21: Faşizm / Irkçılık

Podbee Media

Paradoks

21: Faşizm / Irkçılık

Paradoks

İzlediğiniz için teşekkürler.

Thank you for watching.

Bakarız, ırkçılık üzerine konuşalım diye belirledik.

We will see, we decided to talk about racism.

Aslında biraz çıkış noktası da şöyle oldu.

Actually, the starting point was a bit like this.

Yakın zamanda Netflix'te bir belgesel izledim ben.

I recently watched a documentary on Netflix.

Belki sen de görmüşsündür.

Maybe you have seen it too.

O.J. Simpson davasını anlatan, John Travolta'nın yapımcılığını yaptığı.

A documentary about the O.J. Simpson case, produced by John Travolta.

Enteresan bir, ben hatırlıyorum da tabii o dönemi ama bu kadar detaylarıyla hatırlamıyordum.

It's interesting, I remember that period but I didn't remember it in such detail.

Bariz suçlu olduğu görülen birisi ırkçılıkla alakalı bir konuya dayandırılan bir savunma sayesinde beraat ediyor falan.

Someone who is clearly guilty is being acquitted thanks to a defense based on a matter related to racism, or something like that.

Bu böyle beni bir düşündü.

This made me think for a moment.

Düşündürdü. Acaba dedim pandemiyle beraber bu kavram nereye doğru gidiyor?

It made me think. I wondered where this concept is heading along with the pandemic.

İnsanlar eskiden sınırlarının içerisinde birazcık daha kapalı kalmamının dışında bir takım şeyler yapıyorlardı.

In the past, people were doing some things besides being a little more closed within their boundaries.

İşte küreselleşme, grubelleşme.

Here is globalization, here is groupization.

Şimdi pandemiyle beraber herkes yine kendi sınırının içine kapandı gibi düşünüyorum.

I think now, with the pandemic, everyone has closed themselves off into their own boundaries again.

Irkçılık ya da bir şekilde aşırı radikal milliyetçilik mi adını nasıl koyacaksak.

Racism or ultra-radical nationalism, whatever we want to call it.

Bunun kökeni ne? Nereden çıktı?

What is the origin of this? Where did it come from?

İnsanlar neden böyle bir şey yapıyorlar?

Why do people do such a thing?

Ve bu nereye doğru gidiyor acaba pandemi ve pandemi sonrası dönem diye biraz bunun etrafından konuşalım dedim.

And I thought we could talk a bit around this to see where it's heading, regarding the pandemic and the post-pandemic period.

İlk defa nasıl başlamış ırkçılık diye şöyle birazcık kurcaladım.

I wondered a little about how racism started for the first time.

Aslında ilk defa ırkçılık nasıl başlamış tarihi çok eski ama faşizm kelimesi ilk defa nasıl ortaya çıkmış diye baktım.

Actually, the history of how racism started is very old, but I looked into how the word fascism first appeared.

Sen şimdi kelime köküyle ilgili kesin bir şeyler söylersin.

You would now say something definitive about the root of the word.

Benim bulduğum tarih Birinci Dünya Savaşı sıraları.

The date I found is around the time of the First World War.

Bilmiyorum.

I don't know.

Senin farklı bir şeyin var mı burada saptaman?

Do you have a different observation here?

İlk defa bu Mussolini'nin kurucusu olduğu ulusal faşist parti hayata geçiyor İtalya'da.

For the first time, the national fascist party founded by Mussolini is being implemented in Italy.

Ve biz bu faşizmle alakalı kavramlarla dünya olarak ilk defa o zamanlarda tanışıyoruz.

And we are encountering concepts related to this fascism for the first time as a world during those times.

Bilmem sen neresinden tutmak istersin?

I don't know where you would like to hold it from?

Ya bu grup fasio.

This group is fascist.

Fasio grup demek.

It means "Fasio group."

Yani bir birlik grup anlamına geliyor.

So it means a union group.

Fases diye bir latince bir kelimeyden gelen bir şey bu.

This is something that comes from a Latin word called fases.

O da İtalya'da ne yapıyorlar?

What are they doing in Italy?

Mare Nostrum dedikleri bir şey var işte.

There is something they call Mare Nostrum.

Bizim denizimiz.

Our sea.

Sen bırak insanı.

You leave the person alone.

Denize de Akdeniz'e bizim denizimiz diyor.

He also calls it our sea, referring to the Mediterranean.

Çünkü köklere baktığın zaman dönüyor bu sefer diyor ki kardeşim biz Roma İmparatorluğuyuz.

Because when you look at the roots, this time it says, my brother, we are the Roman Empire.

Burası da bizim denizimiz tabii.

This is our sea too, of course.

Oradan başlayan bir şey bu.

This is something that starts from there.

Burada aynı kelimesini kullanabiliriz.

We can use the same word here.

Karşıtlığına da gayrı kullanabiliriz.

We can also use it against its opposition.

Şöyle ki ırk aslında Türkçe'ye getirdiğin zaman bu kök, soy, damar Arapça bir kök.

When you bring the term 'race' into Turkish, it is actually an Arabic root meaning lineage, ancestry, or vein.

Kökten geliyor.

It comes from the root.

Ama ilginçtir bunun Türkçesi de var.

But interestingly, there is a Turkish version of this as well.

Eski Türkçe'ye gittiğin zaman o da falcılık kehanet anlamına gelen.

When you go to Old Turkish, it also means divination or prophecy.

Irk'tan geliyor.

It comes from the race.

İlk şamanın adı.

The name of the first shaman.

İlk şaman arkıl ya da ırkıl.

The first shaman is arkıl or ırkıl.

Hani sanki ona ait o şamanın bulunduğu yerde bir Türk mitolojisine ait bir şey.

It’s as if there is something belonging to Turkish mythology in the place where that shaman is located.

Tabii bu bir varsayım.

Of course, this is a hypothesis.

Buradan mı geliyor oradan mı geliyor ama Arapçası sanki bana biraz daha bu daha tutarlıymış gibi gelen bir şey.

Is it coming from here or there, but the Arabic version seems to me to be a bit more consistent somehow.

Kökü anlatıyor.

It explains the root.

O yüzden ben de söylettim.

That's why I made them say it too.

Yani buna bakarken aynı ve gayrı meselesi.

So it's a matter of the same and the other while looking at this.

Çünkü ırk deyince en basite indirgersek bizden ve bizden olmayan.

Because when it comes to race, reducing it to the simplest form, it's us and those who are not us.

Bizden olan aynı, bizden olmayan gayrı.

Those who are with us are the same, those who are not with us are different.

Sanki böyle bir başlangıç çerçevesi çizebiliriz.

It seems like we can outline such a starting framework.

Şimdi burada aslında beni şaşırtan bir takım şeyler de var.

There are actually a number of things here that surprise me.

Şöyle şaşırtan şeyler var.

There are surprising things like this.

Aslında ırkçılıkla alakalı ilk gözümün önüne benim hemen siyah ve beyaz ırk arasındaki bu filmlere de defalarca konu olan.

In fact, what immediately comes to my mind related to racism is the films that repeatedly address the issue between the black and white races.

İtiş kakış geliyor.

It's coming with a push and shove.

Fakat konunun sadece deri rengiyle ilgili olmadığını bazen din üzerinden bazen milliyet üzerinden hep böyle ben ve öteki ben ve öteki şeklinde bir ilişki olduğunu görüyorum.

However, I see that the issue is not only related to skin color, but that there is always a relationship of me and the other based on either religion or nationality.

Asıl soracağım şey belki de başlangıçta şöyle bir şey.

What I will really ask is perhaps something like this at the beginning.

İnsan böyle bir tutuma neden ihtiyaç duyuyor?

Why does a person need such an attitude?

Bu bir savunma mekanizması mı acaba?

I wonder if this is a defense mechanism?

Savunma dersen bir şey savunuyorsan bir tehdit var demektir.

If you talk about defense, it means there is a threat if you are defending something.

Yani bir tehdit olacak.

So there will be a threat.

Kendimi ona karşı savunayım.

Let me defend myself against him.

Tehdit varsa da korku var demektir.

If there is a threat, it means there is fear.

Bu korkunun tetiklediği bir şey öyle sanıyorum ki göçebe toplumlar sürekli hareket halindeler ve bu hareket halinde oldukları için avcı toplayıcıya kadar götürürsen

I think something triggered by this fear is that nomadic societies are always in motion, and because they are in this state of movement, it leads them back to hunters and gatherers.

göçebe toplum ve yerleşik toplum diye baktığın zaman bir defa yerleşik toplum adı üstünde yerleşik etrafını bir kaleyle, çitlerle, oklarla, mızraklarla neyse artık yaşadığı yer taşlarla çeviriyor.

When you look at it as a nomadic society and a settled society, a settled society, as the name suggests, surrounds its living area with a fortress, fences, arrows, spears, or whatever else, with stones.

Yani burası bizim demeye çalışıyor.

So this is what it is trying to say: this is ours.

Kendini bir miktar koruyor.

He is protecting himself to some extent.

Mağarada yaşıyorsa mağaranın kapısını taş diziyor vesaire vesaire.

If he lives in a cave, he is stacking stones at the cave's entrance, and so on and so forth.

Şeyi hatırlasana Ürgüp Göreme'deki yer altında yaşayan toplumu orada zamanında öyle söylenir ki burada işte binlere yakın insanların yaşayabildiği.

Do you remember the underground community in Ürgüp Göreme? It is said that in the past, about a thousand people could live there.

Demek ki bir tehdit var Hristiyanlığın ilk dönemi malum orası.

So there is a threat, as we know, during the early period of Christianity.

Şimdi o tehdidi görmeye başlayınca da tabii ki insanlar bu tehditle beraber çevrelerine bakarak neyi geliştiriyorlar?

Now, as they begin to see that threat, of course, people are looking at their surroundings to see what they can improve in response to this threat.

Ya burada bir tehdit varsa hayatta kalmayla ilgili bir şey bu.

If there's a threat here, it's related to survival.

Bu hayatta kalma refleksi olur.

This is a survival reflex.

Onunca da demek ki hayatta kalmak olunca öbür taraf düşmansa öteki o hayata dair bir risk, hayatın devamını engelleyen bir şey olduğunda diğerini tarif etmemiz lazım.

So, when it comes to survival, if the other side is like a downfall, we need to describe the other as a risk related to that life, something that prevents the continuation of life.

Ne diyeceğiz? Sakallılar, uzunlar, yeşiller, ne bileyim sarılar ta işte Fransız parlamentosunda sağcılar, solcular gibi.

What are we going to say? The ones with beards, the tall ones, the greens, I don't know the yellows, just like the right-wingers and left-wingers in the French parliament.

Sonradan bu iş hayatta kalmanın ötesinde daha sosyal toplumlar olup da yerleşik toplum olunca bu sefer neye dönüyor?

Later, what does this turn into when there are more social communities beyond mere survival, and when they become settled societies?

Sen de biliyorsun ki bu sefer de menfaate dönüyor.

You know that this time it's also turning into a matter of interest.

Çıkarlara.

Interests.

Farklı görüşlerin farklı çıkarları.

Different views have different interests.

Çünkü bizim kültürümüze göre biz et yemiyoruz ama sizin kültürünüze göre siz et yiyorsunuz.

Because according to our culture, we do not eat meat, but according to your culture, you do eat meat.

Şimdi nasıl olacak?

How will it be now?

O zaman siz bizden değilsiniz.

Then you are not one of us.

Hindistan'a git biliyorsun orada hafızam beni yanıltmıyor.

Go to India, you know my memory is not deceiving me there.

Galiba 4 ya da 5 seviyeli bir kast sistemi var.

It seems there is a caste system with 4 or 5 levels.

En alttaki kastlar düşünsene üstündeki kastlarla konuşurken kafalarını bile kaldıramıyorlar.

Imagine the lowest casts; they can't even lift their heads while talking to the casts above them.

2021'de bile böyle.

Even like this in 2021.

O yüzden de bu etekiyi tarif etmenin arkasında tehditin başlangıcında bir korku var.

That's why there is a fear behind describing this skirt at the beginning of the threat.

O korku da elimizdeki bir değeri kaybetmek.

That fear is losing a value we have.

Mal, can, ırz, namus neyse o bunları kaybetmenin, bunlara zarar gelmesinin engelini oluşturuyor.

Property, reputation, honor, whatever it may be, creates the barrier to losing these things or causing them harm.

Bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur meselesinde de biz bir bağız.

If you look, it becomes a vine; if you don't, it becomes a mountain—regarding this matter, we are a vine.

Bunun divarı devlet hani öyle denir ya.

The wall of this is the state, as they say.

Ünlü bu adalet dairesinin birinci cümlesidir o.

That is the first sentence of this famous court order.

Yani bu bağla bakmak çok hassas.

So looking with this connection is very delicate.

O zaman anlıyorsun.

Then you understand.

İçeride kişiler içeridekilerin bağını güçlendiriyor.

Inside, people are strengthening the bond of those inside.

Güçlü tutmaları lazım ki o bağın karşılığında ölümüne savaşabilsinler.

They need to hold on firmly so that they can fight to the death in return for that bond.

İşte siyaset tarihi de sürekli olarak biz şunlarcıyız, bunlarcıyız, yeşil şapkalılarız veya işte uzun saçlılarız neyse.

Here, the history of politics is constantly about us being this or that, we are the green hat wearers or we are long-haired, whatever.

Kendilerine bir isim vererek, kabilenin ismini vererek koruyor.

They protect by giving themselves a name, using the name of the tribe.

Biliyorsun Amerikan tarihinde kızılderili dediğimiz o Amerikan yerlileri her zaman Amerikalı, beyaz Amerikalılarla savaşmıyor.

As you know, in American history, the Native Americans, whom we refer to as Indians, have not always been at war with white Americans.

Kimi zaman kendi aralarında da savaşıyorlar.

Sometimes they fight among themselves too.

Göçeben'in sanki hayatta kalması için ürettiği bir şey başlangıçta.

It is something that the nomad seems to have produced in order to survive at first.

Şimdi sen hayatta kalma deyince tabii bizi dinleyenlerin çok iyi bildiği, senin defalarca örnekler verdiğin bir ismi bir daha hatırlamamız gerekiyor.

Now, when you say survival, of course we need to recall a name that those listening to us are very familiar with, a name you have given examples of many times.

Spinoza'dan bahsetmemiz gerekiyor.

We need to talk about Spinoza.

Çünkü onun konatus kavramını da hayatta kalma olarak ele almıştık.

Because we had also considered his concept of conatus as survival.

Sanırım o çıkıyor karşımıza.

I think he/she is coming towards us.

Önce hayatta kalma.

First, survival.

Bu arada şeye de sen tabii ki biliyorsun ama beni çok şaşırttı.

By the way, you of course know about it, but it really surprised me.

Ben bu detayını bilmiyordum.

I didn't know this detail.

Spinoza'yı konuştuk.

We talked about Spinoza.

Onun da aslında bu ırkçılıkla alakalı ve düşüncelerinden dolayı başına baya bir şeyler gelmiş.

Actually, he has also faced quite a few things because of this racism and his thoughts.

Hem de neler.

And what a lot of things.

Yani bir Baruh ismiyle doğuyor bir Musevi ailenin çocuğu olarak.

So he is born with the name Baruh as a child of a Jewish family.

Sonra afroz edilince ismini Benediktus'a çeviriyor falan.

Then, when he is excommunicated, he changes his name to Benedict.

Dolayısıyla bu konatus kavramına çok daha değişik bir yerden de bakmış aslında.

Therefore, they have actually approached this concept of conatus from a much different perspective.

Şimdi burada senin kastettiğin savunma ve o tehdit görüyor ve savunmaya geçiyor mekanizması.

Now here is the defense you mean and the mechanism that sees that threat and goes into defense.

Bu konatus kavramıyla da biraz ilişkili bir şey sanki.

It seems like something that is somewhat related to this concept of konatus.

Özellikle göçebe.

Especially nomadic.

Tabii ki konatus dediğimiz kavram hayatta kalma.

Of course, the concept we call "konatus" is survival.

Hayatta kalmayla niye uğraşıyor bu göçebe kavimler?

Why are these nomadic tribes struggling for survival?

Çünkü doğada zaten yeterince tehdit var.

Because there are already enough threats in nature.

Doğada orman yangını da var, deprem de var.

There are forest fires in nature, and there are earthquakes too.

İşte ne bileyim su baskını da var.

Well, I don't know, there's also a flood.

Kar fırtınası da var.

There is also a snowstorm.

Zaten tehdit hep var.

The threat has always been there.

Hayatta kalmaya çalıştığın bir tehdit var.

There is a threat that you are trying to survive.

Bu senin hayatta kalmayla ilgili gördüğün tehdit içeride kimler tarafından biliniyor?

Who knows about the threat you see related to your survival inside?

Bir de kahin sınıfı var.

There is also a class of prophets.

Kahin işte taşlara bakıyor, kuşa bakıyor, bilmem doğaya bakıyor.

The prophet is looking at the stones, looking at the bird, I don't know, looking at nature.

Neyse diyor ki şu olacak.

Anyway, he says that this will happen.

Şimdi kahinin söylediği şeyler eğer tutarlıysa ki binlerce yıllık bir örüntü bu.

If what the seer says is consistent, which is a pattern of thousands of years.

Yani eski Yunan'da böyle 8. 9. yüzyıldan başlayan bir efsane anlatıcılar.

So in ancient Greece, there were legendary storytellers that started around the 8th or 9th century.

O topluma ait şu olacak bu olacak diye şiirlerle, dörtlüklerle anlatıyorlar.

They describe what will be and what will happen in that society with poems and quatrains.

Çünkü ezberlemesi kolay.

Because it is easy to memorize.

Bir de daha henüz yazı yok.

There is also no writing yet.

Yazı olmayınca uzun cümleler kurulamıyor.

Without writing, long sentences cannot be constructed.

Hatırlaması, ezberlemesi ve anlatması.

Remembering, memorizing, and narrating.

Çok kolay olduğu için tercih edilen bir şey bu.

This is something preferred because it is very easy.

Tekrar faşizm kelimesinin çıktığı yere geri dönecek olursak hani dedik ya.

If we go back to the place where the word fascism originated, remember we said.

Birinci Dünya Savaşı'nda bir parça sağ tandanslı insanların bir parça hayata geçirdiği bir kavram olarak önümüze çıkıyor.

It emerges before us as a concept implemented to some extent by a group of right-leaning people during World War I.

Beni şaşırtan bir şey var.

There is something that surprises me.

Onu sormak istiyorum sana yakın tarihle alakalı.

I want to ask you about something related to the recent date.

Şimdi Birinci Dünya Savaşı 1914-1918 arası.

Now, World War I is between 1914-1918.

Fakat 1930'lara doğru geldiğimizde neredeyse Avrupa'daki egemen devletler,

However, by the 1930s, almost the sovereign states in Europe,

devletlerin hepsinde muhakkak böyle bir faşist bir parti,

In all states, there must undoubtedly be such a fascist party.

bir faşizmi savunan partisi olan uluslar topluluğu gibi bir şey ortaya çıkmış.

A kind of community of nations has emerged that has a party defending fascism.

Yani İtalya ile başlıyor sanki anladığım kadarıyla.

So it seems like it starts with Italy, as far as I understand.

Sonra da bütün Avrupa'da yayılıyor ve zaten hepimizin de bildiği gibi

Then it spreads throughout Europe, and as we all already know,

Almanya'da olan hali en çok insanın hayatını kaybetmesine yol açan hali.

The situation in Germany that caused the most people to lose their lives.

Nasıl oluyor da böyle bir ben ve öteki ayrımının bana kalırsa ekonomik,

How is it that there is such a division between me and the other, which I believe is economic?

ekstrem ucu olan illa ben, diğerleri aman kafası diyeyim düşüncesi bu kadar hızlı yayılabiliyor

The thought that only I have the extreme end, while others have a carefree mentality, can spread this rapidly.

20 yıla yakın bir sürede koca koca devletler, koca koca insanlar bu kadar keskin bir düşünceye doğru

In nearly 20 years, large states and large people have moved towards such a sharp thought.

nasıl savruluyorlar sence?

How do you think they are being tossed around?

Burada tabii ulus devletin ilk kurulduğu 1789'a bakmak lazım.

Of course, it is necessary to look at 1789, when the nation-state was first established here.

İşte biz Fransızlarız ne yapacağız?

Here we are, we are the French, what will we do?

Soylulardan bu görevi alıyoruz.

We are taking this duty from the nobles.

Artık halk yönetecek burayı.

From now on, the people will govern this place.

Soylular artık yönetirken şimdi soysuzlar da tırnak içinde yönetmeye başlıyor.

The nobility is now ruling, while the non-nobles are also starting to rule in quotes.

Ve bu yönetim perspektifiyle baktığın zaman peki yönetenleri nasıl seçeceğiz meselesi oluyor?

And when you look at it from this management perspective, then the question becomes how will we choose the leaders?

Hatırlarsan meşruiyetin üç tane kaynağı vardı.

If you remember, there were three sources of legitimacy.

Ya tanrısaldı işte krallar, padişahlar filan.

Well, they were divine, you see, kings, sultans, and so on.

İkincisi güçtü.

The second one was difficult.

Kullandığın güçle elindeki kılıcı tutarak herkesi korkutarak insanlara diz çöktürüyordun.

You were scaring everyone and making people kneel by holding the sword in your hand with the power you used.

E sen kılıcı sonsuza kadar elinde tutamazsın.

But you cannot hold the sword forever.

Yorulursun.

You will get tired.

Elin yorulur.

Your hand will get tired.

Habire mızrak gösteremezsin.

You can't keep threatening with a spear.

Senin olmadığın zamanlarda da bir büyücüye, bir din adamına ihtiyaç var.

Even in times when you're not around, a wizard and a clergyman are needed.

Bir papaza ihtiyaç var ki.

There is a need for a priest.

Sen gücü temsil et.

You represent power.

O da tanrısallığı temsil etsin.

Let him also represent divinity.

Böylelikle meşruiyet olsun.

Thus, let there be legitimacy.

Sıkışınca biliyorsun Avrupa'da papalar taç giydiriyor.

You know that in Europe, when it's tight, popes wear crowns.

Yani tanrı adına seni meşruiyeti de bir de meşru kılıyorlar.

So they legitimize you in the name of God as well as your legitimacy.

Diyorlar ki tamam sen buranın kralısın.

They say that you are the king of this place.

Cromwell hikayesi var biliyorsun İngiltere'de.

You know there is a Cromwell story in England.

O da kralların kendisi kafasına tacı koyuyor.

He also puts the crown on his head like kings do.

O yüzden Anglikan kilisesini kuruyor işte.

That's why he is establishing the Anglican church.

Bana ne diyor?

What is he/she saying to me?

Ben papanın önünde boyun eğmem hikayesi.

It is the story of my bowing in front of the pope.

Çünkü papa onu baptize etmeyecek.

Because the pope will not baptize him.

Bizim geleneğe geliyorsun.

You are coming to our tradition.

Müslüman geleneğine geldiğinde de.

When it comes to the Muslim tradition too.

Bu sefer şey geliyordu.

This time something was coming.

İhül İslam.

The realm of Islam.

Yani İslam'ın bir şeyhi var.

So, there is a sheikh of Islam.

O da kral nasıl büyücüyle papazla işi götürüyorsa.

He also tends to get along with the wizard and the priest just like the king does.

Bizde de padişah dediğin, sultan dediğin ki sultan kelimesini defalarca söyledik.

What we have is the sultan, who you call a king, and we have said the word sultan many times.

Sultadan, zorbalıktan gelir aslında kelime.

The word actually comes from sultan, it originates from tyranny.

O sultan da yanına şeyhülislamı alıyor.

That sultan is also taking the Sheikh ul-Islam with him.

Diyor ki bu dinen vaciptir.

He says it is religiously obligatory.

Böylelikle büyük kitle hem dini olarak referans alındığında bu meşruiyeti kabul ediyor.

Thus, a large mass accepts this legitimacy when it is referenced religiously.

Hem padişah kesin kellesini dediği zaman veya kral işte bunu idam edin,

When the sultan definitely says 'off with his head' or the king says 'execute this',

giyotine götürün dediği zaman.

When he said to take him to the guillotine.

Yaptığına göre siyasetteki iknaya, meşruiyetin üçüncü alanı olan iknaya gerek kalmıyordu.

According to what he did, there was no need for persuasion in politics, which is the third area of legitimacy.

Fakat senin sorduğun İtalya ve İtalyan faşizminin başlangıcı aslında İsponzo Savaşı'dır.

However, the beginning of Italy and Italian fascism that you are asking about is actually the Isonzo War.

Venedik yakınlarında, Trieste 1900'lerin başındayız, 1911.

We are near Venice, Trieste in the early 1900s, 1911.

Hatta bunu çok güzel anlatır Homo Deus kitabında efendim Harari.

In fact, Harari beautifully explains this in the book Homo Deus, sir.

Biliyorsun ki ne oluyor savaşta?

You know what happens in war?

Önce aslında bir dertleri yok.

Actually, they don't have a problem at first.

Avusturya, Macaristan müthiş büyük bir imparatorluk.

Austria, Hungary is an incredibly large empire.

Bu müthiş imparatorlukta söyledikleri şöyle bir şey var.

There is something like this in this magnificent empire:

Biz diyor İtalya topraklarını daha da büyüteceğiz.

We say we will expand the territories of Italy even more.

Eski Roma hevesi var ya, Egen Great Amerika hikayesinin aynısı.

There is that old Roman enthusiasm, it's just like the story of Great America in the Aegean.

Yeniden büyük Türkiye, yok 1071 Malazgirt neyse.

Again great Turkey, there is nothing like 1071 Malazgirt.

Aynısını nasıl Trump yapıyorsa o zaman da tekrar aynı Roma hayali.

If Trump is doing the same, then it's the same Roman dream again.

Biliyorsun Hitler ölmeden önce üçüncü Reich olmaya çalışıyordu.

You know Hitler was trying to become the Third Reich before he died.

Roma-Cermen kökünün devamı.

Continuation of the Roman-Germanic root.

Yani hep o geçmişe bir defa bir şeyin içinde faşist bir kök varsa,

So, if there is a fascist root in something from that past,

ırkçı bir kök varsa mutlaka geçmişe gitmesi gerekiyor.

If there is a racist root, it definitely needs to go back to the past.

Biz şuradan geldik, buradan geldik.

We came from over there, we came from here.

Şöyleyiz, böyleyiz.

We are like this, we are like that.

Bu mitos bağlantısı açısından mı?

Is it in terms of this myth connection?

Hani bir takım hikayeler yazmaları, yaratmaları gerekiyor bağlantısı.

They need to write and create a certain set of stories, you know.

Bir de yani biz o kadar eskiyiz ki bu yenilerde kim ki deyip,

We are so old that we wonder who these newcomers are.

yani öteki yaratacaksın.

So you will create the other.

Biz bin senedir buradayız, bunlar da kim?

We have been here for a thousand years, who are they?

Bunlar yeni geldiler, malımızı alamıyoruz.

They just arrived, we can't get our goods.

Altını dolduruyor.

He/She is filling in the gold.

Tabii, tabii altını dolduruyor.

Of course, of course, it's filling in the details.

Çünkü gayri yaratacaksın.

Because you will create nothing.

Aynı sensin, bir gayri yaratacaksın.

You are the same, you will create something other.

O zaman İsonzo Savaşı başladığında bu çok dramatik bir savaştır.

So when the Battle of Isonzo began, it is a very dramatic war.

Savaş başlıyor.

The war is starting.

Efendim iktidardakiler,

Sir, those in power,

diyor ki işte Giovanni'leri, Giorgio'ları vatan için ölecekler,

He says that the Giovannis and Giorgios will die for their homeland.

vatan için çarpışacaklar gidiyor.

They are going to fight for the homeland.

Birinci muharebe 8 bin ölü.

The first battle had 8,000 dead.

İkincisi 30 bin ölü, 40 bin ölü.

The second one has 30 thousand dead, 40 thousand dead.

11 ayrı muharebenin sonunda Avusturya, Macaristan İmparatorluğu,

At the end of 11 separate battles, Austria, the Hungarian Empire,

dehşet büyük bir imparatorluk.

The horror is a great empire.

11 taarruzun sonunda 700 bin İtalyan ölüyor.

At the end of the 11 attacks, 700,000 Italians die.

700 bin.

700 thousand.

Düşünsene, birinci taarruzdan sonra geri çekilip ailelere ne diyecekler?

Just think, what will they tell the families after retreating from the first attack?

Ya kusura bakmayın, işte oğlunuz Giovanni şehit oldu ama

I'm sorry, but your son Giovanni has been martyred.

yapacak bir şey yok, bizim hatamızı diye geri adım atacağına.

There's nothing to be done; instead of taking a step back to acknowledge our mistake.

Tekrar sokak sokak dolaşıp bir daha asker topluyorlar, bir daha ölüm,

They are going around street by street gathering soldiers again, again death,

bir daha asker, bir daha ölüm, bir daha asker, bir daha ölüm.

once more soldier, once more death, once more soldier, once more death.

Sonunda 700 bin, tekrar söylüyorum 700 bin İtalyan ölüyor.

In the end, 700 thousand, I repeat, 700 thousand Italians are dying.

Ardından...

After that...

Korkunç bir sayı yani.

It's a horrifying number.

En sonunda, hayır bir de bunu yapmasalar,

Finally, no, they shouldn't do this either.

Avusturya, Macaristan zaten Rusya ile savaştığı için başı bela da

Austria and Hungary are already in trouble because they are at war with Russia.

hiç burayla uğraşacak gibi değil.

It doesn't seem like he's going to deal with this place at all.

Avusturya, Macaristan ta Venedik'e kadar gelip bunları önüne katınca

When Austria and Hungary came to Venice and brought these with them

barış anlaşması yapılıyor, teslim oluyoruz vesaire.

A peace agreement is being made, we are surrendering, and so on.

Ve iktidara biri geliyor.

And someone is coming to power.

Ne diyor biliyor musun?

Do you know what he/she is saying?

Kaybettiğimiz toprakları geri alacağız,

We will regain the lands we have lost,

analar, evlatlarınız, İtalyan bayrağı, şeref, haysiyet, namus,

mothers, your children, the Italian flag, honor, dignity, integrity

Benito Mussolini.

Benito Mussolini.

Benito Mussolini'nin iktidara gelişi bu.

This is the rise to power of Benito Mussolini.

Aslında daha önceki, bir defa ırkçılık hep doğası gereği kanla beslenmesi lazım.

In fact, previously, racism inherently needs to be nourished by blood.

Yani öttekine, gayri olana öyle büyük bir öfke yaratman lazım ki

So you need to create such a great anger towards the other, the non-being.

senin arkanda hem onlardan korksunlar,

let them be afraid of them behind you,

hem de senden korksunlar ve toparlansınlar diye.

So that they fear you and gather themselves.

İşte Duce.

Here is the Duke.

Benito Mussolini dediğimiz İtalya'da.

In Italy, we are talking about Benito Mussolini.

Sonra biliyorsun Hitler'i, sonra Frankos'u, sonra Salazar'ı vesaire vesaire o günün dünyasında.

Then you know Hitler, then Franco, then Salazar, and so on in the world of that day.

Neye tabii ki karşılık getireceğiz?

What will we certainly respond to?

Almanya'ya işi getirirsen ki İtalya'da da benzeri var.

If you bring the job to Germany, there is a similar situation in Italy as well.

Ya işte Yahudiler para onlarda.

Well, the Jews have money.

Onlar kazanıyorlar, bizi sömürüyorlar diye.

They are winning, and they are exploiting us.

Bir halkın üzerine kışkırtman lazım.

You need to incite a public.

Büyük halkın üzerine kışkırtırsan para etmez, korkar.

If you incite the masses, they will be worthless; they will be afraid.

Küçük bir kitleye kışkırtman lazım.

You need to incite a small crowd.

Çünkü küçük kitlede başarı kolaydır.

Because success is easy in a small audience.

Yahudiler bunu yapıyor.

Jews are doing this.

Çözebileceği kitle.

The audience it can solve.

Tabii ki, tabii ki.

Of course, of course.

Kitle ve iktidar.

Mass and power.

Elias Kanetti nefis bir kitaptır.

Elias Canetti is a wonderful book.

Birkaç defa bahsetmiştik.

We have mentioned it a few times.

Aynı hikayeyle bu sefer insanları mobilize ediyorsun.

This time you are mobilizing people with the same story.

İnsanlara yoksulluğunun ve yoksunluğunun çaresizliğinin nedeni olarak gayriyi tarif ediyorsun.

You describe the other as the reason for people's helplessness in their poverty and deprivation.

Onları da hemen bir defa label, yani mutlaka damgalayacaksın.

You will definitely label them at least once.

İşte Almanların kullandığı sarı yıldız.

Here is the yellow star used by the Germans.

Ölümü temsil eder sarı biliyorsun.

Yellow represents death, you know.

Sarı hummadan gelir o.

It comes from yellow fever.

O yüzden de onların üzerine diyorsun ki bunlar kötü.

That's why you say about them that they are bad.

Onları bunlar.

These are them.

Şu 1955 hatırlayalım 6-7 Eylül.

Let's remember September 6-7, 1955.

İstanbul'daki Rum, Yahudi ve Ermeni yaşayan bizim kendi memleketimizin insanlarını

The Greeks, Jews, and Armenians living in Istanbul are our own fellow countrymen.

hemen yaşadığımız bir hedef göstermeyle büyük meseleler yaşadığımız bir konudur.

This is an issue that we experience with a direct target showing immediate problems.

Ben tarihten bekliyorum bunu.

I expect this from history.

Biz ne zaman varlık vergisiyle, ne zaman bu 6-7 Eylül 1955'te, 1955'te yüzleşeceğiz bunu göreceğiz.

When will we confront the capital tax, when will we confront this event of September 6-7, 1955, we will see this in 1955.

Ufak tefek film denemeleri var ama ta Yavuz Sultan Selim'e gidersen bu sefer de Sünni Alevi meselesi var.

There are some small film experiments, but if you go all the way back to Yavuz Sultan Selim, then there's the Sunni-Alevi issue.

Orada da aynı.

It's the same there.

Hep bir düşman yaratman lazım.

You always need to create an enemy.

Onlar gayri olacaklar.

They will become strangers.

Ondan olmayanlar da aynı olacak, bizden olacak.

Those who are not from him will also be the same, they will be from us.

Bizdense de ırk.

Even if it's race from us.

Irk işte biz şuyuz buyuz diye tarif etmen lazım ırkı.

You need to describe the race by saying, "This is us, this is who we are."

Halka da buna inandırman lazım.

You need to convince the public of this too.

İşte biz şuralıyız veya uzun saçlıyız veya yeşil gözlüyüz.

Here we are from here, or we have long hair, or we have green eyes.

Fark etmiyor bunun enstrümanı.

It doesn't matter what the instrument is.

Kitleyi bu şekilde mobilize ettiğin zaman demin dediğim gibi karşı tarafa mutlaka hayati tehdit oluşturacaksın ki hem onlar korksun.

When you mobilize the crowd in this way, as I mentioned earlier, you will definitely pose a life threat to the other side so that they will be scared.

Korktuğumuzu görerek mücadele edersin.

You fight by seeing that we are afraid.

Devam edelim.

Let's continue.

Hem de içimizde bizim büyüklüğümüze inanmayan varsa onu da dönüp ne yani çırak sen onlardan mısın diyerek buradan seni yavaşça faşizme, diktatörlüğe ve totaliter rejime doğru sürükleyebiliriz yerine göre.

Moreover, if there are those among us who do not believe in our greatness, we can gently lead them towards fascism, dictatorship, and totalitarianism by turning around and asking, "What do you mean, are you one of them?" as appropriate.

Şimdi faşizmin karşısına ne koyabiliriz ya da ırkçılığın karşısına ne koyabiliriz tam zıttı nedir diye düşününce kafamda birkaç şey beliriyor.

Now, when I think about what we can put against fascism or what we can oppose to racism, a few things come to mind as their true opposites.

Mesela ırkçılığın karşısına tamamen hümanizmi koyarız gibi duyuyorum kendi içsellerimde.

For example, I feel like we place humanism completely against racism in my inner thoughts.

Mesela faşizmde genelde anladığım kadarıyla bu marxist düşünce özellikle geçen yüzyıl için söyleyecek olursak sanki bunun zıttı marxizmmiş gibi davranmışlar hep kurarken.

For example, in fascism, as far as I understand, it seems that this Marxist thought, especially for the last century, has always behaved as if Marxism was the opposite when constructing it.

Burada bir onun zıttı nedir ırkçılığın tam olarak zıttı nedir onu soracağım.

I will ask what is exactly the opposite of racism, what is its complete opposite?

Bir de kendi içinde de bir çelişki olduğunu düşünüyorum.

I also think there is a contradiction within itself.

Çünkü ırkçılığı iddia eden bu hani ari ırk ya da mükemmel insan fikrini ortaya atan insanlar anladığım kadarıyla kendilerince,

Because those who claim racism, this so-called Aryan race or the idea of the perfect human, seem to have their own understanding.

ideal insanı diğer ideal insanın yabancılaşmasını bitirme amacı gibi böyle karmaşık bir amaç elde etmişler.

They have achieved such a complex goal like the aim of ending the alienation of one ideal person by another ideal person.

Fakat bunu yaparken diğer insanları kendilerinden oldukça aşağıda görerek davranıyorlar.

However, while doing this, they behave as if they see other people as being quite inferior to themselves.

Şimdi bunun içindeki o tutarsızlık kısmına da bir bakacak olursak zıttı nedir sence ırkçılığın ya da faşizmin?

Now, if we take a look at the contradictory part within this, what do you think is the opposite of racism or fascism?

Şimdi bu düzlemden düşünmeye başladığımız zaman ırkçılık eğer bir grubu kapsıyorsa, belirgin bir grubu kapsıyorsa,

Now, when we start to think from this perspective, if racism encompasses a group, if it encompasses a specific group,

hem de bakarsan bunun karşılığı kamından gelen, ortaktan, büyükten gelen komünizm dediğin.

If you look at it, it corresponds to the communism that comes from the state, from the partner, from the big ones.

Peki o bir ırkçılığa dönmüş mü? Elbette dönmüş ayrı mesele.

So has he turned into a racism? Of course, he has, that’s a separate issue.

Ama kavram düzeyinde baktığın zaman çünkü komünizmin temel perspektifi,

But when you look at it at the conceptual level, because the fundamental perspective of communism,

Marksizmin de anlattığı yani daha eşitlik üzerine kuruyor.

What Marxism also explains is that it is based more on equality.

Irkçılık ise biz üstümüz. Yani orada bir eşitlik yok. Orada ayrıştırıcı bir kavram var.

Racism is on us. So there is no equality there. There is a divisive concept there.

Bunun tam tersini faşizmde gördüğün ayrıştırıcı kavramın,

The divisive concept that you see in fascism is the exact opposite of this,

tersi olan eşitliği ise komünizmde görüyorsun.

You see the reverse equality in communism.

Hümanizm dediğin kavram aslında işin içinde insanı çoklayan.

The concept of humanism you refer to actually multiplies the human element involved.

O da temel olarak baktığın zaman bir hastalıklı durum.

That is basically a disease when you look at it.

Çünkü o da hayvanları yok sayıyor, doğayı yok sayıyor.

Because it also ignores animals, it ignores nature.

Orada tanrılı dinler biraz çaresiz.

There, the monotheistic religions are somewhat helpless.

Çünkü Allah'ın yarattığı veya işte Hristiyan dili konuşalım,

Because of what God has created, or let's speak in the Christian language,

efendim Tanrı'nın yarattığı en yüce yaratıktır.

Sir, it is the highest creature created by God.

Şimdi insanın animizmden geldiğin zaman işte kartallar,

Now when you come from animism, well, eagles,

kartal simgesi var Selçukluların. Amerikalıların da kartal simgesi var.

The Seljuks have an eagle symbol. The Americans also have an eagle symbol.

Anlatabiliyor muyum? Dolayısıyla o bağlamda baktığımızda ne görüyoruz?

Can I explain? Therefore, when we look at it in that context, what do we see?

Mutlaka hayvan simgeleri var.

There are definitely animal symbols.

Modern dünyada ise artık hayvan simgeleri yavaş yavaş işte Romalılardaki kurt

In the modern world, animal symbols are gradually becoming like the wolf in the Romans.

veya Türkler Orta Asya çıkışındaki asena kurt, dişi kurt, romus romulus benzer hikayeler.

or Turks have stories similar to the Asena wolf, female wolf, Romus, and Romulus from the Central Asian origin.

Ama hümanizm demeye başladığında burada tek tanrılı dinler çok parlıyorlar.

But when it comes to saying humanism, monotheistic religions shine a lot here.

Tanrı'nın yarattığı en önemli canlı, şöyle akıllıdır, böyle mübarektir,

The most important being created by God is thus wise, thus blessed.

bütün dünyayı o yönetmektedir demeye başlıyorsun.

You start saying that he manages the whole world.

İnsana bu kadar yüksek atıfta bulunmaya başladığın zaman kusurlu insanları yok etmen lazım.

When you start referencing humans to such a high degree, you need to eliminate flawed individuals.

Mesela cadılar. Onlar kusurlu.

For example, witches. They are flawed.

Ha Roma'dan gelebilirsin buraya. Roma'da da kimin insan olmadığına bakmak lazım.

You can come here from Rome. One should also look at who is not human in Rome.

Mesela Roma'da bakma sen soylular hariç. Kadın insan değildir.

For example, in Rome, don't pay attention to the nobles. A woman is not a human.

Bebekler insan değildir. Köleler insan değildir.

Babies are not human. Slaves are not human.

Böyle yedi maddeydi galiba hafıza beni yanıltmıyorsa eğer.

There were seven items like this, if my memory is not deceiving me.

İşte bu gördüğün yedi şeyi insan olarak bile görmüyor.

Here, what you see does not even see these seven things as a human.

Orada gördükleri soylular dediğin, yani yine bir ırkçılıkla tarif ediyor bunu.

The nobles they saw there, you mean, is again described with a kind of racism.

Diğerlerine de yapabildiği kadar aşağı muamele yapıyor.

He treats others with as little respect as he can.

Yani işte bir plebler var Roma'da. Bir soylular var ve ve dediğin ötekiler.

So there are plebeians in Rome. There are nobles and, as you said, the others.

Onlar insan bile değil. Aynısını getiriyorsun Hitler'e.

They are not even human. You are bringing the same thing to Hitler.

Subhuman, insan altı. Yani insan altı derken sadece Yahudiler değil.

Subhuman, below human. I mean, when I say below human, not just Jews.

Çingeneler, eşcinseller, yerine göre Müslümanlar. Bunların hepsine karşılar.

Gypsies, homosexuals, and sometimes Muslims. They are against all of them.

Niye?

Why?

Bari bir ırk var. Mükemmel bir ırk var.

At least there is a race. There is a perfect race.

İnsan soyunun bu mükemmellerle sürmesi gerekiyor. Onlar da Almanlar işte.

The human race needs to continue with these perfect beings. They are the Germans, after all.

Böyle de bir argümanı, propaganda makinesini kullanarak tekrar ettiğinde

When you repeat such an argument using the propaganda machine

biz şucuyuz ya da bucuyuz olmaya başlıyoruz.

We are starting to become this or that.

Korkarak bunun parçası oluyoruz.

We become a part of this out of fear.

Çünkü içeride sürekli korku yaratılması lazım. Demin söylediğim gibi.

Because fear needs to be constantly instilled inside. As I just mentioned.

O zaman da başarı elde edildikçe, elde edilen refah paylaşıldıkça demiyorum asla.

I never say that as success is achieved and the gained prosperity is shared.

Refah dağıtıldıkça. Çünkü duruma göre dağıtılıyor refah.

As welfare is distributed. Because welfare is distributed according to the situation.

O zaman sen de oranın devamını sağlıyorsun.

Then you are also ensuring its continuity there.

Mesela Osmanlı'ya gelirsen has, ziyamet, tımar diye toprak dağıtımı vardır.

For example, when it comes to the Ottomans, there is land distribution known as has, ziyamet, and tımar.

Ama Osmanlı'da mülkiyet hiçbir zaman yoktur.

But in the Ottoman Empire, ownership never exists.

Mülkiyet Allah'ındır. Onun temsilcisi de padişahındır.

Property belongs to Allah. Its representative is the king.

Yani senin bir arsan, arazin olamaz.

So you can't have a plot of land or property.

Sen çırak paşa olarak ben sana şuralardaki arsayı veririm.

As a novice pasha, I will give you the land around here.

Sen ölünce oğluna geçme ihtimali kesin değil.

When you die, the possibility of it passing to your son is not certain.

Oğlundan memnun değilsem başka paşaya veririm orayı.

If I'm not satisfied with my son, I'll give that place to another pasha.

Türkiye'nin bugünkü coğrafyası.

Turkey's geography today.

Coğrafyasını düşünme. Daha da büyüt ama bugünkü coğrafyayı da işler.

Don't think about its geography. Expand it further, but also work on today's geography.

Doğu Anadolu'da, Mısır'da bir ayaklanma olursa Osmanlı bekler.

If there is a rebellion in Egypt, the Ottoman will wait in Eastern Anatolia.

İzler ayaklanmayı, devam eder.

The tracks follow the uprising, it continues.

Bakar ki ayaklanma başarılı oluyor.

He sees that the uprising is successful.

Haberini alırsa hemen ayaklanmanın başındaki kişiyi oraya vali olarak atar.

If he gets wind of it, he will immediately appoint the person at the head of the uprising there as governor.

Ondan da vergi alır.

It also collects taxes from him.

Ben nasıl olsa orayı yönetemeyeceğim.

I won't be able to manage that place anyway.

E sen bir düzen sağladığına göre der ki bana vergi vereceksin.

Well, since you have established an order, you will tell me that you will pay taxes.

Bizim işte uyman gereken kurallar bunlar bunlardır.

These are the rules you need to follow in our work.

Onun insafına bırakır.

He leaves it to his mercy.

Çünkü bugünün teknolojisinden malum çok daha farklı bir alan.

Because it is a field very different from today's technology.

Zamanla, zamandan bahsediyoruz.

We are talking about time, over time.

Onun da etrafa güç sarar.

It also spreads power around.

O yaymış olduğu güç devamı için sürekli bu ırkçılığı sürdürmek zorundadır.

He must continuously maintain this racism to sustain the power he has spread.

Ama Osmanlı'da çok dilli, çok dinli bir imparatorluk.

But it was a multilingual, multi-religious empire in the Ottoman Empire.

O yüzden de adaletle yönetir bunu.

That's why he governs with justice.

Olabildiği oranda adaleti.

Justice as much as possible.

1800'lerin ortasına geliriz.

We come to the mid-1800s.

İşte 1839 Tanzimat Fermanı ile ilk çıkan yasa.

Here is the first law enacted with the 1839 Tanzimat Edict.

Düşünsene bir imparatorlukta ilk ne yasası çıkacak?

Can you imagine what the first law to be enacted in an empire will be?

Tabii ki ticaret yasası çıkacak.

Of course, a trade law will be enacted.

İngiliz ve Fransız tüccarlarında.

In English and French traders.

İngiliz'de çok baskısı var bu konuda.

The English have a lot of pressure on this issue.

Çünkü yabancılar ticaret de yapmak istiyor.

Because foreigners also want to do trade.

Yasa yoksa ticaret olmaz.

If there is no law, there is no trade.

İlk çıkan yasa dediğim gibi ticaretle önce bu alışverişi dengeleyecek haklar olur.

As I mentioned, the first law that came out would establish rights that would balance this trade.

Çünkü İslam hukukuna göre yargılayacağın, kadıyı yargılayacağın yerde adam Hristiyan, Musevi veya başka din, Katolik.

Because according to Islamic law, instead of judging the judge, you will judge a person who is Christian, Jewish, or of another religion, Catholic.

Yargılayamazsın onu.

You can't judge him/her.

Hukuku başka.

The law is different.

O nedenle mecelle ve işte o bildiğin ünlü Tanzimat sonrasında gelen kanunlar çıkar.

For that reason, the Mecelle and the well-known laws that came after the Tanzimat are enacted.

Şimdi bir iki tane kendi içinde gördüğün paradoks var.

Now there are one or two paradoxes that you see within yourself.

Onları söyleyeceğim.

I will say them.

Bu ırkçılık ya da faşizm konusunu sen ne düşünüyorsun onu sormak adına.

What do you think about this issue of racism or fascism?

Sonra da bu pandemiyle beraber bu konunun nereye evrileceğini tahmin edebiliriz.

Then we can predict where this issue will evolve with the pandemic.

Biraz onu soracağım.

I will ask him a little.

Şimdi iki tane şey görüyorum beni şaşırtacak şekilde.

Now I see two things that are going to surprise me.

Bir kere bütün faşist ya da ırkçı iktidarlar ya da yapıların içerisinde hep böyle bir dava meselesi var.

Once, there is always an issue of cause within all fascist or racist regimes or structures.

Hani bizim davamız, bizim hareketimiz, bizim inancımız gibi.

Like our cause, our movement, our belief.

Bunun da köklerinde muhakkak böyle bir dini motif var.

There is certainly such a religious motif at the roots of this.

Ve bu dini motif de genelde bu tek tanrılık.

And this religious motif is generally this monotheism.

Büyük dinlerdeki gibi hep böyle bir Adem'le Havva'dan gelen yani bütün insanlığın atasının tek olduğunu iddia eden de bir motif var.

There is also a motif that claims the ancestor of all humanity comes from a single Adam and Eve, like in the major religions.

Hem hepimizin atasının tek olduğunu iddia edip hem de arkadan bir grubun diğerinden üstün olduğunu iddia etme gibi bir tane gördüğüm paradoks var burada.

There is a paradox here where one claims that all of our ancestors are the same while simultaneously claiming that one group is superior to another.

İkinci gördüğüm de şu.

The second thing I see is this.

Genelde çok keskin hiyerarşik yapıları var.

They generally have very sharp hierarchical structures.

Ve dediğim gibi bu dava konusu her şeyin üstünde olduğu için sanki ekonomik kaygılar o kadar da mühim değildir.

And as I said, since this case is above everything, economic concerns seem not that important.

Bilmiş gibi bir hava var hep.

There's always a knowing air about it.

Yani dava daha mühim.

So the cause is more important.

İki lokma yeriz ama önce dava falan gibi.

We eat two bites, but first, like a lawsuit or something.

Fakat hiyerarşik yapının en tepesindekilerin de ekonomik durumları hep baskın şekilde çok iyi.

However, those at the top of the hierarchical structure always have a dominant and very good economic situation.

Bu da gördüğüm ikinci paradoks.

This is the second paradox I have seen.

Bilmiyorum hani hem bu inançla alakalı hem de ekonomiyle alakalı sen bunu nasıl görürsün?

I don't know, it's related to both this belief and the economy; how do you see it?

Bir de pandemiden sonra pandemi döneminin hala bitmediği için sonrasını da tam göremiyoruz ama

Also, after the pandemic, we still cannot fully see what comes next because the pandemic period has not really ended.

şu anda herkes hani nasıl kendi evimize kapandık?

Right now, everyone is wondering how we have confined ourselves to our own homes.

Yerlerde sınırlarına kapandı gibi bir hava var ya.

It feels like the boundaries are closed on the ground.

Bu nasıl etkileyecek sence bu konuyu?

How do you think this will affect the issue?

Şimdi birincisinde ve tarifinde bir miktar eksiklik olduğunu düşünüyorum.

I think there is a slight deficiency in the first one and its description.

Yani tek tanrılı dinlerin bunu teşvik ettiği doğru.

So it is true that monotheistic religions encourage this.

Ama Jared Diamond'ın Tüfek, Mikrok ve Çelik kitabını hatırlatayım sana.

But let me remind you of Jared Diamond's book Guns, Germs, and Steel.

Orada İspanya'ya işte biliyorsun Christopher Columbus'un ekibi gittiği zaman

There, to Spain, you know when Christopher Columbus's crew went.

Konkistadorlar gider.

The conquistadors go.

Konkistadorlar aslında Maya, İnka, Taştaş üzerinde bırakmazlar.

The conquistadors actually do not leave anything on the Maya, Inca, and Taştaş.

Tamam.

Okay.

Burada bir tek tanrılı dinin ötekileştirmesini anlayabiliyoruz.

We can understand the othering of a monotheistic religion here.

Ama dönüp baktığın zaman tek tanrılı olmayan dinlerde de var.

But when you look back, there are also in non-monotheistic religions.

Mesela Hindu, 1948'deki Pakistan-Hindistan ayrışmasına gelirsen işte Gandhi'nin dönemi diye hatırlayalım.

For example, if you come to the Pakistan-India partition in 1948, let's remember it as Gandhi's era.

O dönemde aslında tek tanrılı din değildir Hinduların sahibi olduğu.

At that time, it was actually not a monotheistic religion that the Hindus possessed.

Ve o Brahman inancı, Budizm inancı gibi aslında son derece barışçıl olmasına rağmen

And while that Brahman belief, like the belief in Buddhism, is actually extremely peaceful,

ne yazık ki kışkırtılan toplumlar işte bu Müslümanlar diye galiba 2 milyon kişiyi öldürürler.

Unfortunately, the provoked societies will probably kill around 2 million people, these Muslims.

Gandhi de bununla ilgili açlık grevine gider.

Gandhi also goes on a hunger strike regarding this.

Ve en sonunda Gandhi'nin öleceği korkusuyla durur bu.

And finally, this stops with the fear that Gandhi will die.

Yani 2 milyon kişiyi öldürürler.

So they kill 2 million people.

Tamam Gandhi filmini seyredersen o işin içinde biraz Pakistan'ın da zaten o zamanki hani kurucu babası diyelim

Okay, if you watch the Gandhi movie, there's a bit of Pakistan in that as well, let's say its founding father at that time.

cinnahında, Muhammed cinnahında teşviki varmış gibi anlatılır filmde.

In the film, it is described as if there is encouragement in the presence of Muhammad in Cinnah.

Gerçek odur değildir tartışabilirsin.

You can argue that the truth is not what it is.

Ama o bir ayrım işte bugünkü Pakistan aslında geçmişin Hindistan'ın Müslüman tarafıdır.

But that is a distinction; today’s Pakistan is actually the Muslim side of the past India.

Dikkat edersen bu teşviki yapanlar.

If you pay attention, these are the ones who provide this encouragement.

Aslında Müslümanlar değil.

Actually, it's not Muslims.

Hindiler tarafından yine ama senaryo aynı şekilde çalışılır.

Again by the turkeys, but the scenario works in the same way.

Bir ötekileştirme olur.

There will be an othering.

Fakat tüm bu akışa baktığın zaman biraz önce gelir meselesinden bahsettin.

However, when you look at all this flow, you mentioned the issue of arrival a moment ago.

Bir film daha söyleyeyim.

Let me tell you another movie.

Mission diye bir film vardır Robert De Niro'nun oynadığı.

There is a movie called Mission in which Robert De Niro plays.

Çok güzel bir filmdir orada.

It is a very beautiful movie over there.

Orada da Cizvit papazlarıyla Katoliklerin savaşını görürsün.

You will also see the fight between the Jesuit priests and the Catholics there.

Yani yine de tek tanrılı dinin içindeki tek tanrılı sadece farklı mezheplerin savaşlarını görürsün.

So you still see only the wars of different sects within the monotheistic religion of monotheism.

Fransizkenler, Cizvitler ve işte Katolikler.

Frenchmen, Jesuits, and here are the Catholics.

Katoliklerin o ünlü savaşlarından filmden de çok güzel çıkarımları vardır.

The famous wars of the Catholics have beautiful insights that come out of the film as well.

Orada güç artmaya başladıkça ister istemez verginin toplandığı merkez, gücün olduğu merkez olduğu için bunun dağıtımı.

As power begins to increase there, inevitably the center where taxes are collected becomes the center of power, thus affecting its distribution.

Mesela Osmanlı'daki has ziyamet tımarına bakmak lazım.

For example, one needs to look at the has ziyamet tımar in the Ottoman Empire.

Bulunan yere göre 100 binden başlar has.

It starts from 100 thousand depending on the location found.

Büyük topraklar padişaha en yakın kişilere.

Large lands to those closest to the sultan.

Teknokrat ve bürokratlara dağıtılarak yürür.

It operates by being distributed to technocrats and bureaucrats.

Yani bugün şirketteki bonusun en yükseğini tepedeki yönetim kurulu üyeleri yok.

So today, the highest bonus in the company is not with the top board members.

İşte sermaye sahipleri.

Here are the capital owners.

Sermaye sahipleri direktörlerin alması gibi.

Like the capital owners taking the directors.

Çünkü onlar sistemin koruyucularıdır.

Because they are the protectors of the system.

Herkes onların yanında olmak, onlara yakın olmak ister.

Everyone wants to be with them, to be close to them.

Bugünkü devlet modeli bundan farklı bir model değil.

Today's state model is not different from this model.

En azından Türkiye bağlamında veya geri kalmış Türkiye bağlamında bunu görebilirsin.

At least in the context of Turkey or in the context of underdeveloped Turkey, you can see this.

Bu da bir taraftan popülizmi besleyerek ben halka sizlere şunu verdim.

This also feeds populism by saying to the public, I have given you this.

Sizin için yol yaptım vesaire.

I made a road for you, and so on.

Bizde de çok popüler yapılıyor.

It is very popular here too.

Yol yaptım sanki kendi cebinden yapılmış gibi bir ulufe dağıtımına başlar.

It seems like I made a road, and he starts distributing a bounty as if it were from his own pocket.

Oysa halktan toplanan vergiyle yapılmaktadır o.

However, it is done with the tax collected from the people.

Daha eğitim düzeyi düşük kitleyi daha kolay etkiler.

It affects the lower-educated masses more easily.

Diğer aydın maydın vesaire birilerini bulursa da onları ezer.

If he finds other intellectuals, he will crush them as well.

Mesela şeyi hatırla.

For example, remember the thing.

Kamboçya'daki Pol Pot rejiminde gözlüklüleri öldürüyorlardı.

They were killing those who wore glasses under the Pol Pot regime in Cambodia.

Gözlüklü ise okuyordu.

If he/she had glasses, he/she was reading.

Okumuş diye mi?

Is it because (he/she) has read?

Okumuş.

He/She has read.

Okumuş istemiyoruz diye.

We don't want it to be read.

Bir milyon kmerruj, kızıl kmerler diye.

One million khmer, called red khmers.

Hani filmde de vardır malum.

It's also in the movie, you know.

Oradan da görürsün.

You will see it from there too.

Dolayısıyla tek tanrılı dinler değil.

Therefore, it is not monotheistic religions.

Ama din şöyle bir özelliğe sahip.

But religion has such a characteristic.

Devlet kurmak istiyorsan iki şeye ihtiyacın var.

If you want to establish a state, you need two things.

Bir tanesi mutlaka bir inanç, bir din olacak.

One of them will definitely be a belief, a religion.

Büyük devlet öyle kuruluyor.

That's how a great state is established.

Kabile değil.

It's not a tribe.

Kabilede bile bir inanç olabilir ama devletten bahsediyorsan mutlaka bir inanç olması lazım.

There may be a belief even in the tribe, but if you are talking about the state, there must definitely be a belief.

O inançla beraber bir de efsane üretmen lazım.

You also need to create a myth along with that belief.

Efsaneyi üretirsen işte o korku o efsaneden geliyor.

If you create the legend, then that fear comes from the legend itself.

Büyük babamız şöyleydi, böyleydi.

Our grandfather was like this, like that.

Kurucu babamız böyleydi falan diye.

"That's how our founding father was, and so on."

Oradan yaratılan bir halk üzerindeki bir korku.

A fear over a people created from there.

Tepedekilerin zenginleşmesi Sovyetlerde de öyle.

The enrichment of those at the top is the same in the Soviets.

Dönüp bakıyorsun Hristiyanlara papalık.

You look back at the Christians and the papacy.

Bugün dünyanın en zengin ülkelerinden bir tanesi.

Today it is one of the richest countries in the world.

Madem ki sizin işiniz öbür dünyayla ve tanrıyla ne alakanız var bu kadar?

Since your work is with the afterlife, what do you have to do with God so much?

Varlıkta, altında işte elinde bir sürü biliyorsun şirketleri vardır.

In reality, you know there are plenty of companies under it, in hand.

Hatta Baba Üç filminde çok iyi görürsün onu.

You can see him very well in the movie Baba Üç.

O ünlü Vatikan Bankası ile falan ilişkileri çok güçlü şekilde görebilirsin.

You can see strong connections with that famous Vatican Bank and so on.

Peki ne oluyor?

So what is happening?

Pandemi ile beraber birleştirelim son sorduğun soruya da.

Let's combine it with the last question you asked as well, along with the pandemic.

Şimdi pandemi dijital dünyanın ve haberleşmenin çok yoğun olduğu.

Now the pandemic is a time when the digital world and communication are very intense.

Bu elimizdeki veri seti akademik dünya ve medyanın post-truth sonrası medya sahte bilgileri yayarken

This dataset in our hands examines how the academic world and the media spread false information in the post-truth era.

oradaki popülist liderleri nedeniyle Trump çok enteresan bir örnektir buna.

Trump is a very interesting example of this because of the populist leaders there.

En azından kapitalist dünyanın merkezi olduğu için konuşabiliriz.

At least we can talk about it because it is the center of the capitalist world.

İkincisi de bütün bu olup bitene baktığın zaman sahte bilgi buradan geliyor.

The second is that when you look at all this happening, the false information comes from here.

Akademik dünyada buna yeni bilgi üretemiyor.

The academic world cannot produce new knowledge on this.

O zaman da ne oluyor?

So what happens then?

Evrensel insan.

Universal human.

Özellikle evrensel insan kavramında neyi görüyoruz?

What do we see particularly in the concept of universal humanity?

Oturduğun yerden çalışabiliyorsan.

If you can work from where you sit.

Şu anda sen Belçika'daki bir şirket için çalışabiliyorsun.

You can currently work for a company in Belgium.

İtalya'da bir şirkete bir proje yapıyorsun.

You are working on a project for a company in Italy.

Veya Amerika'da oturan bir Türk olup Çin'e çalışabiliyorsun.

Or you could be a Turk living in America and work for China.

Bu sefer ne olmaya başladı?

What started to happen this time?

Şimdi milliyet kavramı yavaş yavaş erozyona doğru uğruyor.

The concept of nationality is slowly undergoing erosion now.

Bir taraftan daha popülist akımlarla ülkeleri milliyetçiliğe, dine doğru itmeye çalışanlar var.

On one hand, there are those who try to push countries towards nationalism and religion with more populist movements.

Onlar da neyi kullanıyorlar?

What are they using?

Biliyorsun ki adalet azaldığında haset artar.

You know that when justice decreases, envy increases.

Hemen bir düşman gösterilir.

An enemy is immediately shown.

Mesela ben şeyi incelemiştim.

For example, I had examined the thing.

Amerika Birleşik Devletleri'nde zenci linçleriyle Amerika'nın gayri safi milli hasılasının artışı arasındaki korelasyonlara bakmıştım.

I had examined the correlations between lynchings of black people in the United States and the increase in America's gross national product.

Ekonomi ne zaman kötüyse linçler o zaman artıyordu.

When the economy was bad, lynchings increased.

Türkiye'de de kadın cinayetleriyle ekonomik büyüme arasında korelasyon vardır.

In Turkey, there is a correlation between femicides and economic growth.

Ekonomi büyüyorsa kadın cinayeti o sene azalır.

If the economy is growing, femicides decrease that year.

Ekonomi kötüyse artar.

If the economy is bad, it increases.

Yani erkeğin o egemen eve ekmek getiren orada da biliyorsun büyük ırkçılıktır.

So the man being the dominant one, bringing bread to the house, you know it is also a form of great racism there.

Erkek kadın tarihin en büyük ırkçılıklarından bir tanesidir.

Male-female discrimination is one of the greatest forms of racism in history.

Ama hemen kadın üzerinden erkek güçsüzlüğünü...

But immediately through the woman, the man's weakness...

...konsolide eder.

...consolidates.

İşte İstanbul Anlaşması'nda gördüğün konu da bu.

This is the issue you see in the Istanbul Agreement.

Tabii bunu manipüle eden kadınlar yok mudur?

Of course, aren't there women who manipulate this?

Olmaz mı?

Isn't it possible?

Boşanma davalarında yani erkeğin kanını sömürecek kadar kadın senaryoları da duyuyoruz.

In divorce cases, we also hear about scenarios where women exploit men to the extent of draining their blood.

Kadın sevgilisiyle mahkemeye geliyor.

The woman is going to court with her girlfriend.

Bana biraz daha fazla nafaka ver diyor.

She is saying to give me a little more alimony.

Adam işsiz.

The man is unemployed.

Ve hakim de adamı hapse atıyor nafakayı ödemedin diye.

And the judge is sending the man to jail for not paying alimony.

Gibi bunlar tamam çok absürt, çok küçük ama yine de örnek olarak kullanabilirsin.

Things like this are quite absurd, very small, but you can still use them as an example.

Pandemi bize ulus devlet modelini çok zorlamaya başlayan bir şey.

The pandemic is something that has begun to challenge the nation-state model significantly.

Bir model gibi geliyor.

It seems like a model.

Artı pandemide dinler hiçbir şey yaratamadılar.

Moreover, religions couldn't create anything during the pandemic.

Bir mucize olmadı.

There was no miracle.

Ve hem biliyorsun Vatikan, Yahudilerin ağlama duvarı Kudüs'teki...

And you know, the Vatican, the Wailing Wall of the Jews in Jerusalem...

...ve Müslümanların Mekke'si de büyük oranda kapalı.

...and the Muslims' Mecca is largely closed as well.

Gördüğün gibi bir araya da gelemiyorlar.

As you can see, they can't even come together.

Ne Papa, ne işte Suudi Arabistan örneğinden gidelim.

Neither the Pope nor let's take the example of Saudi Arabia.

İslam'ın merkezini bir çözüm üretemiyor.

It cannot produce a solution for the center of Islam.

Herhalde böyle bir şey insanlık tarihinde hiç olmamıştır değil mi?

Surely, such a thing has never happened in the history of humanity, right?

Üç temel inanç sembolü olan alanın üçü de kapalı yani.

All three of the areas that are symbols of three fundamental beliefs are closed, that is.

Aynen öyle.

Exactly that way.

Şimdi o yüzden din bize bir cevap...

Now that's why religion is an answer for us...

...veremiyor ama bu ekonomik eşitsizliğin yaratmış olduğu yerde...

"...cannot provide but in the place created by this economic inequality..."

...din kendine bir alan bulmaya çalışıyor.

...is trying to find a space for itself.

Yani diyor ki evet zaten Hristiyan dünyasını biliyorsun.

So it says yes, you already know the Christian world.

Bu dünyaya acı çekmeye geldik.

We came to this world to suffer.

Efendim biz buradan bu acımızı suçluyuz, hatalıyız.

Sir, we are to blame for this pain from here, we are at fault.

Bu acılarımızdan kurtulacağız.

We will get rid of these pains.

İsa bizim için acı çekiyor diyor.

Jesus is said to suffer for us.

İslam dünyası da işte bizi eziyorlar.

The Islamic world is also oppressing us.

Efendim bizi yok etmeye çalışıyorlar diye.

They are trying to destroy us, sir.

Bu sefer de diğer dinler üzerinden anlatmaya çalışıyor.

This time he is trying to explain through other religions.

İşte Avrupa'da Müslümanlara yapılan ırkçılığı görüyoruz.

Here we see the racism directed at Muslims in Europe.

Ya da Müslüman ülkelerde diğer topluluklara yapılan ırkçılığı...

Or the racism against other communities in Muslim countries...

...kendi ülkemiz dahi her yerde yaşıyoruz.

...we live everywhere, even in our own country.

Şimdi aslında konuyu bayağı bir etraflıca ele aldık.

Now we have actually covered the topic quite thoroughly.

Ben bu konuyu konuşurken böyle şimdi bir çocukluğuma doğru...

As I talk about this topic, it's like I'm going back to my childhood...

...kendi içimde bir seyahat yapıp...

...taking a journey within myself...

...senin de çok iyi bildiğin bir adamın bir yazısını okuyarak...

...by reading an article written by a man you know very well...

...yavaş yavaş bölüm sonuna geleceğim.

...I will slowly come to the end of the episode.

En son finalde seni söylemek istediğim bir şey varsa da...

If there's one last thing I want to say to you in the final...

...gene alırız onu da.

...we'll get that one too.

Ben çocukken tabii ben çırak olduğum için...

When I was a child, of course, because I was an apprentice...

...sen muhtemelen daha büyüktün ben çocukken.

...you were probably older when I was a child.

Pazar günleri tek kanal vardı, TRT vardı...

On Sundays, there was only one channel, there was TRT...

...ve her sabah böyle bir fix izlediğimiz...

...and every morning we watched a fix like this...

...peş peşe giden programlar vardı.

There were consecutive programs.

O programlardan biri de Kozmos'tu.

One of those programs was Cosmos.

Ve ben çocuk kafamla hatırlıyorum...

And I remember with my child's mind...

...bizi çok etkileyen bir programdı o.

...it was a program that greatly affected us.

O programın sunucusu da Carl Sagan isimli bir bilim adamıydı.

The host of that program was a scientist named Carl Sagan.

1934'te doğup 1996'da hayatını kaybetmiş...

Born in 1934 and passed away in 1996...

...eşsiz insanlardan biri bana kalırsa.

...one of the unique people, if you ask me.

Onun Soluk Mavi Nokta isimli kitabından...

From his book titled The Pale Blue Dot...

...gölüm okumak istiyorum ki ırkçılık...

...I want to read my lake so that racism...

...ve aynı zamanda faşizmle alakalı...

...and at the same time related to fascism...

...inandığımızı çok güzel anlattığı için...

...because it explains so beautifully what we believe...

...bir parça da ona da bir bakmak lazım.

"...we should take a look at him too."

Şimdi o kitabı o yazdığı yazıyı nasıl yazmış?

How did he write that book, that essay he wrote?

Nereden çıkıyor konu?

Where is the topic coming from?

1990 yılında Voyager 1 uzay gemisi...

In 1990, the Voyager 1 spacecraft...

...dünyadan 6 milyar kilometre uzaktayken...

...while being 6 billion kilometers away from the world...

...Güneş Sistemi'ne ait gezegenleri de içeren...

...including planets that belong to the Solar System...

...bir takım aile fotoğrafları çekiyor.

...taking a series of family photos.

Bu fotoğrafların son serisinde...

In the last series of these photos...

...Karl Sagan'ın...

...Carl Sagan's...

...isteği üzerine...

...at their request...

...dünyayı uçsuz bucaksız uzayın derinliklerinden gösteren...

...showing the world from the depths of endless space...

...0.12 piksel büyüklüğünde...

...0.12 pixel in size...

...yani küçücük bir nokta olarak gösteren...

...which shows as a tiny dot...

...Soluk Mavi Nokta ismi verilen bir fotoğraf çekiliyor.

A photograph called the Pale Blue Dot is being taken.

Sonra da Karl Sagan 1994 yılında...

Then Karl Sagan in 1994...

...aynı isimli kitabına da...

...to his book with the same title...

...bu Soluk Mavi Nokta'ya bakarak aslında...

...by looking at this Pale Blue Dot actually...

...hem ismini buradan veriyor...

...it also gives its name from here...

...hem de başında şöyle bir yazı kalemi alıyor.

...and also takes a pen to write something at the top.

Şu noktaya teşvik ediyoruz.

We are encouraging this point.

Tekrar bakın.

Look again.

Orası evimiz, o biziz.

That is our home, that is us.

Sevdiğiniz ve tanıdığınız, adını duyduğunuz...

Those whom you love and know, whose name you have heard...

...yaşayan ve ölmüş olan herkes onun üzerinde bulunuyor.

...everyone who is alive and dead is on it.

Tüm neşemizin ve kederimizin toplamı...

The sum of all our joy and sorrow...

...binlerce birbirini yalanlayan din, ideoloji ve iktisat öğretisi...

...thousands of contradictory religions, ideologies, and economic doctrines...

...insanlık tarihi boyunca yaşayan her avcı ve toplayıcı...

...every hunter and gatherer who has lived throughout human history...

...her kahraman ve korkak...

...every hero and coward...

...her medeniyet kurucusu ve yıkıcısı...

...every founder and destroyer of civilization...

...her kral ve çiftçi...

...every king and farmer...

...her aşık çift...

...every loving couple...

...her anne...

...each mother...

...anne ve baba...

...mother and father...

...umut dolu çocuk...

...hopeful child...

...mucit...

...inventor...

...kaşif...

...explorer...

...ahlak hocası...

...moral teacher...

...yol siyasetçi...

...road politician...

...her süperstar...

...every superstar...

...her yüce önder...

...every great leader...

...her aziz ve günahkar onun üzerinde.

...every saint and sinner is upon it.

Bir gün ışığı huzmesinin üzerinde asılı duran o toz zerresinde.

On a dust particle hanging in a beam of sunlight.

Evrenin sonsuzluğu karşısında dünya çok küçük bir sahne.

In the face of the universe's infinity, the world is a very small stage.

Bütün o generaller ve imparatorlar tarafından akıtılan kan nehirlerini düşünün.

Think of the rivers of blood shed by all those generals and emperors.

Kazandıkları zaferle bir toz tanesinin...

With the victory they earned, a grain of dust...

...bir an...

...a moment...

...kanlık efendisi oldular.

...they became masters of blood.

O zerrenin bir köşesinde oturanların...

Those sitting in a corner of that atom...

...başka bir köşesinden gelen...

...coming from another corner...

...ve kendilerine benzeyen başkaları tarafından uğradığı...

...and suffered by others who are similar to themselves...

...bitmez tükenmez eziyetleri düşünün.

...think of the endless tortures.

Ne çok yanılgıya düştüler.

How many misconceptions they fell into.

Birbirlerini öldürmek için ne kadar hevesliydiler...

How eager they were to kill each other...

...birbirlerinden ne kadar çok nefret ediyorlardı.

...how much they hated each other.

Böbürlenmelerimiz, kendimize atfettiğimiz önem...

Our boastfulness, the importance we attribute to ourselves...

...evrende ayrıcalıklı bir konumuz olduğu hakkındaki hezeyanımız...

...our delusion about having a privileged place in the universe...

...hepsi bu soluk ışık noktası tarafından yıkılıyor.

...they are all being destroyed by this faint point of light.

Gezegenimiz, onu saran uzayın karanlığı içerisinde...

Our planet, within the darkness of the space that surrounds it...

...yalnız bir toz zerresi.

...only a speck of dust.

Bu muazzam boşluk içindeki kaybolmuşluğumuzda...

In this immense void of our lostness...

...bizi bizden kurtarmak için yardım etmeye gelecek kimse yok.

...there is no one coming to help us save ourselves.

Dünya, üzerinde hayat barındırdığını bildiğimiz tek gezegen.

The Earth is the only planet we know to harbor life.

En azından yakın gelecekte gidebileceğimiz başka bir yer yok.

At least there is no other place we can go to in the near future.

Ziyaret edebiliriz ama henüz yerleşemeyiz.

We can visit but we can't settle down yet.

Beğenin veya beğenmeyin, şu anda dünya sığınabileceğimiz tek yer.

Like it or not, right now the world is the only place we can seek refuge.

Gök bilim...

Astronomy...

...kulaştırıcı ve kişilik kazandıran bir deneyim olduğu söylenir.

It is said to be an experience that makes one more sociable and gives them personality.

Belki de insanın kibrinin ne kadar aptalca olduğunu...

Maybe how foolish human arrogance is...

...bundan daha iyi gösteren bir fotoğraf yoktur.

There is no better photo that shows this.

Bence birbirimize daha iyi davranma sorumluluğumuzu vurguluyor...

I think it emphasizes our responsibility to treat each other better...

...ve bu mavi noktaya biricik yuvamıza.

...and this blue dot to our unique home.

Böyle kalemi almış Carl Sagan.

Carl Sagan took the pen like this.

Ben de Carl Sagan'ın bir kitabını tavsiye ederek bitireyim.

Let me conclude by recommending a book by Carl Sagan.

Çok sevdiğim bir kitaptır.

It is a book that I love very much.

Tubitak yayınlarından.

From Tubitak publications.

Karanlık bir dünyada bilimin mum ışığı.

Science is the candlelight in a dark world.

Bunu tavsiye ediyorum.

I recommend this.

Paradox'un bir bölümünü daha kapatıyoruz.

We are closing another section of Paradox.

Bu bölümde ırkçılığı ve faşizmi konuştuk.

In this section, we talked about racism and fascism.

Önümüzdeki günlerde ne tip kavramları konuşmamızı istiyorsanız...

What types of concepts would you like us to discuss in the coming days?

...bizimle yine haberleşmenizi bekliyoruz aslında.

...we are actually expecting you to communicate with us again.

paradox.podbmedia.com adresinden bize her türlü görüşünüzü, önerinizi, sorunuzu gönderebilirsiniz.

You can send us any feedback, suggestions, or questions at the address paradox.podbmedia.com.

Kolay gelsin, iyi günler.

Good luck, have a nice day.

Hoşçakalın.

Goodbye.

İzlediğiniz için teşekkürler.

Thank you for watching.

Continue listening and achieve fluency faster with podcasts and the latest language learning research.