1: Ahmet Ümit
Storytel
İlk Sayfası
1: Ahmet Ümit
Merhaba, ilk sayfasına hoş geldiniz. Ben Mirgün Cabas, Can Kozanoğlu'yla birlikte bir podcast serisine başlıyoruz.
Hello, welcome to the first page. I am Mirgün Cabas, and together with Can Kozanoğlu, we are starting a podcast series.
Bu seride yazarlarla bir araya geleceğiz ve nasıl yazdıklarını soracağız, nasıl yazılır sorusuna yanıt arayacağız.
In this series, we will meet with writers and ask them how they write, seeking answers to the question of how to write.
Yani aslında bir nevi sesli yazı atölyesi, yazma atölyesi düzenlemiş olacağız.
So, we will actually be organizing a kind of audio writing workshop.
Burada edebiyat konuşacağız, yazarlarla bir araya geleceğiz.
We will discuss literature here, we will meet with writers.
Bir nevi nasıl yazılır, nasıl yazdığınız sorusunun cevabını almaya çalışacağız tanıdığımız, bildiğimiz, sevdiğimiz yazarlardan.
We will try to get the answer to the question of how to write, how you write, from the writers we know, are familiar with, and love.
İlk programda da Ahmet Ümit'i konuk edeceğiz.
In the first program, we will host Ahmet Ümit.
Yapmak istediğimiz programın bir faydasıdır.
It is a benefit of the program we want to implement.
Formatı var elbette, her programın olduğu gibi.
Of course, there is a format, just like every program.
Onu da Can Kozanoğlu anlatsın.
Let Can Kozanoğlu tell that as well.
Evet, programın, daha doğrusu podcast mi demek lazım biz?
Yes, should we call it a program or rather a podcast?
Ben daha eski kuşak olduğum için tam terminolojiyi her zaman oturtamıyorum.
Since I am from an older generation, I can't always fully grasp the terminology.
Seçtiğimiz kitapların ilk sayfasından yola çıkarak kitapların yazım öyküsünü, hem kitapların içini konuşacağız hem de yazım öyküsünü konuşacağız.
Starting from the first page of the books we selected, we will discuss the writing stories of the books, as well as the contents of the books.
Yazım öyküsünü konuşmaktaki hevesimizin sebebi şu, bir türlü de yazı atölyesi olsun.
The reason for our enthusiasm in discussing the story of writing is that it should somehow be a writing workshop.
Bu kitaplar nasıl yazılıyor, nasıl başlanıyor?
How are these books written, how does one start?
Hep denir ya, en zoru ilk satırdır, ilk satırı yazdıktan sonrası gelir diye.
They always say that the hardest part is the first line, and once you write the first line, the rest will follow.
Gerçekten öyle mi?
Is it really so?
Mesela benim kişisel tecrübelerim de çok öyle değil ama bunları yazarlara ayrı ayrı soracağız.
For example, my personal experiences are not quite like that either, but we will ask these separately to the writers.
Pratikli bir yazı atölyesi değil ama seminerli, sohbetli bir tür yazı atölyesi olsun istiyoruz.
We want it to be a type of writing workshop that is not just practical, but also includes seminars and discussions.
Bunun için de Ahmet Ümit'i çok istiyorduk gelsin.
For this, we really wanted Ahmet Ümit to come.
Biraz da naz olur mu diye korkuyorduk ama hiç naz yapmadan geldi sağ olsun.
We were afraid she might act a bit coy, but thankfully she came without any fuss.
Var olsun.
Let it be.
Hoş geldin Ahmet Ümit.
Welcome, Ahmet Ümit.
Hoş bulduk, hoş bulduk.
Glad to be here, glad to be here.
Hayırlı olsun.
Congratulations.
Çok teşekkürler.
Thank you very much.
İlk programımız sizinle yapıyor olmak da hakikaten çok hoş oluyor bizim için.
It is really nice for us to be doing our first program with you.
Teşekkür ederim.
Thank you.
Şimdi sizin, bu arada şöyle yapacağız, okunmuş kitaplarınız var Storytel uygulamasında.
Now we will do this; in the meantime, you have some books you've read on the Storytel app.
Hatta en çok sizin kitaplarınız okunmuş.
In fact, your books have been read the most.
Sekiz kitabınız var bu uygulamada.
You have eight books in this application.
Sizin seçtiğiniz kitap.
The book you chose.
İstanbul Hatırası.
Istanbul Memoir.
İstanbul Hatırası'nın ilk sayfasını, programın adı da böyle olduğu için, ilk sayfasını dinleyelim.
Let's listen to the first page of Istanbul Hatırası, since the program is named that way.
Sonra ilk sayfanın yazılma hikayesinden başlayarak birazcık kitabı ve nasıl yazdığınızı konuşalım.
Then let's start by discussing a bit about the book and how you wrote it, beginning with the story of how the first page was written.
Önce bu bölümü dinleyelim, sonra sohbet edelim.
First, let's listen to this part, then we can chat.
Bizantiyon, Kral Bizas'ın efsanevi kenti.
Byzantium, the legendary city of King Byzas.
Tanrı krala bakıyordu.
God was looking at the king.
Kutsal matematik.
Sacred mathematics.
Öğreniydi.
It was learning.
Şükran günü, bedel anı, saygı zamanı.
Thanksgiving Day, a moment of gratitude, a time for respect.
Tanrı kutsal bir armağan olarak sunmuştu bir kartal başı gibi denize uzanan bu güzel ülkeyi onlara.
God had offered them this beautiful country, extending into the sea like the head of an eagle, as a sacred gift.
Rüzgâr büyülü bir güçle doldurmuştu gemilerinin yelkenlerini.
The wind had filled the sails of their ships with a magical power.
Toprak doğurgan bir kadın gibi ekilen tohumları nefis yemişlere dönüştürmüştü.
The soil had transformed the seeds sown like a fertile woman into delicious fruits.
Deniz, cömert bir bahçe olup balıkların en lezzetlisini vermişti onlara.
The sea had become a generous garden, providing them with the most delicious fish.
Tanrı belayı uzak tutmuştu halkından.
God had kept trouble away from His people.
Şimdi sıra ondaydı.
Now it was his turn.
Kral olmanın gereğini yerine getirmişti.
He had fulfilled the requirements of being a king.
Kırmeli üzerine düşeni yapmalı, sözünü tutmalıydı.
Kırmeli should have done what was necessary and kept his word.
Enli keskin kılıcını kavradı.
He grasped his broad, sharp sword.
Tanrı krala bakıyordu.
God was looking at the king.
Küçük alan süt mavisi bir aydınlıkla kaplanmıştı.
The small area was covered with a light blue brightness.
Ortalık deniz kokuyordu.
The air smelled of the sea.
Ateş gibi yanan geniş alnında nemli bir serinlik hissetti.
She felt a damp coolness on her wide forehead, which burned like fire.
Aynı serinliği sunağın yanında bekleyen genç boğa da hissetti.
The young bull waiting beside the altar felt the same coolness.
Hayvanın bütün bedeni ürperdi.
The animal's whole body shivered.
Genç boğayı güçlükle zapt eden dört savaşçının dördü de ürperdi.
All four warriors, who struggled to subdue the young bull, trembled.
Boğanın bir adım gerisindeki kahin de ürperdi ama
The seer one step behind the bull shivered too, but
kral ürpermedi.
the king did not shiver.
Ne rüzgarın görünmez dokunuşuna aldırdı
He didn’t care about the invisible touch of the wind.
ne tüyleri diken diken eden serinliğe.
What a chilling cold that makes the feathers stand on end.
Kılıcını usulca kaldırarak yaklaştı.
He approached, raising his sword gently.
Tanrı krala bakıyordu.
God was looking at the king.
Kral huzura varınca durdu, saygıyla başını kaldırdı.
When the king came to peace, he stopped and raised his head in respect.
Tanrının elindeki üç uçlu yabaya dikti gözlerini.
She fixed her eyes on the three-pronged spear in God's hand.
Bir vuruşta koca ülkeyi denizin dibine yollayan o korkunç silaha.
That fearsome weapon that sends a whole country to the bottom of the sea in a single blow.
Yüreğindeki saygı korkuya dönüştü.
The respect in your heart turned into fear.
Bakışlarını hızla kaçırdı tanrıdan.
He quickly averted his gaze from God.
Bir an,
For a moment,
meydanda her şey durdu.
Everything has stopped in the square.
Denizden esen rüzgar,
The wind blowing from the sea,
siyah derisi öfkeyle seyiren boğa,
the black-skinned bull watching with anger,
boğayı tutan askerler.
soldiers holding the bull.
Bir an ürkütücü bir sessizlik çöktü her yana.
A chilling silence fell everywhere for a moment.
Biraz daha beklerse,
If he/she waits a little longer,
bu sessizlik kalıcı bir lanete dönüşecek,
this silence will turn into a perpetual curse,
biraz daha beklerse,
if he waits a little longer,
tanrıyı öfkelendirecekti.
He would anger God.
Hemen söze başlamalıydı.
He should have started speaking right away.
Daha fazla beklemek olmazdı.
It couldn't wait any longer.
Evet, ilk sayfa böyle.
Yes, the first page is like this.
Storytel'de sekiz tane seslendirilmiş kitabın var.
You have eight narrated books on Storytel.
Niçin bunu seçtin?
Why did you choose this?
Çünkü biz sana sorduk,
Because we asked you,
hangisinin ilk sayfasından girelim konuşmaya diye.
Let's start the conversation from the first page of whichever one.
Sen İstanbul hatırasını seçtin.
You chose the memory of Istanbul.
Niçin?
Why?
İstanbul hatırası benim en çok beğenilen kitaplarımdan biri.
Istanbul Memory is one of my most liked books.
En fazla yabancı dile çevrilen kitaplardan biri.
One of the most translated books into foreign languages.
Galiba yirmi dile falan çevrildi.
I guess it was translated into about twenty languages.
Ve en fazla da yabancı ülkelerde ilgi gören,
And most of all, those that receive interest in foreign countries,
Almanya'da, Yunanistan'da,
In Germany, in Greece,
Arap ülkelerinde ilgi gören kitaplardan biri.
One of the books that is popular in Arab countries.
Şöyle bir şey var mı?
Is there something like this?
Özür dilerim.
I'm sorry.
Tam burada sorayım.
Let me ask right here.
İçinde İstanbul geçen Türkçe yazarların yazdığı,
written by Turkish writers that mention Istanbul,
yazdığı kitaplar çok popüler oluyor gibi geliyor bana.
It seems to me that the books he writes are becoming very popular.
Tabii her kitap değil ama.
Of course, not every book is.
Yani bir yazarın kitabı yabancı dille çevrilecekse,
So if a writer's book is going to be translated into a foreign language,
içinde İstanbul geçmesi tercih sebebi.
The presence of Istanbul is a preferred reason.
Hatta bildiğim kadarıyla,
As far as I know,
onu da konuk edersek sorarız.
If we host him too, we will ask.
Niyetimiz de var gelirse.
We also have the intention if it comes.
Ayşe Kulin'in bir kitabı,
Ayşe Kulin's book,
orijinalinde İstanbul olmadığı halde,
although Istanbul is not in the original,
içine İstanbul lafı eklenerek,
by adding the mention of Istanbul,
başlığına İstanbul kelimesi eklenerek yeniden basıldı.
It was reprinted with the word Istanbul added to the title.
Çünkü bunun çok prim yaptığı düşünülüyor.
Because it is believed that this is very popular.
İstanbul'un böyle bir cazibesi var galiba değil mi?
I guess Istanbul has such an allure, doesn't it?
Tabii var.
Of course, there is.
İstanbul bir marka.
Istanbul is a brand.
Yani şimdi ülkeye baktım.
So now I looked at the country.
Şimdi sorun şu,
Now the question is,
aslında mümkün yani,
it's actually possible,
yabancı ülkelerde,
in foreign countries,
özellikle batıda,
especially in the west,
Türk edebiyatı denilince bir cazibesi yok.
When Turkish literature is mentioned, it has no appeal.
Açık konuşalım.
Let's be clear.
Yani bayılmıyorlar bize,
So they are not fainting over us,
bizim eserlerimizi yayınlamak için kimse kuyruğa girmiyor.
No one is lining up to publish our works.
Tam tersine,
On the contrary,
yani özellikle son dönemde,
that is, especially in the recent period,
Türkiye'deki bu son yaşananlardan sonra,
After the recent events in Turkey,
iyice cazibemizi kaybetmiş durumdayız.
We have completely lost our charm.
Ama böyle şeyler var,
But there are such things,
bazı şeyler var.
There are some things.
Örneğin İstanbul,
For example, Istanbul,
evet bir markadır ve İstanbul olanlar,
yes, it is a brand and those who are in Istanbul,
daha çok ilgi çekebiliyor.
can attract more attention.
Yani şimdi benim başka eserlerim de Almanca'da,
So now my other works are also in German,
ya da Yunancada,
or in Greek,
çok yayınlandı ama İstanbul olunca,
It has been published a lot, but when it comes to Istanbul,
daha fazla,
more,
tabii bir de şöyle bir şey,
of course, there's also this:
özellikle Osmanlı coğrafyasında İstanbul'un,
especially in the Ottoman geography of Istanbul,
çok büyük etkisi var.
It has a very big impact.
Çünkü bir şekilde onların dedeleri,
Because somehow their grandfather,
burada gelmişler, gitmişler,
they have come and gone here,
Osmanlı nedeniyle,
Due to the Ottoman.
gerek Balkanlar,
both the Balkans,
gerek Arap ülkelerinde,
both in Arab countries,
böyle bir etkiden söz etmek mümkün.
It is possible to speak of such an effect.
Yani güncel İstanbul'dan çok mistik İstanbul.
So it's more mystical Istanbul than the current Istanbul.
Aynen öyle.
Exactly.
Bu da buna çok iyi bir örnek bu kitap.
This book is a very good example of that.
Bu tam,
This is complete,
bu gerçekten de şey,
this is really, you know,
şimdi o yabancı dilde yayınlandığı zaman,
now when it is published in that foreign language,
Çin'de dahil,
including China,
Meksika'da dahil,
including Mexico,
şeyi görüyorum,
I see the thing,
yani insanlar aynı zamanda şey diyorlar,
so people are also saying that,
bir şehrin hikayesini tanımak.
to get to know the story of a city.
Aslında tabii roman biraz bununla ilgili bir şeydir.
Actually, the novel is somewhat related to this.
Yani romanlar aslında şehri anlatır.
So novels actually describe the city.
Her ne kadar Cervantes,
Although Cervantes,
Don Quixote'da bir şehri anlatmıyorsa da,
Even if it does not describe a city in Don Quixote,
esas olarak romanların hepsinde bir şehir vardır.
Basically, there is a city in all of the novels.
Ve her yazarında aşağı yukarı bir şehri vardır.
And every writer has more or less a city.
Ve bunu anlatır.
And he/she explains this.
Yani başta bu dizisinden tutun,
So starting from this series,
pek çok yazara kadar işte,
up to many writers, işte,
ne bileyim,
I don't know.
Paris'i anlatan yazarlar,
Writers who describe Paris,
Paris'in yazarları vardır,
Paris has its writers,
Londra'nın yazarları vardır,
London has its writers.
Dublin'in yazarları vardır.
Dublin has its writers.
Moskova'nın,
Moscow's,
St. Petersburg'un,
St. Petersburg's,
St. Petersburg,
St. Petersburg,
Kahire'nin yazarları var gibi.
It seems like Cairo has writers.
O yüzden çok oturan bir şey bu.
That's why this is something that requires a lot of sitting.
Evet, bununla ilgili.
Yes, it's about that.
Ama bu kitap,
But this book,
ilginç bir kitap aslında İstanbul'a Atiraz.
It's actually an interesting book, "Objection to Istanbul."
Çünkü,
Because,
yani benim kafamda bir şey vardı.
So I had something in my mind.
Şehri bir kahraman olarak anlatmak.
To depict the city as a hero.
Yani şehri bir roman kahramanı haline,
So, to turn the city into a novel character,
nasıl getirebilirsin?
How can you bring it?
Soru buydu,
The question was,
kafamdaki soru buydu.
The question in my mind was this.
Evet, İstanbul ana karakter aslında ama,
Yes, Istanbul is actually the main character, but,
bir de yan karakterler var.
There are also side characters.
Ne bileyim işte,
I don’t know, you know.
Kız Taşı,
Girl Stone,
Ulanlı Sütun falan,
The Column of Ulanlı, etc.
sanki onlar da İstanbul ana karakter.
It's as if they are also the main character of Istanbul.
İstanbul'un bazı tarihi parçaları da,
Some historical parts of Istanbul,
yan karakterler gibi,
like side characters,
okudum ben kitabı,
I read the book.
bilmiyorum sen öyle mi yazdın?
I don't know, did you write it like that?
Aynen öyle.
Exactly so.
Bir kere anlatacak çok şey var.
There is a lot to tell just once.
Buradaki sorun şuydu,
The problem here was,
hani Derya,
where is Derya,
ya bu kadar konuyu nereden çıkarıyorsun?
Where are you coming up with all these topics?
Çıkarmıyorum,
I'm not taking it out.
çok var,
there is a lot.
çok atmak gerekiyordu zaten.
It was necessary to throw a lot anyway.
Yani,
So,
sınırlamak zorunda kaldı.
had to limit.
2700 yıllık takriben tabii ki,
Approximately 2700 years old, of course,
yani Bizantiyon,
that is Byzantium,
Kral Bizans'ın şehri kurması.
The king establishes the city of Byzantium.
Yani şehir dediğimiz yer de,
So the place we call a city,
bugünkü bizim Topkapı Sarayı aslında.
Today, it is actually our Topkapi Palace.
Bütün alan o kadar.
That's all the area.
Yani deniyor,
So it is being tried,
şehir falan diye öyle büyük bir şey yok.
There is no such big thing as a city or anything.
Küçücük bir yer yani.
It's a tiny place, actually.
Ama o günden bu yana,
But since that day,
2700 yıl boyunca,
for 2700 years,
bir serüven geçiriyor bu şehir.
This city is having an adventure.
Ve yeryüzünde başka hiçbir şehire,
And to no other city on earth,
kısmet olmayacak kadar,
not meant to be.
çok önemli görevler üstleniyor.
taking on very important tasks.
Yani işte şimdi,
So now,
o zamanın Beyaz Sarayı,
the White House of that time,
yüzlerce yıl o zamanın Beyaz Sarayı.
hundreds of years, the White House of that time.
Yani dünyanın yönetildiği yer,
So the place where the world is governed,
bugünkü bizim Sultanahmet.
Today is our Sultanahmet.
Yani önce Roma,
So first Rome,
sonra Doğu Roma,
then the Eastern Roman Empire,
sonra Osmanlı.
then the Ottoman.
Çok ciddi bir şey yani.
It's a very serious matter, I mean.
Aşağıda hemen Roma Sarayı var.
Below is the Roman Palace.
Büyük Roma Sarayı var.
There is a Great Roman Palace.
Bugün Ayasofya'nın bittiği yerle,
Today, at the place where Hagia Sophia ends,
Sultanahmet'in başladığı yerden aşağıya bir,
From where Sultanahmet begins, down below, one...
çizgi çekersiniz denize doğru.
You draw a line towards the sea.
Orada Büyük Roma Sarayı var.
There is the Great Roman Palace there.
Yıllarca oradan yönetilmiş,
Governed from there for years,
yönetilmiş.
managed.
Sonra işte Fatih'in almasıyla beraber,
Then, with Fatih's acquisition,
Topkapı Sarayı'ndan.
From Topkapi Palace.
Aslında çok önemli.
Actually, it's very important.
Bütün dünya kültürlerini etkileyen,
Influencing all world cultures,
bir şehirden bahsediyoruz.
We are talking about a city.
Yani kıyıda köşede kalmış bir şehir.
So it's a city that's been left on the sidelines.
Pekin de tabii önemlidir.
Beijing is of course important too.
Tamam yani.
Okay then.
Yani ne bileyim,
I don't know, so...
Kudüs de önemlidir falan.
Jerusalem is also important and so on.
Ama burada,
But here,
başlı başına bugünkü medeniyet dediğimiz,
what we call today's civilization by itself,
ne varsa onların hepsinin kodlarının olduğu bir şehirden söz ediyoruz.
We are talking about a city where all the codes of everything are located.
Yaşayanlarıyla değil,
Not with the living,
terk edenleriyle de,
with those who have left,
Rönesans'ı derinden etkilemiş,
Deeply influenced the Renaissance,
tam başlatmış diyemesek de,
we can't say it has fully started, but
terk edenleriyle,
with those who have left,
terk edenleriyle bile önemli.
It is important even with those who abandon.
Evet.
Yes.
Eski dünyanın en önemli merkezlerinden bir tanesi.
One of the most important centers of the ancient world.
Kesinlikle.
Absolutely.
Asıl yani hep böyle anlatılır zaten.
The main point is that it's always told this way anyway.
Ve tabii ki sonuçta,
And of course, as a result,
şehrin kendisi tam bir polisiye hikaye yani.
The city itself is a complete detective story.
Şimdi polisiye demişken siz,
Now that you mention crime fiction, you.
aslında bizim alıntıladığımız ilk sayfa,
actually, the first page we quoted,
kitabın genel kurgusunu çok da anlatmıyor bize.
It doesn't really explain the overall plot of the book to us.
Hatta hiç anlatmıyor.
In fact, he/she doesn't even tell at all.
Evet.
Yes.
Önemli bir yeri var elbette bu girişin.
Of course, this introduction has an important place.
Ama bu bir aslında başkomiser Nevzat Roman.
But this is actually Chief Inspector Nevzat Roman.
Doğru.
Correct.
Aynen öyle.
Exactly.
Bir polisiye.
A detective story.
Sizin meşhur karakteriniz,
Your famous character,
karakteriniz başkomiser Nevzat'ın baş kahramanı olduğu bir polisiye.
Your character is a detective story in which Chief Inspector Nevzat is the main character.
Ve o kurgunun başladığı yerde bir cinayet var.
And there is a murder where that fiction begins.
Daha doğrusu bir ceset bulunuyor.
To be more precise, a corpse is being found.
Doğru.
Correct.
Sarayburnu'nda bir ceset bulunuyor.
A body is found in Sarayburnu.
Madem ilk sayfası dedik,
Since we mentioned the first page,
kurgunun ilk sayfasından o zaman devam edelim.
Let's continue from the first page of the narrative then.
Biraz anlatır mısınız?
Can you explain a bit?
Nasıl yazıyorsunuz başkomiser Nevzat'ları?
How do you write Chief Inspector Nevzat's?
Ya da bu kitabı,
Or this book,
kurgusunu nasıl yazmaya başladınız?
How did you start writing the plot?
Bu soru polisiye yazma heveslileri için.
This question is for those eager to write crime fiction.
Evet.
Yes.
Aslında,
Actually,
başkomiser Nevzat benim polisiye yazma sürecimden epey sonra ortaya çıktı.
Chief Inspector Nevzat appeared long after my process of writing crime novels.
Yani öyle olur ya hani polisiye yazarlar çıkarlar ve bir karakter yaratırlar.
So, you know how crime writers come out and create a character.
İşte Sherlock Holmes'den bu yana.
Since Sherlock Holmes.
Hatta Sherlock Holmes demeyelim aslında Poe'dan bu yana.
Actually, let's not say Sherlock Holmes; this goes back to Poe.
İlk Poe yaratmıştır.
Poe created first.
Augustine Dupin diye bir karakter yaratmıştır.
He has created a character named Augustine Dupin.
Daha sonra Arthur Conan Doyle Sherlock Holmes'u yaratmıştır.
Later, Arthur Conan Doyle created Sherlock Holmes.
İşte bildiğimiz Agatha Christie'nin Miss Marple,
Here is the Miss Marple we know from Agatha Christie.
Herkül Poirot'su vardır.
There is Hercule Poirot.
Ve ondan sonra bu gelenek devam etmiştir.
And after that, this tradition has continued.
Her polisiye yazan bir polisiye karakter yaratır.
Every detective novel writer creates a detective character.
Filan orijinal bir şeyleri katar.
So-and-so adds something original.
Kendi kültüründen filan.
From their own culture and so on.
Bende böyle olmadı aslında.
It didn't happen like that for me, actually.
Ben önce Sis ve Gece'yi yazdım.
I wrote Sis ve Gece first.
Sonra Kar Kokusu'nu yazdım.
Then I wrote The Smell of Snow.
Sonra Patasana'yı yazdım.
Then I wrote Patasana.
Bunların hiçbirinde şey yok.
None of these have anything.
Yani Nevzat yok.
So, Nevzat is not here.
Bir gazetede, Yeni Yüzlü'ye bir gazete vardı.
In a newspaper, there was a newspaper called Yeni Yüzlü.
O zaman çıktı başkomiser Nevzat.
Then Chief Commissioner Nevzat came out.
Fakat sonra çok ilginç, çok büyük ilgi gördü bu.
However, later it became very interesting and received a lot of attention.
Türkiye'li İlanoğlu hemen beni aradı.
The Turkish Ilanoğlu called me immediately.
Ya dedi bunu bir dizi yapalım.
He said, let's make this into a series.
Ve bugün Arka Sokaklar diye anılan dizinin nüvesini öyle oluşturduk.
And today we formed the core of the series known as Arka Sokaklar in that way.
Yani benim adımı yazmayın dedim.
So I said, don't write my name.
Şeyini kurdum, yapısını kurdum.
I set up your thing, I built its structure.
Sonra Uğur Yücel'i aradı.
Then he called Uğur Yücel.
Karanlıkta Koşanlar'ı yaptık.
We made 'Those Who Run in the Dark'.
Ama baktım ki ben romanını yazmadan bizim Nevzat filmcilerin, dizicilerin elinde heba olacak.
But I saw that without writing his novel, our Nevzat would be wasted in the hands of filmmakers and series makers.
Oturup o zaman Kavim romanını yazdım.
So I sat down and wrote the Kavim novel.
Kavim romanı başkomiser Nevzat çıktı ortaya.
The novel "Kavim" features Chief Inspector Nevzat.
İşte Balatlı filan.
Here is Balatlı and so on.
İşte bir Evgeniya diye bir sevgilisi var.
Here is a girlfriend named Evgeniya.
Yardımcıları alıyor var.
He has assistants.
Zeynep var falan.
Zeynep is around or something.
Ondan sonra baya bir yazdım başkomiser Nevzat hikayeyi.
After that, I wrote quite a bit about Chief Inspector Nevzat's story.
Sonra İstanbul anlatan bir roman yazacağım deyince.
Then, when I said I would write a novel that tells about Istanbul.
Dedim ki şimdi burada İstanbul anlatacağım ama karakterler olacak.
I said that I would describe Istanbul here, but there will be characters.
Ben bu karakterleri ayrıntılarıyla anlatmayayım.
Let me not describe these characters in detail.
Onun yerine bilinen bir karakter olsun ki.
Let it be a well-known character instead.
Ben.
I.
İstanbul'u anlatayım.
Let me describe Istanbul.
Yani zaten kitap oydunlu bir kitap.
So it's already a book with a twist.
Bir de o karakterlerin hikayelerine girersem başlı başına iş bambaşka bir yere gidecek dedim.
I said that if I get into the stories of those characters, the whole thing will go in a completely different direction.
Ve böylece başkomiser Nevzat'la İstanbul'un hikayesini birleştirmeye çalıştım.
And thus, I tried to combine the story of Chief Inspector Nevzat with that of Istanbul.
Benim romanlarımda, ilk romanlarımda tarih yoktur.
In my novels, there is no history in my early novels.
Yani Sis ve Gece'de tarih yoktur.
So there is no history in Mist and Night.
Kar Kokusu'nda tarih.
History in the scent of snow.
Kar Kokusu'nda var biraz kendi tarihim.
There's a bit of my own history in "The Scent of Snow."
Türkiye Komünist Partisi Moskova'ya gidip gelme falan var ama.
The Communist Party of Turkey has some back and forth with Moscow, though.
Antik tarihe buluşmam aslında biraz rastlantı ile oldu.
My encounter with ancient history actually happened somewhat by chance.
Patasana'yı yazdım.
I wrote Patasana.
Antep'te bir Hitit kazalanı.
A Hittite excavation site in Antep.
Ama işte onunla beraber birdenbire ben bir şeyi keşfettim.
But then suddenly I discovered something together with him.
Gerçekten utanç verici bir şey benim adım ama.
It's truly embarrassing that my name is that.
Türkiye'de yaşanan büyük çoğunluk için utanç verici.
It is shameful for the vast majority living in Turkey.
Bu ülkenin ne kadar derin bir tarihi ve zengin bir tarihi olduğunu keşfettim.
I discovered how deep and rich the history of this country is.
Çünkü bize öğretilen tarih tümüyle yalanlarla dolu, tümüyle palavralarla dolu, sıkıcı, renksiz, soluk bir tarih.
Because the history we were taught is completely filled with lies, entirely full of nonsense, dull, colorless, and pale history.
Ve çok sınırlı.
And very limited.
1071'de başlıyor.
It starts in 1071.
Oysa bu ülkedeki tarih 200 bin yıllık.
However, the history in this country is 200,000 years old.
Seçilmiş bir tarih.
A chosen date.
Seçilmiş.
Chosen.
Kurgulanmış.
Imagined.
Tümüyle kurgulan.
Entirely fictional.
O yüzden tatsız, lezzetsiz bir tarih yani.
That's why it's a bland, flavorless history.
Ve bunu keşfedince.
And when I discover this.
Ve tarihle polisyenin birbirine çok yakın olduğunu fark ettim.
And I noticed that the date and the policy are very close to each other.
Yani aslında çünkü tarih denen şey nedir gerçekten?
So actually, what is this thing called history?
Geçmişte yaşanan olaylar mıdır?
Are these events that happened in the past?
Hakikatler midir?
Are they truths?
Yoksa tarihçilerin anlattıkları mı?
Or is it what the historians tell?
Tarihçilerin anlattıkları.
What historians tell.
Dolayısıyla bizim hakikati bulmak için de bir dedektif gibi çalışmamız gerekir.
Therefore, we need to work like a detective to find the truth.
Yani bize anlasılan bir şey.
So it's something understood by us.
Bu doğru mu yanlış mı?
Is this true or false?
Büyük orandan yanlış.
Wrong by a large margin.
Ama sadece Türkiye'de değil.
But not only in Turkey.
Dünyanın her yerinde böyle.
It's like that everywhere in the world.
Tarihi kazananlar yazıcı.
History is written by the winners.
Hem dedektif gibi çalışıyorsun hem tarihçi gibi çalışıyorsun.
You work both like a detective and like a historian.
Aynen öyle.
Exactly like that.
Sonuçta İstanbul hatırasına geliyorsun.
In the end, you're coming to the memory of Istanbul.
Aynen öyle.
Exactly.
Ve sayfalarca kaynakça var.
And there is a bibliography spanning pages.
Aynen öyle.
Exactly like that.
Pek çok tarih kitabında, araştırma kitabında ya da doktora tezinde bile görmediğimiz kadar geniş bir kaynakça var.
There is a bibliography so extensive that we have not seen in many history books, research papers, or even doctoral theses.
Bu doğru.
This is true.
Romanın sonunda.
At the end of the novel.
Çok önder rastladığımız bir şey.
It's something we encounter very often.
Ne kadar zamanını aldı daha doğrusu?
How much time did it take, or rather?
Bu kitap yani yazılma süreci 2 yıl.
This book, that is the writing process, took 2 years.
Ama ondan öncesinde baya bir çalışma oldu.
But before that, there was quite a bit of work done.
Fakat bunu ben çok seviyorum Can.
But I love this very much, Can.
Yani şöyle söyleyelim.
So let's put it this way.
Çünkü iki şey var.
Because there are two things.
Yani bir yazarın, edebiyatçının aslında esas olarak bizim unutulacağı şey yaratıcı yazarlık.
So, a writer or a literary figure essentially creates something that we will forget.
Yani.
So.
Ama.
But.
Eğer entelektüel faaliyeti olmazsa bundan zevk almam mümkün değil.
If there is no intellectual activity, it is impossible for me to enjoy it.
Dolayısıyla ben bunu yazarken bir yandan entelektüel haz alıyorum.
Therefore, while I am writing this, I am also deriving intellectual pleasure.
Yani bir problematik var.
So there is a problematic situation.
Yani bu şehrin tarihi neydi?
So what was the history of this city?
Bu şehri kimler kurdu ve nasıl kurdular?
Who founded this city and how did they establish it?
Ve bu şehir ne oldu?
And what happened to this city?
Bugün niye bu kadar korkunç bir durumda?
Why are you in such a terrible situation today?
Neden bu kadar düşkün bir hale geldi bu şehir?
Why has this city become so dependent?
Ve neden bugün talan ediliyor ve o kendi tarihine, şanlı tarihine gerçekten layık bir konumda değil?
And why is it being plundered today and not in a position truly worthy of its own history, its glorious history?
Bu sorunun cevabının peşinde koşmak gerekiyordu.
It was necessary to seek the answer to this question.
Dolayısıyla bir yandan yaratmanın zevkini alırken.
Therefore, while enjoying the pleasure of creating.
Bir yandan da entelektüel açlık, bilgi, tatmin.
On one hand, there is an intellectual hunger, knowledge, satisfaction.
Bunu yaşadım.
I experienced this.
Bu benim öteki romanlarımın çoğunda da yaşadığım bir şey.
This is something I have experienced in most of my other novels as well.
Ve yani bir insan olarak, bir yazar olarak ve bir yani neyse işte aydın ente ne derseniz çok doyurucu bir şey.
And so, as a person, as a writer, and whatever else you want to call it, it's a very fulfilling thing.
Şahane bir şey.
It's a wonderful thing.
O yüzden bütün kaynakları belki bir satır okumuşumdur.
That's why I might have read only a line from all the sources.
Belki bir satır almışımdır.
Maybe I've received a line.
Bütün kaynakları arkaya yazıyorum.
I'm writing all the sources in the back.
Çünkü şu oluyor.
Because this is what happens.
Bu kitapları okuyanlar yani benim özellikle böyle tarih tezgahı olan kitaplarımı okuyanlar.
Those who read these books, that is, those who read my books, especially those that have a historical perspective.
Diyorlar ki biz tarihi buradan öğrendik.
They say we learned history from here.
Aman diyorum.
I'm saying be careful.
Sakın tarihi benden öğrenemezsiniz.
You definitely cannot learn the history from me.
Bu bir roman.
This is a novel.
Ben merak uyandırırım.
I arouse curiosity.
Öğrenmek mi istiyorsun?
Do you want to learn?
Dön.
Come back.
Arkada kaynaklar var.
There are resources in the back.
O kaynakları oku.
Read those sources.
Çünkü orada gerçekten tarihçileri.
Because there are really historians there.
Yani Sultan Öldürme'yi yazdım.
So I wrote Sultan Öldürme.
Fatih'in İstanbul'u Fethi ve o hikayeyi.
The conquest of Istanbul by Fatih and that story.
Şimdi benden öğrenemezsin.
You can't learn it from me now.
Halil İnalcı'yı okuman lazım yani.
You need to read Halil İnalcı.
Onun Osmanlı devri, Fatih devri vesikalarını okuman lazım.
You need to read the documents from the Ottoman period, the Fatih period.
Ben bir roman yazıyorum.
I am writing a novel.
Ve ben bu romanı yazarken İstanbul'u bir şehri bir roman kahramanlığı yaptığım şey bu aslında.
And while writing this novel, I actually turned Istanbul into a character in my story.
Ama asla tarihi kimseye öğretmiyorum.
But I never teach history to anyone.
Ama işte o merak uyandırmak.
But that's the thing, it arouses curiosity.
Asıl entelektüel faaliyet denen şey de belki insanlarda o merak uyandırmak değil mi?
Isn't the real intellectual activity perhaps about awakening that curiosity in people?
Yani o büyük söz söylemek yerine.
So instead of making that big statement.
Doğru.
True.
Bir de sadece tarih değil aslında.
It's not just about history, actually.
Kitabın girişinde teşekkür sayfalarında baktığınız zaman.
When you look at the thank you pages at the beginning of the book.
Yani Osmanlı sikkelerinden kriminalistiye, Ayasofya Müzesi'nden cerrahiye, hukuktan
So, from Ottoman coins to criminology, from the Hagia Sophia Museum to surgery, from law to...
Jacob'a bağanlara, dini bilgilerden tasavvufa kadar pek çok alanda bir şeyler öğrendiğiniz,
You learned many things in various fields, from religious knowledge to mysticism, related to Jacob.
danıştığınız insanlara teşekkür edebilirsiniz.
You can thank the people you consulted.
Şimdi bir kurgunun inandırıcı olması.
Now, for a narrative to be credible.
Bu tür verilerin, romanda geçen unsurların gerçekçi olmasına, falsosuz olmasına çok dayanıyor.
The realism of the elements in the novel heavily depends on such data being accurate and without falsifications.
Ama galiba polisiye söz konusu olduğu zaman biraz daha kül yutmaz bir okur var herhalde değil mi?
But I guess when it comes to crime fiction, there must be a reader who is a bit harder to impress, right?
Yani belki bir aşk romanında bir tesadüfle açıklanan bir şeyi okur, kabullenebilir ama
So perhaps one could accept something explained by coincidence in a romance novel, but...
bir somut bir açığı olan bir polisiyeyi herhalde okur kabullenmez gibi geliyor bana.
It seems to me that a detective story with a concrete flaw would hardly be accepted by readers.
Ben okur olarak mesela polisiye okurken bu tür detaylara çok daha fazla dikkat ediyorum.
As a reader, I pay much more attention to these kinds of details when reading crime novels, for example.
Tesadüflerin az olmasına.
To the rarity of coincidences.
Doğru, doğru. Bu çok doğru.
Right, right. This is very true.
Ama burada artık şöyle bir yere geliyor ki, yani sadece benim okurum polisiye okumuyor.
But it comes to a point here that not only my readers read crime fiction.
Aynı zamanda yani benim bu kadar yaygın bir okur kitlesinin olması çok çok yaygın gerçekten yani.
At the same time, having such a widespread readership is really very common, you know.
Milyonlarca insandan söz edebiliriz.
We can talk about millions of people.
Nedeni sadece polisiye değil.
The reason is not just the crime.
İşte bu bilgiler.
Here is this information.
Yani mesela diyor ki, ben buradan geçiyordum ve bu anıtın ne olduğunu bilmiyordum diyor.
So for example, he says, I was passing by here and I didn't know what this monument was.
Yani ben milyon taşın önüne defalarca geçtim, ben ne olduğunu bilmiyordum.
So I passed in front of a million stones countless times, I didn't know what it was.
Yani bir caminin önünden geçiyordum.
So I was passing in front of a mosque.
Geçiyorum ve caminin ne olduğunu bilmiyorum.
I am passing by and I don't know what the mosque is.
Şimdi işte papağan, Gülhane Parkı'nda papağanlar, bu papağanların hikayesini bilmiyordum.
Now, here's the parrot, in Gülhane Park, I didn't know the story of these parrots.
Bunların hepsi birlikte olunca birdenbire insanlar bu kitapları sevmeye başladılar.
When all of these came together, people suddenly started to love these books.
Çok anlamlı.
Very meaningful.
Ve dönüp, şimdi canımda söylediğim, okumaya başladı.
And turning back, it started to read what I just said in my soul.
Ya bir dakika İstanbul'un tarihinde ne varmış?
Well, what is there in the history of Istanbul?
Ya işte İttihat Teraki'yi anlattığım Elveda Güzel Vatanı'nda.
Well, it's in "Goodbye Beautiful Homeland," where I talk about the Committee of Union and Progress.
Ve hatta gezmeye başladılar.
And they even started to go out for a walk.
Yani o kitabı alıp Balkan turu yapanlar var.
So there are those who take that book and go on a Balkan tour.
Bu kitabı alıp Sultanahmet bölgesini, Tarih Yarımada'yı gezenler var.
Some people take this book and explore the Sultanahmet area and the Historical Peninsula.
Yani.
So.
Aslında insanlarda evet bir merak duyandı.
Actually, there is indeed a curiosity in people.
Ya bir okuma, lezzetli bir okuma, bir polisiye merakı içerisinde yaşama.
Ah, a reading, a delicious reading, living within a detective intrigue.
Ama diğer yandan yaşadığı şehir neymiş?
But on the other hand, what was the city he lived in?
Yaşadığım şehir, ben burada yaşıyorum ama bu şehrin hikayesi neymiş?
The city I live in, I live here, but what is the story of this city?
Bunu öğrenmeye başladılar ki.
They started to learn this.
Bence bu da aslında hani tırnak içinde bilinçlenmek dersek.
I think this is actually what we would call "becoming conscious," in quotes.
Esas olarak vatandaş olmak dersek.
If we primarily say being a citizen.
Ya da şehirli olmak dersek.
Or if we say to be urban.
Esas özü budur yani şehirle.
This is the essence of it, that is, with the city.
Önce şehrini bilmek.
First, know your city.
Çünkü şehrini bilmeyip hiçbir şey bilmiyor.
Because he/she doesn't know his/her city, he/she doesn't know anything.
Peki şimdi biz demin.
Okay, now we are just a moment ago.
İlk sayfasını dinledik.
We listened to the first page.
Biraz daha teknik konulara geçeyim.
Let me move on to some more technical topics.
Başkomiser Nevzat'ın radyo tiyatrosu var.
Chief Inspector Nevzat has a radio theater.
Evet.
Yes.
Sesti kitap formatı var.
There is an audiobook format.
Ondan ilham alınarak dizi oldu.
It was turned into a series inspired by it.
Tabii.
Of course.
Film oldu.
It became a movie.
Oyun oldu.
The game is on.
Zaten yazılı roman olarak görüyoruz.
We already see it as a written novel.
Çizgi romanı var.
He/She has a comic book.
Bir İsmail Gülgeç'ten, bir Abdülkan'ın çizimlerinden.
From an Ismail Gülgeç, from the drawings of an Abdülkan.
Aşağı yukarı her format oldu.
Almost every format has been done.
Böyle her yeni formatta biraz yabancılık hissediyor musun?
Do you feel a bit of foreignness in every new format like this?
Ya da kolay ısınıyor musun?
Or do you get heated easily?
Mesela sesli olarak duyduğunda başkomiser Nevzat'ın sesini duyduğunda.
For example, when you hear the voice of Chief Inspector Nevzat out loud.
Ya da İsmail'in veya Abdülkan'ın çiziminde o yüzü gördüğünde.
Or when you see that face in İsmail's or Abdülkan's drawing.
Şimdi bende şöyle oluyor açıkçası arkadaşlar.
Honestly, here's how it is for me too, friends.
Yani ben bir roman yazıyorum.
So I am writing a novel.
Yazdığım roman ve bu işte şu anda formu sözcüklerle oluşuyor.
The novel I am writing is currently taking shape with words.
Ve kitap olarak var ya da Kindle olarak var.
And it's available as a book or as a Kindle.
Tablette görebiliyoruz.
We can see it on the tablet.
Sonuçta buradan bir resimli roman olduğu zaman.
As a result, when there is a pictorial novel from here.
Bence artık o benim eserim değil.
I don’t think it’s my work anymore.
Bence o artık başka bir esere dönüşüyor.
I think it is transforming into another work now.
Bir film olduğu zaman, bir tiyatro olduğu zaman.
When there is a movie, when there is a theater.
Radyo tiyatrosu olduğu zaman başka bir şeye dönüşüyor.
When it is a radio theater, it transforms into something else.
Ve ben oradaki duygum şu açıkçası.
And my feeling there, to be honest, is this.
Benim eserim orada asıl kaynak o yazılan kitap.
My work is the main source there, the book that was written.
Buradan esinlenerek başka sanat alanlarını desteklemiş oluyorum.
By taking inspiration from here, I am supporting other fields of art.
Evet tabii ki o zaman ne oluyor?
Yes, of course, so what is happening?
O sanat alanlarının organik yapısı gereği bir takım değişiklikler oluyor.
Due to the organic structure of those artistic fields, there are certain changes occurring.
Bu beni çok bozmuyor.
This doesn't bother me much.
Buna bozulmuyorum ben.
I'm not upset about this.
Çünkü sonuçta resimli roman dahi romandan farklı bir lezzet verir.
Because in the end, even a graphic novel offers a different flavor than a regular novel.
Kaldı ki sinema veya başka şeyler.
Moreover, cinema or other things.
O yüzden burada bir sıkıntı pek öyle yaşamıyorum.
That's why I don't really experience any issues here.
Yani ben şey değilim ama eserimin kelimesine dokundurtmam diyenlerden değilim.
So, I'm not one of those who say that I won't let anyone touch a word of my work.
Çünkü iyi olursa benim sözcüklerimin lezzeti artmıyor.
Because if it is good, the flavor of my words does not increase.
Kötü olursa da azalmıyor.
If it goes bad, it doesn't decrease.
Yani öteki türlü ama sanatsal alanları.
So, in another way, but artistic fields.
Yani Ninatta'nın Bilesi diye bir şey yazdım.
So I wrote something called Ninatta's Bilesi.
Opera oldu.
It has become an opera.
Mesela çok büyük mutluluktu benim için yani.
For example, it was a very great happiness for me.
Hani oradaki Ninatta, benim kafamdaki Ninatta mı?
Is the Ninatta over there the same as the Ninatta in my head?
Değil ama bir başka sanat alanını desteklemiş olmak bir yazar olarak çok keyifli bir şey.
It's not, but supporting another art form is a very enjoyable thing as a writer.
Demin sorduğum şeye dair, konuştuğumuz şeye dair bir şey daha dönüp sormak istiyorum size.
I want to ask you something more regarding what I just asked and what we talked about.
Aslında bu...
Actually, this...
Bu polisiye yazarlığının sanki kilit cümlesi gibi bir cümle var eserinizde bu kitapta.
There is a sentence in your work, in this book, that seems like a key sentence for this mystery writing.
İstanbul hatırasında.
In the memory of Istanbul.
İçinde bulunduğu durumu anlatmak için aslında başkomiser bunu söylüyor ama...
Actually, the chief inspector is saying this to describe the situation he is in, but...
Sanki polisiye yazarlığının özüne dair de bir şey söylüyor.
It seems to say something about the essence of crime writing.
Size gerçekleşmesi zor, neredeyse imkansızmış gibi görünen bir olayın...
It seems like an event that is difficult to happen, almost impossible...
Bağlantılar ortaya çıktığında ne kadar da basit bir açıklaması olduğunu görürsünüz.
When connections emerge, you see how simple the explanation is.
Diyorsunuz, dedirtiyorsunuz.
You say, you make others say.
Mesela...
For example...
Mesela burada da...
For example, here too...
Şimdi spoiler vermeyeyim, sonunu söylemeyeceğim ama...
I won't give any spoilers now, I won't tell the ending but...
Yıkılan bir duvar.
A fallen wall.
Ne kadar basit bir şey.
How simple a thing it is.
Ama aslında bütün kitap ona dayalı.
But actually, the whole book is based on him.
Yani öndeki 500 sayfa...
So the 500 pages in front...
Bu sondaki bir küçücük olaya bağlanıyor.
It connects to this tiny little event at the end.
Basit bir olay ama açıklaması kolay bir bağlantı.
A simple event but an easy connection to explain.
Bu tür kilit olayları nasıl kurguluyorsunuz?
How do you design such key events?
Yani mesela kitabın özünü aslında ya da en kilit anını bu oluşturuyor.
So, for example, this actually constitutes the essence of the book or its key moment.
Ve bütün 500 sayfa oraya oluşuyor.
And all 500 pages are there.
Ve ulaşmak için yazılıyor.
And it is being written to reach.
Bunu anlatır mısınız birazcık?
Could you explain this a little bit?
Çünkü o kıvılcımı o kitabın.
Because that spark is from that book.
Teknik olarak ben şöyle çalışıyorum.
Technically, I work like this.
Başka polise yazarlar nasıl çalışır bilmiyorum.
I don't know how other police officers write.
Öncelikle bu 500 köşe sayfalık kitaptan önce...
First of all, before this 500-page book...
Belki de 1,5 sayfalık bir kurgu.
Maybe a 1.5-page fiction.
Ne olacak?
What's going to happen?
Nasıl olacak?
How will it be?
Son derece basit bir şekilde yazdım.
I wrote it in a very simple way.
Sinopsis çok basit.
The synopsis is very simple.
Şu olacak, şu olacak, şu olacak.
This will happen, this will happen, this will happen.
Bundan buraya gidilecek.
This will be gone from here.
Yazmaya başlamadan önce okuma sürecinde...
Before starting to write, during the reading process...
Bir yandan okuyoruz.
We are reading on one side.
Bir yandan bu kurguyu kafamda tartmaya başlıyorum.
On one hand, I am starting to contemplate this narrative in my mind.
Henüz yazmıyorum.
I am not writing yet.
Henüz hiçbir satır yazılmamış.
No lines have been written yet.
Yani o ilk cümle yazılmamış henüz.
So that first sentence hasn't been written yet.
Ama okuma devam ediyor ve kurgu devam ediyor.
But the reading continues and the fiction goes on.
O olursa ne olur?
What happens if he/she does?
Sağlamasını yapıyorum.
I'm doing the verification.
Kafamdan bu saçma mı kaçar?
Is this nonsense going to slip my mind?
Bu olursa çok mu basit kaçtı?
Was this too simple if it happens?
Çok fazla rastlantı mı var?
Are there too many coincidences?
Bunu böyle mi değiştirmek?
Do you want to change it like this?
En sonunda bu bitiyor.
Finally, this is coming to an end.
Evet diyorum yani tamam.
Yes, I'm saying, that's fine.
Yani tamam bu kurgu iyi.
So okay, this plot is good.
Bu denklem gayet başarılı.
This equation is quite successful.
Güçlü taşıyabilir.
It can carry strong.
Yani 500 sayfayı taşıyabilir diye.
So it can carry 500 pages.
Yazmaya başlıyorum.
I am starting to write.
Yazarken yalnız bazen şöyle oluyor.
Sometimes it happens like this when writing.
Çünkü kurgunun...
Because the fiction...
Temeli değişmemekle birlikte...
While the foundation remains unchanged...
Yan sokaklar bu olmamış diyorum.
I say these side streets don't match.
Yani bunu kaltalım.
So let's ignore this.
Ya da hayır buraya ağırlık verelim.
Or let's focus on here.
Burası daha çok oluyor diyorum.
I’m saying this place is becoming more.
Eğer baştan o kurguyu yapmazsan bu şeye benzer.
If you don't set up that framework from the beginning, it will be similar to this thing.
Hani mimarsınız ve bir evin planını yapıyorsunuz.
You are architects and you are designing the plan of a house.
Birdenbire bir bakarsınız ki ana tuvalet dışarıda kalmış.
Suddenly, you realize that the main toilet has been left outside.
O yüzden baştan bu kurguyu oluşturduğum zaman...
That's why when I created this framework from the beginning...
O duvarın çökmesi ya da başka bir şey...
The collapse of that wall or something else...
Bütün o yapıyı kucaklayabilecek, kaldırabilecek...
Able to embrace and lift all that structure...
O püf noktasını oluşturabiliyor.
He can create that key point.
Aksi takdirde sakil kaçar.
Otherwise, it will look awkward.
Zayıf kaçar ve çöker.
The weak flees and collapses.
Ama ana kurgu hiç değişmiyor.
But the main plot never changes.
Ana kurgu temelde bugüne kadar hiç değiştirmedim.
I have never changed the main plot until now.
Hiç değiştirmedim.
I never changed it.
Geldi gitti ama ana kurgu üzerine en az bir yıl.
It came and went, but at least one year on the main plot.
Bir yıl yani.
It's been a year, I mean.
Üzerine yat derler ya.
They say to sleep on it.
Mal almadan önce bir gece uyuyup falan derler.
They say you should sleep on it for a night before making a purchase.
Ben bir yıl bunun üzerine uyuyorum.
I have been sleeping on this for a year.
Bir yıl düşünüyorum.
I am thinking about a year.
İzlediğim filmlerde, okuduğum romanlarda...
In the movies I've watched, in the novels I've read...
Bazen sohbetlerde yani...
Sometimes in conversations, that is...
Kimsenin aklına bir şey anlatıyor.
It's explaining something to no one.
Mesela adamın arkadaşıyla kavga etmiş.
For example, the man had a fight with his friend.
Arkadaşı ona kazık atmış.
His friend has betrayed him.
O onu anlatırken ben...
While he was telling about it, I...
O zaman bir şey çıkarıyorum kurguya dair.
Then I am taking something out regarding the fiction.
Yani bir yıl boyunca...
So for a year...
Onunla yaşıyorsun.
You are living with him/her.
Onunla yaşıyorum, test ediyorum.
I am living with him/her, testing.
Yani gündelik olaylarla, bir izlediğim filmlerle...
So with everyday events, with the movies I watched...
Duyduğum hikayelerle test ediyorum.
I am testing with the stories I've heard.
Aksayan bir şey olursa o zaten değiştiriyorum.
If something is malfunctioning, I will change it anyway.
Bir dakika burada bir saçmalık var.
Wait a minute, there's some nonsense here.
Bunu değiştirelim.
Let's change this.
Olmayacak galiba diyorum.
I think it's not going to happen.
Ama aksamamışsa tamam diyorum.
But if it hasn't been delayed, I'm saying it's fine.
Evet hadi başlayalım o zaman.
Yes, let's get started then.
Peki o meşhur ilk satırı yazdıktan sonra vazgeçtiğin kitap oldu mu hiç?
So, after writing that famous first line, has there ever been a book you gave up on?
Yok hiç vazgeçmedim.
No, I never gave up.
Çünkü çok düşündüğüm için kolay kolay vazgeçmiyorum.
Because I don't easily give up because I think a lot.
Yani genellikle ilk satırı da değiştirmedim.
So I generally didn't change the first line either.
Çok çok düşündüm.
I thought a lot.
Çok düşünüyorum.
I'm thinking a lot.
Yani benim gözümün önünde artık belirleniyor hikaye.
So the story is now being determined in front of my eyes.
Avucumun içinde tutabiliyorum.
I can hold it in the palm of my hand.
Karakterleri avucumun içinde tutabiliyorum.
I can hold the characters in the palm of my hand.
Ondan sonra yürüyor zaten.
After that, he/she is already walking.
Yani yazdıktan sonra alıp başına gidiyor.
So after writing, he/she takes it and goes away.
Kurgu bir yandan da tabii bir karakteriniz de var.
On the one hand, you have a fictional character, of course.
Nevzat.
Nevzat.
Tabii.
Of course.
Siz ona Alaturka İstanbullu Nevzat diyorsunuz.
You call him Alaturka Istanbulite Nevzat.
Doğru.
Correct.
Bir yerde okuduğuma göre Adana Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul...
According to something I read somewhere, Adana Police Chief Cevat Yurdakul...
Ve birazcık da Seven'daki Morgan Freeman'dan.
And a little bit of Morgan Freeman from Seven.
Esinlenmişsiniz.
You have been inspired.
İki ayrı yerden okudum bunu.
I read this from two different places.
Cevat Yurdakul'da 12 Eylül öncesinde vurulan bir...
Cevat Yurdakul is a person who was shot before September 12th...
Doğru. Solcu bir polis.
Correct. A leftist policeman.
Tabii.
Of course.
Polder vardı.
There was a polder.
Polderli bir polis.
A policeman with a polder.
Biraz onlardan esinlenmişsiniz.
You seem to have been inspired a bit by them.
Bu aslında makul bir adam.
He is actually a reasonable man.
Genellikle bu tür polislerin ya da detektiflerin hep böyle bir arızalı tarafı olur.
Generally, these types of police or detectives always have some kind of flawed side.
Kim alkolik olur, kimi kumarbaz olur, kimi küfürbaz olur, kimi şiddet sever.
Some become alcoholics, some become gamblers, some become foul-mouthed, some become violent.
Sizinkinde hiç böyle bir şey yok.
There is nothing like this in yours.
Yani tek kötü alışkanlığı o da kötüyse rakı seviyor.
So, if that's the only bad habit, he loves rakı.
Meze seviyor.
He/She loves appetizers.
O da kötü bir şey değil tabii.
That's not a bad thing either, of course.
Niye böyle makul?
Why is it so reasonable?
Yani Türk polisi olduğu için mi?
Is it because they are Turkish police?
Yok aslında tabii şöyle bir şey...
Actually, there is something like this...
Yoksa siz makul biri olduğunuz için mi?
Or is it because you are a reasonable person?
Ben gaybı makul biri olduğunuz için.
I believe you are a reasonable person.
Bir de aslında şeyde beni...
Actually, it also gets me in...
Kapandı şimdi ya.
It closed now, didn't it?
Polis Akademisi vardı Gölbaşı'nda Ankara'da.
There was a Police Academy in Gölbaşı, Ankara.
Oraya davet ettiler.
They invited me there.
Polislerle konuştum.
I talked to the police.
Ve onlara şu cümleyi kurmuştum.
And I had constructed the following sentence for them.
Başkomiser Nevzat benim emniyet müdürlüğüne önerimdir.
Chief Inspector Nevzat is my recommendation for the police department.
Yani eğer siz hani diyorsunuz.
So if you are saying, you know.
Halkın polisi bilmem ne.
The people's police, I don't know what.
Millet dışı polisi...
Police outside the nation...
Dediğim polis bu.
This is the police I was talking about.
Yani bunun gibi polisler olursanız.
So if you have police officers like this.
Yani bilime dayanan çözerken.
So it solves based on science.
İşkence yapmayan.
Not torturing.
Vicdanlı.
Conscientious.
O zaman halkın polisi olursunuz yani.
Then you become the police of the people, I suppose.
Bir tek yolu var bu.
There is only one way for this.
Başka bir yolu yok.
There is no other way.
Şimdi aslında baktığımız zaman dedektifleri biraz önce saydım.
Now, when we actually look at it, I just counted the detectives.
Bu dedektiflerin hepsi zeka.
All of these detectives are intelligent.
Klasik dedektifler işte.
Here are the classic detectives.
Agustin Dupin öyle de büyük zeka analisttir adam yani.
Agustin Dupin is indeed a great intelligence analyst, I mean.
Hani buraya gelirken senin konuşmanları anlar ki.
You know, when you come here, you understand what you're saying.
Ya sen yolda gelirken bilmem ne mağazasına uğradın.
Or you stopped by some store on the way.
Şunu aldın falan diye böyle birdenbire anlatır.
He suddenly tells it as if you got this or that.
Sherlock Holmes da öyledir.
It's the same with Sherlock Holmes.
Herkül Puhara da öyledir.
It is the same with Hercules Puhara.
Aslında öyle değil tabii ki.
Actually, it's not like that, of course.
Öyle bir şey yok.
There is no such thing.
Yani deliller var.
So there is evidence.
İyi bir takip var.
There is a good follow-up.
İyi bir gözlem var.
There is a good observation.
Şahitler var.
There are witnesses.
Bilim var.
There is science.
Bilimin bütün alanları var.
There are all fields of science.
Bunları kullandığın zaman aslında mümkün değil.
It's actually not possible when you use these.
Yani bir katilin kendini saklaması mümkün değil.
So it's not possible for a killer to hide themselves.
Gerçekten öyle.
It's true.
Kriminal laboratuvarda emniyette böyle bir laf vardır.
In the criminal laboratory, there is a saying in the police.
Her yazar kocaman.
Every writer is huge.
Her temas bir iz bırakır.
Every touch leaves a mark.
Bugün bir cinayet işleyeceksiniz.
Today you will commit a murder.
Uzaylı gibi giyinmeniz lazım.
You need to dress like an alien.
Uzaya giden bir astronot gibi giyinmeniz lazım.
You need to dress like an astronaut going to space.
Tümüyle yalıtılmaz.
It cannot be completely insulated.
Yani parmak izi, ayak izi, DNA, ter, saç, bu kadar kamera mümkün değil.
So fingerprints, footprints, DNA, sweat, hair, it's impossible to have that many cameras.
Çok zordur yani.
It is very difficult, you know.
Eğer polis çözmek isterse, bir takım nedenler çözmek istemeyi bilir.
If the police want to solve it, they know how to want to solve it for a number of reasons.
Yüzde yüz çözer.
It will solve it one hundred percent.
Yani çok net.
So it's very clear.
Onun için deha olmaya falan gerek yok.
You don't need to be a genius for that.
Burada da Nevzat öyle biri.
Nevzat is someone like that here, too.
Ama Nevzat'ın bir defosu var aslında.
But Nevzat actually has a flaw.
O defo da şu.
That defect is this.
Bu kadar iyi polis olmasına rağmen hala karısıyla kızının katillerini bulamadı.
Despite being such a good cop, he still hasn't found the killers of his wife and daughter.
Böyle bir defosu var.
It has such a defect.
Yani böyle bir insan olsun istedim.
So I wanted someone like this.
Süper.
Super.
Süper bir kahraman olsun istemedim.
I didn't want it to be a super hero.
Ama şimdi bir roman yazacağım ben.
But now I will write a novel.
Bu roman Berlin, Bergama arasında geçecek.
This novel will take place between Berlin and Bergama.
Orada bir karakterim var.
I have a character there.
Bu sefer bir kadın.
This time a woman.
Alevi, Kürt ve Almancı.
Alevi, Kurdish, and German-speaking.
Elmas diye bir kadın.
A woman named Elmas.
Karakter bu.
This is the character.
O kadın biraz arızalı bir kadın olacak.
That woman will be a bit of a broken woman.
Doğal olarak öyle olacak yani.
Naturally, it will be that way.
Hem Kürt hem Alevi hem Almanya'da yaşıyor.
She is both Kurdish and Alevi, and lives in Germany.
Bu Berlin, Bergama hikayesi sormana sakıncası yoksa.
This is Berlin, if you don't mind asking about the Bergama story.
Hiçbir sakıncası yok.
There is no problem at all.
Kaçırılan.
The kidnapped.
Zews Altarı'yla alakalı.
It is related to the Altar of Zeus.
Zews Altarı.
Altar of Zeus.
Yani ben şunu.
So I say this.
Aslında benim romanlarımda İstanbul hatırasında olduğu gibi.
Actually, in my novels, it's like in the memory of Istanbul.
Türkiye'deki önemli tarihsel şeyler benim öğrenmek istediğim.
Important historical things in Turkey are what I want to learn about.
Ben kendi öğrenmek istediğim şeyleri yazıyorum.
I am writing down the things I want to learn.
Çünkü bunları öğrenmem lazım.
Because I need to learn these things.
Hep aklımı kurcalayan bir şey vardı.
There has always been something that troubled my mind.
Biz onu çok bilmeyiz.
We don't know much about him/her.
Anadolu'nun Helenistik tarihi ne zaman başladı?
When did the Hellenistic history of Anatolia begin?
Yani bu gidiyoruz.
So we are going.
Antik şehirler, Yunan şehirleri görüyoruz ya.
We see ancient cities, like Greek cities.
Ege kıyılarında bilhassa.
Especially on the Aegean coast.
Bu ne zaman başladı?
When did this start?
Ben bunu bilmiyordum.
I didn't know this.
Bunu çok merak ettim.
I am very curious about this.
Şimdi bunu öğrenmek için bu romanı yazıyorum ben.
I am writing this novel to learn that now.
Dönüp bunu okuyorum.
I'm reading this again.
Yani işte artık biliyorum.
So now I know.
Yani Büyük İskender'le daha çok başlayan bir şeydi.
So it was something that started more with Alexander the Great.
Daha önce Persler var filan ama.
There were the Persians before, but...
Bunu öğrenmek istiyorum.
I want to learn this.
Ve bunun için de tam da örnek odur.
And for this, it is precisely an example.
Çünkü Pergamon.
Because it's Pergamon.
Yani bugünkü Bergama.
So today's Bergama.
Gerçekten o dönemin yıldız şehirlerinden.
It truly is one of the star cities of that era.
Sanat merkezlerinden olağanüstü bir antik şehir.
An extraordinary ancient city from art centers.
Orayı yazma.
Don't write that place.
Evet.
Yes.
Orayı yazmak istiyorum.
I want to write that place.
Siz şimdi bunu da söyleyince aklıma şık geldi.
Now that you mention it, it sounds stylish to me.
Mark Twain'in lafı mıydı?
Was it Mark Twain's quote?
Tam hatırlamıyorum ama.
I don't remember exactly, but.
Ne zaman bir kitap okumak istesem oturur bir tane yazarım demiş.
Whenever I want to read a book, I sit down and write one, he said.
Siz de ne zaman bir şey öğrenmek istesem oturur bir roman yazarım.
Whenever I want to learn something, I sit down and write a novel.
Vallahi öyle.
I swear it's true.
Gerçekten öyle.
It really is so.
Ama o zaman çok iyi öğreniyorsun.
But then you learn very well.
Yani mesela İstanbul'un tarihini inanılmaz bir şekilde iyi bilirim.
For example, I know the history of Istanbul incredibly well.
Ya saatlerce konuşabilirim bu konu üzerine.
I could talk for hours about this topic.
Çünkü o kadar çok kitap okudum.
Because I have read so many books.
Okuma değil.
Not reading.
Gezdim ve yazdım.
I wandered and wrote.
Yani bu inanılmaz bir şey.
So this is an incredible thing.
Yani pek çok uzmanla konuştum.
So I spoke with many experts.
Çok yani gerçekten bu bir tez gibi.
It's really a lot, like a thesis.
Bir üniversite bitirme tezi falan gibi bir şeydir bu.
This is something like a university graduation thesis.
Öteki de öyle yani.
The other one is like that too.
Babes var.
There are babes.
Ben tasavvuf ve sufiliği bilmem.
I do not know about Sufism and mysticism.
Ama artık uzman oldum.
But now I have become an expert.
Onu yazarken uzman oldum.
I became an expert while writing it.
Yani yine tabii ki yani ben bir tasavvufçu değilim.
So of course, I mean I am not a Sufi.
Hani öyle bir şeyim de yoktu.
I didn't have anything like that.
Ben bir sonuçlu bir yazarım gerçekten.
I am really a result-oriented writer.
Bu çok faydalı bir şey.
This is a very useful thing.
Öğrenmek için şahane bir şey.
It's a wonderful thing to learn.
Peki şimdi tekrar Nevzat'a dönersek.
Well, if we return to Nevzat again now.
Biraz da yazma heveslileri için yaptığımızdan dolayı bu kaydı.
This recording is made partly for those who are eager to write.
Şimdi bir karakter yaratıyorsunuz.
Now you are creating a character.
Ve onun aranızda bir ilişki oluyor.
And there is a relationship between you.
Demin siz de söylediniz.
You just said it.
Bunun tarihteki en meşhurlarından biri Agatha.
One of the most famous of these in history is Agatha.
Agatha Christie'nin Poirot'su.
Agatha Christie's Poirot.
Christie bir saatten sonra Poirot'a gıcık olmaya başlıyor.
After an hour, Christie starts to get annoyed with Poirot.
Buna kadar züppe bir adam.
So far, a pretentious man.
Buna kadar şımarık bir adam.
He has been a spoiled man until now.
Fakat o kadar popüler bir karakteri öldürmek de kolay değil.
However, it is not easy to kill off such a popular character.
Gördüğüm kadarıyla şimdilik Nevzat'la aran iyi.
As far as I can see, your relationship with Nevzat is good for now.
İyi.
Good.
Yok iyi.
No, it's good.
Ben seviyorum Nevzat'ı.
I love Nevzat.
Bir gün Agatha Christie Poirot ilişkisinde döner mi?
Will Agatha Christie return to the Poirot relationship one day?
Sorur musun yani?
Could you ask them?
Zannetmiyorum.
I don't think so.
Daha beteri var tabii.
Of course, there's something worse.
Evet bu var.
Yes, this exists.
Bir de şey.
One more thing.
Arthur Conan Doyle'ı Sherlock Holmes öldürdü.
Sherlock Holmes killed Arthur Conan Doyle.
Nefret etti.
He/She hated.
Gerçekten bu gerçek oluyor.
This is really happening.
Nefret etti öldü.
He hated, he died.
Allah'tan ölüm raporunu yayınlatmadı.
Thank God he didn't publish the death report.
O kadar büyük tepki çepti ki yeniden ölmemiş meğerse falan diye yeniden yazdı.
The reaction was so intense that they rewrote it saying they hadn't actually died again, or something like that.
Tamam mı?
Is that okay?
Ya ben Nevzat'ı seviyorum.
But I love Nevzat.
Hakikaten seviyorum.
I really love you.
Öyle bir şey yok.
There is no such thing.
Bir romanımda aslında yazdım.
I actually wrote it in one of my novels.
Gıcık alıyor benden yani.
He/she is getting annoyed with me, that is.
Beyoğlu'nun en güzel abisinde.
In the most beautiful brother of Beyoğlu.
Bir yazar var.
There is a writer.
O yazar benim yani.
That writer is mine.
Sürekli adama gelip anlatıyor.
He keeps coming to the man and telling him.
Şöyle yapacaksın.
You will do it like this.
Nereden biliyorsun?
How do you know?
Ama Nevzat'ı seviyorum.
But I love Nevzat.
Öldürmeyi düşünmüyorum.
I am not thinking of killing.
Hakikaten seviyorum.
I really love you.
Ama böyle bir şey de var.
But there is also such a thing.
Canol'un söyleyeyim.
Let me tell you about Canol.
Yani benim romanlarımın hepsinde Nevzat yok.
So Nevzat is not in any of my novels.
Yani dört.
So, four.
Dört romanımda var.
I have four novels.
Öteki romanlarımda yok.
It's not in my other novels.
İşte mesela bunda yok.
For example, it's not in this one.
Yani bu Bergama romanında Nevzat yer almayacak.
So, Nevzat will not be included in this Bergama novel.
Başka bir karakter olacak.
There will be another character.
Çünkü yazar açısından şöyle bir sorun var.
Because there is a problem from the author's perspective.
Bak bu bir karakter yaratmayı düşünen yazar arkadaşlarımız için öğretici olabilir.
Look, this can be instructive for our writer friends who are considering creating a character.
Ya da bu deneyim faydalı olabilir.
Or this experience could be beneficial.
Ya bir süre sonra sıkılıyorsun.
Well, after a while, you get bored.
Yani yazmanın en güzel kısmı bilinmeyen patikalarda yürümektir.
So the best part of writing is walking on unknown paths.
Sabit bir karakterin olması demek sizin sıkılmanız anlamına gelir.
Having a fixed character means you will get bored.
Çünkü zaten belli.
Because it's already clear.
Yani adamın nevgini ya değil.
So the man is either crazy or not.
Sevgilisi var.
She has a boyfriend.
Mecbur onun yanına gidecek.
He has to go to him.
Onun meyhanesine gidecek.
He will go to his tavern.
İçki içecek.
He will drink alcohol.
İşte Türk sanat müziği dinlenecek.
Here, Turkish art music will be listened to.
Ali var.
There is Ali.
Zeynep var.
There is Zeynep.
Tabii ama şimdi mesela bu elmas karakteri beni çok heyecanladı.
Of course, but for example, this diamond character really excited me.
Çünkü bilmiyorum aslında.
Because I actually don't know.
Yani bilgi topluyorum.
So I'm gathering information.
Gidip Almanya'daki kadın Türk polislerle falan görüşüyorum falan.
I'm going to meet with Turkish female police officers in Germany and so on.
Ama hoş yani tamam.
But it's nice, I mean, okay.
Hiç bilmediğim bir şey ve bilmediğim bir şeyi yazacağım.
I will write about something I have never known and something I do not know.
Bu çok eğlenceli bir şey.
This is a very fun thing.
Hoş, güzel bir şey yani.
It's a nice, beautiful thing, I mean.
Yeni bir aşk gibi aslında.
It's actually like a new love.
Yeni bir şey, yeni bir kadını tanımak falan gibi.
Like getting to know something new, a new woman, etc.
Yepyeni bir dünyaya giriyorsun aslında.
You are actually entering a brand new world.
Yeni bir coğrafyanın haritasını çıkarıyorsun.
You are mapping out a new geography.
Evet ama teki de güzel.
Yes, but the single one is also beautiful.
Bir süre sonra diyorsun ki ya bir dakika hani burada bizim eski dostlar var.
After a while, you say, wait a minute, there are our old friends here.
Bir döneyim.
Let me turn it around.
O dostlara dönelim.
Let’s turn to those friends.
Tekrar da bir süre sonra dönüyorsun.
You return after a while again.
Biz elmasla ne zaman tanışırız tahminen?
When do you think we will meet with the diamond?
Valla 2020'yi bulur.
I swear it will find 2020.
Yani çünkü çalışıyorum şu anda.
So because I am working right now.
Hem Bergama'ya çok sık gidiyorum.
I go to Bergama very often.
Hem de Berlin'e çok sık gidiyorum.
I go to Berlin very often.
Berlin'de bir evim var.
I have a house in Berlin.
Sık sık gidiyorum oraya.
I go there often.
Çünkü aynı zamanda bu Berlin romanı olduğu için bir göçün romanı da olacak.
Because it is also a Berlin novel, it will be a novel of migration as well.
Yani elmas özelinde Berlin'de yaşayan Türklerin romanı da olacak.
So, it will also be the novel of the Turks living in Berlin in terms of diamonds.
Sosyal boyutunda göçmüş Türkler, Türklüler mi var?
Are there Turks in the social dimension of migration?
Elbette.
Of course.
Yani o kadının simgesinde çok güzel de bir hikaye var.
So there is a very beautiful story in the symbol of that woman.
Şimdi tabii anlatmayacağım.
Now, of course, I won't explain.
Çok çok hoş bir hikaye.
A very nice story.
Yani romanın kendi organik yapısında bu göçle ilgili çok güzel bir hikaye var.
So, there is a beautiful story related to this migration in the organic structure of the novel itself.
Demokratik Almanya, bölünmüş Almanya.
Democratic Germany, divided Germany.
Bunların getirdiği çok güzel hikayeler var.
There are many beautiful stories that they bring.
Oraya gidip Türklerle konuşuyorum yıllarda.
I have been going there and talking to Turks for years.
Onlar inanılmaz güzel hikayeler anlatıyor.
They tell incredibly beautiful stories.
Olağanüstü güzel hikayeler.
Extraordinarily beautiful stories.
Bütün hepsinden.
All of them.
Yani oluşan bir roman çıkacak yani.
So a novel will emerge.
İştahlandırdınız.
You made me hungry.
Ben dinlemem yani.
I mean, I won't listen.
Keseriz, yayınlamayız.
We will cut it, we won't publish it.
Hem komik hem trajik o kadar güzel hikayeler var ki.
There are so many beautiful stories that are both funny and tragic.
Aklımızın ucundan geçmez.
It doesn't even cross our minds.
Mesela hepimiz duvarın yıkılışını biliyoruz.
For example, we all know about the wall's collapse.
Ama o duvarın yıkılışının yarattığı öyle hikayeler var ki.
But there are such stories created by the collapse of that wall.
Bir tarafı çok komik, bir tarafı çok trajik, acı.
One side is very funny, the other side is very tragic, bitter.
Yani müthiş bir hikayeler var.
So there are amazing stories.
O Almanya'ya giden Türk işçilerin yaşadığı öyle şeyler var ki.
There are things that Turkish workers going to Germany experience that are so...
Müthiş bir şey yani.
It's an amazing thing.
İşte gidiyorlar bunlar.
Here they go.
Şimdi domuz eti yemeyecekler diyor ya.
They say they won't eat pork now.
Bir tanesini anlatayım.
Let me tell you one of them.
Dil yok.
There is no tongue.
Gidiyorlar ve kasaba ya da işte markete tavuk taklidi yapıyorlar yani.
They are going and pretending to be chickens in the town or at the market.
Yani düşünebiliyor musunuz?
So can you imagine?
Yani hakikaten baktığınız zaman bir tarafı komik, bir tarafı acı.
So when you really look at it, one side is funny, the other side is painful.
Yani böyle bir şey.
So, that's how it is.
Adamı köyünden alıp götürmüşsün.
You have taken the man away from his village.
Yıl altmışlar falan yani.
It's around the sixties, I guess.
Böyle acayip bir hikaye var orada.
There is such a weird story there.
O zaman yani bu söyleşide yazarlar için belki akılda kalması en faydalı olacak şey.
So in this conversation, maybe the most beneficial thing for writers to remember will be.
Ya da yazar adayları için.
Or for aspiring writers.
Gerçeklere dayanın, veri toplayın, okuyun, öğrenin.
Rely on facts, collect data, read, learn.
Çünkü hiçbir kurgu gerçeğin yerini tutamaz.
Because no fiction can replace reality.
Hiçbir kurgu gerçekle desteklenmiş bir anlatıdan daha zengin, daha yaratıcı olamaz.
No fiction can be richer or more creative than a narrative supported by reality.
Valla öyle ama sonuçta tabii yani sonuçta bir kurgu çıkacak yani evet.
Well, that's true, but in the end, of course, a fiction will emerge, yes.
Yani ben hani gerçeğe sadık kalmaya da bilirdim.
So I could have remained true to reality, too.
Sonuçta bir roman yazıyorum ama ben bunu tercih ediyorum.
In the end, I am writing a novel, but I prefer this.
Ve Ahmet Cümit olarak bunu tercih ediyorum.
And I prefer this as Ahmet Cümit.
Başka bir yazar çıkar her şeyi değiştirebilir.
Another writer can come and change everything.
Bu da mümkün.
This is also possible.
Yani sorun şu.
So the problem is this.
Yazacak arkadaşlarımızın...
Our friends who are going to write...
...niye hevesli olduğu.
...why he is so enthusiastic.
Yani ona uygun düşenin, onun mizacına uygun düşenin...
So what suits her, what is compatible with her temperament...
...hangisini yazmaktan daha çok zevk alacağını saptaması.
...determining which one he/she would enjoy writing more.
Bu çok önemli bir şey.
This is a very important thing.
Çünkü bu benim tarzım.
Because this is my style.
Yani sanatta biricik olan şey, önemli olan şey biricik olmak.
So the unique thing in art, the important thing is to be unique.
Yani ben Agatha Christie gibi yazarsam bir kıymeti yok yani.
So if I write like Agatha Christie, it doesn't have any value.
Umberto Eco gibi yazarsam da bir kıymeti yok.
Even if I write like Umberto Eco, it has no value.
Ben Ahmet Cümit gibi yazmalıyım.
I should write like Ahmet Cümit.
Ahmet Cümit diye bir şey yaratmalıyım.
I should create something called Ahmet Cümit.
O arkadaşımız da işte Feridun bilmem ne olmalı.
That friend of ours must be Feridun something.
Yani kendini yaratması lazım.
So, he/she needs to create himself/herself.
Ama bu yoldan giderken örnek aldığımız çok tabii insan var.
But there are very natural people we take examples from while going this way.
Yani önemli yazarlar var.
So there are important writers.
O yazarları seçmek de çok mühim.
Choosing those writers is also very important.
Çünkü her şeyi okuyamazsınız yani.
Because you can't read everything, you know.
O yazarları bulmak da önemli.
Finding those authors is also important.
O yazarları bulup oradan başka bir yere sıçramak...
Finding those writers and then leaping to another place from there...
...onları aşmak diye bir şey söz konusu değil.
There is no such thing as overcoming them.
Bir bilimsel bir şey buluş yapmıyoruz biz.
We are not making a scientific discovery.
Başka bir renk yaratabilirsiniz.
You can create another color.
Ne güzel işte.
How nice it is.
Ahmet Cümit çok teşekkür ediyoruz.
Thank you very much, Ahmet Cümit.
Ben teşekkür ederim.
Thank you.
Çok sağ olun.
Thank you very much.
Çok zevkliyim.
I am very enjoyable.
Bir kez daha uygulamak istiyorum.
I want to apply once more.
Başta da söyleyeyim.
I'll say it right away.
İçin az yapmadan gelmen çok önemli bir şey.
It's very important that you come without doing too much for yourself.
Rica ederim.
You're welcome.
Çok teşekkür ederim.
Thank you very much.
Tabi satış rakamları arttıkça...
Of course, as sales figures increase...
...insanların tavırları değişebiliyor diye...
...because people's attitudes can change...
...ben de böyle biraz hafif bir...
...I also have a bit of a light...
Evet İstanbul hatırasının da...
Yes, the memory of Istanbul as well...
...Storytel'de ne kadar dinlendiğini bilmiyorum ama...
I don't know how much it was listened to on Storytel, but...
...elimizdeki kitabın 421 bin adet...
...the book we have in hand is 421 thousand copies...
...basılıp satıldığını da söyleyeyim.
...let me also say that it is printed and sold.
Doğru.
True.
Bu şey çoğu vardır.
There are many of these things.
Fazlası vardır.
There is more than enough.
Fazlası yoktur.
There is nothing more.
Kesinlikle.
Definitely.
Doğru söylüyorsunuz.
You are right.
Korsan'ın orsanı bil neleri.
Know what the pirate's treasure is.
Çok haklısınız.
You are absolutely right.
PDF'den indireni ve tabii dinleyeni.
The one who downloads from the PDF and of course listens.
Dinleyeni de var.
There are also those who listen.
Evet.
Yes.
Yani Storytel'de kayıtlı halinden...
So, from its registered state on Storytel...
...dinleyeni rakamını bilmiyoruz ama...
...we don't know the number of listeners, but...
Evet.
Yes.
Çok teşekkür ederiz.
Thank you very much.
Çok güzel bir başlangıç oldu programımızın.
Our program had a very beautiful start.
Hayırlı uğurlu olsun tekrar.
May it be blessed and auspicious again.
Continue listening and achieve fluency faster with podcasts and the latest language learning research.