ÇOCUKLUĞUMUZUN OYUN VE OYUNCAKLARI

Otuz Sene Arayla, Berna Duran, Ayşegül Şora

30 SENE ARAYLA

ÇOCUKLUĞUMUZUN OYUN VE OYUNCAKLARI

30 SENE ARAYLA

Ben Ayşegül ve ben Berna birlikte aramızdaki 30 senenin farkıyla yaşam hakkındaki görüşlerimizi paylaşıyoruz.

I am Ayşegül and I am Berna; we are sharing our views on life with a difference of 30 years between us.

Umarız sizi de aramıza katarız. Keyifli dinlemeler.

We hope to welcome you among us as well. Enjoy the listening.

Görüşlerinizi sosyal medya hesabımızda paylaşabilirsiniz.

You can share your opinions on our social media account.

Herkese merhaba.

Hello everyone.

Bugün 23. bölümümüzün konusu çocukluğumuzun oyun ve oyuncakları.

Today's topic in our 23rd episode is the toys and games of our childhood.

Senden başlıyoruz Ayşegül her zamanki gibi.

We're starting with you, Ayşegül, as always.

Peki. Bu sohbetimizde Berna da ben de aramızdaki 30 yıl farkla kendi çocukluğumuzda oynanan oyunlardan ve oyuncaklardan böyle bir zaman tüneline girerek bahsedeceğiz.

Okay. In this conversation, Berna and I will also talk about the games and toys we played with in our childhoods, entering a sort of time tunnel with the 30 years difference between us.

Bu arada dinleyenleri de bu zaman tüneline davet ediyoruz.

In the meantime, we invite the listeners to this time tunnel.

Aslında oyuncak ve oyun genellikle çocukları oyalamak ve eğlendirmek için ve de bazen yaratıcılıklarını geliştirmek için kullanılan her türlü araç, nesne, gereç diye tarif edebiliriz.

Actually, we can describe toys and games as any tools, objects, or materials used to occupy and entertain children, and sometimes to develop their creativity.

Tabii bizim zamanımızda yani benim zamanımda 60-65 yıl önceki oyunlarımızda,

Of course, in our time, that is, in my time, during our games 60-65 years ago,

oyunların, oyuncakların yani özellikle de oyunların senin zamanına göre Berna mesela modası geçmiş olabilir.

Games, toys, especially games, may be out of fashion for you, Berna, according to your time.

Hatta bu zamanda da yani modası geçmiş olabilir ya da güncelliğini yitirmiştir.

In fact, even at this time, it may be out of fashion or have lost its relevance.

Ama bazıları da hala devam ediyor.

But some are still going on.

Yani bunları konuşacağız zaten.

So we will talk about these anyway.

Değil mi?

Isn't it?

Evet.

Yes.

Sen nasıl düşünüyorsun bu konuda?

What do you think about this issue?

Bence de yani sanki bazı oyunlar hiç ölmemiş.

I think so too, it feels like some games have never died.

Ölmüyor.

It's not dying.

Sürekli devam ediyor.

It continues constantly.

Özellikle sokakta oynadıklarımız.

Especially those we played on the street.

Evet.

Yes.

Bir de insanın doğası gereği herhalde bazı şeyler hiç değişmiyor.

Some things probably never change due to the nature of being human.

İlgi duyduğumuz oyuncaklar da bence değişmiyor.

I don't think the toys we are interested in change either.

Evet.

Yes.

Tabii teknoloji ilerledi vesaire.

Of course, technology has advanced and so on.

Bunları ilerleyen dakikalarda konuşuruz ama doğru söylüyorsun yani bazı şeyler eskisiyle aynı bir şekilde kalıyor.

We will talk about these in the coming minutes, but you are right; some things remain the same as before.

Evet.

Yes.

Yani biraz şekil değiştiriyor falan gibi.

So it’s like it’s changing shape a bit or something.

Ama mesela birden şimdi aklıma geldi.

But for example, it just came to my mind all of a sudden.

Fulahup diye bir şey vardı böyle bir çember.

There was something called Fulahup, like a circle.

Plastik çember.

Plastic hoop.

Belini sağlıyorsun.

You are taking care of your waist.

Evet.

Yes.

Belinde, boynunda, kolunda böyle her boya göre, çocuğa göre, büyüye göre.

On your waist, around your neck, on your arm, according to each color, according to the child, according to the adult.

Bizim zamanımızda mesela yani bu 1950'lerde çok güncel oldu.

In our time, for example, it became very current in the 1950s.

Sonra sizin zamanınızda tekrar çıktı.

Then it came out again in your time.

Ama sırf çocuklara böyle oyuncak gibi değil mi?

But isn't it just a toy for kids?

Ben öyle hatırlıyorum.

That's how I remember it.

80'lerde.

In the 80s.

Sizin zamanınızda da tabii çok vardı.

There were certainly many in your time as well.

Evet.

Yes.

Yani bayağı vardı.

So there were quite a few.

Evet.

Yes.

Ama şimdi de var.

But it's there now too.

Ama biz nasıldık biliyor musun?

But do you know how we were?

Böyle müthiş bir moda gibi bir şeydi.

It was something like an amazing trend.

Bütün aileler ve ailece her boyu babamın, annemin, ablamın ve benim vardı.

All families and our whole family had every size of my father, my mother, my sister, and me.

Ve o salonda asılırdı.

And it was hung in that hall.

Babam bir kancayla asmıştı.

My father had hung it with a hook.

Yukarı astı çünkü her dakika yapıyorduk biz ablamla.

She hung it up because we were doing it every minute with my sister.

Hatta o sırada twist de çıkmıştı.

Actually, the twist had come out at that time.

Twist dansı.

Twist dance.

Biraz benziyor.

It looks a bit similar.

Yani onu çevirirken belki birbirinden etkilendi.

So maybe they influenced each other while translating it.

Bilmiyorum.

I don't know.

Yani hula hoop hareketinden esinlenerek de olabilir.

It could also be inspired by the hula hoop movement.

Twist'in çıkması.

The release of Twist.

Ama böyle bir şey görmedim.

But I haven't seen anything like this.

Yani baktım internette filan.

So I looked on the internet and all.

Aslında çok çok eskiymiş.

Actually, it is very, very old.

Antik çağlardan günümüze kadar gelmiş hula hoop.

The hula hoop has come down from ancient times to the present day.

Ama asıl bir moda gibi yaratılması Avusturyalı bir iş adamı çıkarmış bunu ortaya.

But the idea of creating it like a real fashion came from an Austrian businessman.

1950'lerde.

In the 1950s.

Ondan sonra böyle müthiş bir modaydı bizde yani.

After that, there was such an amazing trend with us.

Ama şöyle.

But like this.

Böyle bir şey oluyordu.

Such a thing was happening.

Hani ailece birlikte yapıyorduk.

We used to do it together as a family.

O hoştu.

That was nice.

Mesela gözümün önünde hala.

For example, still in front of my eyes.

Evet.

Yes.

Birlikte yapıyorduk.

We were doing it together.

Mesela benimki sarıydı.

For example, mine was yellow.

Hiç unutmuyorum.

I never forget.

Sonra da Türkiye'de birdenbire yasaklandı.

Then it was suddenly banned in Turkey.

Gene bizim zamanımızda.

Again in our time.

Aa niye?

Oh, why?

Evet.

Yes.

Ben onu bilmiyordum.

I didn't know him/her.

Neden yasaklandı?

Why was it banned?

Belki kimse bilmiyordu.

Maybe nobody knew.

Sonradan işte internette gördüm.

Later, I saw it on the internet.

Okudum bu konuyu.

I read this topic.

Orta Doğu'da büyük bir gelir sağlayınca bu hula hoop.

This hula hoop generates a lot of revenue in the Middle East.

İsrail'in hiç işine gelmemiş bütün Orta Doğu ülkelerinde yayılmış o ve büyük bir gelir sağlamış ve Menderes'e baskı yapmış İsrail bunu kaldırın diye o da tabi her şeye eyvallah dediği için ve sonradan o kalktı yok oldu ta ki işte 80'lerde evet evet çok enteresan 80'lerde filan çıktı yani.

Israel has never benefited from it, and it spread throughout all the Middle Eastern countries, providing significant income and putting pressure on Menderes to remove it, and since he naturally agreed to everything, it was eventually lifted and disappeared until, yes, yes, very interestingly, it reemerged around the 80s.

Evet.

Yes.

, evet, evet, evet, evet, evet.

Yes, yes, yes, yes, yes.

İstanbul'da ve Avrupa'da.

In Istanbul and Europe.

옛 nesnelerin top, yo, yo işte uçurtma gibi şeyler olduğu sanılıyor.

It is thought that old objects were things like balls, yo-yos, and kites.

Arkeolojik kazılarda Sümerlere ait M.Ö. 2600 yıllarından kalma küçük insan ve hayvan şeklinde nesneler bulunmuş.

Archaeological excavations have uncovered small objects shaped like humans and animals dating back to 2600 B.C. belonging to the Sumerians.

Özellikle çocuk mezarlarında bunlar.

These are especially found in children's graves.

bulunmuş. Hindistan'da da

found. In India as well

M.Ö. 2500

2500 B.C.

yıllarına ait tekerlekli hayvan

wheel animal from the years

figürleri bulunmuş.

The figures have been found.

Çok miktarda. Oyuncak

A large amount. Toy.

kavramından bahseden en eski

the oldest referring to the concept

kayıt ise

if it's a record

böyle tahtadan ve

such wood and

terrakotadan yapılmış

made of terracotta

yoyoları anlatan

describing the yo-yos

M.Ö.

B.C.

500 yıllarına ait

dating back to the 500s

bir antik Yunan belgesinde

in an ancient Greek document

bulunmuş. Yani

found. So

oradan öğrenilmiş.

learned from there.

Bununla birlikte

However

yoyo aslında

yoyo actually

mesela çok daha önce Çin'de

for example, much earlier in China

kullanılmış oyuncak olarak.

as a used toy.

Yine Çin'de

Again in China

mesela M.Ö. 1000 yıllarında

for example, around 1000 BC

uçurtma kullanıldığı

kite used

ortaya çıkmış arkeolojik

archaeological unearthed

çalışmalarda.

in the studies.

Ben mesela uçurtma hala

For example, I still have a kite.

aklımda vardır. Benim zamanımda da

I have it in my mind. In my time too

her zaman var mesela uçurtma.

For example, there is always a kite.

Daha o zamandan gelmiş.

It has come from that time already.

Şimdi de var. Ama

It exists now too. But

hiç hayatımda uçurtma uçurtmadı.

I have never flown a kite in my life.

Ve hep özenirdim.

And I always envied.

Evet. Yani babama da

Yes. So to my father too.

birkaç kere söylemiştim.

I had said it a few times.

Yani yapalım falan.

So let's do it or something.

Herhalde o da belki bilmiyor.

He probably doesn't know either.

Hiç uçurtmadım. Hani

I've never flown a kite. You know.

birini görsem şimdi yolda

If I saw someone on the road now.

şu uçurtmayı biraz verir misin

Could you pass me that kite a little?

diyeceğim. O kadar yani.

That's all I have to say.

Merak ediyorum. Nasıl bir his veriyor insana.

I'm curious. What kind of feeling does it give a person?

Mesela

For example

Topaç ve Misket de

Spinning top and marbles too.

çok eskiymiş. M.Ö.

It is very old. B.C.

2000'lerde Mısır'da

In the 2000s in Egypt.

çıkmış asıl.

It's actually come out.

Ve yine aynı dönemde

And again in the same period.

Firavun mezarlarında

In the tombs of the pharaohs.

oyuncak bebekler bulunmuş.

Toy dolls have been found.

Mısır'da.

In Egypt.

Eski Yunan, Roma ve

Ancient Greece, Rome, and

Çin'de kilden yapılmış

Made of clay in China.

fırınlanmış oyuncak bebekler.

baked toy dolls.

Hatta kolları da hareket

Even the arms are moving.

neymiş bunların? Kol ve bacakları

What are these? Their arms and legs.

Yunan'da ve Çin'de bulunan.

Located in Greece and China.

İlk kez de

For the first time as well.

Almanya'da 1700'lerde

In Germany in the 1700s

tahta bebekler imal edilmiş.

Wooden dolls have been made.

İlk kez yani bebeğin

For the first time, that is the baby's.

imalatı.

manufacturing.

Enteresan bilgiler var

There are interesting facts.

Aysel'in. Evet evet yani

Aysel's. Yes, yes, I mean.

internette gerçekten

really on the internet

enteresan şeyler var. Ben

There are interesting things. I

bu kadar şey bulacağımı tahmin

I didn't expect to find this much.

etmiyordum. Sonra

I wasn't doing it. Then

işte daha çok işte bizim zamanımızda

Here is more work, in our time.

oynanan

played

oyunlar çoğu bunların tabii

Most of these are games, of course.

vardı. Bizde

there was. We have it too.

şöyleydi sokakta oynanan oyunlar

The games played in the street were like this.

farklıydı. Evde

It was different. At home.

oynanan oyunlar farklı ve

the games played are different and

de okulda oynanan oyunlar

the games played at school

farklıydı.

It was different.

Mesela okulda oynanan

For example, played at school

herhalde sizin zamanınızda da

probably in your time as well

vardır. Yakartop

There is. Dodgeball.

işte kovalamaca

here is the chase

biz önde turva

We are in front of the hurdle.

derdik. Halbuki

we used to say. However

yani Fransızca ama

I mean French, but...

önde turva

front cover

yıllarca öyle

for years like that

sonra öğrendim

then I learned

büyüdüğüm zaman

when I grow up

onun Fransızca bir kelime olduğunu

that it is a French word

çok komik. İşte birdir bir

Very funny. Here is one for you.

bu okulda böyle oynanan

played like this in this school

işte ya az satarım bu az satarım

Well, I either sell little or I sell little.

mendilim köşe köşe bizden

My handkerchief is from us, corner to corner.

size kim düşe filan. Sonra

Who are you falling for? Later.

topla oynanan istop

the ball game called istop

derdik. O da stop aslında.

We would say. That was actually the stop.

İşte tıp oyunu

Here is the medical game.

vardı. Sonra önümüze

there was. Then in front of us

gelene bir tekme diye bir oyun vardı.

There was a game called "a kick to the incoming."

Bizde de vardı o.

We had that too.

Ay sevmiyordum ya. Ben

I didn't love the moon, you know. I did.

bu oyunların hiçbirini sevmiyordum.

I didn't like any of these games.

İp patlama da dahil olmak üzere. Çok

Including the rope breaking. Very.

enteresan. Ama ben çok

Interesting. But I am very

severdim. Ya çocukken çok

I used to love it. Oh, when I was a child so much.

çekingendim. İlkokulda

I was shy. In elementary school.

çok acayip çekingendim.

I was very strangely shy.

Orta ikiye kadar. Ya

Middle until two. Or.

ondan ya da bilmiyorum. Mesela

I don't know about it. For example.

ip atlarken bir gün yüzüme ip geldi

One day while skipping rope, a rope came to my face.

girerken tam. Yani böyle yeni

Entering completely. I mean, something like new.

atlayacağım. Bütün yanağım kızardı

I'll jump. My whole cheek turned red.

hani böyle şey. Ondan sonra bıraktım ben

You know, like this. After that, I quit.

onu. Amerikalılardan çok

him. More than the Americans

oyuncak öğrenirdik ve alırdık.

We would learn about toys and take them.

O bit pazarı dediğimiz

That flea market we call.

ikinci el Amerikan

second-hand American

pazarları vardı. Orada

They had markets. There.

işte ülkeyi terk yani

"That's about leaving the country, then."

gidenler dönüş

those who go return

yapanların çocuklarının

the children of those who do

oyuncakları satılırdı.

The toys were sold.

Ve çok ucuz fiyatı alıyorduk tabii.

And of course, we were getting it at a very cheap price.

Mesela bebek arabası filan bizim

For example, the baby stroller is ours.

dönemimizde yoktu böyle şeyler.

Such things didn't exist in our time.

Ama biz işte Amerikalıların

But we are the Americans'

sayesinde diyeyim komik bir şey

Let me say, it's a funny thing thanks to you.

ama bayağı bir zengin

but he/ she is quite wealthy

oyuncak şeyimiz oldu.

We got ourselves a toy thing.

Bit pazarları.

Flea markets.

Bitex deniyordu o bit pazarlarını da.

They used to call it Bitex too, those bit markets.

Geçen o çocuk

Last time that kid

büyütme şeyinde de bahsetmiştim bunlardan.

I had mentioned these in the context of the enlargement thing as well.

Amerikalıların şeyi

The thing of Americans

bizim oyuncak kültürümüzde çok

There is a lot in our toy culture.

büyük payı var.

It has a large share.

Evet.

Yes.

Neden söylemiyorsunuz?

Why aren't you saying anything?

O oyunlar beni hep korkuturdu.

Those games always scared me.

O tekme, mekme işte o mendilim köşe köşe

That kick, whatever, that handkerchief of mine is corner to corner.

bizden size kim düşer küt diye

Who falls to you from us, bang!

vururlar filan. Hep kaçardım ben

They beat, etc. I always ran away.

o oyunlardan. Ama

those games. But

bazen beden dersinde

sometimes in physical education class

hoca böyle zorla oynatıyordu

The coach was forcing them to play like this.

oyunları. Onları güzel hatırlamıyorum

the games. I don't remember them well.

nedense. Böyle haşin geliyordu bana.

For some reason, it seemed so harsh to me.

Hele o bir diri bir

Especially that one is a live one.

onu erkekler oynuyordu zaten ama görüntüsünü

It was already being played by men, but its appearance...

bile sevmiyordum. Tuhaf yani.

I didn't even love it. It's strange, you know.

Bilmiyorum sen nasıl geçirdin

I don't know how you spent it.

o dönemi? Yani

that period? I mean

okuldaki oyuna.

to the play at school.

Bütün oyunları biz de oynuyorduk. Bir tek o mendilim

We were playing all the games too. Only that handkerchief.

köşe köşe mi dedin?

Did you say corner to corner?

Evet mendilim köşe köşe

Yes, my handkerchief is in every corner.

bizden size kim düşer?

Who falls to you from us?

Böyle koşa koşa gidiyorsun

You're running like that.

ellerini tutunarak güm diye

by holding hands, bang

vuruyor birisi. O elleri koparıyor

Someone is hitting. They are tearing off those hands.

filan. Bir tuhaf bir oyun. Yani varsa da

like that. A strange game. I mean, if there is.

ben hatırlamıyorum ya da hiç oynamadım. Ama

I don't remember or I never played it. But

diğer oyunların hepsini ben de oynadım.

I have played all the other games too.

Yani ip atlamayı çok seviyordum.

So I loved jumping rope very much.

Evet. Lastik vardı

Yes. There was a tire.

bizim zamanımızda. Deli gibi lastik vardı.

In our time, there were tires like crazy.

Evet lastik de vardı onu da beceremiyordum.

Yes, there was also the tire, I couldn't manage that either.

Bak ipi de beceremiyordum.

Look, I couldn't even handle the rope.

Bir tekil atlıyordum. Tek.

I was riding a single horse. Alone.

Tek başıma. Ama böyle hani

All by myself. But like this, you know.

grup halinde o ipin içine giremiyordum.

I couldn't fit into that string as a group.

O yüzüme çarptı diye.

Because it hit me in the face.

Seksek mesela

Hopscotch, for example.

yani hiç olmadı seksek oynardık.

So we never played hopscotch.

Çok çok sevardık.

We loved each other very much.

Evet çok oynardım. Ben de en sevdiğim

Yes, I used to play a lot. It was also my favorite.

oyun. Mesela

game. For example

şey vardı. Gazoz

There was a thing. Soda.

kapağı bizim zamanımızda. Sizde yoktur.

The lid is from our time. You don't have it.

O gazoz kapakları.

Those soda bottle caps.

Var mıydı?

Was there?

Çok enteresan. Mesela Lale

Very interesting. For example, Lale.

filan yani aşağı yukarı Nazlı'sı

You know, more or less Nazlı's.

senin yaşında. Kızlarım.

She is your age. My daughters.

Ama onlar

But they

hiç oynamadılar. İstanbul'da bilmiyorum.

They never played. I don't know in Istanbul.

Hiç bizim mahallede öyle bir şey yoktu.

There was never such a thing in our neighborhood.

Bizde vardı.

We had it.

Bakırköy'de.

In Bakırköy.

Bak demek

Look, that means.

evet.

yes.

Ben böyle artık eve çuval çuval

I am now going home with sacks and sacks.

böyle şeyleri getiriyordum. Annem çok

I was bringing things like this. My mother is very

kızıyordu o gazoz kapaklarına filan.

She was getting angry at those soda bottle caps and so on.

Böyle pis pis. Gazoz kapakları

So dirty. Soda bottle caps.

yoldan topluyoruz. Ama ne eğlenirdik.

We're picking up from the road. But how much fun we would have had.

Ama misket mesela

But for example, marbles.

biraz erkekler oynardı.

Some men used to play.

Onu pek sevmezdim.

I didn't like her/him very much.

Misket oynamayınca.

When not playing marbles.

Hala da var mesela misket.

For example, there are still marbles.

Misket de acayip modaydı bizim zamanımızda.

Marbles were also incredibly trendy in our time.

Bizde de çok

We have a lot too.

modaydı. Ben galiba beceremiyordum

It was a trend. I guess I wasn't able to do it.

onu.

him/her.

Beceremediğim için

Because I couldn't do it.

çok oynamadım yani onu.

I didn't play it much, I mean.

Bir de yılan diye bir oyun vardı.

There was also a game called Snake.

Ha evet. Gazoz kapaklarına

Oh yes. To soda caps.

yılan oynardık biz. Evet.

We used to play snake. Yes.

Biz başka türlü böyle

We are like this in another way.

gazoz kapaklarını böyle bir yere

bottle caps like this.

dizerdik. Bir de mermer taş

we would say. And also marble stone.

bulurduk. Kaygan bir yerde oynuyoruz.

We would find it. We are playing in a slippery place.

Bir yer buluyorduk işte öyle düz.

We were just looking for a flat place.

Böyle o mermer taş kayıyor.

That marble stone is slipping like this.

Yani asfaltta oynuyorduk

So we were playing on the asphalt.

daha çok. Yani şeyde sokakta.

more. I mean, on the street.

Sokaktan az arada

Occasionally from the street.

geçiyor. Biz

it's passing. We

sokaklığı işgal etmişiz böyle.

We have occupied the street like this.

Bir de mesela sokakta oynanan

For example, something played on the street.

oyunlarda bizim zamanımızda

in games in our time

kukalı saklambaç diye bir şey vardı.

There was something called a "cuckoo hide-and-seek."

Gece oynanırdı o. Bir kuka.

It was played at night. A kuka.

Kuka dediği de

What they said is also Kuka.

Amerikalıların gene Coca-Cola

Americans are at it again with Coca-Cola.

kutusu. O zaman yok. Coca-Cola

box. Not then. Coca-Cola

falan yok Türkiye'de. Ama onu da

There is nothing like that in Turkey. But it too...

onların kırmızı teneke kutuları var.

They have red tin cans.

Onların çöplüklerinden

From their landfills

bunu buluyoruz. O kukaları alıyoruz.

We are finding this. We are taking those dolls.

Orayı ortaya konuyor.

It is being revealed there.

İşte ebe olan orada. O kukayı

Here is the midwife over there. That doll.

o ebe olan başkalarını

the others who are midwives

ararken birisi çıkıyor

Someone appears while searching.

fırlatıyor tekrar. Tekrar

It's throwing again. Again.

ebe arıyor falan. Böyle bir şeydi.

The midwife is calling or something. It was something like that.

Saklambaçı da çok severdim.

I used to love playing hide and seek too.

Evet.

Yes.

Vazgeçilmez bir oyundur

It is an indispensable game.

saklambaç. Evet. Mesela şey vardı.

hide and seek. Yes. For example, there was something.

Köşe kapmaca.

Corner tag.

Evet o da vardı.

Yes, that was there too.

Böyle okulda oynardık onu

We would play it at such a school.

daha çok. Ağaçların

more. The trees

arasında. O ağaçları

between. Those trees

kapma olurdu. Bayağı ağaçlıktı

It would have been a grab. It was pretty wooded.

bizim arka bahçemiz okulun.

Our backyard is the school's.

Onu böyle güzel hatırlıyorum.

I remember him/her so beautifully like this.

Köşe kapmacayı.

Corner grabbing.

Ben böyle yavaş oynanan, kendim

I play so slowly, myself.

çok hareketliyim aslında.

I'm actually very energetic.

Çocukluğumda da hareketliydim

I was active in my childhood too.

aslında. Ama işte diyorum ya çekingendim.

Actually. But I was saying, I was shy.

Ama böyle daha

But this way better.

pasif oynanan oyunlar, sakin oynanan

passively played games, played calmly

oyunlar hoşuma gidiyordu. Mesela

I used to enjoy games. For example,

şey vardı hiç unutmuyorum onu.

There was something, I never forget it.

Güzellik mi, çirkinlik mi?

Beauty or ugliness?

Öyle bir şey ben de hatırladım

I remembered something like that too.

şimdi. Evet bizde de. Evet evet.

Now. Yes, we have it too. Yes, yes.

Böyle acayip şeyler yapıyorduk yüzümüzü

We were doing such strange things to our faces.

çirkin olmak için. Evet.

To be ugly. Yes.

İşte güzel olmak için böyle. Ve tabii

Here it is to be beautiful. And of course.

gülüyorduk. Yani böyle eğlenceli bir oyundu.

We were laughing. I mean, it was such a fun game.

Onu çok

I love him/her very much.

severek oynardım hatırlıyorum.

I remember I used to play it with joy.

Başka? Senin aklına

Anything else? What comes to your mind?

hangi oyunlar geliyor?

Which games are coming?

Sokakta biz

We are on the street.

çok değişik oyunlar da oynuyorduk.

We were also playing very different games.

Mesela o zamanlar

For example, at that time.

şey vardı televizyonda. Konvoy filmleri

There was something on television. Convoy movies.

falan vardı. Evet.

There was something like that. Yes.

Genelde yerli adama karşı

Generally against the local man.

oluyordu beyaz adam.

It was happening, the white man.

İşte biz de öte

Here we are over there.

Kızılderilici. Kızılderili.

Indian-style. Indian.

Kızılderilicilik diye bir oyunu

A game called "Indianism"

oynuyorduk mesela. Evet evet

We were playing, for example. Yes, yes.

vardı. Bizim zamanımızda da vardı

There was. It was also there in our time.

ama çok fazla oynamıyorduk

but we weren't playing very much

onu. Az bilmiyorum biz az

I don't know much about it. We know a little.

oynamıyorduk. Ama vardı. Fakat Ayşe

We weren't playing. But it existed. However, Ayşe.

yani bak yaratıcılığa bak.

So, look at creativity.

Yapışkan otlar var ya. Tüyle.

There are sticky weeds, you know. With hairs.

Sokak kenarlarında.

On the street corners.

Onları alıp kağıttan

Taking them from paper.

rulo yapıyorduk incecik.

We were making thin rolls.

Mesela birbirimizi vurmak için

For example, to hit each other.

onları kullanıyorduk.

We were using them.

O halde yani

So in that case

küçücük çocuklar ve bütün mahalle oynuyoruz.

Little children and the whole neighborhood are playing.

Mesela bahçelerin yüksek

For example, the gardens are high.

duvarlarından ağaçla tırmanıyoruz.

We are climbing with trees from the walls.

Ağaçlara tırmanıyoruz. Şimdiki

We are climbing trees. Now.

aklımla düşünüyorum. Düşüp

I'm thinking with my mind. Falling.

böyle ayağın kaysa beynini falan patlatırsın

You would blow your brain out like that if you slipped.

yani. Acayip oyunlar oynamışız.

So, we've played some crazy games.

Ama çocukken yani

But when I was a child, that is to say.

onları yapman lazım

You need to do them.

zaten yani. Evet evet.

Well, yes. Yes, yes.

Çok bizi ben de hareketli bir çocuktum

I was also an active child.

zaten.

already.

Yani böyle mesela evde oynadığım

So, for example, what I played at home.

oyun olarak hatırladığım bir tek dama

The only game I remember is checkers.

falan var. Çok nadir.

There is something like that. Very rare.

Bebeklerin babam yurt dışından

My dad is abroad with the babies.

getiriyordu ama onları hep kırıp döküyordum.

He was bringing them, but I was always breaking and scattering them.

Hiç oynamayı sevmiyordum o bebek. Hep

I never liked playing with that doll. Always.

sokakta. Yani hep sokaktaydım ben.

I was on the street. I mean, I was always on the street.

Ben de bebek oynamayı

I also want to play with the baby.

çok sevmiyordum. Güzel değildi zaten.

I didn't love her very much. She wasn't beautiful anyway.

Bizim zamanında böyle taş bebekler vardı.

In our time, there were stone dolls like this.

Çok berbattı. Böyle

It was very terrible. Like this.

hatta taksiler arkalarına koyarlardı

They even used to put them in the back of taxis.

o bebekleri.

those babies.

Suratı taştan sert böyle.

Her face is as hard as stone.

Bir de böyle kadın gibi.

And also like a woman.

Bebek değil o. Kadın sanki.

That's not a baby. It seems like a woman.

Bizim zamanımızda ama tabii dışarıdan

In our time, but of course from the outside.

gelen böyle vardı. Hatta

It was like this when it came. In fact,

annemin bir bebeği vardı. Amerikalılardan

My mother had a baby. From the Americans.

almıştı.

had taken.

Bir Amerikalılar

An Americans

yani aile görüşüyoruz o

So we are seeing the family.

Amerikalılarla. Annem

With Americans. My mother.

çok bebek meraklısıymış çocukken de.

He was very curious about babies when he was a child.

Ona bebek hediye etti.

He gifted her a baby.

Artık ben onun

I am now hers.

peşindeyim. Hani nasıl bir

I'm behind you. You know, what kind of a

bebek falan. Sonra bir gün aldım.

Baby and stuff. Then one day I bought it.

Annemin yatağında duruyor o bebek.

The baby is standing in my mother's bed.

Bana da vermedi. O kadar kıymetli.

She didn't give me either. It's so precious.

Ki ben de

So that I also

bir gün aldım ama hakikaten kötü niyetli

I bought it one day, but it was really malicious.

diye. Acaba içi bu neden yapılmış

I wonder what this is made of inside.

diye. Bacaklarını ayırdım. Böyle yırttım

I tore it like this, spreading my legs.

bebeğimi.

my baby.

Annem ay benim bebeğim

My mother is my baby.

gitti. Bebeğim gitti diye.

It's gone. My baby is gone.

Hiç unutmuyorum.

I never forget.

Ay ben de şaşırdım. Evet sanki

Oh, I was surprised too. Yes, it seems like it.

hani böyle açacağım. Sonra kapatacağım

I will open it like this. Then I will close it.

gibi geldi. Çocuk çok

It seemed like. The child is very

küçüğüm. Ama onu hatırlıyorum. İçinden

I am small. But I remember it. From inside.

pamuklar çıktı. Renkli renkli.

The cottons are out. Colorful.

Böyle hiç

Never like this.

unutmuyorum.

I don't forget.

Ama ben mesela evde

But I, for example, at home...

oynanan oyunları da çok seviyordum.

I also loved the games being played.

Mesela

For example

bizim zamanımızda kaça kaç vardı.

What was the score in our time?

İşte Deli Doktor.

Here is the Crazy Doctor.

O Deli Doktor'u bilir misin?

Do you know that Crazy Doctor?

Böyle yuvarlak.

So round.

Mesela birkaç kişi oluyorsun.

For example, you become a few people.

Bir şey söylüyor birisi.

Someone is saying something.

Bir önceki. Herkes bir

The previous one. Everyone is one.

soru soruyor. Bir öncekinin

She's asking a question. The previous one.

sorusunu cevap veriyorsun sen.

You are answering the question.

Onu anlamıyor. Ebe olan.

She doesn't understand it. The one who is a midwife.

Yani oyunu bilmeyen. İlk bilmeyeni

So someone who doesn't know the game. The first one who doesn't know.

alıyorsun. Öyle oynuyorsun.

You are receiving it. You are playing like that.

Sonra bilince ortaya çıkıyor tabii.

Of course, it becomes apparent later when you realize it.

Neyse. Amiral Battı

Never mind. The Admiral has sunk.

filan vardı.

There was something like that.

Doğru. Onlar da vardı. Ama onlar

That's right. They were there too. But they...

kutu oyunu gibiydi. Amiral Battı.

It was like a board game. Battleship.

Yo. Şey. Kağıtla

Yo. Uh. With paper.

oynanıyor. İsim şehir hayvan

It's being played. Name, city, animal.

filan. Onları çok severdim. Onları çok oynuyorduk

I used to love them a lot. We used to play with them a lot.

bizde. İsim şehir. Kulaktan

We have it. Name a city. From the ear.

kulağa. Adam aslınca.

To the ear. When a man says.

N harfinde hayvan yoktu. Bak onu

There was no animal starting with the letter N. Look at that.

hatırlıyorum. Bir de benim böyle listem

I remember. I also have a list like this.

vardı onun. Böyle bütün

He had it. Just like this.

şeyi bazen kopya çekiyordum.

Sometimes I was cheating on it.

Yani bütün A'dan Z'ye

So everything from A to Z.

kadar bütün isim şehir hayvan

as much as all names cities animals

böyle doldurmuştum. Onu hazırlamıştım.

I had filled it like this. I had prepared it.

Evet. Bir de

Yes. One more thing.

sos vardı. O da çok meşhur.

There was sauce. It's very famous too.

Onu bilmiyorum.

I don't know him/her.

Bizim zamanımızda yoktu.

It wasn't available in our time.

Nasıl bir oyun?

What kind of a game?

Kağıt üzerine yani kare bir alanı

On paper, that is, a square area.

yine küçük küçük kareler çiziyorsun.

You are drawing small squares again.

S O S olunca

When it becomes S O S

tik atıyorsun.

You are ticking.

İşte en fazla kim

Here is the one who is the most.

sos yaparsa o kazanıyor.

If they make the sauce, they win.

Genelde evde bunu da oluyor. Biraz amiralik.

Typically, this happens at home too. It's a bit of a leadership role.

Amiral battıya benziyor.

It looks like the admiral is sinking.

O da kare kare

It is square by square.

kare kare şeyle oynanıyordu. Bilmiyorum

It was being played with square things. I don't know.

amiral battı var mıydı sizin zamanınızda?

Was there a sunken ship in your time?

Ben hatırlamıyorum.

I don't remember.

Mesela bir gemiyi

For example, a ship.

yerleştiriyorsun. Bir de şeyi

You are placing it. And also the thing.

yerleştiriyorsun. Başka bir

You are placing it. Another one.

kayık bir şey

a boat thing

diye ama kare kare bir şey.

It's a square thing, though.

Çapraz bulmaca gibi.

Like a crossword puzzle.

Karşındaki mesela diyor ki

For example, the person in front of you is saying that.

A'nın ikisi

Two of A.

geliyorsa onu batırmış

If it's coming, it must have sunk it.

oluyorsun falan filan. Öyle.

You're becoming this and that. That's it.

Ama çok çok

But very very

zevk alırdım ben ondan. Şey vardı

I used to enjoy it. There was something.

kızma birader.

Don't be mad, brother.

O vardı evet.

Yes, he/she was there.

Dama vardı.

There was a checkers game.

Bir de domino çok severdim ben.

I used to love dominoes very much.

Domino. En sevdiğim oyundu.

Domino. It was my favorite game.

Sonra işte

Then, well...

İskambil'de oynamaya başlamıştık o zaman.

We had started playing cards at that time.

Biraz daha büyüyünce. Böyle

When I grow up a little more. Like this.

12 yaşında.

He/She is 12 years old.

Sonra yasaklandı evde İskambil

Then playing cards were banned at home.

filan. Baktılar ki

"so on. They saw that"

babam özellikle

my father especially

hiç ders çalışmıyoruz. Biz habire

We never study. We are always

İskambil oynuyoruz.

We are playing cards.

Bir de alt komşularımız vardı böyle.

We had these downstairs neighbors as well.

3 tane genç kadın. Kız

Three young women. Girl.

bizden çok büyük.

It's much bigger than us.

O zaman bizde çocuğuz. Bize ilk onlar öğretti.

Then we are children too. They taught us first.

Onlar da meğer kumarbazmış.

They turned out to be gamblers as well.

Hepsi oynarmış.

They would all play.

Neyse

Anyway.

sonra benim oynadığım

then I played

oyun o zamandır. Sonra hiç hayatımda

The game is at that time. Then never in my life.

oynamadım gibi bir şey.

It's like I didn't play.

Yani İskambil. Şey çok

So, playing cards. There are a lot.

severdim. Masal kitapları.

I used to love. Fairy tale books.

Yani annem çok güzel okurdu bana.

So my mother used to read beautifully to me.

Daha okuma yazma bilmezken.

Even when I didn't know how to read and write yet.

Bütün o masallar benim

All those tales are mine.

hala gözümün önündedir mesela.

It is still in front of my eyes, for example.

O Hansel, Gretel

Oh Hansel, Gretel

işte hepsi. Kibritçi

That's all. The Matchseller.

kız filan. Böyle hepsinin

Girl or something. Like all of them.

detayından hatırlıyorum. Çünkü anneme

I remember in detail. Because to my mother

ben defalarca okuttururdum.

I would have it read multiple times.

Aynı masalı.

The same story.

Sevdiklerimi filan.

My loved ones and such.

Bir de boyama kitapları vardı.

There were also coloring books.

Sizde de vardı herhalde.

You probably had it too.

Vardı evet.

Yes, there was.

Ama ben sevmezdim öyle şeyleri.

But I didn't like such things.

Ben çok seviyordum işte. Boyama kitabı saatlerce.

I loved it very much, you see. A coloring book for hours.

Bir de hareketli çocuğun.

And also a lively child.

Dedim ya ben. Annem

I told you. My mother.

bir de kutu oyuncakları.

and a box of toys.

Beni keşfetti. Bunlarla

He discovered me. With these.

oyalandığımı. Hani

"I'm distracted. You know."

şimdi nasıl eline telefon

How do you have the phone in your hand now?

veya bir şey veriyorlar. Küçük bir

or they give something. A little

bilgisayar bir şey veriyor

The computer is giving something.

çocuğun eline. Oyalansın

Let the child hold it. Let them occupy themselves.

diye. Telefon veriyor

she says. She is giving the phone.

mesela. Değil mi? Şimdi öyle.

For example. Right? Now it's like that.

Daha çok. Evet.

More. Yes.

Ipad filan veriyor. Çocuk öyle oynuyor

They are giving an iPad or something. The child is just playing like that.

küçücük yaşta. Annem de bana

at a very young age. My mother also told me

hep şey verirdi. Puzzle.

He always gave everything. Puzzle.

En sevdiğim şey. Saatlerce

My favorite thing. For hours.

kıpırdamadan. Ve o

without moving. And that

kutu oyuncakları vardı. Her köşesinde

There were box toys. In every corner.

böyle küpler. Her köşesinde

such pots. At every corner

başka resim. Çeviri çeviri. Yani

another picture. Translation translation. I mean

onları buluyorsun. Resimler

You are finding them. Pictures.

de var örnek.

There is an example.

Yani onlar benim

So they are mine.

sanki sonraki hayatımda

as if in my next life

da böyle bir yerleştirme

such a placement

düzen filan. Ya

order and all. Yeah

beynimde o şey vardı. O oyunları

I had that thing in my mind. Those games.

sevdim. Ya da o oyunları çok

I loved it. Or I liked those games a lot.

oynadığım için hala

still because I played

çok böyle düzen şeyini filan

such orderly things and so on

severim. Yerleştirme.

I love it. Placement.

Yine koyma. Küçük

Don't put it again. Little.

bir yere bir şeyleri yerleştirmek

to place something somewhere

filan. Çok bu konuda uzmanlaştım

I've become very specialized in this area.

bayağı o yüzden. Gibi geliyor

It seems quite ordinary for that reason.

bana.

to me.

Yani şunu demek istiyorum. Hani

So what I want to say is. You know...

oyunlar da insanı yöneltiyor

Games also guide people.

bir yere.

to somewhere.

Ya da sen o oyunları seçiyorsun.

Or you choose those games.

Hani beyninin yapısına

Don't you have the structure of your brain?

göre diye düşünüyorum.

I think it's for the sake of.

Doğru olabilir. Değil mi?

It could be true. Right?

Evet. Yani daha doğrusu oynadığın

Yes. In other words, what you are playing.

oyunlardan nasıl biri

What kind of game is it?

olacağım bile çıkabilir ortaya.

I might even come out.

Diye düşünüyorum. Ne dersin?

I'm thinking so. What do you say?

Olabilir. Tabii. Şimdi oyun terapisi falan var ya

It could be. Of course. Now there is something like play therapy, right?

belki. Tabii.

maybe. Of course.

Böyle şeylerle ilgili

Related to such things.

olabilir. Evet.

It could be. Yes.

Ben bir de salıncak çok severdim.

I also used to love swings a lot.

Halen de seviyorum.

I still love you.

Halen ve inanamadım

I still can't believe it.

Londra'da büyükler için

For adults in London

salıncak yapılmış.

A swing has been made.

Hemen gittim tabii.

Of course, I went immediately.

Böyle uzun iplerle

With such long ropes

filan. Valla

such and such. I swear.

bir saate yakın sallandım.

I swayed for almost an hour.

Birkaç tane yapmışlar.

They have made a few.

Çok hoşuma gidiyor. Bir de

I really like it. Also,

şey duydum biliyor musun? O da çok

I heard something, you know? That's a lot too.

enteresan. Avusturya'da

Interesting. In Austria.

küçük bir kasaba

a small town

ama hangi kasaba bilmiyorum. Bir arkadaşım

but I don't know which town. A friend of mine

orada yaşayan bir arkadaşım anlattı.

A friend of mine who lives there told me.

Otobüs duraklarını

Bus stops

büyükler için salıncak koymuşlar.

They have put a swing for adults.

Bir tane mesela.

For example, one.

Evet. Beklerken

Yes. While waiting.

orada sallanıyorsun otobüsü.

You are swaying the bus there.

Çok hoş bir şey. Yani çok yaratıcı.

It's a very nice thing. I mean, it's very creative.

Güzel bir şey. Hani bir de

It's a beautiful thing. I mean, also...

bank koymuş. Avusturya'da normalde tabii.

They have put a bank. Normally, in Austria.

İsteyen sallanıyor orada.

Those who want are swaying over there.

Kimse de bakmıyor sana.

No one is looking at you.

Bu koca kadın veya koca adam

This big woman or big man.

salıncakta sallanıyor filan.

She's swinging on the swing and so on.

Benim hala

I still have

hoşuma giden şeyler. Mesela Luna Park.

Things I like. For example, an amusement park.

Çok severdim. Ankara Gençlik

I loved it very much. Ankara Youth

Parkı'nda büyük bir Luna Park

A large amusement park in the park.

vardı. O zaman yeni açıldı.

There was. It had just opened at that time.

Böyle büyük bir

Such a big

tantanayla yani artık reklamlar

With a flourish, in other words, advertisements.

şeyler filan. Çok

things, etc. A lot

severdik ve her hafta sonu götürürdü

We loved it and he would take us every weekend.

babam bizi oraya.

My father took us there.

Hala da severim Luna Parkı.

I still love the amusement park.

Hala.

Still.

Evet. Yani aslında

Yes. So actually

bak bizim zamanımızda da

Look, in our time too

vardı. Bizim Bakırköy'de.

It was. In our Bakırköy.

Oraya giderdik biz de hafta sonları

We used to go there on weekends too.

falan. Bir de yanında top sahası vardı.

And there was a soccer field next to it.

Maç izlemeye

To watch the match.

giderdik mesela oraya da. Ama yani

We would go there, for example. But I mean...

dediğin gibi. Ne maç? Şey mi?

As you said. What match? What thing?

Futbol. Futbol maçı.

Football. Football match.

Hatta bazen su falan

Sometimes even water.

sattığımız olurdu böyle.

We would sell like this.

Ne güzel. Evet.

How beautiful. Yes.

Yani ailecek de yaptığımız şeyler

So the things we do as a family.

aktiviteler çok güzeldi.

The activities were very nice.

O zamanlarda.

Back then.

Tabii ki aslında pek bir şey olmadığı için

Of course, it's actually because there isn't much of anything.

belki de hani

maybe you know

daha farklı uyarıcı şeyler yok çünkü

because there are no more different stimulating things

o zaman. Luna Park falan çok güzel

Then. The amusement park is very nice.

şeyler bizim için. Değişik.

Things are different for us.

Evet. Bir de ben şeyi severdim.

Yes. I also used to like that.

Mesela şimdi mahallede

For example, right now in the neighborhood.

herkes böyle ayrı ayrı

everyone like this separately

takılırken bir anda

while hanging out all of a sudden

böyle bir işte hadi

let's get to work then

yakar top oynuyoruz dendiği anda

the moment it was said that we are playing dodgeball

böyle bir herkes toplanırdı ortaya.

Everyone would gather in the middle like this.

O ambiyans benim çok hoşuma giderdi.

I really liked that ambiance.

Yani kalabalık.

So it's crowded.

Böyle. Bütün çoluğu çocuğu.

Like this. All the kids.

Plansız böyle.

It's unplanned like this.

Herkes gelirdi. O güzel olurdu.

Everyone would come. It would be beautiful.

O benim de unutamadığım

That's something I can't forget either.

güzel anlardan. Bir de

from beautiful moments. And one more.

mesela hafta sonları falan işte

for example, on weekends and such

o zaman galiba Sarıyer'e falan

Then I guess to Sarıyer or something.

gidiyorduk. Böyle pikniğe oralar boştu.

We were going. There was plenty of space for a picnic there.

Evet. Baya kalabalık

Yes. It's quite crowded.

olarak. O zaman da o piknikte

as. Then at that picnic

yakar toplar işte voleybollar

They burn the balls, that's volleyballs.

falan önerdik. O onlar da çok

We suggested something like that. They also liked it very much.

güzeldi. Yani öyle kalabalık

It was beautiful. I mean, it was so crowded.

şeyleri seviyorum ben.

I love things.

Evet. Böyle. Unutamadığım güzel anlar var.

Yes. Like this. There are beautiful moments that I can't forget.

Yani. Ben de çocukluğumda

So. I also in my childhood

şeyi hatırlıyorum. Mesela Çankaya'da

I remember that thing. For example, in Çankaya.

falan çok güzel parklar

such very beautiful parks

vardı. Böyle Ankara

There was. Such Ankara.

ağaçsız ve yeşilliksiz

treeless and without greenery

olduğu için o parklar. Kuğulu Park

because they are the parks. Swan Park

mesela. O zaman yeni açılmıştı.

For example. It had just opened then.

Ve acayip böyle ağaçlık bir yeri

And a strangely treed place like this.

park yaptılar. Ama

They made a park. But

kuğular falan yüzüyor. Şimdi yok

Swans are swimming and now they are gone.

herhalde. Bilmiyorum. Yani onları

Probably. I don't know. I mean them.

mesela çok güzel hatırlıyorum ve çok

For example, I remember very well and a lot.

parka giderdim ben.

I would go to the park.

Annemle babam. Ya annem

My mom and dad. Oh my mom.

ya babam götürürdü. Ve

Yes, my dad used to take me. And

saatlerce mesela kum. O şey

For hours, for example, sand. That thing.

kalıp çıkarma falan

mold extraction and so on

böyle bir sürü. O zaman vardı. Teneke.

a bunch like this. It was there at that time. Tin.

Teneke kovalar vardı. Plastik

There were tin buckets. Plastic.

yoktu benim zamanımda.

It wasn't there in my time.

O teneke üstünde de

On that tin can too

böyle çok güzel renkli

so beautiful and colorful like this

böyle bebek resimleri falan olurdu.

There would be pictures like these of babies.

İşte kova kürekle

Here is the bucket with the shovel.

giderdim. Ve orada da mesela

I would go. And there, for example,

kumda da saatlerce oynadığımı

that I played for hours in the sand

hatırlıyorum. Kaleler falan yapardım.

I remember. I used to build castles and stuff.

Veya deniz kenarında

Or by the seaside.

bazen yazın

sometimes in the summer

yapardım. Yani bizim

I would do it. I mean, ours.

zamanımızda oyuncak azdı.

In our times, there were few toys.

Tabii ki o dönem

Of course, that period.

yani diyorum altmış

I mean, I'm saying sixty.

altmış beş yıl önceden bahsediyorum.

I'm talking about sixty-five years ago.

Ama işte

But here it is

Amerikalılar sayesinde

Thanks to the Americans

biz hiç oyuncaksız kalmadık.

We have never been without toys.

Mesela böyle

For example, like this.

oyuncak ayılar falan işte

Stuffed bears and things like that.

kukla vardı mesela.

There was a puppet, for example.

Bir dürbünlü film makinesi

A film projector with a binocular.

vardı. Master

There was. Master.

Master bilmem ne diye. Bak

I don't know what you're talking about, look.

şimdi tam hatırlayamıyorum. İçinin

I can't remember exactly now. Inside of it

filmleri vardı.

They had movies.

Hatırlıyorum ben.

I remember.

Böyle çevrilir.

This is how it is translated.

Yuvarlak bir şey.

A round thing.

Resimler var. İçine

There are pictures. Inside.

sokuyorsun tık tık içiyorsun.

You suck it, sip sip you drink it.

Çizgi filmler içinde.

Among cartoons.

Artıktan başka bir

Another one besides excess.

dünyaya giderdim onunla.

I would go to the world with her.

Bir de şey vardı. Onu da bilirsin.

There was also something. You know that too.

Şimdi de var. Kaleidoskop.

Now it's here too. Kaleidoscope.

Hani böyle çeviriyorsun

You know how you translate like this?

çeviriyorsun desenle.

You say you're translating.

Onu da mesela uzun uzun oynardım.

I would play with it for a long time, for example.

Bir de şey vardı. Bak şimdi aklıma geldi.

There was also something. Now it just came to my mind.

Topaç ama ben

A spinning top, but I am.

topaç hiç sevmezdim.

I never liked spinning tops.

O böyle hani tahtadan ip sararsın.

It's like wrapping a rope around wood.

Hiç yapamazdım. Bir de böyle

I could never do it. Not like this.

atılıyor falan ya. Ondan da korkardım

They're being thrown or something. I was also afraid of that.

nedense. Ama

for some reason. But

böyle üstünden bastırınca renkli

when pressed like this, it's colorful

tupi. Adı tupiydi.

Tupi. Its name was Tupi.

Hiç unutmuyorum. Üstünde de böyle

I never forget. Like this on top.

renkli çocuk resimleri falan var.

There are colorful children's drawings and so on.

Onu böyle bastırınca dönüyordu.

When pressed like that, it would turn.

Ona bayılırdım mesela.

For example, I used to be crazy about him/her.

O da tabii yani aslında

Of course, I mean actually.

Avrupa dışarıdan geliyor falan.

Europe is coming from outside and so on.

Ya da Amerikalılardan işte.

Or from the Americans, you see.

Diyor. Böyle

He/She says. Like this.

bizim zaman şey vardı bir de.

There was something in our time too.

Kurulunca takla atan

The one who flips when established.

kedi. İşte

cat. Here it is.

kurulunca giden arabalar, tenek eden

the cars that go when the committee is established, making noise

böyle otomobiller.

such cars.

Uçaran ayı vardı. Evet.

There was a flying bear. Yes.

Öyle şeyler vardı. Onları

There were such things. Them.

şey tabii bunlar bizim zamanımızda

Of course, these are from our time.

çok yani pahalı

very expensive

oyuncaklar. Yani zor bulduğumuz

toys. So, the ones we find hard to find.

şeyler.

things.

Ayı deyince aklıma ne geldi?

What comes to my mind when I say bear?

Sözünü kestim. Bizim zamanımızda

I interrupted you. In our time...

yani

that is

bahsettiğim zamanı sana söyleyeyim.

Let me tell you the time I mentioned.

Seksen dokuz falan. Ben

Eighty-nine or so. I

dokuz yaşındayım.

I am nine years old.

Bu anneden ayı geçerdi.

This would have passed from the mother bear.

Aa evet. Tabii.

Ah yes. Of course.

Bizim zamanımızda da tabii.

Of course, in our time too.

Tabii çok. Ayı ama biz korkardık

Of course a lot. But we were afraid of the bear.

ayı geliyor diye. Bir de teflen

The bear is coming. And also, get out of here.

o böyle oynardı. Evet evet.

He would play like that. Yes, yes.

Bir adam onu taşırdı. Yok

A man carried him. No.

mavi şalan mıydı neydi adı böyle bir

Was it a blue shawl, or what was its name, something like that?

Ben de korkuyordum biraz

I was a little scared too.

o ayıdan. Hani ya koşar gelirse

From that bear. What if it runs here?

üstüme falan gibi böyle bir korku

A fear like something is coming over me.

vardı yani bende de.

I had it too, you know.

Çok sevmezdim onu.

I didn't love him/her very much.

Ben de sevmezdim. Hatta

I wouldn't like it either. In fact,

travma bile yaratmıştı bende. Rüyalarıma

It had even created trauma in me. In my dreams.

giriyordu. Onun geldiğini görünce korkuyordum

He was entering. I was scared when I saw him coming.

çünkü. Mesela Yunanca

because. For example, Greek

sınavına girdiğim zaman ben bununla ilgili

When I took the exam, I was related to this.

bir şey çıkmıştı. Yunanistan'da da varmış

Something had come out. It's also available in Greece.

bu gelenek.

this tradition.

Çok eski herhalde o. Evet.

It must be very old. Yes.

Yani tabii

So of course.

o zaman ben hayvanlar falan

Then I have animals and stuff.

diye düşünmüyorum da ayının

I don't think so, but the bear's...

kendisinden korkuyorum.

I am afraid of him/her.

Evet evet ben de o zaman o kadar şey

Yes yes, I was thinking that much too.

bu bilincim yoktu ama. Evet.

I didn't have this awareness, but. Yes.

Çok korkutuyordu beni yani ayı.

It was really scaring me, I mean the bear.

Evet evet.

Yes yes.

Aslında mesela

Actually, for example

Osmanlı döneminde Eyüp

Eyüp during the Ottoman period

Sultan'da böyle hayvan

There is such an animal in Sultan.

barsağından balonlar

Balloons from the intestine

ve tahtadan topaç

and a wooden top

işte çember. Çember

Here is the circle. Circle.

bizde de vardı mesela bizim dönemde

We also had it, for example, in our time.

böyle çevirirsin ting ting ting

that's how you translate ting ting ting

diye şey çalar.

It plays things like that.

Zil çalar.

The bell rings.

Tefler. Hatta günümüze gelen

Cymbals. In fact, they have reached our day.

bu toprak düdüklü testiler

this land of pressure cookers

o Sultan Ahmet şey Eyüp'sü

That Sultan Ahmed is like Eyüp.

Sultan'da hep satılıyormuş.

It has always been for sale at Sultan.

Osmanlı döneminde.

During the Ottoman period.

Yani oyuncak olarak.

So as a toy.

Bizde de ilk işte ilk oyuncaklar

We also have the first toys in the first job.

falan yani.

you know, something like that.

Aslında çocuk

Actually, a child.

yani bebekliğinden başlayarak

that is, starting from infancy

oyuncakları oynayarak kendini böyle

playing with toys like this

eğlendiriyor. İşte büyüdükçe

It is entertaining. Here it is as you grow up.

kendi oyuncağını

your own toy

bazen kendi hayal dünyasına

sometimes to his/her own dream world

göre de kendi de

both according to him and himself

bulabiliyor. Keşfediyor.

He/She is able to find. He/She is discovering.

Mesela büyüklerini

For example, their elders.

taklit etme şeyi oluyor çocuklarda.

Children have this tendency to mimic.

Annesinin topuklu ayakkabılarını

Her mother's high heel shoes.

giyip işte

wear it then

ruj sürmek

to apply lipstick

falan ben hiç yapmadım. Çünkü

I have never done that. Because

annem çok sadeydi.

My mother was very simple.

Topuklu ayakkabı giymezdi

She wouldn't wear high heels.

pek. Bir tane

Okay. One.

bilmiyorum. Az belki bir tane

I don't know. Maybe just one.

vardı. Makyaj da yapmazdı annem.

She didn't wear makeup either, my mother.

Ve onun için

And for that reason.

hiç öyle bir şey yapmadım ben.

I never did such a thing.

Evde göremedim yani

I didn't see it at home, I mean.

rujmuş veya işte

it has smeared or just

tırnak cilası.

nail polish.

Yani belki kullanıyordu da

So maybe he was using it too.

annem.

my mother.

Çok seyrek.

Very rarely.

Ama mesela böyle annemin

But for example, my mother like this

eşyaklarını filan

your belongings and such

babamın bir şapkası vardı. Onu giyip

My dad had a hat. Wearing it,

garip garip kıyafetler yapardım.

I used to make strange clothes.

Hatta böyle

Even like this.

kıyafet balosu gibi.

Like a costume ball.

Hala çok severim. Çocuklarımı büyütürken

I still love him/her very much. While raising my children.

de büyük kıyafet baloları yaptım

and I organized big clothing balls.

hep evde.

always at home.

Hatta adada kıyafet balosu

Even a costume ball on the island.

yarışına katıldı çocuklar.

The children participated in the race.

Birinci oldular. İki sene.

They came in first. Two years.

Hepsini ben hazırladım.

I prepared them all myself.

Artık böyle bütün o çocukluğumdaki

Now, like all my childhood.

şeyleri hatırlayıp filan. Sonra da

remembering things and so on. Then

her yılbaşı benim lise

every New Year's is my high school

arkadaşlarım benim evimde böyle

my friends are like this in my house

her sene bir konseptle

every year with a concept

kıyafet balosu yapıyorduk.

We were having a costume ball.

Bazen çocukluğundaki şeyler

Sometimes the things from your childhood

büyüklüğüne de taşıyabiliyorsun.

You can also carry its size.

Evet.

Yes.

Şimdi o zaman ben de şöyle

Well then, I'll say this

devam edeyim.

Shall I continue?

Biz üç kardeş olduğumuz için

Because we are three siblings.

şimdi ablamla aramda iki yaş var.

There is a two-year age difference between my sister and me now.

Kardeşimle de beş yaş var.

I am five years older than my brother.

Bir de

One more thing

yani kardeşim gibi olan

I mean like a brother.

dayımın kızı vardı bizim.

My uncle had a daughter.

Hep beraber olduğumuz. Onlar aynı yaştayız.

We are all together. They are the same age as us.

Ablam genelde

My sister generally

çok analitik bir insan olduğu için

because he/she is a very analytical person

onunla böyle evde işte damla

With her like this at home, you see, drop.

adam asmaca

hangman

sosmal oynardık. O pek dışarı

We would play socially. He/She doesn't go out much.

çıkmazdı.

it wouldn't come out.

Kardeşimi de korkutmayı çok severdim.

I also loved scaring my brother.

Yani eldivenlerle

So with gloves.

böceklerle falan.

with insects and the like.

Hala travmaları kaldı kızın.

The girl still has traumas.

Ben de kardeşim.

Me too, brother.

Çok severdim kardeşim korkutmayı.

I used to love scaring my brother very much.

Fakat

But

demin senin söylediğin şeye geleceğim.

I will get to what you just said.

Mesela kuzenimle birlikte

For example, with my cousin.

inanılmaz yaratıcıydık.

We were incredibly creative.

Yani şimdi düşünüyorum

So now I'm thinking.

kendi kendimize bir sürü oyunlar yaratırdık.

We would create a lot of games for ourselves.

İşte taklitten tut da

Here, from imitation to

yani biz de öyle çok makyajla falan

So we don't wear much makeup and stuff either.

şey yapmazdık. Bir iki kere öyle bir yakalandığımız oldu.

We wouldn't do that. We got caught like that a couple of times.

Onun annesinin

His mother’s

ve de kızdılar herhalde

And they must have gotten angry.

değil mi?

isn't it?

Kızmışlar.

They are angry.

İnanılmaz.

Incredible.

Halbuki ne güzelmiş.

How beautiful it was.

Evet.

Yes.

Ama pek alakamızda yoktu

But we didn't have much to do with each other.

öyle şeylerle ama inanılmaz taklit

Incredible imitation with such things, though.

yapıyorduk biz de yani. Ve komiktik.

We were doing it too, you know. And we were funny.

Çok komik çocuklardık.

We were very funny kids.

Çok şey eğlenceli ve

Very fun and

mutlu çocuklardık aslında.

We were actually happy children.

Yaramazdık da tabii.

Of course, we weren't mischievous.

Onu da söylemeden geçmeyeyim.

I shouldn't pass without mentioning that too.

Ama çocuk yaramaz olmalı zaten.

But a child should be naughty anyway.

Birazcık da yaramaz olmalı yani.

It should be a little naughty too, right?

Ablam hiç yaramaz çocuk değildi. Kardeşim de

My sister was not a naughty child at all. Neither was my brother.

değildi. Ama ben çok yaramazdım.

I wasn't. But I wasn't very naughty.

Ben de. Ben de.

Me too. Me too.

En yaramaz bendim.

I was the naughtiest.

Ailede.

In the family.

Bir de evde durmayı hiç sevmezdim yani.

I never liked staying at home either.

Evde hiç. Hep dışarıda.

Never at home. Always outside.

Bütün gün. Ben de. Ben de öyle.

All day. Me too. Me too like that.

Sokaklarda. Mesela düşünüyorum

In the streets. For example, I'm thinking.

şimdi beş yaşında işte

Now it's five years old.

kuzenimle beraber herhalde iki üç kilometre

I guess it's two or three kilometers with my cousin.

ötedeki parklara gider

He goes to the parks across.

deli gibi sallanırdık. Ama

We would shake like crazy. But

Ayşegül yani paslanmış

Ayşegül, I mean rusted.

demirli arkası açık salıncaklarda

in open-backed swings with iron frames

ağaçlara ulaşmaya çalışırdık.

We would try to reach the trees.

Yani düşünün.

So think about it.

Küçücüyüz yani.

We are so tiny.

Hiçbir şey olmamış bugüne kadar.

Nothing has happened until today.

Yani hiç.

So none at all.

Hiçmemişiz. Bir yerimizi kırmamışız.

We haven't broken anything. We haven't hurt any part of ourselves.

Güzel çok şey

Beautiful many things.

coşkun yaşadık aslında.

We lived intensely, actually.

Ben bisiklet de çok severdim.

I used to love cycling a lot, too.

Bisiklet alınmıştı.

A bicycle had been bought.

Gene Amerikalılardan.

Again from Americans.

Kontrpedal yani şey

Counter pedal, I mean.

pedallan fren yapıyorsun.

You are braking while pedaling.

Hatta

Even

bir ufak bir çocuğa çarpmıştım.

I had bumped into a small child.

Sonra bana kaç maç dediler. Kaçtım.

Then they asked me how many matches. I ran away.

Ne oldu çocuk bilmiyorum. Çocuk yere

I don't know what happened, child. The child is on the ground.

düştü. Kaç dediler.

It fell. How many did they say?

Kaçtım. Hiç unutmuyorum onu da.

I ran away. I never forget that either.

Paten vardı.

There were skates.

Nerede hep Amerikalılardan.

Where are all the Americans?

O ablam çok güzel kayardı.

That sister of mine slid beautifully.

Çift paten. Ben tek patenden

Double skate. I'm on a single skate.

kayarken bir gün düştüm ve kolum

One day while sliding, I fell and hurt my arm.

eğrildi. Kırılmadı da hani

It bent. It didn't break either.

küçük olduğum için eğrildi.

He bent because I was little.

Onu bastırarak düzelttiler falan.

They fixed it by pressing it down or something.

O günden itibaren hayatıma

From that day on, into my life

paten bir daha girmedi.

He/She did not skate again.

İşte o ip atlama

Here is that skipping rope.

mesela yüzüme ip çarptı. Çok acıdı.

For example, a thread hit my face. It hurt a lot.

Canım yandı.

I got burned.

Ondan sonra bitti. İp atlamadım bir daha.

After that, it was over. I didn't skip rope again.

Böyle korkular oluyor çocukken.

Such fears happen in childhood.

Sen bir şey diyorsun.

You are saying something.

Bizde de vardı ama ben de

We had it too, but I also...

hiç istemedim bile yani.

I never even wanted it, you know.

Paten kaymayı hiç istemedim bile.

I never even wanted to skate.

Ben çok istedim de

I wanted it very much.

korktum işte düşünce. Bir daha

I was scared, you see, the thought. One more time.

şey yapamadım.

I couldn't do anything.

Ortaokuldayken

When I was in middle school

Galeriya Ataköy'deki ilk

The first in Ataköy gallery.

AVM açılmıştı o zaman.

The shopping mall had opened at that time.

Oraya çok yakın oturduğumuz

We lived very close to there.

için biz şey ortaokulda

For us, things are in middle school.

okulu kırıp onun altında şey vardı.

There was something under it when I skipped school.

Uz pateni. Hatırlar mısın?

Longboard. Do you remember?

Ha tabii bilmez miyim.

Oh, of course I know.

Bir kere o galeriya.

That gallery, once.

Oraya çok gidiyorduk.

We used to go there a lot.

Büyük bir ihtişamla açılmıştı.

It had been opened with great splendor.

Türkiye'de ilk AVM'i.

The first shopping mall in Turkey.

Güzeldi.

It was beautiful.

Çok güzeldi.

It was very beautiful.

Buz patenine falan orada gidiyorduk.

We were going to ice skating or something there.

Arkadaşlarla. 12-13 yaşındayız yani.

With friends. We are 12-13 years old, that is.

Öyle çok da büyük değildik.

We weren't that big.

Evet evet çocuklar çok gidiyordu.

Yes, yes, the kids were going a lot.

Kayıyorlardı orada. Ben hatırlıyorum.

They were sliding there. I remember.

Yani biz tabii uzattık oraya.

So we definitely extended it there.

Sonra Fenerbahçe'de

Then at Fenerbahçe

piramit açıldı.

The pyramid has opened.

Onun biraz daha küçüğü

A slightly smaller one of it.

orada yoktu galiba. Buz pateni var mıydı?

It wasn't there, was it? Was there ice skating?

Yok. Ama başka şey.

No. But something else.

Bowling vardı.

There was bowling.

Ben bowlingi

I bowling

Amerikalıların yerine gitmiştik.

We had gone instead of the Americans.

Çocukken görmüştüm.

I saw it when I was a child.

Çocukken hoşuma gitmişti ama

I liked it when I was a child, but...

büyükken sevmedim.

I didn't like it when I was younger.

Büyüdüğümde.

When I grow up.

Bana pek uymuyor.

It doesn't really suit me.

Çok ağır top

Very heavy ball

falan yani böyle bir şey geldi.

So, something like that came up.

O zaman hoşuma gitmişti.

I liked it then.

Böyle mesela yine o

For example, like that again.

Amerikalı bir arkadaşım vardı.

I had an American friend.

Barbara diye. Benim yaşımda.

Her name is Barbara. She is my age.

Bize gelir beni çağırır.

He/she will come to us and call me.

Onların evine giderdik. Çünkü onların evi

We would go to their house. Because their house

oyuncak dolu.

It's full of toys.

Kapıyı çalar. Annem çıkar.

She knocks on the door. My mother comes out.

Ayşegül. Sadece

Ayşegül. Just.

onu söylüyor. Ben de hemen

He's saying that. I also immediately

gidiyorum onların evinde. Artık

I am going to their house. That's it.

bir kocaman evi var bizim boyumuzda

He has a big house that is as tall as us.

neredeyse.

almost.

Türkçe biliyor mu? Bilmiyor. Hayır.

Does he/she know Turkish? No, he/she doesn't. No.

Hiç. Türkçe. Ben de İngilizce.

None. Turkish. Me too English.

Ama gayet güzel.

But quite beautiful.

Ama gayet güzel anlaşıyoruz.

But we understand each other very well.

Normal bir çocuk olunca.

When you're a normal child.

O evin içini

The inside of that house.

dekorasyonu.

decoration.

Ay.

Moon.

Herhalde 4-5 saat kalıyorduk

We were probably staying for 4-5 hours.

biz orada. Yani o evi

We are there. So that house.

bütün dekore ediyoruz. Olmadı

We are decorating everything. It didn't work.

baştan bilmem ne. Hatta

I don't know from the beginning. Even

ben orada şey hatırlıyorum.

I remember something there.

O Barbara'yı filan da unutuyordum.

I was also forgetting about that Barbara.

Kendi başıma

On my own.

o kadar hoşuma gidiyordu ki

I liked it so much that

o orada ev dekorasyonu.

That is home decoration over there.

Tabii bende bir de yok ya.

Of course, I don't have one either.

O böyle çok çok

Oh, so very very.

hoşuma gidiyordu. Ya ne güzel

I liked it. Oh, how nice!

değil mi bu? Eskiye dönünce

Isn't this? When going back to the past.

insan çocuklaşınca.

When a person becomes childlike.

Mutlu oluyor.

He/She is getting happy.

Evet.

Yes.

Yani şu anda böyle gülerek anlatıyorum

So right now I'm telling it like this while laughing.

hep. Evet evet.

always. Yes yes.

Yüzüm gülüyor yani.

My face is smiling, I mean.

Çok güzel günlerdi.

They were very beautiful days.

O yüzden yani. Evet evet.

That's why, I mean. Yes, yes.

Yani benim

So, my.

söyleyeceklerim bu kadar. Bilmiyorum

That's all I have to say. I don't know.

senin daha ekleyeceklerin varsa.

If you have anything else to add.

Ben

I

günümüze falan hiç dönmeyeceğim.

I won't look back on my day at all.

Çünkü çok güzel konuştuk. Evet.

Because we talked very beautifully. Yes.

Çok güzel anılardan bahsettik. Bence de

We talked about very beautiful memories. I think so too.

yani ben de söyleyeceğim hiçbir şey yok. Böyle

So I have nothing to say either. Like this.

kapatabiliriz bence programı. Evet.

I think we can close the program. Yes.

Evet. İnşallah. Başka bir

Yes. God willing. Another one.

şeyde buluşmak üzere.

See you at the thing.

Programda buluşmak üzere. Evet.

See you in the program. Yes.

Evet. Evet.

Yes. Yes.

Herkese sevgiler.

Love to everyone.

Sevgiler. Hoşçakalın.

Love. Goodbye.

Böyle bol oyunlu

Such a game-rich environment

oyuncaklı günler

Days with toys

büyük de olsanız dilerim.

I hope you are great as well.

Hoşçakalın.

Goodbye.

ekran.

screen.

abone ol

subscribe

tratman.

treatment.

Continue listening and achieve fluency faster with podcasts and the latest language learning research.