They solved that issue like a problem.
değil de şöyle birçok
rather many
benim ilk gittiğim işte buraya bir firma
The first job I went to was a company here.
geldiğim ilk firmada 50
At the first company I joined, 50.
kadar ulus vardı aynı anda
there were as many nations at the same time
ve bunların hepsinin bir ortak
and all of these have a common
bir ortak zamanı çıkması lazım
A partner needs to come out at the right time.
kimileri remote çalışıyor kimileri
some people work remotely, some do
ofise geliyor kimileri yurt dışından
Some people are coming to the office from abroad.
remote çalışıyor kimileri almaya da remote çalışıyor
Some are working remotely, and some are also working remotely to get hired.
şöyle dediler core hours
they said core hours.
yapalım saat 10 ile 4 arası
Let's do it between 10 and 4.
bir şekilde online olun geri kalan
Be online in some way, the rest.
zamanlar size kalsın
may the times remain with you
ne yapmak istiyorsanız isterseniz overtime yapın
Do whatever you want, if you want you can work overtime.
tamamen şey
completely thing
o bütün toplantılar da 10 ile 4
All those meetings are from 10 to 4.
arasında çekildi ondan sonra
It was shot in between after that.
bayağı bir çözüldü o şey
It got quite resolved.
biraz karmaşıktı çünkü
it was a bit complicated because
o zamanlarda hele pandemi döneminde
especially during those times, especially during the pandemic period
neyse ki öyle bir pratik yapılmıştı ki
Fortunately, such a practice had been implemented.
kolay adapte de olumluldu
It was positively easy to adapt.
ama pandemi bayağı şey yaptı tabi
but the pandemic really did a lot of things, of course
birçok anlamda birçok
many in many ways
mindshift yaptı burada yani tabi tabi
They made a mindset shift here, of course, of course.
yani remote yoktu burada mesela o kadar
So there was no remote here for example, that's it.
o kadar remote yoktu burada
There weren't that many remotes here.
birden switch edildi yani öyle bir
It was suddenly switched, like that.
kaldı mı peki pandeminin
Is there still anything left from the pandemic?
gitmesiyle beraber yoksa şu an hibrit gibi
It either turns into a hybrid right now or it leaves.
modeller var mı utangaç remoteçular var
Are there any shy remote workers among the models?
hibrit dediğimiz
what we call hybrid
şey işte tamamen ofise
It's just completely about the office.
çağırıp bir gün eve gönderenler
those who call and send home one day
var genelde
there is usually
tamamen evden çalışabilirsin diyenlerin
those who say you can work completely from home
tamamı şöyle diyeyim
let me put it this way
tam anlatabilir miyim bunu bilmiyorum ama
I don't know if I can explain this fully, but
bu benim kendi kafamda da daha henüz cevabını bulamadım
I haven't found the answer to this in my own head yet either.
bir şey ama yaptığı iş
It's something, but it's the work it does.
o kadar abstrakt ki evden
It's so abstract that from the house.
de yapabilirsin onu bayağı yani
You can do it quite a lot, I mean.
insan iletişiminin çok fazla
too much human communication
olmadığı yani şöyle diyeyim çok spesifik bir iş
It's not that, rather let me put it this way, it's a very specific job.
yapıyor olman lazım diyeyim
You should be doing it.
mesela content içerik kontrolörüsündür
For example, you are the content controller.
tamam
okay
bunun için
for this
ofise çağrılabilirsin full
You can be called to the office fully.
çünkü içeriğin
because of the content
kendi bilgisayarlarından
from their own computers
bile olsa başka bir ağdan
even if it's from another network
server edilmesine izin
permission to be served
vermiyorlar mesela gdpr denilen
They don't allow, for example, what is called GDPR.
mevzu bunlardan
The subject is one of these.
bunların içinde barındırıyor
it harbors among them
zaten dolayısıyla
therefore
o kişi lokasyona
that person to the location
gitmek zorunda ama bizde öyle bir şey
"It has to go, but we don't have such a thing."
yapılmadı özellikle pandemide
It was not done, especially during the pandemic.
yazılım konusu
software topic
tamamen yerleşik olarak evden çalışırsın edersin
You work completely remotely from home.
şu anda hibritle
currently with hybrid
herkesi ofise mi çağırsak
Should we call everyone to the office?
arasında bir yerde kaldılar
They got stuck somewhere in between.
anladığım o
what I understand is that
burada da sanki ona benzer bir şey var
It seems like there is something similar to it here as well.
birazcık da çağıran
a little bit inviting
fikrini değiştiren firmalar oldu işte meta gibi
There have been companies that changed their minds, like Meta.
tükürdüğünü
spit you have swallowed
yaladım denir ama hibrit
It's said I licked, but it's hybrid.
haline devam edip full remote firmalar da var
There are also fully remote companies that continue in that state.
doğrudan şu anlardan biri
one of the moments directly
hibri bnb falan halen öyle
It's still something like hybrid BNB.
öyle abi benim
That's how it is, bro.
soracaklarım bu kadar çok teşekkür
That's all I want to ask, thank you very much.
ediyorum uzun bir güzel
I am doing a long one beautifully.
10 dakika gibi oldu ya
It's been about 10 minutes, hasn't it?
uzun gelmedi bana çok zevk aldım
It didn't feel long to me, I enjoyed it very much.
çok teşekkür ederim yani
Thank you very much, I mean.
çok teşekkür ederim çok güzel oldu
Thank you very much, it turned out very beautiful.
bence bunun devamını daha çok şey yapmak istiyorum
I think I want to do more things with the continuation of this.
ben seninle programlarında da söyledim
I told you in your programs as well.
daha böyle teknik detay birazcık
a little more of such technical details
girdik senin uygulamanın nasıl
We entered how your application is.
yapıldığı mesela o tarafta elenemi nasıl
How did it get filtered over there, for example?
kullanıyorsun filan gibi
like you are using or something
sanırım serverless bir şeylerle uğraşıyorsun
I think you are working with something serverless.
çok da para verdim
I spent a lot of money.
çok da para vermişsin
You've spent quite a lot of money.
o tarz şeyleri biraz
things like that a little bit
ve senin şeyi çok takip ettiğini biliyorum
And I know that you follow your thing very closely.
özellikle frontend de trendleri çok takip ettiğini biliyorum
I know that you particularly follow trends in the frontend a lot.
ben mesela kişisel olarak biraz geride kaldım
For example, I have personally lagged a bit behind.
o konuda onlarla ilgili bir
about that, a thing related to them
fikirlerimiz var
We have ideas.
seve seve çok güzel olur
It would be very nice with pleasure.
Selma senin eklemek istediğin bir şey var mı
Selma, do you have anything to add?
yok ben de teknik kısımları ben de merak ediyorum açıkçası
No, I am also curious about the technical aspects, to be honest.
Almanya'daki firmaların
Companies in Germany
teknoloji seçimlerine bakışı
perspective on technology choices
senin çalıştığın yer aldığın firmalarda bunlar nasıl ilerledi
How did these progress in the places you worked and the companies you joined?
yöneticilik kısmı da ilginç
The management part is also interesting.
sen LinkedIn'den
you from LinkedIn
bakıyorum bir yandan son
I'm looking, on one hand, the end.
birkaç senedir de engineering manager olarak çalışıyorsun
You have been working as an engineering manager for a few years now.
o farkı da merak ediyorum
I am curious about that difference too.
Avrupa içerisinde
Within Europe
IC seviyesinde bir mühendisten
From an engineer at the IC level.
müdür seviyesine geçmekle
by advancing to a managerial level
doğan farklılıklar konuşacak
The differences will speak.
daha çok konu var gibi görünüyor gerçekten
It really seems like there are more topics.
bunu bir seriye dönüştürebiliriz
We can turn this into a series.
yani
that is
work in Deutschland speed
work in Germany speed
aynen şey biraz zor
Exactly, that's a bit difficult.
izleyicilerimizde bunu daha önce yapmak istiyordum
I wanted to do this with our audience before.
ben ama o Almanya
I but he/she is Germany.
Hawaii şimdi bir arkadaşımız var
We now have a friend in Hawaii.
California'da 3 timezone
There are 3 timezones in California.
bir de Türkiye'yi düşünmek zorundayız filan derken
"We also have to think about Turkey and so on."
onu biraz ayarlamak zor ama
It's a bit hard to adjust it.
bence bir seri gelebilir bu konuda
I think a series could come on this subject.
bence başardık ya ilki meseleydi
I think we succeeded; it was the first issue.
bence oldu ellerimize sağlık
I think it worked, well done!
kesinlikle ellerimize sağlık
Definitely, hats off to our hands.
senin hazına sağlık çok konuştuk seni
Your treasure is your health; we talked a lot about you.
zevkli ben de teşekkür ederim
It's enjoyable, thank you too.
bir sonraki bölümde
in the next section
görüşmek üzere diyelim o zaman
Let's say see you later then.
görüşürüz
See you.
Continue listening and achieve fluency faster with podcasts and the latest language learning research.