#238: Vazgeçme ve Karar Verme Sanatı

İnanç Ayar

Bir Yaşam Felsefesi Olarak Girişimcilik

Merhaba, ben Ryan ve the other day I was on a flight playing one of my favorite social spin slot games on ChumbaCasino.com.

Hello, I'm Ryan and the other day I was on a flight playing one of my favorite social spin slot games on ChumbaCasino.com.

I looked over the person sitting next to me and you know what they were doing?

I looked over at the person sitting next to me and you know what they were doing?

They were also playing Chumba Casino.

Everybody's loving having fun with it.

Herkes bununla eğlenmeyi seviyor.

Chumba Casino is home to hundreds of casino style games that you can play for free anytime, anywhere.

Chumba Casino, istediğiniz zaman, istediğiniz yerde ücretsiz oynayabileceğiniz yüzlerce casinoya özgü oyuna ev sahipliği yapmaktadır.

So sign up now at ChumbaCasino.com to claim your free welcome bonus.

That's ChumbaCasino.com and live the Chumba life.

Bu ChumbaCasino.com ve Chumba hayatını yaşa.

Sponsored by Chumba Casino.

No purchase necessary.

VGW Group.

Voidware prohibited by law.

18 plus.

Terms and conditions apply.

People are driven by the search for better.

İnsanlar daha iyisini arama duygusuyla hareket ederler.

But when it comes to hiring, the best way to search for a candidate isn't to search at all.

Ama işe alım söz konusu olduğunda, bir aday aramanın en iyi yolu hiç aramamaktır.

Don't search, match with Indeed.

Arama yapma, Indeed ile eşleş.

The hiring process can be slow and overwhelming.

Simplify hiring with Indeed.

Indeed ile işe alım sürecini basitleştirin.

Indeed is your matching and hiring platform.

Indeed, sizin eşleştirme ve işe alım platformunuzdur.

With over 350 million global monthly visitors according to Indeed data.

According to Indeed data, there are over 350 million global monthly visitors.

And a matching engine that helps you find quality candidates fast.

Ve kaliteli adayları hızlı bir şekilde bulmanıza yardımcı olan bir eşleştirme motoru.

Ditch the busy work.

Use Indeed for scheduling, screening and messaging.

Indeed'i programlama, ekran taraması ve mesajlaşma için kullanın.

So you can connect with candidates faster.

Böylece adaylarla daha hızlı bağlantı kurabilirsiniz.

Join more than 3.5 million businesses worldwide that use Indeed to hire great talent fast.

Listeners of this show will get a $75 sponsored job credit to get your jobs more visibility at Indeed.com slash P-O-D-K-A-T-Z 13.

Listeners of this show will receive a $75 sponsored job credit to increase the visibility of their jobs at Indeed.com slash P-O-D-K-A-T-Z 13.

That's Indeed.com slash P-O-D-K-A-T-Z 13.

Bu gerçekten Indeed.com slash P-O-D-K-A-T-Z 13.

Terms and conditions apply.

İzlediğiniz için teşekkürler.

Thank you for watching.

1974 yılında meşhur Rumble in the Jungle maçında knockout ediyor George Foreman'ı.

In 1974, he knocks out George Foreman in the famous Rumble in the Jungle match.

Ve hikayesinin ortalarında bir yerde 1967 yılında ağır siklet şampiyon unvanını elinden alıyorlar.

And somewhere in the middle of his story, they take away his heavyweight champion title in 1967.

Çünkü Muhammed Ali Vietnam Savaşı'nda savaşmayı reddediyor.

Because Muhammad Ali refuses to fight in the Vietnam War.

Ve bu kararı nedeniyle de yaklaşık 3,5 sene boyunca boks yapamıyor.

And because of this decision, he has not been able to box for about 3.5 years.

Ki kariyerinin en tepe noktasında.

At the peak of her career.

Şimdi hikaye burada böyle bitmiyor tabii ki.

Well, the story doesn't end here, of course.

Çok böyle hırslı, tuttuğunu koparan bir boksör.

A very ambitious boxer who takes what he wants.

Ben çocukluğumda hatırlıyorum.

I remember from my childhood.

Siyah beyaz televizyonda sabaha karşı onun boks maçları olurdu.

In the black and white television, there would be his boxing matches in the early morning.

Biz de ailecek izlerdik.

We would watch it as a family too.

1975 ile 81 arasında çok fazla işaret görmesine ve bırakması gerekmesine rağmen,

despite seeing very many signs between 1975 and 81, and needing to give it up,

sağlıkla ilgili işaretleri almasına rağmen bir türlü bırakmıyor, vazgeçmiyor.

Despite receiving health-related signs, he/she still won't let go and doesn't give up.

Neden? Çünkü zaten çok hırslı, tuttuğunu koparan birisi.

Why? Because they are already very ambitious and determined to achieve what they set their mind to.

Vazgeçmek onun doğasında yok adeta.

It's almost not in his nature to give up.

Gazeteciler, arkadaşları zihinsel ve fiziksel olarak,

Journalists, their friends mentally and physically,

bu durumunda çok ciddi gerilemeler görüyorlar.

They are experiencing very serious regressions in this situation.

Madison Square Garden'daki Teddy Brenner diyor ki,

Teddy Brenner at Madison Square Garden says,

şu ana kadar da Ali'nin maçlarının 8 tanesini o konuk etmiş oradaki salonda.

So far, he has hosted 8 of Ali's matches in that hall.

Yalvarıyor. Yalvarırım emekli ol diyor. Bırak diyor.

He's begging. He's saying, "I beg you, retire." He's saying, "Let it go."

Ali kabul etmiyor ve Brenner,

Ali does not accept it and Brenner,

Madison Square Garden'da artık maç yapamazsın diyor.

"They say you can no longer play games at Madison Square Garden."

Ben senin maçını yönetmek istemem.

I don't want to officiate your match.

Burada seni misafir etmek istemem diyor bu rinkte.

It says it doesn't want to host you here in this rink.

Ve şöyle de ekliyor.

And he adds as follows.

Bir gün gelip bana adın ne diye sormasını istemiyorum.

I don't want a day to come when you ask me what my name is.

Bunu duymak istemiyorum.

I don't want to hear this.

Bu cümleyi adın ne diye bana sormasını beklemiyorum diyor.

She's saying that she's not expecting me to ask what her name is.

Ve önemli bir nokta var.

And there is an important point.

Boksta ne zaman bırakman gerektiğini bilmen gerekiyormuş.

You need to know when to quit in boxing.

Yazarın kitapta söylediğine göre.

According to what the author says in the book.

Bir hafta sonra bu Brenner'ın uyarısından doktor da uyarıyor.

A week later, the doctor also warns following Brenner's warning.

Ferdi, Ferdi Pacheco, Pacheco'ya da lütfen diyor artık bırak.

Ferdi, Ferdi Pacheco, please tell Pacheco to stop now.

Bırakman lazım boksu.

You need to quit boxing.

Neden? Çünkü Muhammed Ali'nin karaciğeriyle ilgili maç sonrası bir rapor görüyor.

Why? Because he sees a post-fight report about Muhammad Ali's liver.

Ve bu raporu gördükten sonra da bırakman lazım diyor.

And after seeing this report, she says you need to let go.

Bırakan tabii ki Muhammed Ali olmuyor.

Of course, the one who gives up is not Muhammad Ali.

Doktoru bıraktırıyor.

She is making him quit the doctor.

Doktorundan vazgeçmeyi tercih ediyor.

He prefers to give up on his doctor.

Şimdi bu çok ilginç bir şey.

Now this is a very interesting thing.

Benim çok sevdiğim bir değişim yönetimi kitabı vardır.

I have a change management book that I love very much.

Change or die diye.

It's called change or die.

Değiş ya da öl diye.

Change or die.

Orada anlatır.

It is narrated there.

Kalp ve damar hastalıkları uzmanları, doktorlar bunu çok iyi biliyorlar.

Heart and vascular disease specialists know this very well.

Amerika'da o dönemde bir sürü yapılan araştırma var.

There were a lot of studies conducted in America at that time.

Ve hastalıkların yüzde sekseni kalp ve damar hastalıkları nedeniyle oluyor.

And eighty percent of diseases are due to heart and vascular diseases.

O da beş tane faktörden.

That is also five factors.

Çok sigara içmek.

Smoking a lot.

Çok alkol kullanmak.

Excessive alcohol consumption.

Hiç egzersiz yapmamak.

Not exercising at all.

Çok stres taşımak.

Carrying a lot of stress.

Gündelik hayat içerisinde.

In everyday life.

Ve çok yemek.

And a lot of food.

Tamamı davranışsal faktörler ve insanlar bu davranışları değiştirerek aslında ölmekten kurtulabilirler.

All of them are behavioral factors, and people can actually save themselves from dying by changing these behaviors.

Ve ağır operasyonlardan sonra kalp damar cerrahları hastalarına diyorlar ki yaşam tarzını değiştir ya da öl.

And after major surgeries, heart surgeons tell their patients to change their lifestyle or die.

Öleceksin yani.

So, you will die.

Çok ilginç.

Very interesting.

O operasyonlardan sonra birkaç sene sonra takip edilen hastaların yüzde doksanı onları hasta eden eski yaşam tarzına geri dönüyorlar.

After those operations, about ninety percent of the patients followed a few years later return to their old lifestyle that made them sick.

Yani bir insana değiş ya da öl desen bile değişmek yerine ölmeyi tercih ediyor diyebilir miyiz?

So, can we say that even if you tell a person to change or die, they prefer to die instead of changing?

Bence diyemeyiz.

I don't think we can say that.

Orada çünkü çok kompleks bir mekanizm var.

Because there is a very complex mechanism there.

Çok başka bir şey var.

There's something very different.

İnsan çok kompleks bir varlık.

Man is a very complex being.

Bu kadar kolayca olmamak lazım.

It shouldn't be this easy.

Ama çok büyük risklerin altında bile insanlar davranışlarını değiştirmeyebiliyorlar.

But even under very high risks, people may not change their behavior.

Bir sürü hikaye bilirsiniz.

You know a lot of stories.

Sigara içmeye devam ettiği için uzuvlarını kaybedenler.

Those who lost their limbs due to continuing to smoke.

Ağır bypass ameliyatları sonrası hastaneden ayrılıp ilk sigarasını yakanlar.

Those who leave the hospital after major bypass surgeries and light their first cigarette.

Çok böyle garip, ilginç insan.

Very strange, interesting person.

Muhammed Ali de öyle tabii.

Muhammed Ali is like that too, of course.

Yani boks onun hayatının merkezinde olduğu için, onun için çok önemli bir şeyi temsil ettiği için bırakamıyor.

So, because boxing is at the center of his life, it represents something very important to him, which is why he can't give it up.

Bırak artık dedikleri halde bırakamıyor.

Even though they say to let go, he/she cannot let go.

Sonra 1978 yılında ünvanını Lyon Springs'e kaptırıyor.

Then in 1978, it lost its title to Lyon Springs.

Ve Holmes'la yaptığı bir maç da 1980'li yıllardaydı galiba.

And the match he played with Holmes was also in the 1980s, I guess.

O kadar ciddi fiziksel hasar alıyor ki maçı kazanan Holmes, yani karşıdaki boksör maçtan sonra ağlıyor.

The boxer who wins the match, Holmes, is suffering such serious physical damage that he cries after the match.

Stallion'un Sir Sir Stallion Rocky'nin meşhur oyuncusu o maçta seyirci olarak bulunuyor.

The famous actor of Stallion, Sir Sir Stallion Rocky, is in the audience at that match.

Sonra yapılan bir röportajda diyor ki maç öyleydi ki adeta canlı birine otopsi yapılıyor gibiydi diyor.

In a later interview, he says that the match was such that it was almost like performing an autopsy on a living person.

Çok ilginç.

Very interesting.

Ayakta duracak hali yok.

He has no strength to stand up.

Yani nasıl böyle olabiliyor?

So how can this happen?

Şimdi biraz kafa karıştırmak istiyorum.

I want to confuse you a little now.

Kendi kafamı da karıştırdı çünkü bu kitap.

This book also confused my mind.

Bilirsiniz podcast bölümlerinde ben vazgeçmemek üzerine, sürdürmek üzerine, bırakmamak üzerine bir sürü içerik ürettim.

As you know, I have produced a lot of content in the podcast episodes about not giving up, about perseverance, and about not letting go.

Tabii şunu da her zaman söyledim.

Of course, I have always said this as well.

Hayat ve insani durumlar, çelişkiler barındırıyor.

Life and human conditions are full of contradictions.

Bir durumda önereceğimiz bir şeyi başka bir durumda öneremeyebiliriz.

In one situation, we may propose something that we cannot suggest in another situation.

Bir durumda muhakkak yap denilen bir şeyi birine, başka birine durumuna bakarak asla böyle yapma diyebiliriz.

In a situation where something is definitely advised to be done, we can tell one person to do it while telling another person in the same situation to never do such a thing.

Ne bileyim birisine hızlı başla ve çok şeye başla diye önerebiliriz.

I don't know, we can suggest to someone to start quickly and start with many things.

Önerebiliriz.

We can recommend.

Ama başka birisine hayatında o kadar çok şeye başlayıp bitirmiyordur ki bu kadar çok şeye başlama, daha az şeyi başlat ve sürdür, sürdürmeyi öğren diyebiliriz.

But for someone else, they might not start and finish so many things in their life, so we can say start fewer things and learn to sustain them.

Neden?

Why?

Çünkü insan çeşitli uçlar arasında gidip gelen bir varlık türü.

Because humans are beings that oscillate between various extremes.

Ortalama için geçerli olan bazı öneriler uçtaki bazı insanlar için geçerli olmayabiliyor.

Some suggestions that apply to the average may not be valid for certain individuals at the extremes.

Bu nedenle de her zaman söylediğim şey şu oldu.

Therefore, what I have always said is this.

Kendi durumunuzu gözden geçirin ve kendi durumunuza uygun olan ilkeleri bu podcastten almaya çalışın.

Review your own situation and try to adopt the principles from this podcast that are suitable for your circumstances.

Şimdi bir yerde bırakma var.

Now there is a leave-off at a place.

Bununla ilgili daha önce paylaştığım çok sevdiğim bir kitap vardır.

There is a book that I really love and shared about this before.

Seth Godin'in.

Seth Godin's.

Seth Godin'in dip kitabı en iyi kitaplardan birisidir.

Seth Godin's "The Dip" is one of the best books.

Yani ne zaman bırakacağım, ne zaman vazgeçeceğim, ne zaman vazgeçmeyeceğim.

So when will I give up, when will I stop, when will I not give up?

Seth Godin orada bize şunu söylemeye çalışır ağırlıklı olarak.

Seth Godin mostly tries to tell us this over there.

Bazı durumlarda dibe doğru inebilirsin.

In some cases, you can descend to the bottom.

Burada iki tane yol vardır.

There are two roads here.

Bazı diplerin ucu çıkmaz yoldur.

Some depths are dead ends.

Onları bırakman lazım.

You need to let them go.

Bazı diplerde ise sabredersen sonra çok hızlı bir şekilde yükselebilirsin.

In some bottoms, if you are patient, you can rise very quickly afterwards.

Ama benim bulunduğum bu dip ucunda çıkmaz olan bir dip midir?

But is this bottom I am at a dead end?

Yükselecek bir dip midir?

Will it be a rising bottom?

Bunu söylemenin de bir yolu yok.

There is no way to say this either.

Zaten Erdem ya da yaşam boyu geliştirdiğimiz bilgelik biraz bunları hafifletiyor.

Already, the virtue or the wisdom we have developed throughout our lives somewhat alleviates these.

Fark etmek üzere geliştirdiğimiz bir bilgelik tipi.

A type of wisdom we have developed to notice.

Şimdi bir uçta cesaret var.

Now there is courage at one end.

Muhammed Ali'nin hikayesine bakın.

Look at the story of Muhammad Ali.

Diğer uçta bırakmak var.

There is leaving it at the other end.

W.C. Fields'den bir söz paylaşıyor.

Sharing a quote from W.C. Fields.

Yazar kitabın bir yerinde.

The author is somewhere in the book.

Başta başaramazsın, başaramazsan eğer diyor.

"You can't succeed at first, if you can't succeed."

Dene, bir daha dene.

Try, try again.

Sonra bırak.

Then let it go.

Çok böyle aptalca peşinden koşmaya gerek yok diye de ekliyor.

He also adds that there's no need to chase after it so foolishly.

Şimdi burada niye böyle bir sıkıntılı çelişik durum yaşıyoruz?

Why are we experiencing such a troubled and contradictory situation here now?

Yani ben vazgeçtiğim için mi başarısız olacağım yoksa vazgeçmediğim için mi?

So am I going to fail because I gave up or because I didn't give up?

Aslında biraz buna karar vermem gerekiyor.

Actually, I need to decide on this a bit.

Peki ben nasıl bakıyorum meseleye?

So how do I view the issue?

Yani ne zaman vazgeçip ne zaman vazgeçmeyeceğim meselesine nasıl bakıyorum?

So how do I view the issue of when I will give up and when I will not?

Şu soruyu kendime soruyorum vazgeçmek istemediğim durumlarda.

I ask myself this question in situations where I don’t want to give up.

Vazgeçmemekte kazandırmaya devam ediyor mu?

Does not giving up continue to bring gains?

Bu çok güzel bir soru.

This is a very beautiful question.

Ve referans vermediğime göre bu soruyu ben uydurmuşum herhalde.

And since I didn't give a reference, I guess I must have made up this question.

Kendimi öveyim bu noktada.

Let me praise myself at this point.

Vazgeçmemenin kendisi beni güçlendirmeye, belirli becerileri kazanmaya,

Not giving up itself strengthens me to gain certain skills.

psikolojimi daha antikırılgan hale getirmeye, dirençliğimi arttırmaya bir şeylere yarıyor mu?

Does it help me to make my psychology more antifragile and to increase my resilience?

Yoksa vazgeçmemekte kazandırmaya, belirli becerileri kazanmaya,

Otherwise, not giving up leads to gaining certain skills.

vazgeçmemenin kendisi de beni tüketmeye, içten içe yemeye devam ediyor mu?

Does the act of not giving up continue to wear me down and consume me from within?

Enerjimi, psikolojimi, maddi kazancımı, sermayemi bunları sürekli tüketen bir vazgeçmeme durumunda mıyım?

Am I in a situation where I am constantly consuming my energy, psychology, financial gain, and capital because of a reluctance to give up?

Ben buna bakıyorum.

I am looking at this.

Ve belirli bir seviyeye geçince girişimci olarak,

And once reaching a certain level as an entrepreneur,

içinizde bu podcast'ı dinleyenlerde artık o seviyeleri geçmiş olan bir sürü insan olduğunu tahmin ediyorum

I assume there are many people among you who have already surpassed those levels after listening to this podcast.

ve bazılarını tanıyorum ve biliyorum.

And I know some of them.

Artık başlamak ve sürdürmek problem değil.

It's no longer a problem to start and continue.

Onları yapabiliyor deneyimli girişimci.

An experienced entrepreneur can do those.

Artık mesele neden vazgeçeceğine hızlıca karar vermemektir.

The issue now is not to quickly decide why to give up.

Başlamak haline gelmeye başlıyor.

It is starting to become a state of beginning.

Bu önemli becerilerden biri haline geliyor.

It is becoming one of these important skills.

Hiç başlamayı sevmeyen, başlamamış birisi için başlamak kuvvetli bir beceriyken,

For someone who never likes to start, starting is a powerful skill.

başlamaya ve sürdürmeye iyice alışmış birisi içinse bırakmak artık biraz zorlayıcı olmaya başlıyor.

For someone who has become accustomed to starting and continuing, it is now becoming a bit challenging to let go.

Bir de mantıksal taraftan bakalım.

Let's also look at it from a logical perspective.

Bizim gördüğümüz başarılı olan insanların tamamı vazgeçmemiş olanlar.

All the successful people we have seen are those who did not give up.

Tersine bak, vazgeçmeyenlerin tamamı başarılı değil.

Look the other way, not all who don't give up are successful.

Biz ama neyi görüyoruz?

But what do we see?

Sadece başarılı olan vazgeçmemişleri.

Only the successful ones are those who haven't given up.

Başarılı olmamış vazgeçmeyenler.

Those who do not give up have not been unsuccessful.

Onları görmüyoruz.

We don't see them.

İşte o başarılı olmamış vazgeçmeyenlerin içerisinde çok doğru vazgeçme kararı vermiş olanlar da var.

Among those who have not succeeded and do not give up, there are also those who have made very wise decisions to give up.

Onlar görünür değil.

They are not visible.

Buna hatta hayatta kalma yanılgısı denir.

This is even referred to as the survival illusion.

Sadece hayatta kalanlara ya da bir konuda başarılı olanlara bakarak,

Only by looking at those who have survived or succeeded in a particular matter,

senin de başarılı olmak için onların yaptığını yapman gerekir gibi bir hissiyat oluşabilir sende.

You may also have a feeling that you need to do what they did to be successful.

Hayır, onlar ayakta kalanlar.

No, they are the ones who remain standing.

Ve sen kendi başına, kendi özelliklerine başka başarı tipleri geliştirebilirsin.

And you can develop other types of success on your own, based on your own characteristics.

Bir başka örnek veriyor Muhammed Ali'den sonra yazar.

The author gives another example after Muhammad Ali.

Şubat 2019'da Linz Sifon,

In February 2019, Linz Siphon,

dünyanın en başarılı kayakçılarından bir tanesiymiş.

He was one of the most successful skiers in the world.

Instagram'da şunu duyurmuş.

She announced this on Instagram.

Demiş ki,

He said,

çeşitli sakatlıklar, hastalıklar ve cerrahi müdahalelerden ve rehabilitasyondan sonra,

after various injuries, illnesses, and surgical interventions and rehabilitation,

bunları daha önce de paylaşmış zaten,

she has already shared these before.

hep söylerim, asla vazgeçme.

I always say, never give up.

Beni takip eden gençlere ve çocuklara buradan ve benim fanlarıma duyuruyorum.

I am announcing to the young people and children who follow me from here and to my fans.

Beni cesaretlendirmeye çalışan ve devam etmemi söyleyenlere duyuruyorum.

I announce to those who try to encourage me and tell me to keep going.

Size şunu söyleme ihtiyacını hissediyorum.

I feel the need to tell you this.

Asla vazgeçmeyeceğim.

I will never give up.

Sadece hayatımda yeni bir bölüm başlatıyorum.

I'm just starting a new chapter in my life.

Halbuki devamlı.

However, constantly.

Devam etmesi mümkün değilmiş.

It is not possible to continue.

Devam edemeyecek kayağa.

He won't be able to continue skiing.

Şimdi şu söyleme bir bakın, bir de duruma bir bakın.

Now take a look at what I'm saying and also at the situation.

Gerçeklikle söylem arasındaki farka bakın.

Look at the difference between reality and discourse.

Diyor ki yazar, burada soruyor.

The writer says, asking here.

Bu kadar muhteşem başarıları imza atmış Linz Sifon,

Linz Sifon, which has achieved such magnificent successes,

sadece bırakıyorum demeyi bu kadar zor buluyorsa,

if it's so hard for him to just say let go,

düşünün ki bizim gibi normal insanlar için bunu söylemek, bu cümleyi kurmak ne kadar zor olabilir.

Imagine how difficult it can be for normal people like us to say this, to construct this sentence.

Bırakma fikri o kadar acı bir şurup, acı bir hap ki,

The idea of letting go is such a bitter syrup, a bitter pill that,

yutması o kadar zor ki,

it's so hard to swallow that,

sürekli onu şekerle kaplamamız gerekiyor diye de ekliyor yazar.

The writer also adds that we need to constantly coat it with sugar.

Bu kitabın,

This book's,

okuduğum noktaya kadar olan kısmı da beni en çok çarpan nokta olmuştu.

The part up to the point I read had also been the most striking point for me.

Çünkü aslında bazen şunu demek de gerekebiliyor.

Because sometimes you might actually need to say this.

Bırakıyorum, sadece bırakıyorum.

I'm letting go, I'm just letting go.

Yani bir şey öğrenmedim, bir şey öğrenmiyorum.

So I'm not learning anything, I'm not learning anything.

Benim gibi öğrenmeyi çok seven bir insan için baya zor bu arada bu ama,

It's quite difficult for someone who loves learning as much as I do, by the way, but,

olabilir.

it could be.

Hiçbir şey öğrenmedim.

I didn't learn anything.

Ve buradan pivot da etmiyorum.

And I'm not pivoting from here either.

Nasıl başlattıysam bu şeyi, bırakıyorum.

I'm letting it go, just as I started this thing.

Bu kadar.

That's it.

Bunu yapmaya başladığınızda,

When you start to do this,

birkaç defa yaptım ben,

I've done it a few times.

o kadar büyük bir rahatlık hissediyorsunuz ki,

you feel such a great sense of comfort that,

insan hep kendini izaha muhtaç hissediyor.

A person always feels the need to explain themselves.

Bir şekilde bir şeyler,

Somehow, things...

bir şeylerden vazgeçmesini izah etmesi gerekiyor başkalarına.

He needs to explain to others why he has to give up on certain things.

İşten istifa etmeni izah etmen gerekiyor delicesine.

You need to explain your resignation from the job like crazy.

Kazandığın puanla hangi bölümü yazdığın konusunda insanları ikna etmen gerekir.

You need to convince people about which department you will write with the points you earned.

Boğaziçi Üniversitesi'nde çok vardı öyle.

There were many like that at Boğaziçi University.

Delicesine yüksek puanlar alıp,

Getting incredibly high scores,

fizik, temel bilimler ve matematik yazanlar.

those who write about physics, basic sciences, and mathematics.

İkna etmesi gerekir etrafındaki insanları.

He needs to persuade the people around him.

Ya sen deli misin diye sorarlar çünkü.

They ask if you are crazy because of that.

Boğaziçi elektrik, elektronik kazanabilecekken neden matematik, neden fizik?

Why study mathematics or physics when Boğaziçi can excel in electrical and electronic engineering?

Bu kadar aslında bireysel karara bağlı bir konuda bile insanları ikna etmen gerekir.

Actually, you need to convince people even on a matter that is ultimately based on individual decision.

İşi bırakırken ikna, bir de kendini de ikna etmen gerekir.

When you quit a job, you also need to convince yourself.

Zaten o kararı alabilmek için önce kendini ikna etmen gerekiyor.

You need to convince yourself first in order to make that decision.

Bu kendini ikna sürecinden sonra da başka insanları ikna etmen gerekiyor.

After this self-persuasion process, you also need to persuade other people.

Ne kadar büyük yük ve ne kadar gereksiz.

What a heavy burden and how unnecessary.

Bıraktım.

I gave up.

Şimdi başka bir şey yapmaya karar verdim.

I have decided to do something else now.

Sana ne?

What does it matter to you?

Kime ne?

To whom what?

Değil mi?

Isn't it?

En nihayetinde bu arada.

Ultimately, in the meantime.

Peki savunmaya gerek olmadığı halde bazı yerlerde neden savunma yapma ihtiyacı duyuyoruz?

Then why do we feel the need to defend ourselves in some places even though there is no need for defense?

Neden böyle bir şey var?

Why does such a thing exist?

Bir kısmı ego meselesi.

Some of it is an issue of ego.

Vazgeçmeyi kendimize yediremiyoruz.

We can't bring ourselves to give up.

Bir de hayatımızın merkezine, merkezine.

Also, to the center of our lives, to the center.

Muhammed Ali gibi kazanmayı, ayakta kalmayı, mücadele etmeyi, savaşmayı o kadar koyabiliyoruz ki

We can put in so much effort to win, stand tall, fight, and battle just like Muhammed Ali.

diğeri bizim için bir tercih haline bile gelemiyor.

The other one can't even become a choice for us.

Bir de zayıf olmanın hayatta kalmayla zıt olması.

One more thing is that being weak is the opposite of survival.

Uygarlığın gelişimiyle ilgili Twitter'da rastladığım bir tweet vardı.

There was a tweet I came across on Twitter related to the development of civilization.

Kimin paylaştığını hatırlamıyorum.

I don't remember who shared it.

Antropologlar galiba bir uygarlığın gelişip gelişip gelişmeyeceğiyle ilgili şuna bakıyorlarmış.

Anthropologists apparently look at this to determine whether a civilization will develop or not.

Bir mihenk taşı olarak kaynamış bir kemik olması çok önemli bir şeymiş.

It is very important for it to be a boiled bone as a touchstone.

Yani bir insanın başka bir insana yardım etmiş olması.

So, it means that one person has helped another person.

Zayıf olanı koruması.

Protecting the weak.

Normalde doğada zayıf.

Usually weak in nature.

Zayıf olan yok oluyor.

The weak are perishing.

Sadece insani durumlar içerisinde zayıf olanı da biz koruyoruz.

We also protect the weak in only humanitarian situations.

Sarıp sarmalıyoruz ve doğru olarak hayatta kalmasına yardımcı oluyoruz.

We wrap and coil it, helping it to survive properly.

Bir de tabii ki ego ve zayıf olmanın hayatta kalmayla zıt olması yanında

Of course, aside from the fact that ego and being weak are contrary to survival in life.

savunma mekanizmaları devreye giriyor.

Defense mechanisms are coming into play.

Bir sürü savunma mekanizmamız var.

We have a lot of defense mechanisms.

Bu biraz gereksiz enerji kaybına dönüşüyor bir süre sonra.

This becomes a bit of unnecessary energy loss after a while.

Yani şey lastik örneğini ben hep veririm.

So I always give the tire example.

Stresli durumlar ya da bu gibi durumlar için.

For stressful situations or situations like this.

İki elinizle bir lastiği iki tarafa doğru çekiştirirseniz orada bir gerilim oluşur.

If you pull a tire to both sides with both hands, a tension will occur there.

Birikir potansiyel.

It accumulates potential.

Bıraktığınızda elinize çarpmak üzere.

It will hit your hand when you let it go.

Lastiği çekmezseniz hiçbir şey yoktur.

If you don't pull the tire, there is nothing.

Biraz bu izah etme zorunluluğu ve savunma mecburiyeti kendi çektiğimiz lastik gibi.

A bit of this obligation to explain and the necessity of defense is like the tire we have pulled ourselves.

İnsanlar bizim tutumumuza çok kolay alışıyorlar.

People easily get used to our attitude.

Neden bıraktın?

Why did you stop?

Canım öyle istedi.

I wanted it like that, my dear.

Bir açıklama yapmak istemiyorum.

I do not want to make a statement.

Şu anda böyle bir karar aldım gibi çok hızlı açıklamalarla bırakabiliriz, devam edebiliriz yani.

We can leave it with very quick statements as if I have made such a decision right now, we can continue.

Vazgeçmek nedir peki yazara göre?

What does it mean to give up according to the author?

Yazar nasıl tanımlıyor?

How does the author define?

Bütün üzerindeki negatif yüklerden sıyırdığımızda bırakmak başlamış oldu.

When we stripped away all the negative burdens on it, it started to let go.

İzlediğiniz için teşekkürler.

Thank you for watching.

Hayat o kadar kaotik, karmaşık ve öngörülemez ki aşırı mühendislik yaparak sen bütün o faktörleri yönetmeye çalışırsan daracık bir dünya inşa edersin.

Life is so chaotic, complex, and unpredictable that if you try to manage all those factors by over-engineering, you will create a very narrow world.

Hayatın senin dışında da sana bir takım güzellikler sunabileceğiyle ilgili dipte bir inancı taşıyor olman gerekiyor belki de.

Maybe you need to hold a deep belief that life can offer you a number of beauties outside of yourself.

Bazı eylemleri boş boş yapıp sonra bırakabilmen vazgeçebilmen gerekiyor belki de.

Maybe you need to be able to do some actions aimlessly and then let them go or give up.

Peki bilim ne diyor?

Well, what does science say?

Niye vazgeçemiyoruz konusunda?

Why can't we give up on this?

Bu alanda en tabii ki bize yol gösteren teorilerden bir tanesi alanlardan, disiplinlerden bir tanesi davranışsal ekonomi.

In this field, one of the theories that guides us the most is behavioral economics, which is one of the areas and disciplines.

Bu podcast'ta da çok konuşuldu.

It was talked about a lot in this podcast as well.

Çok bahsettiğim.

I often mention.

Mesela batık maliyet var.

For example, there are sunk costs.

Çok bahsettiğim.

I talk about it a lot.

Batık maliyet neydi?

What was the sunk cost?

O kadar çok o işin içerisine girip zaman, enerji ve sermaye harcıyorum ki o harcadıklarımı kaybetmek istemiyorum.

I'm putting so much time, energy, and capital into that work that I don't want to lose what I've invested.

Ve paradoksal bir şekilde onları kaybetmemek için aslında yapmamam gereken bir takım şeyleri yapmaya devam ediyorum.

And paradoxically, I continue to do some things that I actually shouldn't be doing in order not to lose them.

Batık maliyet.

Sunk cost.

Ya da kayıp hassasiyeti.

Or lost sensitivity.

Burada da hatırlayacak olursak insanlar kayıplarını kazançlarından çok daha büyük görüyorlar.

Here, if we remember, people see their losses as much greater than their gains.

Yani bir insanın bir şeyi satın alması niye zor?

So why is it difficult for a person to buy something?

Çünkü o insan verdiği parayı kendisi.

Because that person gives their own money.

Kendi değerinin çok daha ötesinde görüyor kaybedeceği için.

Because he sees his own value as far beyond what he would lose.

Bununla ilgili yapılan çok keyifli araştırmalar var.

There are very enjoyable studies conducted on this.

Üniversite öğrencilerini ikiye ayırıyorlar.

They are dividing university students into two groups.

Bir tane kupalarının olduğunu varsaymalarını istiyorlar.

They want them to assume that there is one cup.

Ve bu kupayı bir gruba diyorlar ki kupanı kaça satarsın?

And they ask a group, how much would you sell the cup for?

Diğer grubada böyle bir kupa var arkadaşında kaça satın alırsın?

How much would you buy such a cup for your friend in the other group?

Ellerinde olmadığı halde kupa farazi bir sahip olma durumunda bile ellerindeki kupayı arkadaşına satmaya çalışanlar çok daha yüksek fiyat belirliyorlar.

Even in a hypothetical situation where they do not have the trophy, those trying to sell the trophy they do not possess to their friend are setting a much higher price.

Yazar sonra vazgeçmekle ilgili muhteşem bir alana geçmeye başlıyor.

The author then begins to transition into a magnificent realm related to giving up.

Everest tepesine çıkan.

Someone who has climbed to the top of Everest.

Dağcılar ve dağcılık alanı.

Mountaineers and the field of mountaineering.

Orada da protokollerden bahsetmeye başlıyor.

They start talking about protocols there as well.

Çok protokol benim de ilgimi çeken bir şeydir.

A lot of protocols are something that interests me as well.

Çeşitli kriz durumlarında protokollerle hareket ederiz.

We act according to protocols in various crisis situations.

Ya da protokollerimizin olması lazım.

Or we need to have our protocols.

Çünkü o anda anın sıcaklığı içerisinde hareket edemezsin.

Because in that moment, you cannot move within the warmth of the moment.

Bilemezsin ne yapacağını.

You can’t know what you will do.

İş güvenliğiyle ilgili protokollere uyman gerekir.

You need to adhere to the protocols related to occupational safety.

Bir gaz sızıntısında fabrikada ne yapacaksın bunu o anda düşünemezsin.

You can't think about what to do in a gas leak at the factory in that moment.

O durumda uygulanacak bir protokol olması gerekir.

In that case, there should be a protocol to be applied.

Yoksa mahvolursun.

Otherwise, you'll be ruined.

Herkes kendi kafasına göre hareket etmeye çalışır.

Everyone tries to act according to their own mind.

Ve irrasyonel bir şekilde kendi durumunu ve başkalarını...

And irrationally, his own situation and others...

...hayatını daha kötüye çıkaracak bir takım şeyler yapabilirsin.

...you can do some things that will make your life worse.

İşte dağcılıkla ilgili Everest'e çıkan dağcıların kullandığı bir protokol varmış.

There is a protocol used by climbers who ascend Everest related to mountaineering.

Dönüş protokolü.

Return protocol.

Daha tepeye çıkmadan önce...

Before reaching the top...

...çünkü tepenin ucunu görmeye başladığında...

...because when you start to see the tip of the hill...

...orada artık o karar veremiyorsun, dönemiyorsun.

...there you can no longer decide, you cannot turn back.

Sadece vazgeçmediği için ve dönemediği için...

Just because she didn't give up and couldn't turn back...

...yani dönmek de şu, tamamen vazgeçmek değil.

...so turning back does not mean completely giving up.

Bir gün sonra devam etmek üzere kampa dönecek.

He will return to the camp to continue the next day.

Çünkü kampın dönüş yolu da var belli bir süre.

Because there is a certain duration for the return route of the camp as well.

Gidiş var, dönüş var.

There is a departure and a return.

Bunların önceden planlanması gerekiyor.

These need to be planned in advance.

Dalışla ilgili de, dalgıçlıkla ilgili de öyle bir sürü protokol var.

There are so many protocols related to diving and scuba diving.

Üç tane temel ınsıra dayanıyormuş bu protokol.

This protocol is based on three fundamental pillars.

Bir, ısrar etmek her zaman bir erdem değildir.

Persistence is not always a virtue.

Devam edip etmeyeceğine, dağın koşullarına, tırmanma koşullarına...

Whether to continue or not, the conditions of the mountain, the climbing conditions...

...ve tırmananların sağlık durumlarına bakarak karar vermen gerekir.

...and you need to make a decision based on the health status of those who are climbing.

Eğer bu üç şey dönmeni ve vazgeçmeni gerektiriyorsa...

If these three things require you to turn back and give up...

...o halde bu işaretleri okuyarak döneceksin.

...then you will return by reading these signs.

Bir, devam etmek, ısrar etmek her zaman erdem olmayabilir.

Sometimes, perseverance and insistence may not always be a virtue.

İki, karar noktasından çok önce...

Two, long before the decision point...

...ne zaman bırakacağının kararını vermiş olman daha doğru.

It would be more correct for you to have decided when to quit.

Daniel Kahneman, Davranışsal Ekonomi'nin kurucularından diyor ki...

Daniel Kahneman, one of the founders of Behavioral Economics, says...

...bir kararı almanın en kötü zamanı o sıcaklığın içerisindeykendir diyor.

"...the worst time to make a decision is when you are in that heat."

Yani kesinlikle dönmen gereken bir noktada...

So it's definitely a point where you need to turn back...

...ben döneyim mi dönmeyeyim mi kararını almak daha zor.

...it's harder to decide whether I should go back or not.

Hayatını adamışsın, Everest'e çıkmak üzere, bayağı zorlanmışsın...

You have devoted your life, you are about to climb Everest, you must have really struggled...

...o sıcak anın içerisindesin, orada o kararı vermemen gerekiyor.

...you are in that hot moment, you shouldn't make that decision there.

Onun için de dönüş zamanının önceden belirlenen...

That's why the return time is predetermined...

...olması önemli. Planın olacak önceden.

...is important. You will have a plan in advance.

Üç, yazar burada belki de en önemlisi bu diyor.

Three, the author says perhaps the most important thing here.

Dönüş zamanı bize şunu hatırlatmak üzere var.

The time for return exists to remind us of this.

Everest'e tırmanmanın gerçek amacı oraya ulaşmak değil.

The true purpose of climbing Everest is not to reach the top.

Ne peki? Hayatta kalmak.

What then? Surviving.

Uğraşmaya, mücadeleye devam edebilmek.

To be able to continue striving and fighting.

Sen o kararı o noktada alamazsan tabii ki Everest'e tırmanmaya çalışmış olmanın ne önemi var ki?

If you can't make that decision at that point, then what does it matter to have tried to climb Everest?

Burada yazar tabii biraz niye böyle olduğu ile ilgili düşünce üretiyor.

Here, the author is, of course, reflecting a bit on why this is the case.

Diyor ki, vazgeçenleri hatırlamıyoruz bile, tırmananları hatırlıyoruz.

It says, we don't even remember those who give up; we remember those who climb.

Tırmanma uğruna ölenleri hatırlıyoruz ama tertemiz bir şekilde dönenleri hatırlamıyoruz.

We remember those who died for the climb, but we do not remember those who returned cleanly.

Neden? Çünkü dramatik değil.

Why? Because it's not dramatic.

Bir de dönmeseydi ne olacaktı onu bilmiyoruz ki.

We don't know what would have happened if it hadn't turned back.

Çünkü o dönenlerin içerisinde bir kısmı da gereksiz yere o dönme kararını almış da olabilir.

Because some of those who turn may have made the decision to turn unnecessarily.

Yani sonuç üreten bir şey değil.

So it's not something that produces results.

Çok ilginç, bunun için de zor.

Very interesting, it is also difficult for this.

İşte devam etmeseydi ne olacaktı onu görebiliyorsun ama devam etseydi ne olacaktı onu göremiyorsun.

You can see what would have happened if it hadn't continued, but you can't see what would have happened if it had continued.

Diğerlerinin ise hikayesi bir yere bağlanmış oluyor.

The stories of the others come together in a certain way.

Çok dikkatli olmak lazım.

It is necessary to be very careful.

Tepeye tırmanabilen başarıyla hikayesini tamamlamış oluyor.

Those who can climb to the top successfully complete their story.

Anlamayarak o uğurlu ölen de cesaretiyle tırnak içerisinde yine hikayesini tamamlamış oluyor.

By not understanding, the one who dies in that fortunate way completes his story again with his bravery, in quotation marks.

Şimdi o ya da bu şekilde hikayeyi tamamlamak mı konu?

Is the topic now about completing the story in one way or another?

Değil tabii ki.

Of course not.

Oyunun içinde kalmaya devam edebilmek gerekiyor.

You need to continue to stay in the game.

En önemli mesele bu bence.

I think this is the most important issue.

Oyunda kalmak.

Stay in the game.

Seni oyundan düşürecek her tür bırakma kararını alabilirsin.

You can make any decision to let go of anything that will make you fall out of the game.

Oynamana devam etmeye izin vermiyorsa oradaki şartlar, vazgeç, bırak, sonlandır.

If the conditions there don't allow you to continue playing, give up, let it go, end it.

Dedim ya kendime soruyorum.

I told you, I am asking myself.

Devam etmek, vazgeçmemek beni hala geliştirmeye devam ediyor mu?

Does continuing and not giving up still keep developing me?

Bana kazandırmaya devam ediyor mu?

Is it still making me gain?

Bütün şartlar tersine dönmüş.

All conditions have turned against me.

Ve ben sürekli kaybediyorum.

And I keep losing.

Yani devam ettiğim için ve vazgeçmediğim için niye yapayım ki bunu?

So why should I do this just because I continue and haven't given up?

Başka bir şey başlatırım.

I'll start something else.

Hatırlayalım yazarın tanımını.

Let's remember the definition of the author.

Bırakmak, vazgeçmek, kendi başlattığım bir şeyi sonlandırmak.

To let go, to give up, to end something I started myself.

Aslında bu kadar basit.

Actually, it's that simple.

Dramatize etmeye çalışırsan tabii ki dramatize edebilirsin.

If you try to dramatize it, of course, you can dramatize it.

O halde üçlü bir ayrım yapabiliriz.

In that case, we can make a threefold distinction.

Yazar yapmıyor bunu şimdi ben yapıyorum.

The author is not doing this, I am doing it now.

Bir tarafta başaranlar var.

On one side, there are the achievers.

Bir tarafta başarısız olanlar var.

There are those who have failed on one side.

Ama bir tarafta da vazgeçenler var.

But on the other hand, there are those who give up.

Vazgeçenler dışarıdan havalı görünmeyecekler.

Those who give up won't look cool from the outside.

Vazgeçenler kahraman gibi anılmayacaklar.

Those who give up will not be remembered as heroes.

Vazgeçenler belki ürkek görünecekler.

Those who give up may seem timid.

Orada vazgeçenleri bizim gözümüzde sağlam bir yere oturtan şey nedir?

What is it that places those who give up there in a solid position in our eyes?

Oyunda kalmak üzere ve oyunu oynamaya devam etmek üzere vazgeçenler ayrı tutulmalı bence.

I think those who give up to stay in the game and continue playing the game should be treated separately.

Onların da gizli kahramanlar olduklarını düşünüyorum.

I think they are secret heroes too.

Israr etmeyen, işaretleri gördüğü halde ısrarla devam etmeyen,

Those who do not insist, who do not persist despite seeing the signs,

zıt işaretleri alınca vazgeçebilenleri de bir yere koymamız gerekir.

We need to place those who can give up when they receive opposite signs somewhere as well.

Güzel bir noktaya parmak basıyor yazar bu arada kitabın bir yerinde.

The author touches on an important point somewhere in the book.

Diyor ki bir de diyor ilginç bir şekilde vazgeçenlerden öğrenemiyoruz da.

He says that interestingly, we also cannot learn from those who give up.

Sürekli diğerlerinin başarısı anlatılmıyor.

The success of others is not continuously talked about.

Anlatıldığı için vazgeçenlerin hikayesi hiçbir işe yaramıyor.

The story of those who give up because it has been told is of no use.

Başarılı olanları bir dikkatle dinleyin.

Listen carefully to those who are successful.

Sanki o ana kadar hayatları bütün o başarıyı hazırlamış gibi anlatırlar o hikayeyi.

They tell that story as if their entire lives had been preparing for that success up until that moment.

Yani adeta başarılı olmak orada bir yerlerde yavaş yavaş ördükleri bir planmış gibi.

So it's almost as if being successful is a plan they have slowly woven somewhere over there.

Hiç alakası yok.

It has nothing to do with it.

Çok basit nedenlerle de başarılı olabilirsin.

You can succeed for very simple reasons as well.

Doğru zamanda doğru yerde bulunduğun için de başarılı olabilirsin.

You can succeed because you were in the right place at the right time.

Onun için zaten çok büyük startupların taklitleri yapılamıyor.

That's why very large startups can't be easily copied.

Facebook, Instagram gibi, Twitter gibi şeylerin taklitleri yapılamıyor.

Imitations of things like Facebook, Instagram, and Twitter cannot be made.

Eğer bunların bir...

If one of these...

Planı, programı ve mantığı olsaydı oturup çalışırdı herkes ve onları yaparlardı.

If there was a plan, a program, and logic, everyone would sit down and work, and they would do them.

Bazı durumlarda da hayatın içerisinde sadece doğru zamanda doğru işi yaptığın için de başarılı olabiliyorsun.

In some cases, you can succeed in life simply because you did the right thing at the right time.

Diğerlerini dinlemiyor.

He/she is not listening to the others.

Diğerleri zaten anlatmaya değer de bulmuyorlar.

The others don't find it worth telling anyway.

Hep birlikte bütün insanlık olarak yani.

As all of humanity together, that is.

Vazgeçenin kendisi de onu o kadar iştahla anlatmıyor.

Even the one who gives up doesn't describe it with such eagerness.

Neden?

Why?

Tekrar hatırlayalım.

Let's remember again.

Çünkü hikayeyi bağlayan bir şey.

Because it’s something that ties the story together.

Vazgeçmeyip başarısız olmak ve başarılı olmak.

Not giving up and failing, and being successful.

Vazgeçince aslında hikaye karanlıkta kalıyor biraz.

When you give up, the story actually remains a bit in the dark.

Vazgeçmenin sana kazandırdığı tek şey oyuna devam edebilmek.

The only thing giving up earns you is the ability to continue the game.

Ve benim geldiğim noktaya kadar anlattığı şeylerden birisi de bir poker oyuncusu Kenny Rogers.

And one of the things he described up to the point I've reached is a poker player, Kenny Rogers.

The Gambler diye bir filmde bahsediyor herhalde bu şeyden.

I think it mentions this thing in a movie called The Gambler.

Tam o kısmını belki de bir kitapta o kısmını hatırlamıyorum.

Maybe I don't remember that part exactly like in a book.

Ama Kenny Rogers'ın söylediği bir şey.

But it's something Kenny Rogers said.

Diyor ki şu dört şeye karar verebilmeniz lazım diyor Kenny Rogers.

Kenny Rogers says you need to make decisions about these four things.

Ne zaman kağıtları elinde tutacaksın?

When will you hold the papers in your hands?

Ne zaman oyundan çekileceksin?

When are you going to withdraw from the game?

Ne zaman oyunu tamamlayacaksın?

When will you finish the game?

Oyundan çekeceksin dediğim o elden çekileceksin.

You will withdraw from that hand, as I said you would withdraw from the game.

Bir dakika tekrar toparlayalım.

Let’s gather ourselves again in a minute.

Ne zaman kağıtları elinde tutacaksın?

When will you hold the papers in your hand?

Ne zaman kağıtları iade edeceksin?

When will you return the papers?

Ne zaman oyunu bırakacaksın?

When will you quit the game?

Ne zaman oyundan kaçacaksın?

When will you escape from the game?

Şimdi bu dört tane önemli poker kararının üç tanesi bırakmakla vazgeçmekle ilgili.

Now three of these four important poker decisions are about folding and giving up.

Sadece bir tanesi elde tutmakla ilgili.

It's just about holding one.

Kaçmak ne demek?

What does it mean to escape?

Artık o gün hiç o oyunu devam ettirmeden gerekiyor.

That day no longer requires continuing that game at all.

Uzaklaş oradan demek.

It means to say "Get away from there."

İşaretleri görmen lazım.

You need to see the signs.

Ya da uzaklaşmak ne demek?

Or what does it mean to distance?

Bir süre oyunu oynamayıp sonra tekrar yaklaşabilirsin demek.

It means you can take a break from playing the game for a while and then come back to it later.

Elde tutmak oyuna devam etmek demek.

To hold it means to continue the game.

Kağıtları bırakmak.

Put down the papers.

Bu elden bir şey çıkmaz deyip bir sonraki ele bakmak.

Saying that nothing good will come out of this hand and looking at the next hand.

Burada da önemli bir şey var.

There is also something important here.

Yani pokerle hayatı çok benzeştiriyor.

So he compares life very much to poker.

Bununla ilgili karar vermeyle ilgili bir kitap da vardı.

There was also a book about making decisions regarding this.

Şu anda hatırlamıyorum.

I don't remember right now.

Pokerle ilgilenen bir kadın yazmıştı diye hatırlıyorum sadece.

I only remember that a woman who was interested in poker had written it.

Önemli karar vermeyle ilgili ilkeleri anlattığı, pokerden ilham aldığı bir kitap.

A book that explains the principles of making important decisions, inspired by poker.

Uzun zamandır hatırımda tuttuğum ve arada bir müracaat ettiğim bir kitaptır.

It is a book that I have kept in my mind for a long time and refer to occasionally.

Seth Godin'in Deep kitabı.

Seth Godin's book Deep.

O kitabın hemen yanına konulabilecek bir kitap bu.

This is a book that can be placed right next to that book.

Çünkü bir tanesi ısrarla devam edilmesi gereken anlar olabileceğini,

Because one of them could be moments that should be insisted upon.

etrafımda bazı şeylerin kayıptaymışım gibi bir şeyleri,

It feels like I've lost some things around me.

hissettirebileceğini ama biraz ısrar edersen başarıya ulaşabileceğimi söylerken

She says that you can make her feel, but if you insist a little, I can achieve success.

kuvvetli bir mesaj olarak bir başkası da şunu söylüyor bana.

Another one is telling me this as a strong message.

Diyor ki ya inanç bazen de öğrenme ya hiçbir şey öğrenme.

It says that belief sometimes means learning or learning nothing at all.

Bunu kendime de söylüyorum biraz.

I'm telling myself this a bit too.

Hep de öğrenmek zorunda değilsin.

You don’t always have to learn.

Boş bir iş olarak, nafile bir iş olarak, boşa çıkmış bir iş olarak bırak.

Leave it as an empty task, a futile effort, a task that has come to nothing.

E sen başlatmıştın bunu zaten.

But you had already started this.

Sen bırak.

You let it go.

Ne kendine ne başkasına bir şey izah etmek zorunda değilsin.

You don't have to explain anything to yourself or anyone else.

Pivot etmek zorunda değilsin.

You don't have to pivot.

Asılmak, abartmak, güç vermek, enerji vermek zorunda değilsin.

You don't have to exaggerate, empower, or give energy.

Bundan öğrenme çıkarmak zorunda değilsin.

You don't have to take a lesson from this.

Başladığın gibi bırakabilirsin.

You can leave it as you started.

Artık zaman zaman bunu da kendime hatırlatacağım.

I will remind myself of this from time to time now.

Hayatımda yavaş yavaş uygulamaya başladığım ilkelerden birisi de oldu bu.

This became one of the principles that I have slowly started to apply in my life.

Yine çok yük kaldıran ilkelerden birisi oldu.

It became one of the principles that carries a lot of weight again.

Dilerim sizler için de öyle olur.

I hope it will be the same for you.

Benim için çok keyifli bir bölümdü.

It was a very enjoyable episode for me.

Dilerim sizler için de öyle olmuştur.

I hope it has been the same for you as well.

Görüşmek üzere.

See you soon.

İzlediğiniz için teşekkür ederim.

Thank you for watching.

Bir sonraki videoda görüşmek üzere.

See you in the next video.

Hoşça kalın.

Goodbye.

Altyazı M.K.

Subtitle M.K.

İzlediğiniz için teşekkür ederim.

Thank you for watching.

Continue listening and achieve fluency faster with podcasts and the latest language learning research.

Check out LangTurbo