HAYALLERİM KADAR GÜÇLÜYÜM / BİLİM
BEYMEN X TOG
Hayallerim Kadar Güçlüyüm
HAYALLERİM KADAR GÜÇLÜYÜM / BİLİM
Merhaba, ben Elif Ergo. Hayallerim kadar güçlüyüm diyen kadınlardanım ben de.
Hello, I am Elif Ergo. I am one of those women who say I am as strong as my dreams.
BMM ve TOK İşbirliği ile gerçekleştirdiğimiz Hayallerim Kadar Güçlüyüm serisinde bugün Amerika'ya bağlanıyoruz.
In the series "I Am As Strong As My Dreams," conducted in collaboration with the BMM and TOK, we are connecting to America today.
Karşımda çok gurur duyduğumuz bir bilim insanı var, Canan Dağdevren. Hoş geldiniz.
In front of me is a scientist we are very proud of, Canan Dağdevren. Welcome.
Hoş buldum Elif Hanım.
Nice to meet you, Ms. Elif.
Nasılsınız?
How are you?
İyiyim, teşekkürler. Sizler nasılsınız?
I'm good, thank you. How are you?
Ben de çok iyiyim, çok teşekkür ederim. Burada akşamüstü saatleri, orada çok erken saatler.
I am doing very well too, thank you very much. It's late afternoon here, and it's very early there.
Çok teşekkür ediyorum öncelikle katıldığınız için. Çok yoğun tempoda çalıştığınızı da görüyorum.
Thank you very much, first of all for attending. I can see that you are also working at a very intense pace.
Yaptığınız her şey bizi inanılmaz gururlandırıyor.
Everything you do makes us incredibly proud.
Türklerin yurt dışında yaptıkları çalışmaları duydukça biz de özellikle genç kızlara rol model olduğunuzu da düşünüyorum.
As I hear about the work that Turks are doing abroad, I also think that you are a role model, especially for young girls.
Çok önemli bir rol model olduğunuzu düşünüyorum. O yüzden de çok büyük heyecan duyuyorum.
I believe you are a very important role model. That's why I'm very excited.
Tüm bunlar için öncelikle teşekkür ederim.
Thank you first and foremost for all of this.
Çok sağ olun, ben teşekkür ederim.
Thank you very much, I appreciate it.
Güzel sözleriniz için.
For your beautiful words.
Biraz sizi çok tanıyan var, eminim. Ama hiç tanımayanlar için biraz sizi tanıtmak istiyorum.
I'm sure there are a few who know you well. But I would like to introduce you a little for those who don't know you at all.
Yolculuğunuzu, nasıl bir ailede büyüdüğünüzü, nasıl bir eğitim aldığınızı bizi dinleyenlerle paylaşır mısınız?
Could you share with us about your journey, the family you grew up in, and the education you received?
Özellikle de şuranın altını çizmek istiyorum. Sizi daha önce dinledim, daha önce de röportaj yaptığımızda çok etkilenmiştim.
I want to particularly emphasize this point. I listened to you before, and I was very impressed during our previous interview as well.
Dedenizin hikayesinden, ailenizin sizi teşvik etmesinden.
From your grandfather's story, from your family's encouragement of you.
Öncelerken karşılaştığınız engellerden ve soru işaretlerinden, onlardan da söz ederek devam ederseniz çok sevinirim.
I would be very happy if you could continue by mentioning the obstacles and questions you encountered earlier.
Tabii. Ben 4 Mayıs 1985 yılında İstanbul'da doğdum. Ailemin ilk çocuğuyum, aşk çocuğuyum diyebilirim.
Of course. I was born on May 4, 1985, in Istanbul. I am the first child of my family; I can say I am a child of love.
Annem ve babam birbirlerini çok severek evlenmişler. İki erkek kardeşim var.
My parents got married, loving each other very much. I have two brothers.
Benim aslında bilimi olan merakım sanırım belki de buna benzer bir broadcastten veya bir televizyondan duymuşum.
Actually, my curiosity about science may have come from hearing it on a broadcast or from a television similar to this.
Atomlar, atom nedir diye böyle.
Atoms, what is an atom like this.
Atomlar, atom nedir?
Atoms, what is an atom?
Oyun oynarken çakıl taşlarını alıp parçalamaya çalışıp içindeki atomu bulmaya çalışıyormuşum.
I was trying to pick up and break the pebbles while playing the game, attempting to find the atom inside.
Herkes bunun imkansız olduğunu söylüyormuş fakat ben yine de devam ediyormuşum.
Everyone said it was impossible, but I kept going anyway.
Ama bu bir şekilde ailemin benim bilimi olan merakımı anlamalarını sağlamış oldu.
But this somehow made my family understand my curiosity in science.
Ve babam bunun üzerine bana bir kitap hediye etti.
And my father gave me a book as a gift.
Madame Curie ile ilgili bir kitaptı. Sanırım ondan esinleneceğimi düşünmüştü.
It was a book about Madame Curie. I think she thought I would be inspired by it.
Fakat ben kitabı okuduğumda Madame Curie'nin eşi olan Pierre Curie'ye aşık oldum.
But when I read the book, I fell in love with Pierre Curie, who was Madame Curie's husband.
Yani çok beğendim yaptığı şeyleri.
So I really liked the things he/she did.
Piyazoletrik denilen bir olguyu keşfediyor.
It discovers a phenomenon called piezoelectricity.
Yaptığı şeyler hiç başka bir yerden para almadan sadece kendi imkanlarıyla bir laboratuvar kuruyor.
What he does is set up a lab solely with his own resources without receiving money from anywhere else.
Ve orada çalışmalara başlıyor.
And there, he/she starts working.
Beni çok etkilemişti küçük bir çocuk olarak.
It had a huge impact on me as a small child.
Daha sonra da söylediğiniz gibi birazcık aslında yaptığım research böyle kişisel bir ton almaya başladı.
As you mentioned later, the research I did actually started to take on a somewhat personal tone.
Ben babamın babası olan Hüseyin dedemi hiç tanıyamadım.
I never got to know my grandfather Hüseyin, who is my father's father.
Kendisi 28 yaşındayken kalp yetmezliği soruyordu.
He was experiencing heart failure when he was 28 years old.
Sonucunda vefat ediyor.
As a result, he/she passes away.
Ve ben bunu öğrendiğimde böyle kendime böyle bir set koydum.
And when I learned this, I set such a standard for myself.
Bir plan yaptım.
I made a plan.
28 yaşına gelene kadar kalp hastaları için bir şey yapmak istiyorum.
I want to do something for heart patients by the time I turn 28.
Ama ne yapmak istediğimi bilmiyorum tabii.
But of course, I don't know what I want to do.
Hiçbir fikrim yok.
I have no idea.
İşte fizik okumak istiyorum.
I want to study physics.
Kimya, biyoloji, tıp ama ne okumak istediğime de karar veremiyorum.
I want to study chemistry, biology, medicine, but I can't decide what I really want to study.
Böyle tamamen gayda olmadan, önümde biri olmadan yol almaya çalışıyorum.
I am trying to move forward without any guidance and without anyone in front of me.
Ama tabii de çok kolay olmuyor.
But of course, it’s not very easy.
Annem çok kitap okumak istiyor.
My mother wants to read a lot of books.
Annemi çok seven bir kadın.
A woman who loves my mother very much.
O bizi Kocaeli'de yaşıyorduk çocukken.
We lived in Kocaeli when we were children.
Kocaeli Kitap Fuarı'na götürmüştü.
She had taken him to the Kocaeli Book Fair.
İşte orada Aziz Nesin'le tanıştım.
There, I met Aziz Nesin.
Erdal Hoca'yla Erdal İnönü'yle tanıştım.
I met with Erdal Hoca and Erdal İnönü.
Benim hayatımı derinden etkileyen bir hocam.
A teacher who deeply affected my life.
Herkes onu böyle çok politikacı kimliğiyle bilir aslında.
Everyone actually knows him primarily by his political identity.
Ama çok harika bir teorik fizikçidir kendisi.
But he is a very great theoretical physicist.
Çok muhteşem okullarda okumuştur.
He/she must have studied at very prestigious schools.
Birazcık belki ondan da bahsederim ileriki zamanlarda.
Maybe I'll talk a little about that in the future.
Nasıl Erdal İnönü, Frederick Seitz ve daha devrenin üçgeni nasıl
How Erdal İnönü, Frederick Seitz, and how the triangle of the era is.
oldu diye.
"Just because it happened."
Ve o büyük kalabalık içerisindeki çocuklardan biriydik.
And we were one of the children in that big crowd.
Ben ve kardeşim Cener.
My brother Cener and I.
Erdal Hoca bizi fark etti.
Teacher Erdal noticed us.
Hemen yanına çağırdı.
He called him/her over immediately.
İşte konuşmaya başladı bizimle.
Here, he/she started to speak with us.
Etrafta hep böyle büyük insanlar varken.
When there are always such great people around.
Anneler, babalar.
Mothers, fathers.
Ne okumak istiyorsunuz gençler diye sordu.
He asked, "What do you want to study, young people?"
O zaman ben lisedeydim.
At that time, I was in high school.
Daha henüz üniversite sınavına girmemiştim.
I had not taken the university entrance exam yet.
Sanırım lise 2 olması gerekiyor da bir.
I think it should be the second year of high school.
Dedim ki işte ben fizik, kimya, biyoloji okumak istiyorum.
I said that I want to study physics, chemistry, and biology.
Ama hangisini okumak istediğimi bilemiyorum.
But I don't even know which one I want to read.
Ne yapacağımı bilemiyorum.
I don't know what to do.
Piyazo elektrik olayını çok beğeniyorum.
I really like the piezoelectric effect.
Pierre Curie'yi çok seviyorum.
I love Pierre Curie very much.
Böyle anlatıyorum ona heyecanla heyecanla.
I'm telling it to him excitedly, excitedly.
O da Anılar ve Düşünceler isimli kitabı vardı.
He also had a book titled Memories and Thoughts.
1, 2 ve 3 cilt.
Volumes 1, 2, and 3.
O zaman bir de küçük kardeşimiz Emre vardı.
At that time, we also had our little brother Emre.
Henüz daha yeni doğmuş küçücük.
It is still just newly born, so tiny.
Üçünü bizim adımıza, birincisini benim, ikincisini Cener'in,
The three for us, the first one for me, the second one for Cener,
üçüncüsünü de Emre'nin adına imzalayarak verdi.
He signed the third one in Emre's name and gave it.
Ve bana da dedi ki birinci cildi okuduğunda belki ne okumaya karar verebilirsin.
And he told me that when you read the first volume, you might decide what to read next.
Birinci cildinde de İsmet İnönü ile Erdal İnönü'nün yazışmaları,
In the first volume, letters between İsmet İnönü and Erdal İnönü,
nasıl fizik okumaya karar verdiği, Amerika'ya nasıl gittiği,
how he decided to study physics, how he went to America,
Gazi Üniversitesi'ndeki enstitünün nasıl kurulduğu, bunların hepsi yazıyor.
It all says how the institute at Gazi University was established.
Beni çok etkilemişti ve tamam dedim ben fizik okuyacağım.
It had a great impact on me, and I said okay, I will study physics.
İlginç bir şekilde de üniversite sınavında yani tabii yanlışlarım vesaire oldu ama
Interestingly, there were mistakes and so on in the university entrance exam, but...
fizik bölümünde hiç yanlışım da olmadı.
I didn't make any mistakes in the physics department.
Tamam dedim bu iyi bir işaret.
I said okay, this is a good sign.
Ben fizik okumam gerekiyor.
I need to study physics.
Sörüven bölümü başladı.
The adventure section has begun.
Hacettepe Üniversitesi fizik mühendisliği bölümünde eğitim almaya başladım.
I started studying in the Department of Physics Engineering at Hacettepe University.
Ondan sonra da Sabancı Üniversitesi'nde,
After that, at Sabancı University,
master yaptım malzeme bilimi ve mühendisliğinde.
I completed a master's in materials science and engineering.
Sonra da Amerika'ya geldim Fulbright doktora bursunu kazanarak doktora eğitimimi almaya başladım.
Then I came to America by winning the Fulbright doctoral scholarship and began my doctoral studies.
Ondan sonra da MIT, Harvard ve şu anda bulunduğum MIT'deki kendi research grubumda,
After that, at MIT, Harvard, and in my own research group at MIT where I currently am,
araştırma grubumda öğrencilerimle birlikte vücutla uyumlu, esnek, elektronik aletler yapıyoruz.
In my research group, we are creating body-compatible, flexible electronic devices with my students.
Bu arada 28 yaşıma geldiğimde de, onu da söyleyeyim,
By the way, let me also say that when I turn 28,
dedemin öldüğü yaşa geldiğimde de bu hayalim olan kalpli programı,
when I reach the age my grandfather died, this dream of mine, the heart-shaped program,
projesini de gerçekleştirmiş oldum.
I have also completed the project.
Yani böyle hayaller, düşmeler kalkmalar, aileden uzak kalmalar, memleketi özlemeler.
So, such dreams, ups and downs, being away from family, longing for hometown.
Sonrasında da başka bir misyon edinerek benim gibi olan öğrencilere ışık olma yolunda
After that, take on another mission to be a guiding light for students like me.
böyle yoğun bir hayat yaşıyorum ama çok keyif alıyorum.
I'm living such a busy life, but I'm enjoying it a lot.
Şunu görüyorum hayatınızda, çok güzel özetlediniz siz.
I see this in your life, you summarized it very beautifully.
Dönüm noktaları var, bunlardan biri fizik okumaya karar vermek.
There are turning points, one of which is deciding to study physics.
Diğeri de yurt dışında eğitim almak.
The other is to study abroad.
Bu süreçte hiç kolay olmadığını düşünüyorum.
I think it hasn't been easy at all during this process.
Çünkü hem aileyi fizik okumaya ikna etmek,
Because convincing the family to be interested in studying physics,
Türkiye'de çünkü fizik okuyup ne olacaksınız diyenler eminim olmuştur sizin çevrenizde de.
I'm sure there are people in your circle who have asked, "What will you become by studying physics in Turkey?"
Onlarla nasıl başa çıktınız?
How did you cope with them?
Ve daha sonra da birçok gencin de hayali yurt dışında daha iyi eğitim almak.
And then many young people also dream of getting a better education abroad.
O kapıları nasıl açabildiniz?
How did you manage to open those doors?
Güzel sorular.
Nice questions.
Dönüm noktaları var, dönüm kişileri de var benim hayatımda.
There are turning points and there are turning people in my life.
Annem onlardan biri.
My mother is one of them.
Ben fizik okumak istediğimde,
When I wanted to study physics,
babam benim hep bir mimar olmamı istedi.
My father always wanted me to be an architect.
Ama ben mimar, yani kendimi böyle mimar olarak göremiyordum.
But I am an architect, I couldn't see myself as an architect like this.
Başarılı bir mimar olabileceğimi de düşünmüyordum.
I didn't think I could be a successful architect either.
Ve ben fizik okumak istiyordum.
And I wanted to study physics.
İşte babam, iş bulamazsın kızım, fizik zor.
Here is your father, you won't be able to find a job, my daughter, physics is hard.
Sadece babam değil, başka insanlar da.
Not only my father, but also other people.
Ailemizin etrafındaki arkadaşlarım da, öğretmenlerim de dahil olmak üzere.
Including my friends around my family and my teachers.
Annem yaparsın sen.
You can do it, mom.
Hiç korkma, arkanda ben varım.
Don't be afraid, I am behind you.
Yanında birlikte yürüyeceğim seninle demişti.
He said he would walk beside you.
Annemden aldığım böyle bir,
Such a thing I received from my mother,
şevkle aslında kendime olan güvenim biraz daha arttı.
Enthusiastically, my confidence in myself has actually increased a bit more.
Annem arkamdaysa ben yaparım diye düşündüm.
I thought I could do it if my mother was behind me.
Ve yolu öyle çıktım.
And that's how I went out on the road.
İyi ki de çıkmışım.
I'm glad I went out.
Amerika'ya gelmem de aslında şöyle oldu.
The way I ended up coming to America was actually like this.
Ben Hacettepe'de okurken, fizik okuduktan sonra,
While I was studying at Hacettepe, after studying physics,
işte Ankara'dan İstanbul'a geldim.
Here I am, I came from Ankara to Istanbul.
Her zaman bir yurt dışına gitme gibi bir planım vardı.
I have always had a plan to go abroad.
Çünkü esnek ve katlanabilir elektronik aletler yapmak istiyordum.
Because I wanted to make flexible and foldable electronic devices.
Onu da Türkiye'de yapan birini bulamadım açıkçası.
Honestly, I couldn't find anyone in Turkey who does that.
Ve bir burs arama niyetindeydim.
And I was intending to look for a scholarship.
Sonra,
Then,
Sabancı Üniversitesi'nden tam burs alınca,
When I received a full scholarship from Sabancı University,
Sabancı Üniversitesi'ne gittim.
I went to Sabancı University.
Birazcık da malzemeleri öğrenmem gerektiğini düşündüm.
I thought I needed to learn a bit about the materials as well.
Sadece fiziği değil,
Not just the physics,
aynı zamanda hangi malzemeleri kullanırsam bu aletleri yapabilirim diye
At the same time, I'm wondering which materials I can use to make these tools.
o eğitimi almaya başladım.
I started taking that training.
Ama bunların hepsi olurken,
But while all of this is happening,
bir diğer kişi, Hüseyin Zafer Durusoy,
another person, Hüseyin Zafer Durusoy,
benim Hacettepe'deki öğretmenim, hocam,
my teacher at Hacettepe, my instructor,
Stanford'dan mezun, eski bir Fulbright'lı.
A graduate of Stanford, a former Fulbright scholar.
Bir gün toplantıya geç kaldı.
One day, he was late for the meeting.
Ben de sekreterine sordum, dedim ki,
I asked your secretary too, I said,
hoca nerede?
Where is the teacher?
O da dedik işte, Fulbright Interview.
He said, "Well, Fulbright Interview."
Fulbright'ları,
the Fulbrights,
söyleşi yapmaya gitti.
He went to have an interview.
Oradaki insanlarla konuşmaya gitti, dedi.
He said he went to talk to the people over there.
Ben de baktım, Fulbright neymiş hocam falan diye.
I also looked into what Fulbright is, you know.
Böyle merak ettim.
I was curious like that.
Sonra öğrendim ki,
Then I learned that,
Fulbright, Türkiye ve Amerika arasında verilen,
Fulbright is awarded between Turkey and America.
ortaklaşa verilen bir master bursu.
a jointly awarded master's scholarship.
Tabii ama o sırada Sabancı Üniversitesi'nden kabul almıştım.
Of course, but at that time I had received an acceptance from Sabancı University.
Sonra dedim ki,
Then I said,
ben bu bursa başvurayım.
I will apply for this scholarship.
Başvuracağım sırada da deadline'ın,
While I will be applying, the deadline is...
yani başvuru süresinin geçtiğini öğrendim.
So I found out that the application period has passed.
O zaman dedim, ben Sabancı Üniversitesi'ne gideyim,
Then I said, let me go to Sabancı University,
bir sene okuyayım.
Let me study for a year.
Bir sene boşa gitse de önemli değil.
It's no big deal even if a year is wasted.
Ondan sonraki sene kazanırsam eğer bu bursu,
If I win this scholarship in the following year,
Sabancı'dan Amerika'ya master yapmaya giderim diye düşünmüştüm.
I had thought about going to America for a master's after Sabancı.
Tabii bunların hepsi olurken,
Of course, all of this is happening while...
Avrupa, Asya, Amerika, bütün her yerde hocalara bakıyorum,
I am looking at teachers everywhere in Europe, Asia, and America.
kim bana yardım edebilir diye.
Who can help me?
Ve John Rogers diye bir hocayı keşfettim.
And I discovered a teacher named John Rogers.
Alanında çok iyi esnek ve çekilebilir aletler yapıyor.
He makes very good flexible and stretchable tools in his field.
Onun Illinois Üniversitesi'nde olduğunu öğrendim.
I learned that he is at the University of Illinois.
Ve çok güzel bir şey oldu.
And a very beautiful thing happened.
2009 yılında Amerika fikrini değiştirdi.
In 2009, America changed its mind.
Doktora bursu vermeye başladı.
She started giving doctoral scholarships.
Ve benim Sabancı Üniversitesi'nde okuduğum bir yıl boşa gitmemiş oldu.
And my year studying at Sabancı University was not wasted.
Ve kendi alanımda da ilk sırada kazandım bu bursu.
And I won this scholarship first in my field as well.
Ve doktora eğitim almaya hak kazandım.
And I have earned the right to pursue a doctorate.
Ve Illinois'a gittim.
And I went to Illinois.
Hatta hatırlıyorum,
I even remember,
Fulbright Türkiye'deki ofisörler şey demişlerdi,
The Fulbright officers in Turkey had said,
ilgilenen arkadaşlar,
friends who are interested,
niye MIT'ye gitmiyorsun, Harvard'a gitmiyorsun,
Why aren't you going to MIT, why aren't you going to Harvard?
The University of Illinois Urbana-Champaign'e gidiyorsun diye.
You are going to the University of Illinois Urbana-Champaign.
Ben de şey demiştim,
I was saying that too,
merak etmeyin MIT ve Harvard'a da gideceğim ama
Don't worry, I will also go to MIT and Harvard, but...
benim gitmek istediğim hoca burada,
the teacher I want to go to is here,
Illinois'da.
In Illinois.
Benim onunla çalışmam lazım.
I need to work with him.
Yani bana yardım edebilecek kişi bir tek o bir kafama koymuştum yani onu.
So I had decided that the only person who could help me was him.
Ve işte böyle imkanlar yaratmayıp öğrencilere anlatıyorum.
And this is how I explain to students without creating such opportunities.
Ama onun öncesinde 2008 yılında
But before that, in 2008
kendi çabalarımla böyle çok uğraşarak
by struggling a lot with my own efforts
Sabancı Üniversitesi'nden de olmayan bir bursu alarak,
by receiving a scholarship that is not even from Sabancı University,
araya böyle güler Sabancı'yı da katarak,
"By adding Sabancı to the mix like this,"
ona mesaj atarak,
by sending her a message,
burs alıp 2008 yılında Boston'a geldim.
I received a scholarship and came to Boston in 2008.
Burada çok büyük bir konferans oluyor.
There is a very large conference happening here.
Ve bu çalışmak istediğim John Rogers da o konferansa geliyor.
And the John Rogers I want to work with is also coming to that conference.
Hemen hocaya mesaj attım.
I immediately sent a message to the teacher.
İşte hocam ne olur benim sunumuma gelin,
Here, teacher, please come to my presentation.
ben de sizin sunumunuza geleceğim.
I will also come to your presentation.
Beni tanımanızı istiyorum diye.
I want you to get to know me.
Sonra hocayla ilk tanışmamız orada oldu.
Then our first meeting with the teacher was there.
Ve ben birçok üniversiteden kabul aldım.
And I received acceptance from many universities.
Fulbright burs yeri olarak.
As a Fulbright scholarship location.
Ve John Rogers bana ikinci bir burs daha verdi.
And John Rogers gave me a second scholarship.
Aslında doktoramın ilk iki senesi inanılmaz zengindim böyle.
Actually, in the first two years of my doctorate, I was incredibly rich like this.
Her iki taraftan burslar geliyor falan böyle.
Scholarships are coming from both sides and stuff like that.
Ve John Rogers'la birlikte doktor eğitimime başladım.
And I started my medical education with John Rogers.
Ve çok zor oldu aslında doktor eğitimi de.
And actually, medical training was very difficult too.
Aslında çok zor oldu aslında doktor eğitimi de.
Actually, it was very difficult, the medical training too.
Yani dün aslında Atlanta'daydım.
So, I was actually in Atlanta yesterday.
John Rogers'ın 20. hocalık yılını kutladık.
We celebrated John Rogers' 20th year of teaching.
İlk defa onun için bir mektup yazdım.
I wrote a letter for him/her for the first time.
Ve toplantı esnasında da söyledim.
And I said it during the meeting as well.
Ben gruba girdiğimde 100 kişilik bir gruptaki 2-3 kadın öğrenciden biriydim.
When I joined the group, I was one of 2-3 female students in a group of 100 people.
Ve aletler nasıl yapılır hiçbir fikrim yoktu.
And I had no idea how tools were made.
Öyle bir şeyler hiç Türkiye'de yapamamıştım, bilmiyordum.
I had never done anything like that in Turkey, I didn't know.
Sadece kitaplarda okuduğum kadardı.
It was only as much as I read in books.
Bir soru sorduğumda cevap vermeleri zor oluyordu erkek öğrencilerin.
When I asked a question, it was difficult for the male students to respond.
Ya da bir şey yaptım da gerçekten sen mi yaptın?
Or did I do something and you really did it?
Sana biri yardım etti mi?
Did someone help you?
Veya işte toplantıya ben çok hazırlanarak gidiyordum.
Or I was preparing a lot before going to the meeting.
Rogers benim hocam bunu çok beğeniyordu.
Rogers really liked this, my teacher.
Ve hep güzel yorumlarda bulunuyordu.
And she was always making beautiful comments.
İşte şey diyordu arkadaşlarım.
Here is what my friends were saying.
Tabii sen kadınsın, hoca sana iyi damlanıyor.
Of course, you are a woman, the teacher is good for you.
Yoksa kadınlar çok emotional, duygusal hemen ağlarlar falan diyorlardı.
Otherwise, they were saying that women are very emotional and they cry easily and stuff.
Ben çok bozuluyordum yani.
I was getting very upset.
Ama sonra da şey demiştim.
But then I said something.
Yani benim bu tür konuşmalara verebileceğim en güzel yanıt yapacağım, yaptığım işlerdir diyordum.
So I was saying that the best response I can give to this kind of talk is the work I do and will do.
Ve yolumu o şekilde devam ettim.
And I continued my path that way.
Ve o zaman ben de çok mutluyum.
And then I am very happy too.
Ama ilk üç yıl hiçbir projem çalışmadı.
But none of my projects worked in the first three years.
Böyle gece gündüz laboratuvarda insanların ellerini izliyorum.
I watch people's hands in the laboratory day and night like this.
Nasıl malzemeleri karıştırıyorlar onlara bakıyorum.
I'm watching how they mix the materials.
Ama hocam beni çok destekledi.
But my teacher supported me a lot.
Ailem de öyle aynı şekilde.
My family is the same way.
Mutsuz olup Türkiye'ye geri dönmek yerine bu fırsatı iyi değerlendirip herkesi izlemeye başladım.
Instead of being unhappy and returning to Turkey, I decided to make the most of this opportunity and started watching everyone.
Ve üç yılın sonunda her şey birdenbire çalışmaya başladı.
And after three years, everything suddenly started working.
Ve muhteşem işlere imza attık.
And we have accomplished magnificent works.
Ve sonra da ileride kendime bir söz verdim.
And then I made a promise to myself for the future.
Eğer hoca olursam bir gün yaptığım laboratuvarı tamamen...
If I become a teacher one day, I will completely...
Tamamen camdan yapacağım.
I will make it completely out of glass.
Ve böylelikle herkes içeride neler olduğunu görebilecek.
And thus, everyone will be able to see what is happening inside.
Ve onu da yapabildim.
And I was able to do that too.
MIT'den tam 5 milyon dolarlık bir funding, para aldım.
I received a funding of exactly 5 million dollars from MIT.
Ve onu laboratuvarım için kullandım.
And I used it for my laboratory.
Eğer bir gün MIT'ye gelirseniz görürsünüz.
If you come to MIT one day, you will see.
Böyle içeri girdiğinizde tamamen camdan yapılmış.
When you enter like this, it's completely made of glass.
Her gün böyle hayalimin yanından yürüyorum.
Every day I walk past my dream like this.
Hayalimin içinde öğrencilere bir şeyler yapmayı öğretiyorum.
I am teaching students to do things in my dream.
Tabii MIT'den bu parayı almak da çok kolay olmadı.
Of course, it wasn't easy to get this money from MIT either.
Hani diyorlar diye bana iş bulamazsın.
They say you can't find a job.
Çok zor.
Very difficult.
Aslında ben iş de bulmadım.
Actually, I haven't found a job.
İş gelip beni buldu.
Work came and found me.
John Rogers benim hocam.
John Rogers is my teacher.
Benim sanırım kabiliyetimi anladı bir şekilde.
I think he somehow understood my ability.
Ve beni çok prestijli bir fellowship, burs denilen çok prestijli bir kulübe aday gösterdi.
And it nominated me for a very prestigious fellowship, a very prestigious club called a scholarship.
Harvard Society of Fellows denilen bir kulüp bu.
It's a club called the Harvard Society of Fellows.
1938 yılında kurulmuş.
Founded in 1938.
Ve alanında böyle gelecek vaat eden genç insanlara veriliyor.
And it is given to such promising young people in their field.
Onun hikayesini de belki ileriki dakikalarda anlatırım.
I might tell his story in the coming minutes.
Onu kazanmam da çok böyle...
Winning it was also very...
Hani böyle derler ya sonuna kadar kazanmam.
They say, "You won't win until the end."
Kazandım.
I won.
Çünkü hiç böyle tarihte Türkiye'den kazanan biri olmamıştı.
Because there has never been someone from Turkey who has won in history.
Ben de böyle çok tereddütlüydüm.
I was very hesitant about this too.
Acaba olur mu, olmaz mı diye.
I wonder if it will happen or not.
O olunca MIT ile Harvard'ın birbiriyle karar vermesi gerekti.
When that happens, MIT and Harvard will have to make a decision together.
Canan'a MIT'de mi tutalım, Harvard'da mı tutalım diye.
Shall we hold Canan at MIT or at Harvard?
Sonra iki taraf birbiriyle böyle konuşurken ben o sırada 5 milyon dolarlık fundingi alıp MIT'ye geldim.
Then, while the two sides were talking to each other like this, I received a $5 million funding and came to MIT.
Ben evet iş bulmadım.
I didn't find a job.
İş beni buldu.
Work found me.
Aslında söyledikleri şey birazcık da doğru oldu.
What they said was actually somewhat true.
Ama şimdi bu hikayelere geçtiğimiz zorlukları anlatırken öğrencilere hep şey diyorum.
But now, while telling these stories about the difficulties we faced, I always tell the students this.
Bahaneleriniz değil, hayalleriniz olsun.
Let your dreams be your priority, not your excuses.
Bahane yapacak çok şey var.
There are many excuses to make.
Burada her yerde olduğu gibi burada da önüme birçok engeller çıktı.
As it is everywhere here, many obstacles arose in front of me.
Ama annemin dediği gibi ben yapabilirim.
But as my mother said, I can do it.
İsteyen herkes yapabilir.
Anyone who wants to can do it.
Çok güzel anlattınız.
You explained it very well.
Yani siz anlatırken tüylerim ürperdi.
So while you were telling, my hairs stood on end.
Anneniz ne iş yapıyordu Canan Hanım?
What did your mother do, Ms. Canan?
Annem ev hanımı.
My mother is a housewife.
Ama sonradan çok böyle akıllı bir kadın benim annem.
But later, my mother became a very smart woman.
Dışarıdan aç ev kursları vardı.
There were open house courses from outside.
Bilmiyorum bilir misiniz?
I don't know, do you know?
Tabii ki.
Of course.
Koçların da desteklediği.
Supported by the rams as well.
Oradan böyle sertifika programlarına katıldı.
He/she participated in such certificate programs from there.
Ve anaokulu öğretmeni sertifikası alana kadar eğitimine devam etti.
And she continued her education until she received her preschool teacher certificate.
Bizi çok iyi anlayan, fikirlerimize çok önem veren, aynı zamanda da ne derler objektif bir şekilde eleştirebilen bir kadın.
A woman who understands us very well, values our ideas greatly, and can also critique objectively, as they say.
Onun için anneme çok şey borçluyuz.
We owe a lot to my mother because of that.
Sadece ben değil diğer iki kardeşim de.
Not just me, but my other two siblings as well.
Babam da aynı şekilde.
My dad is the same way.
Onu düşündüm siz anlatırken.
I thought of him while you were talking.
İki üç kere annenizin adını geçirdiniz.
You mentioned your mother's name two or three times.
Hep sizi yüreklendirmiş.
He has always encouraged you.
Çünkü öyle bir şey oluyor ki bazen hep işte kadınlar kadınlara destek olsun, anneler yol açsın derken
Because there are times when it happens that while women should support each other and mothers should pave the way,
riskleri daha çok görüp endişeleniyorlar.
They are more aware of the risks and are worried.
Ah benim kızım oralarda yapamaz ya onu çok üzerlerse falan diyerek engelleyebiliyorlar.
Oh my daughter, they can prevent her by saying she can't do that over there if they upset her too much or something.
O yüzden de özellikle de sormak istedim.
That's why I especially wanted to ask.
Bir an anlatayım hemen onunla ilgili.
Let me tell you something about it right away.
Annem de endişelendi aslına bakarsanız.
My mother was worried as well, to be honest.
Oldukça endişelendi.
She was quite worried.
Ben Amerika'ya gelmeden önce bütün çantalar hazırlandı.
All the bags were packed before I came to America.
Her şey tamam.
Everything is fine.
Biletler, pasaportlar, paralar, Fulbright'tan alınan belgeler.
Tickets, passports, money, documents obtained from Fulbright.
Ve ben kapının önüne geçtim.
And I stood in front of the door.
Sırtımı kapıya yasladım ve anneme babama dedim ki bu sizin son şansınız.
I leaned my back against the door and told my mom and dad that this was their last chance.
Gitmemi istemiyorsanız şimdi söyleyin ama gitmeme engel olmuyorsanız da ben gidiyorum.
If you don't want me to go, say it now, but if you're not going to stop me, I'm leaving.
Belki de uzun süre gelemeyebilirim haberiniz olsun diye.
I might not be able to come for a long time, just so you know.
Onlara son bir şans da tanıdım yani.
So I gave them one last chance.
Eğer gitmemi istemiyorsanız evet kalacağım ama gitmemi istiyorsanız da sizin desteğinize ihtiyacım var dedim.
I said that if you don't want me to go, yes, I will stay, but if you want me to go, I need your support.
Annem bana şöyle bir şey dedi.
My mother said something like this to me.
Git yolun açık olsun.
Go, may your path be clear.
Başarı merdivenlerini çıkarken asla başkalarının üzerine basma.
Never step on others while climbing the ladder of success.
İnsanların elinden tutup onlara yardım et.
Hold people's hands and help them.
Başarı ve sevgi paylaştıkça artar demişti.
He said that success and love increase as they are shared.
Ben de o annemin söylediği şeyleri hep kafamda tuttum.
I always kept the things my mother said in my mind.
Önüme engeller çıksa da engelleri çıkaran insanları yaptığım işlerle ve tavrımla aslında bir şekilde düzelttim.
Even though obstacles come my way, I have somehow corrected the people who create those obstacles with my work and attitude.
Düzelttim.
I fixed it.
Ne güzel.
How beautiful.
Şunu da merak ettim.
I was also curious about that.
Biraz önce camdan laboratuvar dediniz.
You just said glass laboratory.
Şimdi böyle bakınca işte araştırma ortamı açısından bilimdeki tüm aktivitelere baktığımızda bulunduğunuz yer en iyi yerlerden biri dünyada.
Now that I look at it this way, considering all the activities in science in terms of the research environment, the place you are in is one of the best in the world.
Ama orada da demek ki toplumsal cinsiyet ayrımcılığı sorunu var ve onlarla da mücadele etmek gerekiyor.
But it seems that there is also a problem of gender discrimination there, and it needs to be fought against as well.
Bir şeyler yaptığınızda erkek arkadaşlarınızın biraz önce ifade ettiğiniz sen mi yaptın?
When you do something, your friends might just have expressed, "Did you do it?"
Nasıl becerdin gibi yorumları olduğunu söylediniz.
You said there are comments like "How did you manage to do that?"
Onlarla nasıl başa çıkıyorsunuz?
How do you deal with them?
Ve sizden sonra gelecek olan genç kadınlara ne söylemek istersiniz?
And what would you like to say to the young women who will come after you?
Ben kadınların çok zeki olduğunu düşünüyorum.
I think women are very intelligent.
Böyle kıvrak zekalarıyla bulundukları ortamda bir fark yaratabileceklerini düşünüyorum.
I believe that with their agile minds, they can make a difference in their environment.
Mesela bende şöyle olmuştu.
For example, it happened to me like this.
Özellikle doktora yaparken çok erkek egemen olan bir gruptaydım.
I was in a very male-dominated group, especially while doing my PhD.
Zaten yaptığım bilim anlamında da bilimde de o alanda da erkek egemenliği maalesef biraz çok...
Unfortunately, there is a significant male dominance in that field, both in terms of the science I do and in science in general.
...çok fazla kadın erkek eşitliğinde ben her alanda inanıyorum olması gerektiğini düşünüyorum.
...I believe that there should be gender equality in every area.
Ve kendi grubumda da onu yapmaya çalışıyorum.
And I am trying to do it in my own group as well.
İşte bu tür yorumlar çok gelmişti.
There were many such comments.
En son böyle sanırım ikinci, doktorumun ikinci veya üçüncü yılı olsa gerek.
I think this was the last time, probably the second time, it must be my doctor's second or third year.
Sanırım üçtü galiba.
I think it was three.
Böyle işler yavaş yavaş çalışmaya başlayınca çalıştığım üniversite bunu fark etmeye başladı.
As such work began to slowly take off, the university I worked for started to notice it.
Ve bana tabii başvuruyorsunuz.
And of course, you are applying to me.
Yaptığınız çalışmaları anlatıyorsunuz.
You are describing the work you have done.
10 bin dolarlık bir ödül verdi.
He awarded a prize of 10 thousand dollars.
Maria Pia diye genç yaşta ölmüş bir kişinin adına verildi.
It was named after a person who died young named Maria Pia.
Verilen bir burç.
A given zodiac sign.
Beni çok etkilemişti.
It had impressed me a lot.
İnanılmaz mutlu olmuştum.
I had been incredibly happy.
Yani sadece para anlamında değil, beni fark ettiler demiştim.
So I meant not just in terms of money, I said they noticed me.
Yani bir şeyler çalışmıyordu ama ben fark edildim demiştim.
So something wasn't working, but I had said I was noticed.
Güzel tarafı da hemen araba almıştım kendime böyle.
The beautiful side is that I had just bought a car for myself like this.
İlk defa bir arabam olmuştu falan böyle.
It was like I had a car for the first time or something.
Çok mutluydum.
I was very happy.
Sonra bir arkadaşım, erkek olan bir arkadaşım geldi dedi ki...
Then a friend of mine, a male friend, came and said...
...Canan dedi bunu sana verdiler çünkü sen kadınsın dedi.
"...Canan said they gave this to you because you are a woman."
Yani kadın hani başvurdun sana vermezlerse işte.
So, if you apply, they won't give it to you, you know, woman.
Cinsiyet ayrımcılığı...
Gender discrimination...
...oluyor işte kadınlar kazanamadı diye üzülüyorlar falan filan.
...that's how it is, women are upset because they didn't win and so on.
Bak dedim.
I said look.
Hala öyle düşünüyorsan hiç problem değil.
If you still think that way, it's no problem at all.
Ben bu parayı harcamayacağım.
I will not spend this money.
O sıralarda da Kaliforniya'da cinsiyet değiştirme ameliyatları oluyordu.
At that time, gender reassignment surgeries were being performed in California.
Ben sana bu parayı verebilirim.
I can give you this money.
Çok istiyorsan gidip cinsiyetini değiştirebilirsin.
If you really want to, you can go and change your gender.
Ondan sonra sen de kadın olabilirsin.
Then you can be a woman too.
Ve bütün ödülleri sen toplayabilirsin demiştim.
And I said you could collect all the awards.
Ondan sonra arkadaşım yanlış yaptığını fark etti ve çok üzüldü.
After that, my friend realized that he had made a mistake and was very sad.
Ve gelip benden birkaç hafta sonra özür diledi.
And they came and apologized to me a few weeks later.
Sanırım bunu gruptaki başka insanlar...
I think other people in the group...
...kara da anlatmıştı.
...had explained on the dark side as well.
Ve insanlar fark ettiler yanlış yaptıklarını.
And people realized that they were wrong.
Aslında benim söylediğim şey de gayet normaldi.
What I said was actually quite normal.
Eğer gerçekten kadro olmak istiyorlarsa...
If they really want to be a staff member...
...yani why not?
...so why not?
Olabilirler hiç problem değil.
They can be, no problem at all.
Böyle küçük böyle şakalarla...
With such small jokes like this...
...çok da cinsiyetçi olmadan...
...without being too sexist...
...insanları düzeltmek...
...to correct people...
...en azından hatalarının farkına varmalarını sağlamak olabiliyor.
...at least it can be to make them realize their mistakes.
Bu benim başıma geldi.
This happened to me.
Bunu da anlatıyorum bazen böyle yeri geldiğinde.
I sometimes explain this too when the occasion arises.
Hem komik hem trajikomik.
Both funny and tragicomic.
Hem çok efektif.
It's very effective.
Yani söyledim ve şak diye düzeldi her şey.
So I said it, and everything fixed itself instantly.
Böyle bir anda her şey 180 derece döndü.
In such a moment, everything turned 180 degrees.
Keşke daha önceden yapsaymışım o söylediğim şeyi diye düşünmüştüm yani.
I had thought that I wish I had done what I said earlier.
Ama sanırım bu dünyanın her yerinde böyle maalesef.
But I guess it's like this everywhere in the world, unfortunately.
Fakat yavaş yavaş değişiyor.
But it is slowly changing.
O beni çok mutlu ediyor.
That makes me very happy.
Grubumda da onu görebiliyorum.
I can see him/her in my group too.
Grubumda ve çalıştığım departmandada.
In my group and in the department I work in.
Şu var.
There is this.
O kadar böyle eğitim seviyesinin yüksek olduğu yerlerde bile böyle.
It's like that even in places where the education level is so high.
Ama evet değişim var.
But yes, there is change.
Sizin gibi insanların sayesinde o değişim hızlanıyor.
Thanks to people like you, that change is accelerating.
Bazı şeyleri de görmelerini sağlıyorsunuz.
You also ensure that they see some things.
Sizi örnek alanlar da o yerleri zorlamaya başlıyorlar.
Those who take you as an example are also starting to push those boundaries.
Ve sayı arttıkça da aslında normalleşiyor.
And as the number increases, it actually becomes more normal.
Buna çok ihtiyacımız var.
We really need this.
Şimdi 28 yaşına dönelim.
Now let's turn back to 28 years old.
28 yaşında ne yapmış oldunuz?
What have you done at the age of 28?
Böyle adım adım da bu yaptıklarınızı anlatırsanız sevinirim.
I would appreciate it if you could explain what you have done step by step like this.
28 yaşında yapmak istediğim, daha doğrusu yaptığım şey.
What I want to do at 28, or rather what I am doing.
Kalbin atış enerjisini elektrik enerjisine dönüştüren.
Converts the heart's pulsation energy into electrical energy.
Çok ince, şeffaf, saç kalınlığından daha ince olan.
Very thin, transparent, thinner than hair thickness.
Bir aletti bu.
It was an instrument.
Ve piezo elektriğinden denilen.
And it is called piezo electricity.
İşte o Pierre Curie'nin 1881 yılında keşfettiği piezo elektrik malzemesinin üzerine yapılmış bir aletti.
Here is a device built on the piezoelectric material discovered by Pierre Curie in 1881.
Piezo demek basmak, sıkıştırmak, deformasyon uygulamak.
Piezo means to press, compress, or apply deformation.
Elektrikte pozitif ve negatif yükler.
Positive and negative charges in electricity.
Siz bu malzemeleri eğip büktükçe akım ve voltaj elde ediyorsunuz.
You are generating current and voltage as you bend and twist these materials.
Bunu da kalp pillerini yeniden şarj etmek için kullanabiliyorsunuz.
You can also use this to recharge the heart pacemakers.
Çünkü kalp pillerini her 7 yıl.
Because heart pacemakers every 7 years.
2 veya 8 yılda bir değiştirmek durumunda kalıyorsunuz.
You have to change every 2 or 8 years.
Fakat bizim yaptığımız bu sistemle aslında kalbinizin doğal enerjisini elektrik enerjisine dönüştürüp
However, with the system we have created, we actually convert the natural energy of your heart into electrical energy.
kalp pacemaker'larını, kalp pillerini şarj etmek için, çalıştırmak için kullanabiliyorsunuz.
You can use heart pacemakers and heart batteries to charge and operate.
Bunu işte 28 yaşında patentine aldık.
We obtained this at the age of 28.
Illinois İnovasyon Ödülü'nü kazandım.
I won the Illinois Innovation Award.
20 bin dolarlık bir ödüldü.
It was a $20,000 prize.
Benim için çok çok önemli bir ödüldü.
It was a very, very important award for me.
Aynı zamanda literatürde yeni bir akım oluştu.
At the same time, a new trend emerged in the literature.
Çünkü normalde bu piezoelektrik denilen malzemeler savaş alanlarında, el bombalarında, sonar sistemlerinde kullanılmıştı.
Because normally these materials called piezoelectric have been used in battlefields, in grenades, and in sonar systems.
Ve hatta Washington Post'ta da benimle ilgili bir makale yayınladılar.
And they even published an article about me in the Washington Post.
Yıllar sonra, yüzyıllar sonra bir Turkish scientist bu malzemeleri kullanarak biyomedikal aletler yaptı diye.
Years later, centuries later, a Turkish scientist made biomedical instruments using these materials.
Bu da güzel bir şeydi benim için, başarıydı.
This was a nice thing for me, it was a success.
Çünkü böyle çocukluk hayali, fizik, Erdal Hoca falan hepsi böyle birleşince ortaya böyle çok güzel bir,
Because when childhood dreams, physics, and Erdal Hoca all come together, it results in something very beautiful.
şey çıktı, ürün çıktı.
It turned out to be a thing, the product came out.
Aslına bakarsanız Erdal Hoca beni son, yani doktorumu yapana kadar etkiledi.
To be honest, Erdal Hoca influenced me until the end, that is, until I completed my doctorate.
Şöyle ki Erdal Hoca, Caltech Üniversitesi'nde doktoru alıyor.
Erdal Hoca is getting his doctorate at Caltech University.
O sırada Wigner denilen bir adamla çalışıyor.
At that time, he is working with a man named Wigner.
Maceraslı bir adam.
An adventurous man.
Hatta teorileri var.
There are even theories.
Wigner ve İnönü teoremleri diye.
It's called the Wigner and İnönü theorems.
Wigner'in de, çok yakın arkadaşlar bu arada.
Wigner's also very close friends in the meantime.
Wigner'in de ödül kazanan, model değil de fizik medalyası kazanan çok önemli bir adam.
Wigner is also a very important man who won a physics medal, not just a model award.
Bir hocası, öğrencisi var.
A teacher has a student.
Frederick Seitz diye.
It's called Frederick Seitz.
Frederick Seitz'a madalyanın yanında çok büyük bir para veriyorlar.
They are giving Frederick Seitz a large amount of money along with the medal.
Frederick Seitz da Illinois'lu, Urbana Şempeyn'li ve geliyor o parayı kullanarak koskocaman bir laboratuvar yapıyor.
Frederick Seitz is also from Illinois, Urbana-Champaign, and he is using that money to build a huge laboratory.
Ve ben doktorumu laboratuvarda yaptım.
And I made my doctor in the laboratory.
Bilmeden yani.
Unknowingly, I mean.
Yıllar sonra öğrendim.
I learned after years.
Seitz'in, Wigner'in çok yakın öğrencisi olduğunu.
Seitz was a very close student of Wigner.
Aslında ben de birazcık da Erdal Ünlü'nün öğrencisiydim.
Actually, I was also a little bit of a student of Erdal Ünlü.
Ondan feyz alarak başlamıştım yola.
I had embarked on my journey drawing inspiration from him.
Böyle işte her zaman söylüyorum.
I'm always saying this kind of thing.
Bilmiyorum, Wigner, İnönü, Seitz, Dağdevren Üçgeni diye.
I don't know, something like the Wigner, İnönü, Seitz, Dağdevren Triangle.
Yani böyle hiç bilmeden yıllar sonra beni yine gelip buldu Erdal Hoca'nın dokunuşları.
So, without even knowing it, years later, the touches of Erdal Hoca found me again.
Ve hoca olduğumda da Sevinç Teyze'yle tanışma fırsatı oldum Erdal Hoca'nın eşi.
And when I became a teacher, I had the opportunity to meet Aunt Sevinç, Erdal Teacher's wife.
Bilgi Üniversitesi'nde Erdal Hoca'nın 10. Ölüm Yıldönümü'nü anmak için, onun başarılarını kutlamak için konuşma yapmayı bana verdiler.
I was given the opportunity to speak to commemorate the 10th anniversary of Professor Erdal's passing at Bilgi University, to celebrate his achievements.
Ve ben bir konuşma yaptım.
And I made a speech.
Ve bu üçgenden de orada bahsetmiştim.
And I had mentioned this triangle there as well.
Benim için güzel ve önemli bir zamandı.
It was a beautiful and important time for me.
Hem 28 yaş, hem de doktoramı Erdal Hoca'nın etkilediği bir insanın öğrencisinin laboratuvarında yapmak.
To do both my PhD and at the age of 28 in a laboratory of a student of someone influenced by Professor Erdal.
Ben kendisini bir gazeteci olarak hep siyasi yönüyle tanıdım.
I have always known him as a journalist in terms of his political side.
Hep fizik konusundaki tabii ki uzmanlığını hep bildik.
We always knew about his expertise in physics.
Ama sizin bunları anlatmanız ve daha çok anlatmanız çok güzel.
But it's very nice for you to tell these things and to tell them more.
Benim de çok hoşuma gitti.
I liked it a lot too.
Çok değerli bir insandı.
He was a very valuable person.
Ayrıca çok esprili bir insandı.
He was also a very humorous person.
Buradan sevgi, saygı ve özlemle anlattım.
I expressed it with love, respect, and longing from here.
Anıyorum.
I am calling.
Bunu da söylemeden edemedim.
I couldn't help but say this as well.
Şimdilerde çok fazla çalışmanız var.
You have a lot of work these days.
Odaklanmak istediğiniz konular var.
There are topics you want to focus on.
Sizinle ilgili çıkan haberleri, röportajları okudum.
I read the news and interviews about you.
Bundan sonrası için Canan Dağdevren neyi başarmak istiyor?
What does Canan Dağdevren want to achieve from now on?
Bundan sonra biraz daha kadınların hayatına dokunmak istiyorum.
From now on, I want to touch women's lives a little more.
Her anlamda.
In every sense.
Medikal anlamda da, sosyal anlamda da.
In both medical and social terms.
Aslında bu yaptığımız söyleyişte bunun bir parçası olarak düşünebiliriz.
In fact, we can think of what we are doing as part of this expression.
Şu an bir meme kanseri üzerine odaklanmış bir südyen yapıyoruz.
We are currently making a bra focused on breast cancer.
Ve çok güzel ilerliyor.
And it is progressing very beautifully.
Sadece bu değil, aynı zamanda da bunu şirketleştirmeyi planlıyorum.
Not only this, but I also plan to commercialize it.
Sadece laboratuvarda makaleler ve patentler üzerinde kalsın istemiyorum.
I don't want it to stay only in the laboratory on articles and patents.
İş anlamında bunu nereye taşıyabilirim?
Where can I take this in terms of work?
Kimlerle çalışıp nasıl üretebilirim?
Who can I work with and how can I produce?
Ve kadınlara nasıl ulaştırabilirimin birazcık da derdindeyim bu aralar.
And I’m a bit concerned about how to reach women these days.
Aslında benim için de güzel bir zamanlama oldu.
Actually, it turned out to be a nice timing for me as well.
Yapabilir miyim henüz?
Can I do it yet?
Hazır mıyım diye düşünürken MIT bir program oluşturdu.
While I was wondering if I was ready, MIT created a program.
Future Founders Initiative denilen bir başlangıç noktası.
It is a starting point called the Future Founders Initiative.
Ve fark etmişler ki, burada bile düşünün yani MIT dünyanın en iyi mühendislik okullarından biri.
And they've noticed that, think about it, even here MIT is one of the best engineering schools in the world.
Erkek hocalara göre kadın hocaların şirket kurma oranı inanılmaz düşük.
According to male instructors, the rate of female instructors starting companies is incredibly low.
Yüzde 18.
Eighteen percent.
Ve bunu arttırabilmek için 9 kadın hoca seçildi.
And to be able to increase this, 9 female teachers were selected.
Onlardan biri de benim.
One of them is me.
Ve şimdi bize eğitim veriliyor.
And now we are being trained.
Teknolojiyi nasıl şirketleştirebiliriz?
How can we commercialize technology?
Nasıl insanlar seçebiliriz?
How can we choose people?
Gibi.
Like.
Birazcık da onun üzerine yoğunlaşıyorum.
I'm also focusing a little bit on that.
Aslında keyifli ama aynı zamanda da benim alanımın dışında olduğu için birazcık böyle meşakkatli bir süreç.
Actually, it's enjoyable, but since it's also a bit outside my area, it's a somewhat arduous process.
Ama ben çok eğleniyorum.
But I am having a lot of fun.
Böyle sanırım içimde de böyle bir ticaret demeyelim de böyle ne derler insana dokunma,
I guess this is a kind of trade within me, let's not call it that, but rather a touch on the person, what do they say.
ürün geliştirme ve ürünün kullanılmasını görme gibi bir istek varmış.
There seems to be a desire for product development and to see the product being used.
Onu yeni yeni keşfediyorum ben.
I am just starting to discover him/her.
Bilmiyordum.
I didn't know.
Bu kadar bir içimde bir isteğin olduğunun farkında bile değildim.
I wasn't even aware that I had such a desire inside me.
Ta ki bu program başlayana kadar.
Until this program starts.
Hep arkadaşlarım, hocalarım, işte ailem söylüyorlardı ne zaman ürünleşecek, ne olacak falan diye.
My friends, my teachers, and my family were always asking when it would be commercialized, what would happen, and so on.
Ama ben böyle laboratuvarda çok kalmıştım.
But I had spent a lot of time in the laboratory like this.
Laboratuvardan çıkıp o kısmı düşündüğümden biraz vakit alıyordu.
It was taking me a bit of time to think about that part after leaving the laboratory.
İşte MIT'nin bu yardımı sayesinde şimdi birazcık da onun üzerine yoğunlaşıyorum.
Thanks to this support from MIT, I am now focusing a little more on that as well.
Umuyorum yakın zamanda daha çok duyarsınız.
I hope you hear more soon.
Fakat sadece bu değil.
But it's not just this.
Teknolojiye çok güveniyorum.
I have a lot of trust in technology.
Çalışacağını ve çalıştığını çok iyi biliyorum.
I know very well that you will work and that you are working.
İş kısmını da çok iyi oturtturabilirsek birçok kişiye yardım edeceğiz.
If we can establish the business aspect very well, we will help many people.
Yani birçok kişi derken global anlamda sadece Türkiye, Amerika değil,
So when I say many people, I mean not only Turkey and America on a global scale.
işte Nijerya, Somali, Afrika birçok ülkedeki kadına yardımcı olmuş olacağız.
Here we will have helped women in Nigeria, Somalia, and many countries in Africa.
Umarım bir sonraki aşaması da bunların hepsi olduktan sonra da bir vakıf kurmak istiyorum.
I hope to establish a foundation after all of these are done in the next stage as well.
Özellikle bu cinsiyet ayrımcalığını önleyip cinsiyet eşitliğini ortaya koyabilmek adına.
Especially in order to prevent this gender discrimination and to promote gender equality.
Çok çok çok heyecanlıyım.
I am very very very excited.
Bu ürettiğiniz stüdyen, üretmeyi planladığınız stüdyen neyi sağlayabiliyor?
What can this studio you have produced provide, and what can the studio you plan to produce provide?
Bu ürettiğimiz stüdyen aslında her kadın kullanabilir ama özellikle de çok riskli kadınların,
This studio we produced can actually be used by every woman, but especially by women who are at high risk.
özellikle benim gibi ailesinde meme kanseri olan insanların kullanabileceği ve meme kanseri olup olmama riskinizin anlatabilecek bir stüdyen.
Especially a study that can be used by people like me who have breast cancer in their families and that can explain your risk of having breast cancer.
Yani sadece tümörü keşfetmiyor.
So it doesn't just discover the tumor.
Tümörün olabilme ihtimalini keşfediyor.
It is discovering the possibility of the tumor.
Çünkü biz aynı zamanda çok data topluyoruz ve bu hani özellikle bu son zamanlarda çok söylendi.
Because we are also collecting a lot of data, and this has been especially mentioned a lot lately.
Machine learning, artificial intelligence diye bunları da birazcık kullanıp birazcık şey yapmaya çalışıyoruz, anlamaya çalışıyoruz.
We are trying to use these a bit by leveraging machine learning and artificial intelligence, and we are trying to understand them.
Beş yıl sonra Elif Hanım'a ne olacak?
What will happen to Ms. Elif in five years?
İki yıl sonra Elif Hanım'ın memesinde herhangi bir değişiklik olacak mı?
Will there be any changes in Mrs. Elif's breast after two years?
Veya olmayacak mı?
Or will it not happen?
Veya stresine göre bu meme değişikliği.
Or this breast change according to your stress.
Değişikliği nasıl oluyor?
How is the change happening?
Eğer Elif Hanım anneyse ve bebek emziriyorsa o meme kanserinin olma olasılığını nasıl değiştirecek?
If Ms. Elif is a mother and is breastfeeding, how will that change the likelihood of having breast cancer?
Bunların hepsine veya herhangi bir ilaç alıyorsa, ilaç alırken bu memesindeki değişiklikler nasıl olacak?
If they are taking any of these or any medication, how will the changes in this breast be during the medication?
Bunu anlamaya çalışıyoruz.
We are trying to understand this.
Çünkü şu an kullandığımız teknolojiler yılda bir veya maksimum iki kez kullanılma imkanı sağlıyor.
Because the technologies we are currently using allow for usage once a year or at most twice a year.
Ve iki data noktasıyla da böyle bir grafik çizmek, grafikten bir şey anlayabilmek bazen çok zor olabiliyor.
And drawing such a graph with just two data points can sometimes make it very difficult to understand anything from the graph.
Daha çok data toplamak, özellikle de memeye entegre edilmiş bir sistemle kadınların rahat giymesini sağlamak ve rahat giydikten sonra da dataları toplayıp anlayabilmek.
To collect more data, especially to enable women to dress comfortably with a system integrated into the bra, and to be able to collect and understand the data after dressing comfortably.
Biraz garip bir tesadüf oldu diyeceğim.
I would say it was a somewhat strange coincidence.
Çünkü ben de ailemde çok fazla meme kanseri var.
Because there is a lot of breast cancer in my family too.
Annemin meme kanserinden kaybettim.
I lost my mother to breast cancer.
Hatta meme kanseriyle ilgili bir kitabım da var.
I even have a book about breast cancer.
Kanser olan memem de ben değil diye.
It's not me in my breast that has cancer.
Kadınların meme kanserinden sonraki ikinci hayatlarını anlatan.
Describing women's second lives after breast cancer.
BRCA1, BRCA2 pozitif bir kanser.
BRCA1, BRCA2 positive cancer.
Kadınım.
My woman.
Çok gerçekten umutlandım.
I really got my hopes up.
Çünkü söylediğiniz gibi altı ayda bir veya yılda bir hatta işte belli bir yaştan sonra bunlar oluyor.
Because as you said, this happens every six months or once a year, especially after a certain age.
Kırk yaşından sonra mamografilerle belli bir noktaya ulaşabiliyorsunuz.
After the age of forty, you can reach a certain point with mammograms.
Hani erken tanı için tabii ki çok önemli ama işte stres tetikliyor, çevre faktörleri tetikliyor.
Of course, early diagnosis is very important, but stress triggers it, and environmental factors trigger it too.
Genetik yatkınlığınız olsa bile bazen olmayabiliyorsunuz.
Even if you have a genetic predisposition, sometimes you might not be able to.
Bunları anlayabilecek olmak ileride hem kendi adıma hem de bir kız çocuğu annesiyim.
Being able to understand these will be important for me in the future, both for myself and as the mother of a girl child.
Kızım adına bana umut verdi.
My daughter gave me hope.
Bu yollarda ilerleyecek.
He will progress on these roads.
Böyle bilim insanlarını, ilerleyen bilim insanlarını dinlemek zaten bambaşka bir his uyandırıyor.
Listening to such scientists and the advancing scientists evokes a completely different feeling.
Dünyayla ilgili o kadar böyle olumsuz şeyler var ki bir tarafta savaş, bir tarafta iklim krizi.
There are so many negative things about the world, with war on one side and the climate crisis on the other.
Ama bu bilimdeki gelişmeler hep bize daha iyi bir hayat mümkün dedirtiyor.
But these developments in science always make us feel that a better life is possible.
O yüzden de çok değerlisiniz Can Hanım.
That is why you are very valuable, Ms. Can.
Çok gurur duyuyoruz gerçekten.
We are really very proud.
Çok teşekkür ederim.
Thank you very much.
Başınız sağ olsun.
My condolences.
Umarım meme südyenimizi yaptığımızda bir tanesini de size hediye ederiz.
I hope when we make our breast milk, we can give one to you as a gift.
Valla seve seve takarım.
I swear I would gladly wear it.
Bunu bir Türk kadın yaptığı için de.
Also because a Turkish woman did this.
Çok gururlanırım.
I would be very proud.
Bir gazeteci olarak bunun haberlerini yazmak, aynı zamanda bir Türk'ün bunu gerçekleştirmiş olması aramızdan birinin diyeceğim.
As a journalist, writing about this is significant, and I will say that it is someone among us, a Turk, who has achieved this.
Çünkü insan ister istemez bunlara da çok gurur duyuyor.
Because people inevitably take great pride in these as well.
Bir de hem cinsimizin yapıyor olması çok değerli.
It is also very valuable that our own kind is doing it.
Siz Türkiye'ye gelebiliyor musunuz?
Can you come to Turkey?
En son geçtiğimiz yılın Ağustos ayında gelmiştim.
I last came in August of last year.
Erkek kardeşimin küçük bir bebeği oldu.
My younger brother had a baby.
Çok mutluyuz.
We are very happy.
Böyle ilk defa hala oldum.
I have never been like this before.
İnanılmaz böyle bir sevgi yumağı.
Incredible, such a bundle of love.
Her sabah onunla konuşuyorum.
I talk to him every morning.
Beni inanılmaz umutlandırıyor.
It gives me incredible hope.
Onun aslında doğum gününe yetiştirmek istiyordum Nisan'da ama fakat başka işlerimiz var.
I actually wanted to make it for her birthday in April, but we have other commitments.
Onun için yetişemeyeceğim.
I won't be able to catch up because of that.
Belki ileriki aylarda eğer birazcık daha toparlayabilirsem buradaki işleri bir gelmek istiyorum Türkiye'ye.
Maybe in the coming months, if I can get things a little more organized here, I want to come to Turkey.
Eskiden daha çok geliyordum pandemiden önce.
I used to come more often before the pandemic.
Yılda üç ya da dört kez gelebiliyordum her üç ya da dört ayda bir.
I could come three or four times a year, once every three or four months.
Şimdi birazcık azaldı maalesef.
Unfortunately, it has decreased a bit now.
Şunu özellikle de sormak istiyorum size.
I especially want to ask you this.
Siz çok gençsiniz.
You are very young.
Çok genç bir bilim insanısınız.
You are a very young scientist.
Birçok genç geleceğini yurt dışında görüyor.
Many young people see their future abroad.
Hem Avrupa ülkelerine hem de Amerika'ya gitmek istiyor gençlerin büyük çoğunluğu.
The majority of young people want to go to both European countries and America.
Bilim okumak isteyen gençlere buradan ne söylemek istersiniz?
What would you like to say to young people who want to study science?
Çünkü biraz önce altını çizdiniz.
Because you emphasized it a little while ago.
Aslında şirket kuran akademisyen kadın sayısı da az diye.
Actually, the number of female academics who start companies is low.
Ben sizle konuşmadan önce biraz rakamlara bakmıştım.
I had looked at some numbers before talking to you.
Türkiye'deki, Amerika'daki gerçekten de çok düşük.
The rates in Turkey and America are indeed very low.
Ama mesela gelecek girişimcilikte yeni teknolojilerde diyoruz.
But for example, we say in future entrepreneurship in new technologies.
Silikon Vadisi'nde de şirketlerin yüzde on biri ancak kız.
In Silicon Valley, only eleven percent of the companies have women.
Kadınların, büyük bir çoğunluğu erkeklerin.
Women, the vast majority of whom are men.
Yani dünyanın gerçekleri de bunlar.
So these are the realities of the world.
Hem gençlere hem de genç kadınlara ne söylemek istersiniz Türkiye'deki?
What would you like to say to both young people and young women in Turkey?
Kendi yolunu çizmek isteyenlere, hayallerinin peşinden koşmak isteyenlere?
For those who want to carve their own path, for those who want to chase their dreams?
Öncelikle bence kendileri gibi olsunlar.
First of all, I think they should be like themselves.
Yani birileri başka bir türlü bir Canan veya Elif görüyor diye.
So that someone sees a different Canan or Elif.
Kendilerini o kalıplara sokmalarına hiç gerek yok bence.
I don't think they need to fit themselves into those molds at all.
Nasıl hissediyorlarsa, ne okumak istiyorlarsa onu yapsınlar.
Let them do whatever they feel and whatever they want to read.
Çünkü bir şeyi böyle severek yaptığımız zaman çok başarılı oluyorsunuz.
Because when we do something with such love, we become very successful.
Başarısız olma gibi bir lüksünüz olmuyor.
You don't have the luxury of failing.
Bir diğeri de aslında çok global bir dünyada yaşıyoruz.
Another point is that we actually live in a very globalized world.
Yani nerede olduğumuz önemli değil o kadar da.
So it doesn't really matter where we are.
Ne yaptığımız ve imkanları, olanakları nasıl kullandığımız çok önemli.
What we do and how we utilize the resources and opportunities is very important.
Ben hatırlıyorum Türkiye'deyken işte bir deney yapmak istiyordum.
I remember when I was in Turkey, I wanted to conduct an experiment.
Okulda yoktu ama başka üniversitelerden soruyordum.
She wasn't at the school, but I was asking other universities.
Otobüse atlıyordum diyordum, deneyleri yapıp geri geliyordum.
I was saying I was getting on the bus, I was doing the experiments and coming back.
Yani bahaneler yerine imkanları yaratmak çok önemli.
So, creating opportunities instead of making excuses is very important.
Özellikle de bu yeni kuşat, yeni nesil inanılmaz akıllı, inanılmaz duygusal, inanılmaz dobra.
Especially this new generation is incredibly smart, incredibly emotional, incredibly straightforward.
Ben çok beğeniyorum o hallerini öğrencilerin, genç arkadaşların.
I really like those states of the students and young friends.
Bir diğeri de soru sormanın çok önemli olduğunu düşünüyorum.
I think it is very important to ask questions.
Maalesef ülkemizde böyle pek önem verilmeyen bir şey.
Unfortunately, this is something that is not given much importance in our country.
Hatta sormasanız daha iyi olabilecek bir hareket.
It would actually be a better move if you didn't ask.
Fakat soru sormak çok büyük bir erdem.
However, asking questions is a great virtue.
Düşülen dünyayı genişletmemizi sağlıyor.
It helps us expand the fallen world.
O nedenle öğrenciler bir şeyi merak ediyorlarsa bir e-mail ile dünyanın öbür ucundaki bir kişiye saniyeler içerisinde ulaşabiliyorlar.
For this reason, if students are curious about something, they can reach a person on the other side of the world in seconds with an email.
Bunu yapmaları gerekiyor.
They need to do this.
Göç dediniz, doğru.
You said migration, that's correct.
Aslında göç, önceki yıllarda göçe dahil olmuş biri olarak söylemem gerekirse.
Actually, migration, as someone who has been involved in migration in previous years, I must say.
Göçe teşvik edilmek aslında kötü bir şey.
Being encouraged to migrate is actually a bad thing.
Göç almak veya göç vermek, özellikle göç vermek kötü bir şey değil.
Receiving or giving migration, especially giving migration, is not a bad thing.
Çünkü insandan gidip eğitim alıyorlar.
Because they go to humans and get education.
Ve bir şekilde onu ülkelerine getirmeye çalışıyorlar.
And somehow they are trying to bring him to their countries.
Ben belki burada yaşıyorum fiziksel olarak ama söylediğim gibi Türkiye'ye geliyorum.
I may live here physically, but as I said, I am coming to Turkey.
Özellikle küçük şehirlerdeki öğrencilerle sadece İstanbul, Ankara, İzmir değil de gidip öğrencilerle böyle toplantı yapıyorum, sunum yapıyorum.
I hold such meetings and give presentations not only in Istanbul, Ankara, and Izmir, but also with students in smaller towns.
Tamamen kendi imkanlarımla.
Completely with my own means.
Onu geri ödemek istiyorum çünkü öğrencilere, ülkeye, yaşadığım güzel ülkeye.
I want to repay it because of the students, the country, and the beautiful country I live in.
Burada yaptığım işlerle ülkemi temsil etmeye çalışıyorum.
I am trying to represent my country with the work I do here.
Bunların hepsi aslında bakarsanız göç vermenin sonuçları, güzel sonuçları.
All of these, if you think about it, are the results of migration, positive outcomes.
Fakat şeyi doğru bulmuyorum.
But I don't find that right.
Göçe teşvik etmeyi doğru bulmuyorum.
I do not find encouraging migration to be appropriate.
Ve öğrencilere söyleyebileceğim bir diğer şey de, bu birazcık belki aykırı kaçabilir ama ben bundan çok etkilendim ve çok yararlandım.
And one other thing I can tell the students is that it might seem a bit unconventional, but I was very influenced by it and benefited greatly.
Size benzemeyen, sizin gibi düşünmeyen, sizden çok farklı olan insanlarla oturun, konuşun, arkadaşlık yapın.
Sit with, talk to, and befriend people who are not like you, who do not think like you, and who are very different from you.
Ne düşünüyorlar, niye öyle düşünüyorlar, düşünmelerini sağlayan şey nedir anlamaya çalışın.
Try to understand what they are thinking, why they think that way, and what causes them to think that way.
Çünkü bence bir ülkeyi veya...
Because I think a country or...
Herhangi bir aileyi diyelim, herhangi bir okulu zengin yapan en önemli şeylerden biri diyalog.
Let's say any family, one of the most important things that makes any school wealthy is dialogue.
Diyalog kurabiliyor musunuz?
Can you establish a dialogue?
Başkasını anlayabiliyor musunuz?
Can you understand others?
Anladıktan sonra empati kurabiliyor musunuz?
Can you empathize after understanding?
Bence bunlar çok önemli.
I think these are very important.
Ve her zaman ben ülkemizdeki insanların sağduyusuna güvenmişimdir.
And I have always trusted the common sense of the people in my country.
Ne kadar farklı tarzlarımız olsa, farklı kökenlerden gelmiş olsak da böyle Anadolu insanının böyle bir sağduyusu var.
No matter how different our styles are or where we come from, the people of Anatolia have such common sense.
Kimsenin tarif edemediği, kimsenin açıklayabildiği.
Something that no one can describe, something that no one can explain.
Ve herkesin de aslında imrendiği.
And that everyone actually envies.
Bu sağduyu içlerinde tutup, kendilerinden farklı insanlarla, fizikçi, kimyacı, matematikçi, yaşlı teyze, ne bileyim camideki hoca, cem evindeki başka bir hoca.
They hold this common sense within them, with people different from themselves, physicists, chemists, mathematicians, an elderly aunt, I don't know, the teacher at the mosque, another teacher at the cemevi.
Yani böyle çok çok farklı insanlarla bir araya gelip, ortak paydada buluşabilmek, bir şeyleri konuşabilmek, tartışabilmek bence çok önemli ve çok şey öğreniliyor.
So, coming together with very different people and being able to find common ground, talk about things, and discuss them is, in my opinion, very important and a lot is learned from it.
Ve hiçbir zamanda şeyden yapamam, ben yapamam, ben edemem diye korkmuyoruz.
And we are not afraid to say that we cannot do it, we cannot do it, we cannot do it at any time.
Okumasınlar.
Let them not read.
Ben çok güzel bir örneğim diye düşünüyorum.
I think I am a very good example.
Aynı sıralardan geldik.
We came from the same ranks.
Aynı aile tarzlarında büyüdük.
We grew up in the same family style.
Orta sınıf bir ailenin çocuğuydum ben.
I was a child of a middle-class family.
Burs alarak geldim burada.
I came here on a scholarship.
Ankara'da bir dayım yoktu mesela benim.
For example, I did not have an uncle in Ankara.
Veya işte hiç mevkilere, kişilere göre hareket edip bir yerlere gelmedim.
Or, I didn't act according to positions or people to get anywhere.
Cumhuriyetin aslında en güzel örneklerinden biri.
One of the most beautiful examples of the republic.
Kimsesizlerin kimsesi olan cumhuriyetin.
The republic that is the guardian of the lonely.
Böyle yalnız, kimsesiz olduğundan.
Because it is so lonely, so helpless.
Olduklarını düşündükleri zaman da şey diye düşünsünler.
Let them think that they are what they think they are.
Biz Türkiye Cumhuriyeti'nin çocuğuyuz.
We are the children of the Republic of Turkey.
Bizim kimsemiz, cumhuriyet diye düşünsünler.
Let them think that we have no one, let them think it's a republic.
Ve yollarına öyle devam etsinler.
And may they continue on their paths like that.
Korkmasınlar.
Let them not be afraid.
Hayat başkalarının hayallerini gerçekleştirmek için çok kısa.
Life is too short to fulfill the dreams of others.
Kendi hayallerinin peşinden koşsunlar.
They should chase after their own dreams.
Ve yapabileceklerine ben canı gönülden inanıyorum.
And I wholeheartedly believe in what they can do.
Harikasınız.
You are amazing.
Çok güzel noktaladınız.
You pointed it out very nicely.
Tam da bizim başlığımıza da çok uygun bir söyleşi oldu diye düşünüyorum.
I think it was an interview that fit perfectly with our title.
Tüm kadınlara ve gençlere, bizi dinleyen herkese de ilham verdiğinize eminim.
I am sure you have inspired all women, young people, and everyone listening to us.
Zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederim Canan Hanım.
Thank you very much for taking the time, Ms. Canan.
Yakından takip etmeye devam edeceğim.
I will continue to follow closely.
Çok teşekkürler.
Thank you very much.
Ben teşekkür ederim.
Thank you.
Bu yayında emeği geçen herkesin de ellerine sağlık diyorum.
I would like to thank everyone who contributed to this broadcast.
Bizi dinleyen herkesi de bilimin olanca ateşiyle kucaklıyorum.
I embrace everyone who listens to us with the full fire of science.
Kendinize çok iyi bakın.
Take good care of yourself.
Çok teşekkürler.
Thank you very much.
Sevgilerimle herkese bizi dinlediğiniz için çok teşekkür ederim.
With my love, thank you all very much for listening to us.
Altyazı M.K.
Subtitle M.K.
Continue listening and achieve fluency faster with podcasts and the latest language learning research.