Hep yalnızlık var sonunda

M. Serdar Kuzuloğlu

Zihnimin Kıvrımları

Hep yalnızlık var sonunda

Zihnimin Kıvrımları

7 milyar 800 milyon insanın yaşadığı bir gezegende yalnızlıktan bahsetmek garip gelebilir.

It may seem strange to talk about loneliness on a planet inhabited by 7 billion 800 million people.

Ancak hem istatistikler hem de ruh halimiz aynı fikirde değil.

However, both the statistics and our mood do not agree.

Yalnızlık bugün neredeyse dünyanın her köşesinde en büyük sorunlardan biri.

Loneliness is nearly one of the biggest problems in almost every corner of the world today.

Çünkü şehirlerde bir araya geldiğimiz, sosyal medyada milyonlarcasıyla etkileşime girdiğimiz kalabalıklar ne yazık ki yalnızlığımıza derman olmayı başaramıyor.

Because the crowds we gather in cities and interact with millions of people on social media unfortunately fail to cure our loneliness.

Peki neden? Dahası yalnızlık sakınılması gereken kötü bir şey mi?

Well, why is that? Moreover, is loneliness a bad thing to be avoided?

Yoksa kendimizle baş başa kalmayı mı unuttuk?

Or have we forgotten how to be alone with ourselves?

Zihnimin kıvrımlarına hoş geldiniz. Ben Serdar Kuzuloğlu.

Welcome to the twists and turns of my mind. I am Serdar Kuzuloğlu.

Bu bölümde bir araya gelerek büyüttüğümüz yalnızlığımızın hayatımızdaki yansımalarına bakacağız.

In this section, we will look at the reflections of the loneliness we have grown together in our lives.

MÜZİK

MUSIC

Bağrı yanık dostlara da merhaba 14. bölümden.

Hello to the friends with a burned heart from episode 14.

Bugün 27 Haziran 2020 Cumartesi ve saatim 04.03'ü gösteriyor.

Today is Saturday, June 27, 2020, and my watch shows 04:03.

Sabaha karşı gerçekleştirdiğim bir kayıt oluyor.

It is a recording I made in the early morning hours.

Bugün de bu hafta da böyle deniyor.

They are saying it like this today and this week too.

Deneyeyim dedim. Bakalım nasıl olacak?

I said I would try. Let's see how it will turn out?

Her zaman olduğu gibi bölümün açılışında bölümden bağımsız olarak bazı notları hızlıca sizlerle paylaşmaya çalışayım.

As always, let me quickly share some notes with you independent of the chapter at the beginning of the section.

Bu biraz aramızdaki dertleşme ve güncelleme bölümü de oldu malum.

This also turned into a bit of a sharing and updating session between us, as you know.

Son birkaç bölümdür adet olduğu üzere.

As it has been customary for the last few episodes.

Öncelikle yorumlara gelelim.

First of all, let's get to the comments.

Yorumlarınızı ilgiyle takip ediyorum.

I am closely following your comments.

Elbette beni dinlemekte ve izlemekte olduğunuz her mecra sizlerin yorumlarına açık değil.

Of course, every platform where you are listening to and watching me is not open to your comments.

Ancak bunu mümkün kılan her mecradaki paylaşımlarınıza.

However, thanks to your shares on every platform that make this possible.

Ve katkılarınıza bakıyorum.

And I am looking at your contributions.

Buna podcast olarak sesli formatta beni takip ettiğiniz platformların bölüm ve şov değerlendirmeleri de dahil oluyor.

This includes the episode and show reviews on the platforms where you follow me in audio format as a podcast.

Yani işte Apple ve Google Podcast'larda biliyorsunuz bölüm bazında olmasa bile program bazında yorumlar yapılabiliyor.

So, you know, comments can be made on programs, even if not on a per-episode basis, on Apple and Google Podcasts.

Beni şaşırtan, birazcık da böyle endişelendiren, sırtıma sürekli biraz daha sorumluluk yükleyen derecede pozitif ve yüreklendirici.

What surprises me and also slightly worries me is how positive and encouraging it is, to the extent that it continuously adds a bit more responsibility on my shoulders.

Destekleyici yorumlarınız var.

You have supportive comments.

Çok teşekkür ediyorum bütün bu ilginize.

Thank you very much for all your interest.

Ancak bazılarınıza özel teşekkürler sunmam gerekiyor.

However, I need to offer special thanks to some of you.

Başta tabi altyazı konusunda destek olanlara bu gönüllü çabanızı malum YouTube üzerinden bana sormadan etmeden sizler de yapabiliyorsunuz.

Firstly, those who supported in terms of subtitles, you can also do this volunteer effort without asking me through YouTube, as you know.

Yapanlarınız var.

You have things you do.

Teşekkür ediyorum.

Thank you.

Yaptığınız kısımlarıyla yayınlamaya gayret ediyorum.

I am trying to publish with the parts you made.

Yorumlarımızda dikkatimi çeken bir izleyicim de var.

I have a viewer who caught my attention in the comments.

Hasan Yazar.

Hasan Writer.

Birkaç bölümümün baştan sona özetini metin olarak sunuyor.

It presents a summary of a few of my chapters from start to finish in text form.

Bu da bence önemli bir katkı.

I think this is an important contribution as well.

Hani bölümün tamamını izlemeyenler için belki de fikir verici olabilir.

It might be informative for those who haven't watched the entire episode.

Kendisine buradan sizlerin huzurunda çok teşekkür ediyorum bu değerli katkısı için.

I would like to thank him very much in your presence for this valuable contribution.

Bir arkadaşımın vasıtasıyla haberdar oldum.

I found out through a friend of mine.

Ekşi Sözlük'te zihnimin kıvrımlarına özel bir başlık açılmış.

A special topic has been opened in Ekşi Sözlük about the contours of my mind.

Çok da güzel şeyler var.

There are many beautiful things.

Ekşi Sözlük'te.

On Ekşi Sözlük.

Ve pozitif yorum almak beni çok tedirgin ediyor.

And receiving positive comments makes me very anxious.

Çünkü Ekşi Sözlük'ün biliyorsunuz asıl olayı yerden yere vurmak.

Because as you know, the main event of Ekşi Sözlük is to criticize harshly.

İnsafsızca ateş kazanlarına atıp cayır cayır yakmak üzerine kurulu.

It is based on mercilessly throwing into the cauldron and burning fiercely.

Orada bir şeyi sevenleri pek sevmiyorlar.

They don't really like those who love something there.

Ama çok güzel yorumlar var.

But there are very nice comments.

Bunların arasında ben şu kaydı yaparken son entry son girdi.

Among these, the last entry was made while I was making this record.

Girdi.

It entered.

Sahanda pardon.

Sorry on the pan.

Sahurda yumurta kullanıcı isim.

Egg is the username at dawn.

Kişinin bir katkısıydı.

It was a contribution of an individual.

Kendisi sağolsun 13 bölüm boyunca benim tavsiye ettiğim bütün kitapları paylaşmış.

He has kindly shared all the books I recommended throughout the 13 episodes.

Bu da çok önemli bir katkı.

This is also a very important contribution.

Esasında bunu benimle bir yerde derli toplu muhafaza edip ulaşılabilir bir konumda tutmamda fayda var.

In fact, it would be beneficial to keep this organized and easily accessible in a place with me.

Öte yandan bu oluşturduğumuz içeriği nasıl farklı şekillerde değerlendirebiliriz diye düşünüyorum.

On the other hand, I wonder how we can evaluate the content we've created in different ways.

Bu konuda bana çok mesaj da geliyor.

I receive a lot of messages about this.

Örneğin işte bunları bir metne çevirip bir kitap kitap.

For example, turn these into a text and make a book.

Bir şey haline dönüştürmek mümkün mü bilmiyorum anlamlı mı gerekli mi onu da bilmiyorum düşünüyorum bu konuda da sizlerin de fikirlerine açığım paylaşırsanız çok memnun olurum Google'da Google fotoğrafları üzerinde paylaşımı açtığım bu zihnimin kıvrımları ailesi başlıklı bir albüm var bu albümde beni dinlerken beni dinlediğiniz ortamlarda sizlerin çektiği ve paylaştığı benimle paylaştığı fotoğraflara yer veriyorum.

I don't know if it's possible to turn something into a thing, nor do I know if it's meaningful or necessary. I'm thinking about this, and I'm open to your opinions as well; I would be very pleased if you share them. On Google, I have an album titled "The Curves of My Mind," where I opened sharing on Google Photos. In this album, I include the photos you took and shared with me in the environments where you listened to me.

Birçok kişi bunları acaba nereden paylaşsak diyor.

Many people wonder where we should share these.

Çünkü herkesin kendine ait bir önceliği var ben bir pratik yöntem söyleyeyim size Google fotoğrafların sizlerin de katılımına açık olduğunu bilmenizde fayda var yani bu beni dinlerken paylaşmak istediğiniz fotoğrafları izlerken dinlerken her neyse paylaşmak istiyorsanız bu fotoğrafları doğrudan bu beni dinlemekte olduğunuz uygulama her neyse açıklamalarının içerisinde bulabileceğiniz bağlantı üzerinden Google fotoğraf albümüne erişerek paylaşmanız mümkün.

Because everyone has their own priority, let me suggest a practical method: it's good for you to know that Google Photos is open to your participation. So, while listening to me, if you want to share any photos while watching, listening, or whatever, you can access the Google Photos album through the link found in the descriptions of this application where you are listening to me and share those photos directly.

Ben sadece bir tıklamayla onaylıyorum ve albüme ekleniyor bu da sanıyorum olabilecek en pratik yöntem bir de bazınız için üzücü olabilecek bir haberim var bir ihtimal de olsa iki hafta kadar bir ayrılık yaşayabiliriz yani bunu bir mola olarak düşünün ancak ben bu molayı iki hafta sonra bir araya geldiğimizde çok güzel bir seriyle karşınızda olabilmek için harcayacağım.

I am just confirming with a click, and it is added to the album. I think this is the most practical method possible. Also, I have some news that might be sad for some of you: there is a possibility that we might experience a separation for about two weeks, so think of this as a break. However, I will use this break to present you with a beautiful series when we come together in two weeks.

Epey bir okuma listesi hazırladım.

I have prepared quite a reading list.

Ve kafamda iki bölüm var doğu ve batının çekişmesine yer vereceğim birkaç bölümlük bir seri yapmayı düşünüyorum zihnimin kıvrımlarında kastettiğim şey de şu malum dünya yakın zamana kadar doğu kültürü ve batı kültürü olarak ikiye ayrılmıştı bugün daha karmaşık ikilemden hatta böyle ikiden fazla kutuptan söz etmek mümkün ama dünya tarihine baktığımızda çok belirgin olarak hala da varlığını koruyan doğu ve batı ayrımı var.

I have two sections in my mind; I am thinking of creating a multi-part series that addresses the conflict between the East and the West. What I mean by the twists of my mind is that until recently, the world was notably divided into Eastern culture and Western culture. Today, it is possible to talk about a more complex dilemma, even more than two poles, but when we look at world history, there is still a very distinct division between East and West that continues to exist.

Bazıları bunu dine yansıtıyor çok anlamlı değil çünkü bu doğu ve batı arasında birçok farklı inanış var ve birçok farklı yorumu var bazıları eğitime dayıyor bu da bir yere kadar mutlaka faktördür kültürün çok önemli bir bileşen olduğu kaynakların coğrafyanın çok önemli belirleyici olduğunu düşünenler var işte bunların hepsini elimden geldiğince böyle birkaç bölüm içerisinde derleyip toparlayıp

Some reflect this onto religion, which is not very meaningful because there are many different beliefs between the East and the West, and there are many different interpretations. Some are based on education, which is definitely a factor to some extent. There are those who believe that culture is a very important component and that geography is a very significant determinant. I will try to compile all of these as best as I can in several sections.

ve doğu neden doğu batı neden batı oldu buna bakan bir bölüm dizisi hazırlamayı düşünüyorum mümkün olduğunca doğuculuktan ve batıcılıktan uzak durmaya çalışarak ne kadar mümkün olursa elbette bir diğeri de çok önem verdiğim pek de üstünde düşünme ve konuşma fırsatı bulmadığımızı sandığım beslenme ve gıda konusunda yani bunun kültürü konusunda yani bu yeme içme dediğimiz

I am considering preparing a series that examines why the East became the East and why the West became the West, trying to stay as far away as possible from Easternism and Westernism, as much as possible, of course. Another topic that I value greatly and think we don't often have the opportunity to think and talk about is regarding nutrition and food, which means the culture of it, that is, what we call eating and drinking.

ihtiyaçlar zincirimizin en temelinde olan yediklerimiz içtiklerimiz bunlar bizim hayatımızda ne ifade ediyor ve kültürlere göre nasıl değişiyor bunları içeren iki ana başlıkta karşınızda olmayı umuyorum dolayısıyla bütün bunları okuyup sindirme ve kaynakçıyı hazırlama adına belki bir ihtimal sizlerden iki haftalık bir ara rica edebilirim bu da aklınızda bulunsun diyerek bu açılış notlarını tamamlayalım

At the most basic level of our needs chain, what we eat and drink expresses what they mean in our lives and how they change according to cultures. I hope to address this under two main headings. Therefore, in order to read, digest all this, and prepare the bibliography, I might kindly request a two-week break from you. Let’s complete these opening notes by just mentioning this.

ve isterseniz şu yalnızlık meselesinde benim faydalandığım sizlerin de göz atmasında fayda olduğunu düşündüğüm kaynaklara hızlıca bir göz atalım

And if you want, let's quickly take a look at the resources regarding the issue of loneliness that I have benefited from and that I think would be helpful for you to examine as well.

yalnızlıkta zihnimin kıvrımları podcast serisinde işlediğimiz neredeyse diğer bütün bölümler gibi çok geniş parantezlere sahip bir kavram olduğundan ben de birçok farklı kaynaktan faydalandım

Since loneliness is a concept that has almost as broad brackets as all the other episodes we've covered in the podcast series "Curves of My Mind in Loneliness," I also benefited from many different sources.

yani yeniden gözlendirdim

So I observed it again.

geçirdim

I spent.

bunların bir kısmı dergizleri bir kısmı blog girişleri bir kısmı kitaplar bunlar tabii ki konunun farklı eksenlerini farklı şekillerde işleyen ele alan eserler

Some of these are articles, some are blog entries, some are books; these are, of course, works that address and approach different aspects of the subject in various ways.

en başta frederik nietzsche'nin say yayınlarından çıkan ahlakın soy kütüğü üzerine başlıklı kitabı bu hafta sizlerle paylaşacağım kitapların bazıları ne yazık ki baskısı tükenmiş kitaplar ben epey bir dolaştım

I will share with you this week some books, including the one titled "The Genealogy of Morals" by Friedrich Nietzsche published by Say Publications. Unfortunately, some of these books are out of print; I have wandered around quite a bit.

neredeyse hiçbirinde bulamadığım bazı başlıklar oldu nadir kitaptan bazı linkler paylaşacağım sizlerle ama bazılarının fiyatları 100-150 liraya tırmanmış durumda

There were some titles that I could hardly find in any of them; I will share some links from the rare book with you, but some of their prices have climbed to 100-150 liras.

sahafları buradan bir kere daha insafa davet ediyorum ve paylaşmaya devam ediyorum ahlakın soy kütüğü üzerine say yayınlarından frederik nietzsche'nin eseriydi

I invite the second-hand book dealers to mercy from here once again and I continue to share it; it was a work by Frederick Nietzsche published by Say Publications on the genealogy of morality.

ikinci kitap tabii ki yalnızlık konusuyla ucundan kıyısından ilgilenmiş herkesin eminim aklına gelen ilkisidir

The second book has of course touched on the theme of loneliness, which I am sure is the first thing that comes to everyone’s mind.

en sağlam kaynaklardan birisi muhteşem bir kitap çok ses getirmiş bir kitap neden acaba bir yandan da merak ettim ama Sherry Turkle'ın Alone Together kitabını hepinize tavsiye ediyorum bu konuyla ilgiliyseniz eğer elbette dilengeliniz yoksa

One of the most solid sources is a magnificent book, a book that has created quite a stir. I wonder why that is, but I definitely recommend Sherry Turkle's book "Alone Together" to all of you if you are interested in this subject, of course, if there are no language barriers.

üçüncü kitap çok sevdiğim yazarların hatta belki de en sevdiğim yazar diyebilirim Orhan Pamuk'un yapı kredi yayınlarından şu anda yayınlanan Masumiyet Müzesi kitabı neden önemli çünkü bugün unutmuş olduğumuz

The third book is by Orhan Pamuk, one of my favorite authors, perhaps even my favorite, and is currently published by Yapı Kredi Publications. The book "The Museum of Innocence" is important because it addresses what we have forgotten today.

ilişkiler kavramını bize çok iyi hatırlatıyor yani birini sevmenin birine tutkuyla bağlanmanın ve kendisini birisiyle başka birisiyle var etmenin onsuz bir hayatın hiçbir şey ifade etmediği ruh halinin muhteşem bir anlatımı bu roman ve bu romanın yine çok önemli bir yan eseri var biliyorsunuz Masumiyet Müzesi kitabı aynı isimli bir müzeyede

It reminds us very well of the concept of relationships, meaning the extraordinary expression of the state of mind in which loving someone, being passionately attached to someone, and existing with someone makes life without them meaningless. This novel has a very important side work as well, you know, the book "The Museum of Innocence," which also has a museum of the same name.

ev sahipliği yapıyor

is hosting

benim bildiğim kadarıyla Masumiyet Müzesi bir romandan yola çıkarak yapılan tarihteki ilk müze ama bir roman yazdım başarılı oldu sonra müzesini yaptım değil romanı ve müzeyi ta baştan beri birlikte düşündüm

As far as I know, the Museum of Innocence is the first museum created based on a novel, but I wrote a novel, it was successful, then I made the museum. No, I thought of the novel and the museum together from the very beginning.

önce 1999'da bu binayı satın aldım sonra bu binada yaşayan hayali bir ailenin hikayesini düşündüm bir aile hayal ettim bu binaya yakışan

First, I bought this building in 1999, then I thought of a story about a fictional family living in this building. I imagined a family that would suit this building.

sonra

then

romanı yazdım 2008'de yayınladım şimdi de bu binada yaşayan kahramanların eşyalarını Masumiyet Müzesi'nde çok özel bir mantıkla sergiliyoruz

I wrote the novel, published it in 2008, and now we are displaying the belongings of the heroes living in this building at the Museum of Innocence with a very special logic.

eğer ziyaret etmediyseniz şu karantinanın acayip gündeminden sonra ilk fırsat bulduğunuzda mutlaka ziyaret etmenizi tavsiye ederim öncesinde kitabı okumakta fayda var mı yani şöyle söyleyeyim mutlaka var çok daha başka bir gözle gezmenizi sağlar

If you haven't visited yet, I definitely recommend you to do so as soon as you get the chance after this bizarre agenda of the quarantine; it might be useful to read the book beforehand. I mean, let me put it this way: it is definitely helpful, it allows you to explore with a completely different perspective.

kitabı sonra

the book later

kitabı okumanın tadı birazcık kaçabilir önce müzeyi gezerseniz ama yine de siz bilirsiniz bu kitabın yine çok güzel çıktılarından birisi iletişim yayınlarından çıkan şeylerin masumiyeti başlıklı yine Orhan Pomuk'un imzasını taşıyan kitap bu kitapta tamamen şöyle göstereyim böyle görsellerle bezeli olarak kitapta anlatılan o dünyayı ilişkiyi ve objeleri çünkü Masumiyet Müzesi her anlamıyla bir obje var.

The pleasure of reading the book might be slightly diminished if you visit the museum first, but it's up to you. This book is one of the beautiful editions published by iletişim publications, titled "The Innocence of Things," also signed by Orhan Pamuk. In this book, it presents the world, relationships, and objects described in it, completely adorned with visuals. Because the Museum of Innocence is an object in every sense.

kitapta anlatılan o dünyayı ilişkiyi ve objeleri çünkü Masumiyet Müzesi her anlamıyla bir obje var.

The world, relationships, and objects described in the book, because the Museum of Innocence is an object in every sense.

kitabı yani müzeyi gezemiyorsanız eğer çok iyi bir eşlikçi olabilir bir diğer kitap AFA yayınlarından çıkan Raymond Williamson Orwell adlı kitabı George Orwell'in dünyasını inceliyor Raymond Williamson gözünden ve son kitapta bilim ve sanat yayınlarından çıkan narsisizm kültürü başlığını taşıyor Christopher Lush'in kitabı kaynakları da böylece tamamlayıp temel kavramlara bakalım nedir bu yalnızlık neyden bahsediyoruz ne anlama geliyor.

If you cannot visit the book, that is, the museum, another good companion could be the book titled "Orwell" by Raymond Williamson, published by AFA, which explores George Orwell's world from the perspective of Raymond Williamson. The last book is titled "Culture of Narcissism," by Christopher Lush, published by Science and Art Publications. Thus, let’s complete the sources and look at the basic concepts. What is this loneliness we are talking about, and what does it mean?

biz ne anlıyoruz ve neyden bahsedeceğiz.

What do we understand and what will we talk about?

Temel kavramlara geçerken tabi böyle kitaplarla haşır neşir olup zaman kaybetmemek için buraya not alıyorum ama en üstte duran kitabı sizlere tanıtmayı unutmuşum.

While moving on to fundamental concepts, I take notes here to avoid wasting time with such books, but I forgot to introduce the book at the very top to you.

Beyaz Zenciler başlığını taşıyor yine ayrıntı yayınlarından çıkan bir kitap bu ve Türkçe'ye çevirenler de Banu Gürsaler.

It bears the title "White Negroes," a book published by Ayrıntı Publications, and it has been translated into Turkish by Banu Gürsaler.

Sjertsen diye okunuyor sanıyorum.

I think it's pronounced as Sjertsen.

Bu kitap Norveç dilinde yazılmış.

This book is written in Norwegian.

Ve İskandinav diyarında yani böyle genellikle insanların yalnızlıkla, sıkkınlıkla, bunalmayla, depresyonla özdeşleştirildiği bir toplumun içerisindeki ayrı kodlarını anlatıyor.

And it describes the distinct codes within a society in the Scandinavian region, which is generally associated with loneliness, discomfort, overwhelm, and depression.

Çok güzel bir eser.

It's a very beautiful work.

Kesinlikle tavsiye ederim.

I definitely recommend it.

Şimdi temel kavramlarda tabii ki yalnızlıktan bahsediyoruz.

Now we are of course talking about loneliness in basic concepts.

Ve yalnızlıktan kastımız ne?

And what do we mean by loneliness?

Nişanyan sözlükten de baktığımızda kökeninin yalından geldiğini görüyoruz.

When we look in the Nişanyan dictionary, we can see that its origin comes from "yalı."

Yalın da yalnızlık gibi eski Türkçeden dilimize geçmiş bir kavram.

"Yalın is also a concept that has come into our language from Old Turkish, like loneliness."

Yalının içerisinde çıplaklık kavramı da var.

The concept of nudity is also present within the villa.

Yani soyulmuş, çıplak halimiz.

So we are stripped down, bare.

Yani bizim en yalın halimiz.

So it's our most basic form.

Kendimizi içeren de bir anlamı var.

It also has a meaning that includes ourselves.

Yalnızlık da buradan geliyor.

Loneliness comes from here too.

Bir başınalık gibi bir karşılığı da var ama

There is also a counterpart like solitude, though.

yalnızlıkla bir başınalık

loneliness with solitude

mesela günlülük hayatımızda kullandığımız ayrımlar değil

For example, they are not distinctions we use in our daily lives.

ama programın ilerleyen dakikalarında da değineceğim gibi

but as I will mention in the following minutes of the program

yalnızlığın da kendi içerisinde türevleri var.

Loneliness has its own derivatives as well.

Tercih edilen yalnızlık var.

There is a preferred loneliness.

Mahkum kalınan yalnızlık var.

There is a loneliness that one is condemned to.

Kalabalıkların içerisindeki yalnızlık var.

There is loneliness within the crowds.

Issızlıktan doğan yalnızlık var.

There is a loneliness born from desolation.

Bir sürü farklı rengi var esasında.

It actually has a lot of different colors.

Yalnızlık dediğimizin öyle bir tanımı yok.

There is no clear definition of what we call loneliness.

Bir de unutmadan çok önemli bir detay tabii.

And let's not forget, of course, a very important detail.

Yalnızlık efendim bahsettiğimiz şey.

Loneliness, sir, is what we are talking about.

Yalnızlık değil.

It's not loneliness.

Bu çok sık yapılan dil hatalarından,

This is one of the most common language mistakes.

telaffuz hatalarından birisi Türkçe'de.

One of the pronunciation errors is in Turkish.

Önce ne, nide harfini kullanıyoruz.

First we use the letter 'n' in 'nide'.

Hayır, yalnız diye bir şey yok.

No, there is no such thing as alone.

Yalnız diye bir şey var.

There is something called loneliness.

Çünkü yalın olmaktan geliyor.

Because it comes from being simple.

Hani yalın ayak, yalın kılıç.

Barefoot, with a naked sword.

Bütün bunların başında le.

Above all these is le.

Harfi geliyor, ne harfi sonradan geliyor.

The letter is coming, what letter comes later?

Bunu da paylaşmış olalım.

Let's share this as well.

Tabii ki neyi anlatıyor?

Of course, what is it talking about?

En büyük iki korkumuzu anlatıyor.

It describes our two biggest fears.

Modern çağın en büyük iki korkusu belki de modern çağ diyoruz.

Perhaps the two greatest fears of the modern age are what we call the modern age.

Ama belki de insanlığın tarihine de eşdeğer olabilir.

But perhaps it could also be equivalent to the history of humanity.

Nedir onlar?

What are they?

Mutsuzluk ve yalnızlık.

Unhappiness and loneliness.

Şimdi mutsuzluk kavramına mutluluk peşinde bölümümüzde zaten bakmıştık.

We have already looked at the concept of unhappiness in our episode on the pursuit of happiness.

Beşinci bölümümüzde.

In our fifth chapter.

İşlediğimiz bir konuydu.

It was a topic we discussed.

Mutluluk, mutluluğun peşinde verdiğimiz çabalar ve mutsuzlukla mücadele yöntemlerimiz.

Happiness is the efforts we make in pursuit of happiness and our methods of combating unhappiness.

İşte bu bölümümde de bu bir anlamda ikilemeyi tamamlamış olacağız.

In this section, we will have completed this dilemma in a way.

Yalnızlığa bakacağız.

We will look at loneliness.

En büyük iki korkumuza.

To our two biggest fears.

Mutsuzluktan çok korkuyoruz.

We are very afraid of unhappiness.

Yalnızlıktan çok korkuyoruz.

We are very afraid of loneliness.

Öte yandan da nedir elimizde kalan?

On the other hand, what do we have left?

Alabildiğine yalnız ve alabildiğine mutsuzuz.

We are profoundly alone and immensely unhappy.

Belki de

Maybe

birbirinden beslenen iki kavram.

Two concepts that feed off each other.

Yani yalnız olduğumuz için mutsuz oluyoruz ya da mutsuz olduğumuz için yalnızlığa mahkum kalıyoruz ya da tercih ediyoruz.

So we are unhappy because we are alone, or we are condemned to loneliness because we are unhappy, or we prefer it.

Temel kavramları yani en azından benim bu zihnimde yalnızlığı çağrıştıran temel kavramları böyle özetledikten sonra isterseniz gelin en başta en önemli soruya bir cevap arayalım.

After summarizing the basic concepts, at least those that evoke loneliness in my mind, let's try to find an answer to the most important question from the very beginning, if you wish.

Neden yalnızız?

Why are we alone?

Yalnızlık deyince edebiyatta aklıma gelen ilk isim Kafka oluyor.

When it comes to loneliness, the first name that comes to my mind in literature is Kafka.

Kafka'yı birçok eserinden mutlaka biliyorsunuzdur.

You must be familiar with Kafka from many of his works.

En azından duymuşsunuzdur.

At least you must have heard.

Kafka hayatı boyunca o muhteşem eserlerini oluşturduğu ortam

The environment in which Kafka created his magnificent works throughout his life.

hep istemediği elverişsiz ve esasında kalabalıklar içerisinde

always in undesirable situations that he never wanted and essentially among crowds

hayhuyun içerisinde,

in the midst of the commotion,

içerisinde bir hayat olmuş ve okurken insanda hayranlık doğuran o bütün eserlerini o

There has been a life within it, and while reading, it generates admiration in a person for all of his works.

bütün karmaşanın hayhuyun içerisinde yazmış inanılmaz olarak.

He wrote it incredibly amid all the chaos and commotion.

Yani yalnızlık dediğimiz kavram esasında bizim bir anlamda inşa ettiğimiz de bir

So the concept we call loneliness is actually something we have built in a way.

ortam.

environment.

En umulmadık anları, en olmadık ortamları ve en olmayacak zamanları da kendimiz için

Even the most unexpected moments, the most unlikely environments, and the times that seem impossible for ourselves.

bir yalnızlık, bir içe kapanma, bir kabuk koza örme vesilesine çevirebiliriz.

We can turn it into a reason for loneliness, introversion, and weaving a cocoon.

İnsanın kalabalıklar içerisinde de yalnız olma yeteneği var.

A person has the ability to be alone even in crowds.

Bu çok önemli detaylardan birisi şüphesiz.

This is undoubtedly one of the very important details.

Ama bu çağda yalnızlık da öyle kolay bir şey değil.

But in this age, loneliness is not an easy thing either.

Çünkü yalnızlık bir anlamda birazdan da işleyeceğimiz gibi içinde yaşadığımız

Because loneliness, in a sense, is something we live in, as we will also discuss shortly.

sistemin bizzat türettiği bir şey bir yandan da içinde bulunduğumuz

something that is generated by the system on one hand also contains what we are in

sistemin yine yok etmek, bertaraf etmek ve unutturmak, başka şeylerle yerini doldurmak

to destroy, eliminate, and make the system forgotten again, to fill its place with other things

için elinden geleni yaptığı bir kavram da aynı zamanda.

It's also a concept in which he/she does his/her best.

Şimdi ne çağındayız mesela?

What age are we in now, for example?

Kişisel gelişim çağındayız.

We are in the age of personal development.

Bizim de bölümlerimizin içerisine sürekli sirayet eden kelimelerden birisi bu.

This is one of the words that continuously permeates our sections as well.

Kişisel gelişim kavram olarak.

The concept of personal development.

Bir kere kelimenin kendi kökeni bile epey bir şey anlatıyor bize.

The very origin of the word itself tells us quite a bit.

Kişisel gelişim.

Personal development.

Sosyal varlıklar olduğumuzu düşünürsek eğer kitlelerden, kalabalıklardan anlam bulduğumuz,

If we consider that we are social beings, we find meaning in crowds and masses,

kendimizi sosyalleştikçe mutlu, memnun, mesut hissettiğimiz bir düzenin içerisinde

in a system where we feel happy, content, and blissful as we socialize.

toplumsal değil de kişisel gelişim kavramının varlığı çok önemli.

The existence of the concept of personal development rather than social development is very important.

Bize çok şey anlatıyor.

It tells us a lot.

Ne diyor?

What is he saying?

Toplumsal olarak gelişimde senin bir rolün olamaz.

You cannot have a role in social development.

Sen kendini kurtar diyor.

He says, "Save yourself."

Yani bir anlamda sen kişisel olarak geliş, toplum da bir şekilde gelişir.

In a sense, you develop personally, and society also evolves in some way.

Bir yere kadar bunu anlamlı buluyorum.

I find this meaningful up to a point.

Toplumların toplumsal ölçekte gelişiminin çok zor olduğunun farkındayım.

I am aware that the development of societies on a societal scale is very difficult.

Bireysel çabaların çok daha mümkün, çok daha sonuç verici olduğunun da farkındayım.

I am also aware that individual efforts are much more feasible and much more productive.

Kendi hayatımda da bunun birçok örneğini gözlemledim.

I have observed many examples of this in my own life as well.

Ama günün sonunda bu yalnızlık ekseninde baktığımızda kişisel gelişimin pompalandığı,

But at the end of the day, when we look at it through the axis of loneliness, personal development is pumped.

öne çıkarıldığı ve her şeyin bir kişisel gelişim vesilesine dönüştüğü bir çağda

in an age where everything is turned into an opportunity for personal development

yalnızlıktan başka bir sonuca ulaşmak da kolay değil şüphesiz.

It is undoubtedly not easy to reach any conclusion other than loneliness.

Çünkü bu düzende artık toplum yok.

Because in this order, there is no longer a society.

Birey var.

There is an individual.

Hepimiz tek başımızayız.

We are all alone.

Yalnız geldik, yalnız gideceğiz.

We came alone, we will go alone.

Ve her koyun kendi bacağından asılıyor.

And every sheep is hung from its own leg.

Dolayısıyla kişisel olarak kendimizi geliştirmeliyiz.

Therefore, we must personally develop ourselves.

Bunun için bize söylenen yöntemleri uygulamalıyız.

We must apply the methods that are told to us for this.

Ve mutluluğu bulmalıyız.

And we must find happiness.

Ama bir fark ediyoruz ki sadece bizim kişisel olarak gelişmiş olmamızın hayatımızda çok bir anlamı yok.

But we notice one difference: our personal development alone does not have much meaning in our lives.

Çünkü gelişmiş bir kişi gelişmiş bir topluma da ihtiyaç duyuyor şüphesiz.

Because an advanced person undoubtedly needs an advanced society as well.

Yani şöyle belki düzeltmekte fayda var.

So, it might be beneficial to correct it like this.

Gelişmiş bir zihin kendisini var edebilecek, kendisini anlayabilecek ve içerisinde anlamlandırabilecek bereketli bir ortam arıyor.

An advanced mind is seeking a fertile environment where it can exist, understand itself, and make sense of itself.

Bulamadığı sürece böyle ayrık otu gibi, bir kusur gibi, bir yara gibi kalıyor toplumun içerisinde.

As long as it is not found, it remains in society like a weed, like a flaw, like a wound.

Kişisel gelişim şüphesiz önemli bir kavram.

Personal development is undoubtedly an important concept.

Ama çok sayıda kişinin gelişmesine muhtaç.

But it is in need of the development of a large number of people.

Yani bir toplumun içerisinde küçük bir zümrenin gelişmesi çok anlam ifade etmiyor.

So the development of a small group within a society doesn't mean much.

Dolayısıyla yalnızlığımıza da yalnızlık katıyor.

Therefore, it adds loneliness to our loneliness.

Bireyin keşfi yeni bir şey değil şüphesiz.

The discovery of the individual is certainly not a new thing.

Birey bugünkü anlamıyla ilk filizlenmesini tarihte Rönesans'la birlikte buluyor.

The individual finds its first sprouting in today’s sense with the Renaissance in history.

Bu aydınlanma döneminde birey kavramı ortaya çıkıyor.

The concept of the individual emerges in this Enlightenment period.

Yani o zamana kadar toplumla var olan, birlikte olduğu gruplarla kendini var eden insanlık artık insan olarak sahneye çıkıyor.

So until that time, humanity, which has existed with society and defined itself through the groups it was part of, is now stepping onto the stage as a human.

Ve kendisini ön plana alıyor.

And he is putting himself forward.

Bu Rönesans'ın sanat eserlerinde de fikir eserlerinde de var.

This exists in both the artworks and the intellectual works of this Renaissance.

Fikir eserlerinde de kendini gösteriyor.

It is also evident in intellectual works.

Yine bu bağlamda Hristiyan dünyasında protestan ahlakın bireyi ön plana çıkarıp bireyin sorumluluklarının altını çizmesiyle insanların kendisine dönmesi de artıyor.

In this context, the emphasis on the individual and the highlighting of personal responsibilities by Protestant ethics in the Christian world is also increasing the return of people to themselves.

Her anlamda.

In every sense.

Ve bunun sonuçlarını da yaşam kültüründe, pratiğinde görüyoruz.

And we see the results of this in the culture of life and in practice.

Ve bu da insanların yavaş yavaş artık topluca yaptığı şeylerden birey olarak, fert olarak, kişi olarak,

And this is something that people are gradually doing less as a group, as individuals, as persons.

kişi olarak yaptığı şeylere yönelmesiyle kendisini gösteriyor.

It is expressed through the things he/she does as an individual.

Ve bu da şüphesiz bireylerin kendi farklılıklarını ifade etmede oldukça bereketli bir ortam sağlamakla birlikte toplumsal düzeni yaralıyor.

And this undoubtedly provides a fertile environment for individuals to express their differences, but it also harms social order.

Ve insanlar giderek kristalize oluyorlar, rafine oluyorlar ve birbirlerinden ayrışıyorlar.

And people are increasingly crystallizing, becoming refined, and differentiating from each other.

Artık insanlar kendilerini topluluk içerisinde bir aradalıklarla değil ayrıştırıyorlar.

People are no longer uniting in communities; instead, they are separating themselves.

Ayrıştığı noktalarla tanımlamaya başlıyorlar.

They begin to define by the points at which they diverge.

Mesela bunu bugün işte çok ilgili değilim hatta hiç ilgili olduğum bir alan değil ama bildiğim bir husus futbol taraftarlıklarında bile görüyoruz değil mi?

For example, I'm not very interested in this today, in fact, it's not an area I'm interested in at all, but we can see this even in football fandom, right?

Spor kulüplerinin taraftarı olmak yeterli bir şapka değil bugün.

Being a fan of sports clubs is no longer a sufficient cap today.

Onların da kendi içerisinde mezhepleri var.

They also have their own sects within themselves.

O kulüplerin ayrı ayrı taraftar grupları var mesela.

Those clubs have separate fan groups, for example.

Bu taraftar grupları o birlikteliğin,

These supporter groups are that unity's,

o üst çatının alt kırılımlarını oluşturuyor.

It creates the sub-divisions of that upper roof.

Evet Beşiktaşlıyız ama sosyalist Beşiktaşlılarız.

Yes, we are Beşiktaş fans, but we are socialist Beşiktaş fans.

İşte Fenerbahçeliyiz ama bilmem kimci Fenerbahçelileriz işte bilmiyorum artık hepsinin mutlaka kendisini tanımladığı bir alt kimlik vardır.

Here, we are Fenerbahçe fans, but I don't know what kind of Fenerbahçe fans we are; I guess there must be a sub-identity that each of them defines for themselves.

Ama bugün işte bakın bizi toplum olarak tanımlayan kavramların bile alt kırılımlarını ine ine ine ine neredeyse o üst başlıkları anlamıyor.

But today, look, even the subcategories of the concepts that define us as a society almost do not understand those overarching titles.

Neredeyse o üst başlıkları anlamıyor.

He barely understands those main headings.

Bu başlıkları anlamsızlaştırıp kişi eksenine indiriyoruz.

We are making these titles meaningless and reducing them to the individual axis.

Bireyin kutsandığı çağın, kişisel gelişim çağının, her koyunun kendi bacağından asıldığı çağın kaçınılmaz senaryoları bunlar.

These are the inevitable scenarios of the age when the individual is sanctified, the age of personal development, and the age when each sheep is hung by its own leg.

Oysa mesela ben 800 yaşında biri olmamama rağmen bambaşka bir dünyayı yaşadım ve belleğimde tazeliğini koruyor.

However, for example, even though I am not someone who is 800 years old, I have lived in a completely different world and it still retains its freshness in my memory.

Bir topu birkaç kuşak içerisinde insan hayatını çok önem taşıyan bir çok kavram var.

There are many concepts that are very important to human life within a few generations of a ball.

Yani birçok kavramın neredeyse tamamen tersine döndüğünü gördük.

So we have seen that many concepts have almost completely turned upside down.

Örneğin bu bireyselleşme çağında, birey çağında ekranlar çok önemli.

For example, in this age of individualization, screens are very important in the age of the individual.

Yani ekranların tüketim şekli, medyaların tüketim şekli, mecraların kullanım tarzları bize yaşam kültürü ve pratiği ve kaçınılmaz sonları hakkında aslında çok ipuçları veriyor.

So, the way screens are consumed, the way media is consumed, and the styles of using platforms actually give us many clues about life culture, practice, and inevitable outcomes.

Örneğin bizim zamanımızda, benim çocukluğumda televizyon çok daha yeni yaygınlaşmaya başlayan ve lüks bir şeydi.

For example, in our time, during my childhood, television was something that was just beginning to become widespread and was considered a luxury.

Siyah beyazı belki yaygınlaşmıştı ama renklisi çok az kişi de vardı ve topluca seyredilen bir şeydi.

Maybe black and white had become widespread, but very few people had color, and it was something watched collectively.

Beni şu anda izlemekte ya da dinlemekte olduğunuz gibi canınızın istediği zaman, canınızın istediği yerde, canınızın istediği bir cihazdan ve canınızın istediği şekilde ve hızda bir şeyi izlemek ve tüketmek mümkün değil.

It is not possible to watch and consume something at the time, place, device, way, and speed that you desire as you are currently watching or listening to me.

Her şeyin bir zamanı, her şeyin bir mecrası vardı.

Everything had its time, everything had its course.

Yani falanca program televizyonda salı günleri 19.30'da yayınlanırdı.

So that particular program used to air on television on Tuesdays at 7:30 PM.

Tekrarı yoktu, 80'lerin sonlarına ortalarına kadar kaydedip tekrar izleme imkanınız da yoktu.

There was no repetition, and until the late to mid-80s, you also had no chance to record and watch it again.

Ekranın başına geçip hep beraber tüketmek zorundaydınız ve bu hep beraberlik o mecraya dair her şeyi kapsıyordu.

You had to sit in front of the screen and consume together, and this togetherness encompassed everything related to that medium.

İşte ne oldu?

So what happened?

Önce ekranlar çoğaldı.

First, the screens multiplied.

Çoğaldı.

It has multiplied.

Ekranlar herkesin kendine ait ekranları haline geldi.

Screens have become everyone's personal screens.

Yani evin televizyonu yoktu artık.

So the house no longer had a television.

Odanın televizyonu vardı.

The room had a television.

Ve o odaların bir sahibi vardı.

And there was an owner of those rooms.

Ve odalara geçiş de neyle başladı?

And how did the transition to the rooms begin?

İşte aslında onlar bile böyle bir dönüşümler.

Here, in fact, they are even such transformations.

Belki ileride başka vesilelerle mutlaka değiniriz.

Maybe in the future, we will definitely touch upon it through other occasions.

Örneğin işte sobadan kalorifere geçiş evin ruhunu değiştiren bir diğer önemli ayrıntılardan biri.

For example, the transition from a stove to a radiator is one of the important details that changes the spirit of the house.

Yani sobanın salonda kurulup...

So, the stove is set up in the living room...

Bu olduğu odada yani insanları bir arada toplama yeteneği kaloriferlerle birlikte her odası ısınan evlerle birlikte değişince o odaların anlamı da değişti.

When the ability to gather people together in a room changed, along with radiators warming every room in the house, the meaning of those rooms also changed.

Artık o odalar sadece yatmak için kullandığınız oda değil aynı zamanda çalışmak için aynı zamanda televizyonu izlemek için aynı zamanda bilgisayarınızla oyun oynamak için kullandığınız bir oda oldu.

Those rooms are no longer just a place to sleep; they have also become a place to work, to watch television, and to play games on your computer.

Sonrasında mobil cihazlar geldi ve o da bizi ayrı kişiselleştirdi şüphesiz.

Then mobile devices came, and undoubtedly they also personalized us differently.

Birazdan da detaylarına gireceğimiz teknolojinin kesişimleriyle de bu tercih edilmiş yalnızlık hayatımıza girdi.

Soon, this chosen solitude, which intersects with technology that we will go into detail about, has entered our lives.

Çünkü hem birey olarak var olmak hem de bir arada olmak mümkün ve mantıklı bir şey değil.

Because it is neither possible nor logical to exist as individuals and also to be together.

Dolayısıyla birey çağında yalnızlaşmak zorundayız ama bu yalnızlaşma da bizim doğamıza aykırı ne yazık ki.

Therefore, individuals must be alone in this age, but unfortunately, this solitude is contrary to our nature.

2017 tarihinde gerçekleştirilmiş bir araştırmaya göre Amerika Birleşik Devletleri'ndeki gençlerin...

According to a study conducted in 2017, young people in the United States...

...ikisinin hiç arkadaşı olmadığı ortaya çıkmış.

...it has been revealed that neither of them has any friends.

Düşünebiliyor musunuz?

Can you imagine?

%22'sinin yani başka bir de işte 5'te birinin hiç arkadaşı yok.

"20% of them, in other words, one out of five, has no friends at all."

Genç bunlar ya.

They are young, you know.

Yani birbirleriyle sosyalleşmeyle en haşır neşir olması gereken birbirinden en çok öğreneceği şey olan...

So, the thing from which they will learn the most, who should be socializing with each other the most...

...kendisinin dışındaki kuşaklarla en çok didişen çarpışan kendisini tarihin en benzersiz kuşağı zanneden...

...the one who most struggles and clashes with the generations outside of himself, believing himself to be the most unique generation in history...

...kendisinden büyük ve küçük herkesin hiçbir şey bilmediği konusunda gayet net ve emin olan...

...who is quite clear and certain that everyone, both older and younger than himself, knows nothing...

...dolayısıyla yaşıtlarına en muhtaç olunan dönemde gençlerin %22'sinin hiç arkadaşı yok. Hiç.

...therefore, 22% of young people have no friends at all during a period when they need their peers the most. None.

E şimdi bir tane olan beş tane olanın kırılımlarına baktığınızda tabi dram daha da büyüyor.

And now, when you look at the variations of the five that exist from just one, the drama intensifies even more.

Mutluluk bölümünde bahsetmiştim.

I mentioned it in the happiness section.

Ekvador çok ilginç ülkelerden biri. Ekvator değil bu arada. Ekvador.

Ecuador is one of the most interesting countries. By the way, it's not the Equator. It's Ecuador.

Ekvator.

Equator.

Ekvator başka bir şey biliyorsunuz. İnsanın hani şu zaman bölümünde de değindiğimiz gibi...

The equator is something else, you know. Just as we touched upon in that time section...

...ennem ve boylamlara böldüğü dünyanın o orta halkası ekvator çizgisi olarak kabul ediliyor malum.

...the middle ring of the world, which divides the earth into latitude and longitude, is known as the equator line.

Ekvador ise bir ülke. Ekvador'un mutluluk bakanlığı var. Ve Ekvador dünyanın en mutlu ülkelerinden biri.

Ecuador is a country. Ecuador has a Ministry of Happiness. And Ecuador is one of the happiest countries in the world.

İngiltere'nin de yalnızlık bakanlığı var. Çünkü İngiltere'de dünyanın en yalnız ülkelerinden biri.

England also has a Ministry of Loneliness. Because England is one of the loneliest countries in the world.

Tracy Crouch.

Tracy Crouch.

İlk yalnızlık bakanı olarak göreve başladı Theresa May döneminde. Bütün bu Brexit falan çalkalanmalarının öncesinde göreve başlamıştı 2018 yılında.

She began her role as the first Minister of Loneliness during Theresa May's tenure. She took office in 2018, before all the Brexit upheavals.

Yani bundan iki sene önce İngiltere'de yaşayan 200 bin yaşlı son bir aydır hiç kimseyle konuşmadığını belirtmiş yapılan araştırmada.

So, a research study has indicated that 200,000 elderly people living in England two years ago stated that they had not spoken to anyone in the past month.

200 bin kişi bir aydır...

200 thousand people have been... for a month.

...hiç...

...never...

...kimseyle konuşmamış, hiç kimseyle. Böyle bir yalnızlık elbette ki tercih edilmiş bir yalnızlık olamaz.

...hasn't spoken to anyone, to no one at all. Such loneliness certainly cannot be a chosen loneliness.

Ama bunun ızdırabını bir düşünsenize. Çünkü konuşmama bir işkence yöntemidir.

But just think of the agony of this. Because not speaking is a method of torture.

Nedir bunun hukuk dilinde, daha doğrusu ceza infaz dilindeki karşılığı? Tecrit.

What is its equivalent in legal language, or rather in the language of criminal enforcement? Isolation.

Tecritte neyden tecrit edilirsiniz? Her şeyden. Sosyal izolasyon.

What are you isolated from in isolation? From everything. Social isolation.

Küba'daki Amerika Birleşik Devletleri'nin Guantanamo üssünde...

At the United States' Guantanamo base in Cuba...

...11 Eylül saldırılarından sonra özel statüde bir cezaevine dönüştürülmüş o askeri üste mahkum olarak tutulan ve neredeyse tamamı Müslümanlardan oluşan terör örgütü üyelerinin...

...the members of a terrorist organization, almost all of whom are Muslims, held as prisoners in that military base which has been transformed into a prison with a special status after the September 11 attacks...

...ki bunların bir kısmının hiç olaylarla alakası olmadığı da sonradan ortaya çıktı.

...and it later emerged that some of these had nothing to do with the incidents at all.

Onlara uygulanan yöntemlerin arasında ne vardı?

What methods were applied to them?

Gözlerinin bağlanması, kulaklarına kulaklık takılması ve kimi zaman çok yüksek sesle müzik dinletilmesi.

Binding of the eyes, putting headphones on the ears, and sometimes playing music very loudly.

Uyutulmaması ve uyuduğu anlarda da aniden uyandırılması ve konuşmaması.

Not being put to sleep and being suddenly awakened at moments when they are asleep, and not speaking.

Yani konuşmaman bir işkence yöntemidir.

So your silence is a method of torture.

Ve bakın bugün İngiltere'de 200 bin kişi ki bu yaşlılar arasında yapılmış bir araştırma.

And look, today in England, there are 200 thousand people, which is a study conducted among the elderly.

Belki bütün nüfusu kapsasa daha da üzücü şeylerle karşılaşabiliriz.

Maybe if it encompasses the entire population, we could encounter even more distressing things.

200 bin kişi bir aydır hiç kimseyle konuşmamış.

200,000 people have not talked to anyone for a month.

Hani rastlıyorsunuzdur eminim.

You must have come across it, I'm sure.

Çok bölüm program sponsorlukları da yapıyorlar.

They also do sponsorships for many shows.

Böyle dil öğrenme uygulamaları, kursları falan var.

There are language learning applications, courses, etc. like this.

Onlardan bir tanesi şimdi adı aklıma gelmiyor.

I can't remember the name of one of them right now.

İnternet üzerinden konuşarak, pratik yaparak dil öğrenmenize imkan sağlıyor.

It allows you to learn the language by practicing through conversation over the internet.

İşte bir anda birine bağlanıyorsunuz ve karşılıklı konuşarak anlaşmaya, bir şeyler öğrenmeye çalışıyorsunuz.

Suddenly, you connect with someone and try to come to an agreement and learn something through conversation.

Kullandınız mı hiç bilmiyorum ama karşınıza çıkanların neredeyse %90'ı yaşı epey ilerlemiş insanlar.

I don't know if you've ever used it, but almost 90% of the people you encounter are quite elderly.

Çünkü konuşmuyorsunuz.

Because you are not talking.

Konuşacak kimseleri yok.

They have no one to talk to.

Ve işte kendi dillerini öğrenmek isteyen insanların vesilesiyle kısa da olsa birileriyle sohbet etme, birileriyle tanışma, dertleşme, konuşma ve bu en insani sosyal ihtiyaçlarını giderme peşindeler.

And now, through those who wish to learn their own languages, they seek to have conversations, meet others, share their troubles, speak, and fulfill these most human social needs, even if only briefly.

İngiltere'den devam edelim işte.

Let's continue from England, then.

Dünyanın ilk yalnızlık bakanlığını kuran İngiltere 2018 yılında Tracy Crouch bakanlığında ne olmuş?

What happened in 2018 in the ministry of Tracy Crouch, who established the world's first Ministry of Loneliness in England?

2 yıl içerisinde ne yazık ki.

Unfortunately, in 2 years.

Hiçbir değişim olmamış.

There has been no change.

9 milyon kişi bugün İngiltere'de kendisini yalnız olarak nitelendiriyor.

9 million people in England describe themselves as lonely today.

9 milyon yalnız insan var.

There are 9 million lonely people.

Tabii ki bu işin bir tarafı ama unutmamamız gereken bir diğer önemli boyutu bu yalnızlık meselesinin bugünkü yalnızlığın hiç azımsanmayacak bir kısmının da tercih edilmiş yalnızlık olması.

Of course, that is one aspect of this issue, but another important dimension we should not forget is that a significant portion of today's loneliness is a chosen solitude.

Bakın bugünün özellikle genç kuşağında fiziki olarak iletişim kurmakta büyük zorluklardır.

Look, there are great difficulties in communicating physically, especially among today's younger generation.

Bugünün gençleri özellikle karşılıklı fiziki olarak konuşmak yerine internet tabanlı uygulamalar ve platformlar üzerinden yazışmayı ve konuşmayı tercih ediyorlar.

Today's youth especially prefer to communicate and talk through written messages and conversations on internet-based applications and platforms, rather than speaking in person.

Kendilerini orada çok daha iyi ifade edebiliyorlar.

They can express themselves much better there.

Örneğin troller bugün özellikle Türkiye'de çok siyasi söylemlerle özdeşleşmiş durumdalar.

For example, trolls are especially identified with political rhetoric today, particularly in Turkey.

Ancak ben TRT Haber'de sosyal medya başlıklı bir program yaparken bir kısmı ikna edebildiğimiz birisi.

However, I am someone who was able to convince some of them while hosting a program titled "Social Media" on TRT News.

Bir kısmını da yayına almıştım ve orada da gözlemlediğimiz bütün araştırmalarda da kendini gösteren bir olgu vardı.

I had also published part of it, and there was a phenomenon that was evident in all the research we observed there.

Bu troll dediğimiz fenomen dediğimiz internet üzerinde böyle çok popüler olan laf yarıştıran insanların gerçek hayatta karşı karşıya geldiğinizde iki cümleyi bile bir araya getirmekte zorlanan kişiler olduğunu görüyoruz.

This phenomenon we call trolls, who are very popular on the internet with their wordplay, are actually people who struggle to put two sentences together when you meet them in real life.

Yani hepsi böyle değil şüphesiz ama bu tezat kendisini büyük bir çoğunlukta gösteriyor.

So not all of them are like this, of course, but this contradiction is evident in a large majority.

Çünkü internetin kendine has steril bir tarzı ve dili var, yöntemi var ve bu bizim için her anlamda işleri kolaylaştırıyor.

Because the internet has its own sterile style and language, it has a method, and this makes things easier for us in every sense.

Yani yalnızlık belki internet üzerindeki en büyük ortak payda ama işte çoğunun karşısına bir kamerayı koysak ve anlat bakalım bize yalnızlığını desek belki bir araya getiremeyeceği 3-5 cümleyi arka arkaya dizemeyeceği bir sonuçla karşılaşacağız.

So, loneliness may be the largest common denominator on the internet, but if we were to put a camera in front of most people and ask them to describe their loneliness, we might encounter a result where they can't string together 3-5 sentences that they couldn't put together otherwise.

Çünkü internet risksiz ve zahmetsiz.

Because the internet is risk-free and effortless.

Üstelik klişelere bağlı yani birisi bir şey yazdığında örneğin Twitter'da karşınıza bir şey çıktığında bununla ilgili vereceğiniz tepkiler belli bir yorum bir cevap yazabilirsiniz ve bu cevap büyük ihtimalle emojilerle dolu olur.

Moreover, it's bound to clichés, meaning when someone writes something, for example, when you come across something on Twitter, the reactions you give regarding this are likely predetermined; you can write a certain comment or response, and this response will most likely be filled with emojis.

Bugün emoji içermeyen cevaplar fazlasıyla ciddi ve yanlış anlaşılmaya müsait bulunuyor veya beğenebilirsiniz veya onu paylaşabilirsiniz.

Today, answers that do not contain emojis are considered overly serious and prone to misunderstandings, or you may like them or share them.

İşte retweet edersiniz falan filan.

Here you can retweet and so on.

Budur yani.

So that's it.

Bunun dışında bir şey beklemez ama sosyal hayatta böyle değildir.

Apart from this, one should not expect anything, but it is not the same in social life.

Ya biliyor musun işte babam çok kötü hastalanmış.

You know, my father has gotten very sick.

Böyle bir cümlenin devamında getirebilecek kaç cümleniz var mesela değil mi?

For example, how many sentences can you come up with to continue such a sentence, right?

Ama bütün bunlar internette çok kolay.

But all of this is very easy on the internet.

Zaten internette bunların karşılığında bir beklenti de yok.

There is no expectation for these on the internet anyway.

Beğen tuşuna basmanız bile bir şey ifade edebilir.

Even pressing the like button can mean something.

Türkler olarak yalnızlıkla durumumuz ne?

What is our situation with loneliness as Turks?

Ona birazcık da bakalım.

Let's take a little look at him/her too.

Mesela.

For example.

Artık faaliyette olmayan bir siteden zamanında aldığım bir araştırmanın notunu paylaşayım sizinle.

Let me share with you the note from a research I received on time from a site that is no longer active.

Çok ilginç bir metinle anlatıyor.

It describes with a very interesting text.

Türkiye'deki yalnızlık meselesini.

The issue of loneliness in Turkey.

Diyor ki yalnızlık ortalama bir Türk için sıra dışıdır.

It says that loneliness is unusual for an average Turkish person.

Ortalama bir Türk yalnız kalamaz.

An average Turk cannot be alone.

Mutlaka birileriyle birliktedir.

She must be with someone.

Birlikte olunan kişiler arasında da aile önceliklidir.

Family is a priority among the people one is with.

Ortalama bir Türk geçirebildiği kadar zamanı ailesiyle birlikte geçirir.

An average Turk spends as much time as possible with their family.

Ortalama bir Türk'ün en az.

At least an average Turk.

Yalnız kalabildiği günler cumartesi ve pazar günleridir.

The days he can be alone are Saturday and Sunday.

Yani normalde işte insanların böyle tatil, sorumluluktan, bütün yükümlülüklerden ve rutinlerden ayrı kaldığı.

So normally it's where people are away from work, responsibilities, all obligations, and routines.

Dolayısıyla kendisiyle baş başa kalabileceği belki de tek zaman dilimi aksine çoğunlukla ailesiyle geçirdiği bir zaman dilimine döner değil mi?

Therefore, the only time period in which he can be alone with himself turns back to a time period that he mostly spends with his family, right?

Üstelik bunun kültürel birçok kodlarını, karşılıklarını ve bunu anlamlı ve elbette canım aksini nasıl düşünebilirsin dedirtecek bahanelerini.

Moreover, its many cultural codes, counterparts, and the excuses that will certainly make you question how one could think the opposite of this.

Ve tabii ki bütün bunların içerisinde yani bu yalnızlığımızın içerisinde açılışta da bahsettiğim bu içinde yaşadığımız modern çağın dinamiklerinin de etkisi var.

And of course, within all of this, that is, within our solitude, there is also the influence of the dynamics of the modern age we live in, which I mentioned at the opening.

Mesela bu konuda yine kaynaklar arasında yer verdiğim Laş'ın kitabından bir alıntı yapmak isterim sizinle.

For example, I would like to quote from Laş's book, which I again included among the sources on this subject.

Narsisizm kültürü kitabında şöyle diyor.

It says the following in the book "Culture of Narcissism."

Bu arada narsizm değil.

By the way, it's not narcissism.

Onun doğrusu.

That's her truth.

Lütfen bu da aklınızın bir kenarında bulunsun.

Please keep this in mind.

Küçük ama önemli bir detay.

A small but important detail.

Diyor ki reklamcılık ürünlerin reklamını yapmaktan çok bir yaşam biçimi olarak tüketimi özendirme hizmeti vermektedir.

It says that advertising serves more to promote consumption as a lifestyle rather than just advertising products.

Reklamcılık, yalnızlık, rahatsızlık, yorgunluk ve cinsel doyumsuzluk gibi eskiden kalma hoşnutsuzluklara tüketimi bir çare olarak sunarken

Advertising presents consumption as a remedy for outdated discontents such as loneliness, discomfort, fatigue, and sexual dissatisfaction.

modern çağa özgü yeni hoşnutsuzluk biçimleriyle,

with new forms of discontent unique to the modern age,

reklamcılık, sanayi uygarlığının yarattığı huzursuzlukları bütün baştan çıkarıcılığıyla kullanır.

Advertising utilizes all the allure of the anxieties created by industrial civilization.

Mesleğiniz sıkıcı ve anlamsız mı?

Is your job boring and pointless?

Sizde bir işe yaramazlık ve bitkinlik duygusunu uyandırıyor.

It also evokes a feeling of uselessness and exhaustion in you.

Yaşantınız bomboş mu?

Is your life completely empty?

Tüketim bu sancıyan boşluğu doldurma sözü vererek

Consumption promises to fill this aching void.

metaları bir romans aurasıyla egzotik yerlere ve renkli deneyimlere ilişkin anıştırmalarla

the items with a romantic aura and allusions to exotic places and colorful experiences

ve bütün nimetlerle,

and with all blessings,

nimetlerin oluk oluk aktığı kadın göğüsleri görüntüleriyle donatmaya girişir.

She begins to adorn with images of women's breasts from which blessings flow abundantly.

Yani yalnızlığımızla ilgili bütün derde tasaya düştüğümüzde

So when we are overwhelmed by all the troubles concerning our loneliness

modern çağ bize sürekli olarak bir şeyler almayı öneriyor değil mi?

The modern age constantly suggests to us to take something, doesn’t it?

Mesela bir kitap al diyor.

For example, he/she says to buy a book.

Bu kitapta aradığın cevapları bulacaksın.

In this book, you will find the answers you are looking for.

Ya da bir terapist almaya yönlendiriyor bizi.

Or it is directing us to get a therapist.

Mesela işte şu konuda işte şu kişi çok iyi buna git.

For example, this person is very good on this topic, go to them.

Bunda bir...

There is a...

Görüş, danış, terapi al, işte destek al vesaire neyse.

Consult, seek advice, receive therapy, get support at work, or whatever else it is.

Ya da bir ilaç al, bir hap al, falanca yerde tatile çık, filanca bilmem neyi al.

Or take a medicine, take a pill, go on vacation somewhere, buy such and such.

Bütün bu yalnızlığımızı gidermenin yöntemi olarak bize sunulan şeyler bunlar.

These are the things offered to us as a way to alleviate all this loneliness.

Çözüm oluyor mu derseniz cevabını da bir kendiniz düşünün bakalım.

If you ask whether it is a solution, think about the answer yourself.

Tam da burada teknoloji çerçevesine girmemiz önemli.

It is重要for us to fit within the framework of technology right here.

Çünkü teknoloji birkaç defada bahsettiğim gibi bütün bu yalnızlık sürecimizde,

Because technology, as I've mentioned several times, in this process of loneliness,

en önemli paydaşlardan biri.

one of the most important stakeholders.

Yani kimilerine göre teknoloji yüzünden yalnızlaşıyoruz.

So, according to some, we are becoming isolated because of technology.

Kimilerine göre teknoloji sayesinde bu kaçınılmaz kronik yalnızlığımızın dermanını buluyoruz.

According to some, we are finding the cure for this inevitable chronic loneliness through technology.

Peki hangisi?

So which one?

Bence her ikisi de doğru.

I think both are correct.

Üstelik bunlar birbirini besleyen iki kavram.

Moreover, these are two concepts that nourish each other.

Yani teknoloji bugün neyi öldürdü derseniz en başta tabii ki taşralılığı öldürdü.

So if you ask what technology has killed today, it has primarily killed provincialism.

Yani artık taşralılık diye bir şey yok.

So there is no longer such a thing as provincialism.

Bugün hepimiz...

Today all of us...

Şehirliyiz.

We are urban dwellers.

Yani taşralılık ve şehirliliği şu eksende kullanıyorum.

So I'm using provincialism and urbanity on this axis.

Kendi başına olmak, ıssız olmak, kopuk olmak ile toplumla, kendi sosyal çevrenle bir arada olmalık.

Being alone, being deserted, being disconnected, and being together with society and your own social circle.

Bu aradaki ayrımı gözeterek söylüyorum bunları.

I am saying this while keeping in mind this distinction.

Taşralılık diye bir şeyden söz etmek teknoloji sayesinde ortadan kalktı.

The concept of provincialism has been eliminated thanks to technology.

Çünkü taşraya dair kısıtlarımız da kalktı.

Because our constraints regarding the province have also been lifted.

Yaşadığınız yerde kitapçı olup olmaması önemli değil.

It doesn't matter whether there is a bookstore where you live.

Yaşadığınız yerde falan...

In the place you live or something...

Ancak işte ev eşyasının, bayisinin olup olmaması önemli değil.

However, it doesn't matter whether the home goods have a dealer or not.

Bütün bunlar internet sayesinde ulaşılabilir, satın alınabilir hale geldi.

All of this has become accessible and purchasable thanks to the internet.

Sizin bulunduğunuz bölgenin yerel gazete ve televizyonlarına ve radyolarına muhtaç değilsiniz artık.

You no longer need the local newspapers, television, and radios of your region.

Dünyanın her yerine, dünyanın her yerinden ulaşabilir durumdayız.

We are able to reach everywhere in the world, from anywhere in the world.

Bu taşralılığı öldürdü.

This provincialism killed.

E bir anlamda da neyi öldürdü?

Well, in a sense, what did it kill?

Yalnızlığı öldürdü.

It killed loneliness.

Yani çünkü taşralılık içerisinde bir yalıtılmış...

So, because it is an isolated one within provincialism...

...bir soyutlanmışlık, bir birbaşınalığı da getirir.

...it also brings a sense of isolation, a solitude.

Artık böyle bir şeyden söz edemiyoruz.

We can no longer talk about such a thing.

Fiziksel yalnızlığımız sürüyor şüphesiz.

Our physical loneliness certainly continues.

Ama arkadaşsızlık diye bir şeyden artık söz edemiyoruz.

But we can no longer talk about something called loneliness.

Aksine artık takip etmekte dahi zorlanacağımız kadar fazla sayıda arkadaşımız var.

On the contrary, we now have so many friends that it has become difficult to keep track of them.

Sosyal araştırmalar gösteriyor ki insanlar en fazla 105 kişiyle arkadaş anlamında ilişkisini yürütebilir durumda.

Social research shows that people can maintain relationships in terms of friendship with a maximum of 105 individuals.

Oysa bugün sosyal medyada farklı mecralar altında takip ettiğiniz insanların bir toplamını çıkarsanız...

However, if you were to tally the total of the people you follow on different platforms on social media today...

...bunun en basitinden, en böyle temizinden 10 katına ulaşacağınızı göreceksiniz.

...you will see that you will reach 10 times more than this, in its simplest and cleanest form.

Peki bu kadar insanla biz arkadaş mıyız?

So are we friends with all these people?

Ya da bu kadar insan bizimle arkadaş mı?

Or are so many people friends with us?

Değil.

No.

İşte bu yüzden çok fazla arkadaşımız var, çok fazla sosyal ilişkimiz var...

That's why we have a lot of friends and many social connections...

...ama yalnızlığımıza dair hiçbir çözüm sunmuyor.

...but it offers no solution for our loneliness.

Sebeplerine de geleceğiz birazdan.

We will come to the reasons shortly.

Yani distopyalar...

So, dystopias...

...bütün distopyaların, bütün o karamsar öngörülerin aksine...

...contrary to all dystopias, all those pessimistic forecasts...

...birbirimizden fazlasıyla haberdar...

...more than aware of each other...

...birbirimizle fazlasıyla ilgili...

...too much related to each other...

...ve birbirimize aslında pek de fark etmesek de fazlasıyla faydalı bireyler haline dönüşmüş durumdayız.

...and we have actually become extremely beneficial individuals to each other, even if we don't really notice it.

Ama yine de içimizde bir huzursuzluk var değil mi?

But still, there is a sense of unease within us, isn't there?

Çünkü fiziki birliktelik ile...

Because physical togetherness with...

...dijital birliktelik...

...digital partnership...

...çok farklı iki kavram.

...two very different concepts.

Fiziksel birliktelikteki sosyalleşmenin en önemli motivasyonu...

The most important motivation for socializing in physical intimacy...

...havadis takasıydı.

...it was a news exchange.

Yani biz...

So, we...

...fiziksel olarak neden birbirimizle bir araya gelirdik?

...why would we come together physically?

Birbirimize bir şeyleri anlatmak için, değil mi? Birbirimizle bir şey paylaşmak için...

To explain things to each other, right? To share something with each other...

...gıybet etmek için, onu bunu çekiştirmek için, hayatımızdaki yeni bir gelişmeyi paylaşmak...

...to gossip, to drag someone down, to share a new development in our lives...

...ya da çok merak ettiğimiz bir konuda birbirimizden akıl almak için bir araya gelirdik.

...or we would come together to get advice from each other on a topic we were very curious about.

Oysa bugün böyle bir şeye ihtiyaç kaldı mı? Hayır.

However, is there still a need for something like this today? No.

Çünkü bütün bunları elektronik olarak...

Because all of this electronically...

...gerçekleştirebiliyoruz ve sonuçta ne oluyor?

...we can achieve it and what happens as a result?

Fiziken bir araya gelmemizi gerektiren bir şey kalmıyor.

There is nothing left that requires us to come together physically.

Yani bugün...

So today...

...flirtler hatta cinsellik dahi elektronik olarak yürüyor değil mi?

...flirts and even sexuality is conducted electronically, right?

Sexting dediğimiz şey te bluetooth devrinde kısa mesaj SMS çağında başlamıştı.

What we call sexting began in the era of Bluetooth and the SMS age.

Bugün bin bir türlü türevi ile devam ediyor.

Today continues with a thousand and one derivatives.

Fiziken bir araya gelmemizi gerektiren o kadar az şey kaldı ki...

There are so few things left that require us to come together physically...

...yalnızlık...

...loneliness...

...yine kaçınılmaz olarak teknoloji ile birlikte...

...again inevitably with technology...

...kucağımıza düşüveriyor işte.

...it just falls into our lap.

Bu modern yalnızlığın ve elektronik araçlarla...

This modern solitude and with electronic devices...

...bu...

...this...

...yalnızlığın yarattığı boşluğu doldurma çabasının...

...the effort to fill the emptiness created by loneliness...

...en güzel işlendiği filmlerden birisi...

...one of the films where it is beautifully portrayed...

...kuşkusuz Her filmiydi.

...of course it was every film.

Her filmi izlediniz mi bilmiyorum ama temel olarak şunu konu alıyordu. Bir...

I don't know if you've watched every film, but essentially it was about this: A...

...yapay zeka...

...artificial intelligence...

...uygulaması var.

...there is an application.

Google Assistant ya da Apple Siri gibi düşünebilirsiniz ya da Amazon Alexa gibi düşünebilirsiniz.

You can think of it like Google Assistant or Apple Siri, or you can think of it like Amazon Alexa.

Bu bir yapay zeka.

This is an artificial intelligence.

Onunla konuşuyorsunuz. O da sizinle gayet insan gibi konuşuyor.

You are talking to him/her. He/She is also talking to you just like a human.

Ve size özelleşiyor.

And it is being customized for you.

Bu mesela Her filmindeki...

This example in each of his films...

...oyuncunun, erkeğin...

...of the player, the man...

...sevgilisine dönüşüyordu. Çünkü gayet şuh bir kadın sesiyle ki...

...was turning into his lover. Because with a quite seductive woman's voice...

...nasıl olmasın. Scarlett Johansson'ın sesine böyle direnmek çok da mümkün olmasa gerek.

...how could it not be? It must be quite impossible to resist a voice like Scarlett Johansson's.

Bu yapay zeka...

This artificial intelligence...

...elektronik olma ile fiziki olma arasındaki...

...between being electronic and being physical...

...o ince sınırı soluklaştırıyordu iyice. Onun bir yapay zeka olduğunu...

...was thoroughly blurring that fine line. That it was an artificial intelligence...

...kişi biliyor. Telefonunda bir yapay zeka. İşte sürekli onunla konuşuyor. Gece yatarken başucuna koyuyor. Sabah o uyandırıyor.

...person knows. He has an artificial intelligence on his phone. He is always talking to it. He puts it by his bedside when he goes to bed. In the morning, it wakes him up.

O ses uyandırıyor. Sohbet etmeye başlıyorlar.

That sound is waking up. They start to chat.

Akıl fikir veriyorlar. E bir yandan düşündüğünüzde aslında bugünkü ilişkilerimiz yani...

They are giving advice. Well, on one hand, when you think about it, actually our relationships today that is...

...sosyal medya ve internet üzerindeki ilişkilerimiz de çok benzer bir şekilde ilerlemiyor mu?

Aren't our relationships on social media and the internet progressing in a very similar way?

Yani biz...

So we...

...gerçekten karşımızda onun olup olmadığını bilmeden...

...without really knowing whether it is really in front of us...

...bir anlamda bu meşhur Turing testinde olduğu gibi...

...in a sense, just like in the famous Turing test...

...karşımızdaki bir yapay zeka mı, bir akıllı bilgisayar sistemi mi...

...is it an artificial intelligence in front of us, or a smart computer system...

...yoksa gerçekten bizim gibi bir kanlı canlı insanlığı varlık mı bilmeden...

...or is it really a living being like us, unaware of its own existence...?

...sohbet ediyoruz, yazışıyoruz. Yani çoğunlukla bugün mesela çağrı merkezlerinin yerini alan...

...we are chatting, we are corresponding. So mostly today, for example, replacing call centers...

...WhatsApp'la bilmem neyle yazıştığınız...

...you are messaging something with WhatsApp...

...işte müşteri hizmetlerinin çoğunluğu...

...that is, the majority of customer services...

...insan değil.

...not a human.

Zaten biraz karmaşık cümleler kurmaya başladığınızda hemen su kaynatmaya başladığını...

As soon as you start to form a few complex sentences, it immediately begins to boil over...

...bir dakika bekleyin hemen döneceğim dediğini göreceksiniz. Çünkü hemen sizi bir insana devretmeye...

"...wait a minute, I'll be right back, you'll see. Because I will immediately transfer you to a person..."

...gayret eder. Çoğunlukla biz...

...strives. Mostly we...

...aslında bugün...

...actually today...

...Bot adını verdiğimiz yapay zekalarla konuşuyoruz.

We are talking with the artificial intelligences we named Bot.

Peki mesela...

Well, for example...

...bir noktadan sonra artık bütün dertlerimizi bilen...

"...after a certain point, someone who knows all our troubles..."

...bize güzel akıl fikir veren, tavsiyeler veren her...

...everyone who gives us beautiful ideas and advice...

...an yanımızda olan bize hiç...

...those who are with us never...

...item etmeyen, hiç böyle...

...not agreeing, never like this...

...pürüz çıkarmayan, belki de simülasyon olarak bazı pürüzler çıkarabilen bir...

...a smooth one, perhaps one that can introduce some roughness as a simulation...

...arkadaşa kim ayır diyebilir? İşte Her filmi bu açıdan önemliydi.

...who can tell a friend to separate? That's why every film was important from this perspective.

Bununla ilgili çok güzel bir alıntı var. Birikim dergisinden Sayın Dilek Özhan Koçak'ın 6 Eylül...

There is a very nice quote about this. From the Birikim magazine, Ms. Dilek Özhan Koçak's September 6...

...2017 tarihli...

...dated 2017...

...Teknoloji, İnsan ve Bilim Kurgu başlıklı yazısı. Her filmi ile ilgili olan kısmı...

...An article titled Technology, Humanity, and Science Fiction. The part related to each film...

...şöyle.

...like this.

Her günümüzün dünyasından çok da farklı olmayan bir dünyanın içinde geçer.

It takes place in a world that is not very different from our everyday world.

Kahramanı...

The hero...

...bizden biridir. Yemek yer, işe gider, arkadaşları vardır, boşanmıştır, yalnız yaşar, yalnızdır.

...is one of us. Eats, goes to work, has friends, has divorced, lives alone, is alone.

Bu yalnızlık...

This loneliness...

...hem narsisistik bir kişiliğin nedeni...

...both the reason for a narcissistic personality...

...hem de...

...as well as...

...sonucudur.

...is the result.

Yalnız olmak istemez...

Doesn't want to be alone...

...ama...

...but...

...diğer insanlara...

...to other people...

...hatta hayatını paylaştığı eşine dahi katlanamayacak kadar da...

...even to the point of not being able to tolerate the spouse with whom he shares his life...

...bencildir.

...is selfish.

O zaman devreye teknoloji girer.

Then technology comes into play.

Teknoloji onun var olan eksikliğini giderecek bir araçtır.

Technology is a tool that will address its existing deficiency.

Fakat bu araç...

But this tool...

...çoktan yok ettiği şeylerin yerini almış...

...has already taken the place of the things it has long destroyed...

...ve yalnızca bir araç olmaktan çıkmış...

...and has ceased to be merely a tool...

...amaca dönüşmüştür.

...has become a purpose.

Heidegger...

Heidegger...

...tekniğin başında bir amaç değil...

...at the beginning of the technique, there is no goal...

...bir araç olduğunu ifade ederken...

...while expressing that it is a tool...

...onu insanlığın bir etkinliği olarak tanımlamıştı.

...he had defined it as an activity of humanity.

Çünkü amaçlar koymak...

Because setting goals...

...bunlara ulaşmak için araçlar yapmak ve kullanmak...

...to make and use tools to reach these...

...insani bir etkinliktir.

...is a human activity.

Bunu biz de bölümlerimizde çok işledik değil mi?

We covered this a lot in our sections too, didn't we?

Ancak modern teknik...

However, modern technology...

...bir şeye ulaşmak için...

...to reach something...

...araç olmaktan çıkmış...

...has ceased to be a tool...

...çoktan...

...a long time ago...

...gizemini açma anlamından uzaklaşmıştır.

...has strayed away from the meaning of unlocking its mystery.

Bu gizemi açma, büyüyü bozma...

Don't unravel this mystery, don't break the spell...

...Heidegger ile özdeşleşmiş kavramlardan biri. Bunu önceki bölümlerde de zaman zaman işledik.

...one of the concepts identified with Heidegger. We have occasionally addressed this in previous sections as well.

Ve devam ediyor şu şekilde Sayın Koçak...

And it continues as follows, Mr. Koçak...

Tekne...

Boat...

...yani teknolojinin kökü olan tekne...

...that is the boat which is the root of technology...

...bir zamanlar...

...once upon a time...

...hakikat olanı...

...the one that is true...

...güzel olan içerisinde...

...the beautiful is within...

...görünüşe çıkmasıydı.

...it was to appear.

Sanat da örneğin...

Art, for example...

...biricik...

...the one and only...

...çok yönlü bir gizini açmaydı.

It was a revelation of a very versatile secret.

Ama bugün alıntıyı burada noktalayacak olursak...

But if we are to conclude the quote here today...

...ve kendimize dönersek...

...and if we turn back to ourselves...

...bugün teknolojinin bu kadar net olmadığını görüyoruz değil mi?

...today we see that technology is not so clear, right?

Yani bugün teknoloji...

So today technology...

...bir büyü bozma, bir sihir açma, bir giz yok etme...

...a spell breaking, a magic opening, a secret eliminating...

...işleminin çok ötesinde...

...far beyond the operation...

...araçtan çok...

...more than just a vehicle...

...çoğumuz için...

...for many of us...

...amaca dönmüş durumda.

...has become a goal.

Yalnızlıktan kaçınmak...

Avoiding loneliness...

...böyle bir tabloda mümkün mü?

Is it possible in such a table?

Elbette ki hayır.

Of course not.

Öte yandan yalnızlık tanımımız ve beklentilerimiz de...

On the other hand, our definition of loneliness and our expectations...

...farklı. Yani yalnızlığı tanımlama şeklimizde...

...different. I mean in the way we define loneliness...

...onu yorumlama şeklimizde...

...in the way we interpret it...

...ondan beklentilerimiz de esasında...

...what we expect from him is essentially...

...neredeyse insan sayısı kadar...

...almost as many as the number of people...

...çeşitli ve bu...

...various and this...

...buradaki en böyle temel belirleyicilerden biri de mahremiyetle kesiştiği noktalarda karşımıza çıkıyor.

One of the most basic determinants here also emerges at the points where it intersects with privacy.

Örneğin en çok yalnız olmak istediğimiz...

For example, the thing we most want is to be alone...

...an ve zamanlarda ve yerlerde...

...and at times and places...

...çok fazla kalabalıkların içerisindeyiz.

...we are in the midst of a very large crowd.

Ama ne ilginç bir ironidir ki...

But what an interesting irony it is...

...en kalabalık ortamlarda...

...in the most crowded environments...

...kendimizi en yalnız hissettiğimiz zamanlar.

...the times when we feel the loneliest.

Çünkü bunun böyle olması istenir. Yani modern toplumlarda...

Because it is desired for this to be the case. That is, in modern societies...

...yalnızlık...

...loneliness...

...özellikle...

...especially...

...iktidarın...

...of the power...

...güç erklerinin...

...the powers of authority...

...korktuğu bir şeydir.

...is something he/she fears.

Güç odağı...

Power center...

...bireyden ve yalnızlıktan...

...from the individual and loneliness...

...bir başına olabilenlerden...

...those who can be alone...

...ürker, korkar. Çünkü hem...

...is scared, frightened. Because both...

...okuması...

...reading...

...hem de yönetmesi zorlaşır bu tip bireyleri.

...and it becomes more difficult to manage these types of individuals.

Bu yüzden şirketler...

That's why companies...

...de...

...too...

...devletlerde...

...in states...

...her türlü organizasyon...

...any kind of organization...

...mümkün olduğunca sizi...

...as much as possible to you...

...yalnız bırakmamaya çalışır.

...tries not to leave [someone] alone.

Tarikatlarda bile bunu görürsünüz. Bütün dünyadaki bütün tarikatlar...

You can see this even in the sects. All the sects in the world...

...neyi getirir? Bir aradalığı getirir.

...what does it bring? It brings a togetherness.

Bireyin yok olmasını getirir.

It brings about the individual's annihilation.

Birey...

Individual...

...üzerine fazla anlam yüklenmiş...

...too much meaning has been attributed to it...

...ve cüzi iradesini gözünde fazla büyütmüş...

...and has exaggerated his limited will in his eyes...

...zavallı, aldanmış, boşlukta oradan oraya savrulan...

...poor, deceived, drifting back and forth in the void...

...kurtarılması gereken...

...that needs to be rescued...

...aciz kullardır.

...are helpless servants.

Bütün inanç bazlı tarikatlarda bu böyledir.

This is the case in all faith-based sects.

İşte totaliter ve distopik edebiyatın da temel mottosu budur. Ne der?

This is also the fundamental motto of totalitarian and dystopian literature. What does it say?

Gücün gözü sürekli üzerinde.

The eye of power is constantly upon you.

Kendine mukayyet ol.

Take care of yourself.

Abin seni izliyor.

Your brother is watching you.

Ya da...

Or...

...daha yaygınlaşmış bir...

...become more widespread a...

...kalıbıyla...

...with the mold...

...büyük birader seni izliyor.

...big brother is watching you.

Big brother is watching you.

Büyük kardeş seni izliyor.

Neden?

Why?

Çünkü...

Because...

...seni takip etmesi lazım.

...it needs to follow you.

Öyle bir başına kaldığında...

When you find yourself so alone...

...aklın olmadık...

...you don't have a mind...

...gerlere gidebilir. Aman yalnız kalma.

...can go to the grounds. Be careful not to be alone.

İş yerinde bile...

Even at work...

...açık ofis yapalım...

...let's create an open office...

...hep birlikte olalım.

...let's be together.

Hep birbirimizi görelim. Hiç aramızda bir duvar, bir mesafe, bir engel kalmasın. Neden acaba?

Let's always see each other. Let there be no wall, distance, or obstacle between us. I wonder why?

Bu yüzden...

That's why...

...neredeyse yalnız kalabildiğimiz tek ortam tuvaletler haline gelmiş durumda.

...the only environment where we can almost be alone has become the restrooms.

Fakat...

But...

...umumi tuvaletlerde...

...in public restrooms...

...yani daha başka bir tabirle...

...in other words...

...topluca kullandığımız tuvaletlerde, örneğin iş yerlerindeki tuvaletlerde...

...in the restrooms we use collectively, such as the restrooms in workplaces...

...bir detay dikkatinizi çekti mi?

...did any detail catch your attention?

Artık duvarlar yok.

There are no walls anymore.

Paravanlar var tuvaletlerde.

There are partitions in the restrooms.

Neden acaba?

I wonder why?

Yani paravandan kastım şu...

What I mean by the paravan is this...

...altı boş.

...empty underneath.

Kapısının da...

At its door...

...yan duvarında altı boş.

...the side wall is hollow.

Üstelik...

Moreover...

...giderek daha da kısalıyorlar.

...they are getting shorter and shorter.

Yani neredeyse artık...

So it's almost...

...o kapılar, paravanlar bile kalmayacak.

...those doors, even the screens will be gone.

Bu eski Roma'da olduğu gibi ya da...

Like in ancient Rome, or...

...Uzak Doğu'nun bazı kültürlerinde olduğu gibi böyle topluca herkesin...

...like in some cultures of the Far East, everyone collectively...

...hiçbir paravan...

...no screen...

...bilmem ne olmadan tuvaletini topluca yaptığı, birbiriyle sohbet ettiği...

...without knowing what it is, he does his business collectively, chatting with each other...

...bir düzene gideceğiz.

...we will go to a regular system.

Yani yalnız kalmamız esasında...

So, the essence of us being alone...

...sistem tarafından istenen bir şey değil.

...not something that is requested by the system.

İşte bütün bunların sonunda önemli bir...

Here, at the end of all this, an important...

...belirleyici detay...

...defining detail...

...yalnızlığın kalabalıklarla ilgili olmaması.

...the solitude not being about the crowds.

Yani bizim yalnızlığımız bir başımıza olmamız ile ilgili bir şey değil.

So our loneliness is not about being alone by ourselves.

Etrafımızdaki insan sayısı ile ilgili bir şey değil. Kalabalıklarla ilgimiz yok.

It's not about the number of people around us. We're not interested in crowds.

Yani bazen kalabalıkların içerisinde kendimizi...

So sometimes among the crowds, we find ourselves...

...çok daha yalnız hissediyoruz. Hatta daha da garip bir şekilde...

...we feel much lonelier. In an even stranger way...

...bazen...

...sometimes...

...arkadaşlarımızla bir aradayken dahi...

...even when we are together with our friends...

...kendimizi kötü hissedebiliyoruz.

...we can feel bad about ourselves.

Peki...

Alright...

...bütün bu dertlerinden, tasalarından bahsetmişken...

...while talking about all these troubles and worries...

...isterseniz şimdi...

...if you want we can do it now...

...bir başka soruya bakalım.

...let's look at another question.

Yalnızlık...

Loneliness...

...kötü...

...bad...

...sakınmamız gereken bir şey mi?

Is it something we should be wary of?

Önceki bölümlerde yine...

In the previous chapters again...

...adını sıkça anıp kulaklarını çınlattığımız Henry David Thoreau...

...Henry David Thoreau, whose name we often mention and make our ears ring...

...diyor ki, yalnız olmayı seviyorum.

...says that she loves being alone.

Hiçbir zaman yalnızlıktan daha iyi eşlik eden bir arkadaş bulamadım.

I've never found a companion better than solitude.

Henry David Thoreau...

Henry David Thoreau...

...bu düzenin şartlarından...

...from the conditions of this order...

...ve yaptırımlarından kurtulmak için kendisine Walden Gölü'nün...

...and to escape from the sanctions, he turned to Walden Pond...

...kenarında bir kulübe yaparak...

...by building a cabin by the...

...inzivaya çekinmişti. Kendi başına, bir başına bir hayatın mümkün olup olmadığını...

...he had withdrawn into solitude. Whether it was possible to lead a life alone, by oneself...

...orgulamış ve...

...has arranged and...

...edindiği bütün tecrübeleri de kitabında paylaşmıştı. Yani yalnız olmak...

...had shared all the experiences he had gained in his book. So being alone...

...sevilebilecek de bir şey.

...something that can be loved.

Elbette...

Of course...

...kalıcı bir yalnızlıktan söz etmiyorum.

I'm not talking about a permanent loneliness.

Aynen kalıcı kalabalıklar ve kalıcı sosyallik gibi kalıcı...

Just like permanent crowds and permanent sociability, permanent...

...uzun süreli bir yalnızlıkta şüphesiz büyük bir işkence olmalı.

...it must be a great torture in a prolonged loneliness.

Ama şunu da unutmayalım. Özellikle...

But let's not forget this. Especially...

...yaratıcı kişiler ve işler ve projeler için...

...for creative individuals, works, and projects...

...yalnızlık...

...loneliness...

...gereksinim bir mecburiyet.

...requirement is a necessity.

İnsanlar...

People...

...şüphesiz olarak...

...without a doubt...

...bir arada olduklarında çok...

...when they are together, very...

...önemli şeyleri başarabiliyorlar.

...they can achieve important things.

Antropolojide çok verilen örneklerden biridir. Hani 500 tane...

It is one of the commonly given examples in anthropology. You know, 500 of them...

...zebrayı ya da maymunu, şempanzeyi bir araya getirdiğinizde orada kaos çıkar. Ama...

...when you bring together a zebra or a monkey, a chimpanzee, chaos ensues. But...

...500 insanı bir araya getirdiğinizde...

...when you bring together 500 people...

...oradan mucizevi birliktelikler, fikirler, hareketler, oluşumlar, oyunlar...

...from there, miraculous unions, ideas, movements, formations, games...

...kültürler...

...cultures...

...bir sürü şey doğar.

...a lot of things are born.

Yani biz bir aradalıktan çok beslenen bir türüz.

So we are a species that feeds more on togetherness.

Ama yaratıcılıkla yalnızlık arasında da doğrudan bir ilişki var. Yani bütün bu beslenmenin ardından...

But there is a direct relationship between creativity and loneliness. In other words, after all this nourishment...

...bir inziva süreci gerekiyor...

...a period of seclusion is needed...

...bizim yaratıcı sonuçlarımız için. Çünkü bütün bunları...

...for our creative results. Because all of this...

...emdikten sonra, özümsedikten sonra bunları süzüp, rafine hale getirip, inceltip...

...after digesting, after absorbing, filtering these out, refining them, thinning them out...

...sağaltıp, bundan kendimizce anlamlı bir sonuç çıkarmamız için yalnız...

...to heal, so that we can draw a meaningful conclusion from it ourselves...

...kalmamız şart.

We must remain.

Dolayısıyla yalnızlık...

Therefore, loneliness...

...korkmamız gereken bir şey değil.

...it's not something we need to be afraid of.

Kullanmayı öğrenmemiz gereken bir hal.

A state that we need to learn to use.

Üstelik...

Moreover...

...üstümüze üstümüze gelen bu insan seli, bu gürültü patırtı, harala gürele...

...the crowd of people rushing towards us, this noise and commotion, this hustle and bustle...

...öyle insanlık tarihiyle de eşdeğer değil.

...it is not equivalent to human history either.

İnsanoğlu...

Mankind...

...tarihinin...

...of history...

...ki bu gezegen üzerinde çok kısacık bir zaman diliminde buradayız. Bu milyarlarca...

...that we are here for a very brief period of time on this planet. This billions of...

...yıl yaşında bir gezegen.

...a planet that is ... years old.

Biz daha birkaç yüz bin yıl...

We still have a few hundred thousand years...

...bile diyemeyiz.

...we cannot even say that.

Bir süredir buradayız.

We have been here for a while.

Bunun da neredeyse tamamını...

Almost all of this...

...esasında çok küçük insan grupları ile bir arada geçirmişiz. Yani...

...actually, we have spent time together with very small groups of people. So...

...kırsal yaşam...

...rural life...

...tek başınalık, sadece aile ile geçirilen ortamlar, yerler ve zamanlar insanlık tarihinin...

...solitude, places and times spent only with family are part of human history...

...esasında tamamına neredeyse denk geliyor.

...actually almost corresponds to the entirety.

Bugünkü bu büyük şehir yaşamları, büyük şehirler...

Today's big city lives, big cities...

...büyük kasabalar...

...big towns...

...işte...

...well...

...artık yok olmakta olan köyler vesaire...

...villages that are now in the process of disappearing, etc...

...malum hayatımıza sanayi devrimi ve sonrasında giriyor ağırlıklı olarak. Yani happy topu...

...as you know, it predominantly enters our lives after the industrial revolution. So, the happy ball...

...200 yıllık bir süreçten bahsediyoruz. Bütün bu dertlerimizin kökeninde...

...we are talking about a 200-year process. At the root of all these troubles...

...daha ısınma turlarında olduğumuz bu kültürel değişim şoku var.

...there is this cultural shock that we are still in the warm-up rounds.

Örneğin istatistiklerden yola çıkarsak...

For example, if we base our analysis on statistics...

...2007 yılında...

...in 2007...

...ilk defa...

...for the first time...

...şehirlerde yaşayanların sayısı kırsal bölgelerde yaşayanların sayısını geride bıraktı.

The number of people living in cities has surpassed the number of those living in rural areas.

2007, bundan 13 sene önce yani.

2007, thirteen years ago that is.

Ve bu süreç...

And this process...

...devam ediyor. Yani bundan sonra...

...continues. So from now on...

...muhtemelen...

...probably...

...bir daha hiçbir zaman...

...never again...

...kırsal bölgelerde yaşayanların sayısı, şehirlerde yaşayanların sayısını geride bırakamayacak.

...the number of people living in rural areas will not be able to surpass the number of people living in cities.

4 milyar insan...

4 billion people...

...bugün şehirlerde yaşıyor. Dünyada 7 milyarı geçmiş bir dünya nüfusundan söz ediyoruz.

...today, they live in cities. We are talking about a global population that has exceeded 7 billion.

4 milyarı şehirlerde yaşıyor. Üstelik...

4 billion live in cities. Moreover...

...2050 yılında...

...in the year 2050...

...nüfusun 3'te 2'sinden fazlasının şehirlerde yaşayacağı öngörülüyor.

It is anticipated that more than two-thirds of the population will live in cities.

Bütün araştırma...

All research...

...simülasyonlarında.

...in simulations.

Ve bu kalabalıklar...

And these crowds...

...ne yazık ki...

...unfortunately...

...bizi mutlu edemiyor işte.

...it just can't make us happy.

Ve sürekli sevdiklerimizin peşindeyiz. Sevdiğimiz insanların, sevdiğimiz ortamların... Bu o kadar...

And we are constantly chasing after those we love. The people we love, the places we love... It's just so...

...büyük ve kadim bir hasret ki aslında. Bunun kalabalıklarla, şehirlerle, kırsal yaşamla da çok fazla bir ilgisi yok.

...it's a great and ancient longing, in fact. This has very little to do with crowds, cities, or rural life.

Çünkü mesela düşünün...

Because, for example, think about it...

...kutsal kitaplarda, dinlerde...

...in holy books, religions...

...bütün neredeyse inanışlarda...

...in almost all beliefs...

...bir cennet kavramı var.

There is a concept of paradise.

Ve bu cennetin bir sürü nimetleri arasındaki ortak paydalardan birisine...

And among the numerous blessings of this paradise...

...sevdiklerinle kavuşacaksın. En sevdiklerinle tekrar bir araya geleceksin. Yani bu...

...you will be reunited with your loved ones. You will come together again with those you love the most. So this...

...sosyallik ve bir aradalık hasreti...

...the longing for social interaction and togetherness...

...o kadar büyük, heveslendirici, mutluluk verici bir şey ki...

...it's such a huge, inspiring, joy-giving thing that...

...cennette bize vaat ediliyor.

...is promised to us in paradise.

En büyük problemlerden birisi de...

One of the biggest problems is...

...yalnızlığın...

...of loneliness...

...bizde bir sorun olarak gözlemlenmesi ve yaşanması.

...to be observed and experienced as a problem on our part.

Yalnızlık bir sorun değil.

Loneliness is not a problem.

Yalnızlık bir problem değil. Yalnızlık kaçınmamız...

Loneliness is not a problem. Loneliness is what we should avoid...

...ve hemen kendimizi pençesinden kurtarmamız gereken bir canavar değil.

...and it's not a monster we need to immediately escape from its claws.

Yalnızlık bir sorun, problem değil.

Loneliness is a concern, not a problem.

Bununla...

With this...

...yaşamayı öğrenmemiz lazım. Çünkü yalnızlığa ihtiyacımız var.

...we need to learn how to live. Because we need solitude.

Sosyal yaşamımızı, planlarımızı, hedeflerimizi, ne durumda olduğumuzu, iyi yanlarımızı, kötü yanlarımızı...

Our social life, our plans, our goals, our situation, our good sides, our bad sides...

...tanımak, taramak...

...to recognize, to scan...

...zihnimizden geçirmek için güzel fırsatlar.

...beautiful opportunities to consider in our minds.

Ve tabii ki biraz önce de söylediğim gibi yaratıcılığı inanılmaz körükleyen bir şey.

And of course, as I mentioned a moment ago, it's something that incredibly fuels creativity.

Yani yaratıcılığa dair...

So, regarding creativity...

...ne faaliyet varsa...

...whatever activity there is...

...hepsi bir başına yapılan şeylerdir.

...they are all things done alone.

Nadiren mesela bazı grup olarak müzik yapanlar da...

Rarely, for example, some groups that make music...

...bir arada bir şeyler çalarak ortaya bir şey çıkartma gibi kendisini gösterebilir.

...it can manifest itself by coming together and creating something by playing various things.

Ama sanat dahi...

But even art...

...hatta başlı başına sanat...

...even a form of art in itself...

...temelinde...

...at its core...

...bir başınalıktan beslenir.

...it feeds on a kind of loneliness.

Dolayısıyla...

Therefore...

...yaratıcılığın...

...of creativity...

...farklılaşmanın...

...differentiation...

...yenilikçi olmanın, inovatif olmanın bu kadar kutsandığı ve önemsendiği bir çağda...

...in an era where being innovative and creative is so revered and valued...

...yalnızlığı...

...loneliness...

...bir problem olarak değil...

...not as a problem...

...yaşayarak, sindirerek, hakkını vererek, hazmederek ve nasiplenerek yaşamamız gereken...

...that we should live by experiencing, digesting, giving its due, assimilating, and being grateful for...

...bir süreç olarak algılamak zorundayız.

...we must perceive it as a process.

Buradaki işte...

Here's the job here...

...bu çelişkinin başında kelimelerin sihri...

...at the heart of this contradiction is the magic of words...

...bölümünde de çok...

...in the chapter is very...

...işlediğimiz gibi...

...as we processed...

...kelimeleri fazla yuvarlaklaştırıp, çok az sayıda kelimeye çok fazla anlam yüklememiz yatıyor. Yani...

...the fact that we tend to overly round off words and place too much meaning on a very few words is involved. So...

...öyle bir yalnızlık kavramı var ki, şöyle iki farklı cümlede iki bambaşka şeyi kastederken karşımıza çıkıyor. Mesela diyoruz ki...

...there is a concept of loneliness that appears in such a way that it signifies two completely different things in two different sentences. For example, we say...

...ya birazcık müsaade eder misiniz, yalnız kalmak istiyorum.

...could you please allow me a little bit, I want to be alone.

Burada da yalnızlığı kullanıyoruz.

We are using solitude here as well.

Çok yalnızım, artık delirmek üzereyim...

I am very lonely, I am about to go insane...

...gibi bir cümlede de...

...in a sentence like...

...aynı kelimeyi kullanıyoruz. Oysa...

...we are using the same word. However...

...birinde kastettiğimiz birbaşınalık...

...the solitude we mean in one of them...

...inzivaya çekinme anlamında bir yalnızlık. Öbürü...

...a loneliness that means retreating into solitude. The other one...

...talep etmediğimiz, içinden kurtulamadığımız...

...that we did not ask for, from which we could not escape...

...değiştirmeye çalışsak da değiştiremediğimiz bir...

...a thing we try to change but cannot change...

...ruh ve sosyal ortam hali.

...the state of spirit and social environment.

Dolayısıyla yalnızlık bazen ihtiyaç.

Therefore, loneliness is sometimes a necessity.

Ama her zaman değil, şüphesiz.

But not always, of course.

Ve en önemlisi...

And most importantly...

...yalnızlık...

...loneliness...

...öldürücü, sevgili dostlar.

...deadly, dear friends.

Yani yalnızlık...

So loneliness...

...erken ölümlerin içerisindeki en önemli gerekçelerden birisi.

...one of the most important reasons for early deaths.

Biz yalnız kalınca...

When we are alone...

...ölümümüz hızlanıyor.

...our death is speeding up.

İşte çoğu kişinin...

Here is what most people...

...emeklilikten sakınmasının sebebi de budur. Mesela derler ya işte emekli oldu sonra bir anda vefat etti...

...the reason for avoiding retirement is this. For example, they say, they retired and then suddenly passed away...

...gitti deriz ya.

...we say he/she/it went.

Bir gerçeklik payı da vardır. Çünkü...

There is a grain of truth in it. Because...

...sosyal ortamlarımızdan kopartıldığımızda ne yazık ki...

...unfortunately, when we are cut off from our social environments...

...zihnimiz de yavaş yavaş bedenimizi kapatmaya başlıyor.

...our mind is slowly starting to close off our body.

Yani yalnızlık...

So loneliness...

...çok sağlıklı bir şeydir.

...is a very healthy thing.

Yalnızlığı...

Loneliness...

...yönetebildiğimiz...

...that we can manage...

...bir ruh...

...a soul...

...ve zaman hali olarak düşünmek ve yaşamak zorundayız.

...and we must think and live as a temporal state.

Tam da bu noktada...

At this very point...

...en önemli soruyu soralım kendimize.

Let's ask ourselves the most important question.

Ne yapacağız?

What will we do?

İnsanın bu dünyada yalnızlık ya da bayağılıktan birini seçmekten başka şansı...

A person's only chance in this world is to choose between loneliness or banality.

...yoktur...

...there is none...

...demiş.

"...he/she said."

Kim demiş?

Who said that?

Böylesine...

Such...

...haklı...

...right...

...cımasız ve karamsar bir tespiti dünyada yapabilecek kaç düşünür var?

How many thinkers in the world can make an unyielding and pessimistic observation?

Cevap veriyorum bir düşünür var. O da...

I am answering; there is a thinker. He is...

...Arthur...

...Arthur...

...Schopenhauer.

...Schopenhauer.

Yani...

So...

...bu dünyada yalnızlık var.

...there is loneliness in this world.

Bir de bayağılık var.

There's also a sense of vulgarity.

Bayağılığın kökeninde ne var? Kalabalıklar var.

What is the root of vulgarity? There are crowds.

Tabii ne yapmalı konusunun cevabı da öyle kolay bir şey değil. Çünkü...

Of course, the answer to what one should do is not such an easy thing. Because...

...neredeyse bütün duygular gibi...

...like almost all emotions...

...yalnızlık da...

...loneliness too...

...insanın tamamen kendi içinde ve kendisine göre...

...completely within oneself and according to oneself...

...yaşadığı bir kavram. Yani...

...a concept that one experiences. That is...

...benim için yalnızlıkla sizin için yalnızlık...

...loneliness for me, loneliness for you...

...benim yalnızlık... Mesela benim en depresif yalnızlığımda...

...my loneliness... For example, in my most depressive loneliness...

...hissettiklerim ve algıladıklarım ve yaptıklarımla sizinkilerin arasında eminim çok ciddi...

...I am sure there are serious differences between what I feel and perceive and what you feel and perceive.

...belirgin farklar vardır. Yani her duyguyu biz kendimize özel yaşıyoruz. Bunları genellemek ve reçetelendirmek...

...there are significant differences. In other words, we experience each emotion in a way that is unique to ourselves. Generalizing and prescribing these...

...kolay değil, mümkün değil. Üstelik benim...

...it's not easy, it's impossible. Moreover, my...

...haddim, uzmanlık alanımda değil. Ama şunu...

...it is not my place, nor is it my area of expertise. But this...

...sorabilirim size. Kendinize sormanız...

...I can ask you. Asking yourself...

...adına bir hatırlatma olsun.

...let it be a reminder in the name of.

Sahiden yalnız kalmayı istiyor musunuz?

Do you really want to be alone?

Ya da...

Or...

...tam tersi...

...the exact opposite...

...yalnızlıktan gerçekten rahatsız mısınız?

...are you really bothered by loneliness?

Bunu bir düşünelim.

Let's think about this.

Çünkü çoğumuzun...

Because most of us...

...yalnızlık gibi bir derdi yok.

...she doesn't have a problem like loneliness.

Aksine çoğumuz...

On the contrary, most of us...

...çok kalabalıkların içerisinde olmayı istiyoruz. Ama bu kalabalıklar da...

...we want to be in very crowded places. But these crowds...

...bizim aktif rol oynamayı kabullendiğimiz, gönüllü olduğumuz bir kalabalık değil.

...it's not a crowd that we accept to play an active role, which we volunteer for.

Biz...

We...

...şöhret olmak...

...to become famous...

...istiyoruz.

...we want.

Yani çok takipçimiz olsun istiyoruz örneğin. Çok arkadaşımız olsun istemiyoruz.

So we want to have a lot of followers, for example. We don't want to have many friends.

Bizi çok kişi takip etsin istiyoruz.

We want many people to follow us.

Bir şey paylaştığımız zaman bir sürü kişi onunla etkileşime girsin. Video çektik mi izlensin.

When we share something, many people should engage with it. If we make a video, it should be watched.

İşte efendim instagramda bir şey paylaştık mı herkes görsün ve beğensin. Ayılıp bayılsın kendini...

Here you go, sir, if we share something on Instagram, let everyone see and like it. They should be amazed and delighted...

...yerden yere atsın istiyoruz.

...we want it to be thrown from one place to another.

Yani bizim istediğimiz şey esasında...

So what we actually want is...

...kalabalıklar değil...

...not the crowds...

...yalnızlığımıza çare olarak yüzümüzü...

...as a remedy for our loneliness, we turn our faces...

...döndüğümüz kalabalıklara karşı kendimizde bir sorumluluk hissetmiyoruz.

...we do not feel a responsibility towards the crowds we return to.

O kalabalıklardan hep talepkarız.

We are always demanding from those crowds.

Bir şeyler bekliyoruz. Bir şeyler istiyoruz onlardan.

We are expecting something. We want something from them.

Yani diyoruz ki...

So we are saying that...

...o Nirvana'nın şarkısında olduğu gibi...

...like in Nirvana's song...

...here we are now entertain us diyoruz.

...here we are now entertain us we say.

Here I am entertain me.

Here I am, entertain me.

Değil mi? Nedir? Geldim işte hadi beni eğlendirin.

Isn't it? What is it? I came here, so go ahead and entertain me.

Çok keyfim bozuk hadi beni mutlu edin.

I'm feeling down, come on make me happy.

Bak yeni kıyafet aldım beni mutlu etsin diye ama pek etmedi.

Look, I bought new clothes to make me happy, but it didn't really work.

Hadi Instagram'da paylaşayım hepiniz beğenin güzel şeyler yazın.

Come on, let me share it on Instagram, everyone like it and write nice things.

Keyfim yerine gelsin diyoruz. Yani çoğumuzun istediği şey...

We say let me feel better. That is what most of us want...

...esasında kalabalıklardan...

...basically from the crowds...

...ilgi.

...interest.

Ama biz o ilgiyi vermek istiyor muyuz? Yani ben Instagram'a geleyim de insanlara moral dağıtayım...

But do we want to give that attention? I mean, should I come to Instagram and uplift people...?

...destek olayım onlara...

...I will support them...

...zor durumda olan varsa yüreklendireyim falan gibi bir talebimiz var mı? Yok.

Is there a request like "Let me encourage anyone who is in a difficult situation"? No.

Sosyal yaşamda var mı?

Is there social life?

Evet var.

Yes, there is.

Sosyal hayatta bunların karşılığı var.

There is a counterpart for these in social life.

Ama sosyal medyada, mecralarda var mı?

But is there a presence on social media and platforms?

Kararı siz verin.

You make the decision.

Yani...

So...

...bütün hareketlerimizde ve yorumlarımızda...

...in all our actions and comments...

...yalnızlık parantezi içerisindeki...

...the parentheses of loneliness...

...şunu hatırlamakta fayda var.

It is useful to remember that...

Tercih edilmiş...

Preferred...

...ve gerçekleştirilebilmiş bir yalnızlık...

...and an achieved loneliness...

...çok büyük bir ayrıcalık...

...a very great privilege...

...çok büyük bir lütuf ve hediyedir.

...it is a great grace and gift.

Yani yalnız kalmak istediğinde kalabilen...

So, someone who can be alone when they want to be...

...ve bunu verimli bir şekilde...

...and do this efficiently...

...kullanabilen...

...able to use...

...ve bunu bitirmek istediğinde bitirip sosyal hayatına dönebilen insan...

...and a person who can finish it when they want and return to their social life...

...bu çağda mutlu olmak için ihtiyaç duyduğunun büyük bir bölümüne zaten sahiptir.

...in this age, you already possess a large portion of what you need to be happy.

Huzuru...

Tranquility...

...kalabalıklarda bulmak zor.

It's hard to find in crowds.

Kalabalıkların içerisinde hikmet bulmak zor.

It's hard to find wisdom in the midst of crowds.

İrfan bulmak zor.

It's hard to find wisdom.

Bu yüzden Schopenhauer'in dediği gibi...

Therefore, as Schopenhauer said...

...bayağlıkların içerisine düşüyoruz.

...we are falling into the abysses.

Onun için...

That's why...

...daha rafine olmamız lazım.

...we need to be more refined.

Yani yapayalnız değil ama...

So, not completely alone but...

...belki de birazcık daha yalnız olmamız lazım.

...maybe we need to be a little more alone.

Birazcık daha kendimizde vakit geçirmeyi...

To spend a little more time with ourselves...

...kendimizde bir başımıza kalabilmeyi, olabilmeyi öğrenmemiz lazım.

...we need to learn to be able to be alone by ourselves.

Arabaya bindiğimizde...

When we got in the car...

...yalnız başımıza yaşadığımız evimize girdiğimizde hemen bir müzik...

...when we entered the house where we live alone, immediately a music...

...açma, hemen bir televizyon açıp gürültü yapmasını sağlama derdine düşmeden önce...

...before you rush to turn on a television and make it noisy...

...şöyle bir koltukta bir başımıza oturup...

...sitting by ourselves in such an armchair...

...sakin sakin bazı şeyleri düşünebilmek...

...to be able to think about some things calmly...

...böyle kafamızdan bir şeyleri geçirmeyi, günün ya da geleceğin muhasebesini yapmayı öğrenmemiz...

...to learn to process things in our mind, to account for the day or the future...

...nazım.

...form.

Bunları kalabalıklarla ve başkalarıyla yapmamız mümkün değil.

It's not possible for us to do this with crowds and others.

Yani bazen...

So sometimes...

...yalnız kalamamak bir lanete dönüşebilir.

...not being able to be alone can turn into a curse.

Yalnızlığın aksine.

In contrast to loneliness.

Hiç yalnız kalamadığınızı düşünün.

Imagine that you never feel alone.

Cehenneme dönerdi hayatınız.

Your life would turn into hell.

Demek ki bizim o hale ihtiyacımız var. Her ne olursa olsun.

So we need to reach that state. No matter what happens.

Ve son olarak...

And finally...

...bazı şeyler...

...some things...

...sadece...

...only...

...tek başına yapılan...

...done alone...

...alabiliyor dostlar.

...friends can take it.

Üstelik onlar da...

Moreover, they also...

...insan için aslında özünde en güzel...

...for a person, in essence, the most beautiful...

...ve en besleyici şeyler oluyor.

...and the most nourishing things are happening.

Mesela düşünmek gibi.

For example, like thinking.

Bedava.

Free.

Bedava ya.

It's free.

Düşünmek...

To think...

...insanın...

...of a person...

...en güzel yaşam pratiklerinden biri.

...one of the best life practices.

Ya da kitap okumak.

Or reading a book.

Kitabı topluca okuyabilir misiniz?

Can you read the book all together?

Bir araya gelip kitap okuyabilirsiniz şüphesiz.

You can certainly come together and read a book.

Ya da başkasının okuduğu bir kitaba kulak kabartabilirsiniz.

Or you can listen in on a book that someone else is reading.

Hiçbir zaman elinize alıp...

You never take it in your hand...

...konsantre olup okuduğunuz kitap gibi size bir karşılık sunabilir mi?

...can it provide you with a response like the book you are reading, by concentrating?

Eğer kendinizi herhangi bir sebeple...

If you find yourself for any reason...

...yalnız hissediyorsanız...

...if you are feeling lonely...

...çok klişe ve çok öğretmenvari bir tavsiye olacak biliyorum ama...

...I know this will sound very cliché and very teacher-like, but...

...elinizin altında bir kitap bulundurun.

...keep a book at your fingertips.

Çünkü yalnızlığın...

Because of loneliness...

...en çok işe yaradığı...

...it is most useful...

...şey...

...thing...

...kitap okuma.

...reading books.

Zihin besleme.

Mind feeding.

İşte böylece yalnızlık kavramına bakmaya çalıştığımız...

Thus, we are trying to look at the concept of loneliness...

...on dördüncü bölümümüzün de sonuna gelmiş bulunuyoruz.

We have reached the end of our fourteenth chapter.

Bölüm boyunca bana eşlik eden ve hayatım boyunca bana ilham kaynağı olan...

"Those who accompanied me throughout the episode and have been a source of inspiration for me throughout my life..."

...Fan Gogh ile birlikteydim bu bölümde efendim.

...I was with Van Gogh in this episode, sir.

Siz de birazcık hayatını inceleyebilirsiniz yalnızlığın hem nimet hem de lanet olarak...

You can also examine your life a little, both as a blessing and a curse of loneliness...

...insanın hayatında nelere yol açtığını...

...what it leads to in a person's life...

...anlama adına.

...in the name of understanding.

Ben dediğim gibi...

As I said...

...uzun bir kitap listesinin içerisine gömüleceğim önümüzdeki günler boyunca ama...

...I will be buried in a long list of books over the next few days, but...

...bir sonraki bölümümüz...

...our next chapter...

...yine...

...again...

...dop dolu...

...bursting full...

...bir şekilde olacak.

...it will happen somehow.

Siz de lütfen o zamana kadar programlarla ilgili...

Please, by that time, regarding the programs...

...görüş, düşünce, eleştiri ve yorumlarınızı bana yollamayı unutmayın.

...don't forget to send me your opinions, thoughts, critiques, and comments.

Zihnimin kıvrımlarında bir hafta daha dolaştınız. Yalnızlıkla ilgili kıvrımlar işte bu şekildeydi.

You wandered in the twists of my mind for another week. The twists related to loneliness were just like this.

Aydınlık ve karanlık taraflarıyla...

With its bright and dark sides...

...hepinize...

...to all of you...

...sevdiklerinizle...

...with your loved ones...

...bir arada...

...together...

...ama dilediğiniz zamanda da...

...but at any time you wish...

...bir başınıza...

...by yourselves...

...mutlu, huzurlu...

...happy, peaceful...

...sağlıklı günler diliyorum.

...I wish you healthy days.

Hoşça kalın.

Goodbye.

Continue listening and achieve fluency faster with podcasts and the latest language learning research.